*

  • iki sülale içindeki çapraz ilişkilerin doğurduğu ince laneti konu alır..
  • claude chabrolun, eğer sabrederseniz finale doğru sizi cömertçe ödüllendirdiği filmi.
    özellikle filmdeki yaşlı kadının performansına ve filmdeki pozisyonuna dikkat etmek gerek.
  • yaşlandıkça muzurlaşıyor galiba claude chabrol. la fleur du mal’de, çapkın eczacının « ağrıyan boğazınızı gösterin de size bir ilaç vereyim » diyerek odasına atmak üzere olduğu televizyon filmi oyuncusu bayana « je n’ai que ma gorge à vous offrir » (size sunacak sadece boğazım var) dedirtir merdiveni çıkarlarken (bkz: georges clemenceau/#2010814). söz konusu oyuncu monika lewinsky’ye benzer şaşırtıcı bir sekilde**
  • kadrosunun cogunlugunu tiyatro oyuncularının olusturmasının etkisiyle mi bilinmez, bu filmde bir « yassılık » var. seyirciye uzaktan iki boyutlu gibi görünen bir tiyatro sahnesinde geçer gibi sürüp gidiyor bu film. ama yönetmen claude chabrol olunca insan ister istemez « bir dakika, diyor kendi kendine. bu özel olarak aranmıs bir özellik olmasın, bu filmin hayatın boyutlarından birisiyle, « zaman »la bir –sorun degilse bile- bir ilgisi olmasın ? » öyle galiba. filmin basında, üç yıl önce gittigi amerika’dan dönen gençin ilk sözü « hiç bir sey degismemis » olur. gitgide, filmdeki en aklı basında kisilik oldugunu anladıgimiz line hala ise torununa hayatın sırlarından birisini söyle açıklar. « le temps n’existe pas, tu verras. c’est un présent perpétuel » (göreceksin, zaman diye bir sey yok. her sey simdiki zamanın ebedi hâli)… niyeti bastan neydi bilemeyecegim ama, chabrol’a filminizde bir boyut eksik dersek her halde bunları hatırlatacaktır bize.

    senaryo, çekildigi bölgenin (bordeaux çevresi) insanin aklına getirdigi ilk özelliklerin üzerine yatmıs, tabiri caiz ise. yeni nesilinin aklının baska yerlerde oldugu sarap üreticisi bir aile ; bir kaç yıl önceki maurice papon durusmasının (isgal sırasında bordeaux bölgesi valisi idi, nazilerle isbirligi yapmakla kalmamıs, onlar adına yahudileri, bir tek çocuk bile unutmamaya dikkat ederek, toplama kamplarına göndermeyi boynunun borcu bilmis olan papon) akla getirmemezlik edemeyecegi isbirlikcilik…

    bordeaux bölgesi ile benzetmeyi sürdürürsek, iyi bir topragın, iyi bir château’nun geleneklerini sürdürüyor, claude chabrol’un son filmi. ama iyi bir « yıl » degil. (1945 degil, hele hele 1961 hiç degil). iyi bir château’nun olaganüstü olmayan bir sarabı gibi. zaman iyi bir sarabin lehine çalısır. orta halli bir sarabın ise, filmdeki mesajin tersine, belirli bir tüketilme zamanı vardir ki o zaman « présent perpétuel » degildir. içimden bir ses, bir sonraki chabrol’dan önce görülmesini söylüyor bu filmin (umarım daha uzun süre çekmeye devam eder de eric rohmer’le birlikte bir fransız de oliveira’sı daha olmus olur böylece).
  • filmde "zaman" sanki daha önceden belirlenmiş gibi dururken bütün oyuncularda diyaloglar arasındaki bu sabit zamana uyar gibi gözükür ki bu "şimdi" kavramından izleyeni farklı zamanlara götürür, film dışında her şeyi düşündürür. kısaca, şimdiyi filme iliştirir, yandan yandan..
  • insanların yemek masasında (aslında sanki çay faslındaydılar, ne fark eder) görüntülenmeye başlayıp kameranın kafesin arkasına gidişiyle kafesin içindeymişcesine görüntülendiği sahnesiyle beni şaşırtmış film.
  • (bkz: jeanne duval)
hesabın var mı? giriş yap