• sana göre süt, bana göre çikolata, şuna göre de özgürlüktür. şuna bak ya, salak işte, peh.
  • insanın (benim) canı çok sıkıldığında oluşuyor bu his.
    çok çok sıkılıp sıkıştırılıp tüpünden fırlamış diş macunu gibi...
  • (bkz: aidiyetsizlik)
  • sanıldığı gibi büyük bir boşluk hissine kapılmış ve dibe vurmuş insanlardan ibaret değildir sadece bu hisse kapılmış insanlar. bazıları vardır, yönlendirilmeye ihtiyaç duyar. yani bir gün gelir, yaş kemale ermeye başlar, civardaki insanlar hareketlenmeye başlar, planlarınızın ne olduğunu sorarlar; okul ne oldu iş ne oldu, evlilik ne oldu, evliyseniz çocuk ne oldu falan filan. ama bazı insanlar, heralde benim gibi hissedenler vardır diye düşünüyorum, bir sabah uyanırlar, alabildiğine özgürlük hissiyle doludurlar. sanki hayatın hiç sonu gelmeyecekmiş gibi, yapmak istediği onlarca şey sırada beklemektedir, çokturlar ve panik doğururlar, hiç bir şey yapamaz ama heyecanı içinin duvarlarını döver döver durur tüm gün. ama aynı insan, yarın bir uyanır ki, yorgunluktan ölüyor, o dünkü idealizm gitmiş, yerini tuhaf bir bedbinlik, bezginlik almış. ister ki bugün ellinci yaş günü filan olsun. hatta, ölse gam yemeyecek, gözü açık gitmeyecek denli doygundur hayata. ve yine aynı insan, üçüncü gün uyanır ki, toplumsal bir yaratığa dönüşmüş. kaç yaşında olduğunu düşünüyor. ne istiyorum ki diye düşünüyor. eşek kadar olmuşum sapsız kaşık gibi dolanıyorum ortalıkta diyor. yalnız hissediyor. herkes bütün bileşik, aile, hatta kendi ailesi bile, o yalnız. ve aynı insan, yarın sabah uyandığı zaman, serseri ruhu mu, bezgin hali mi yoksa anaç halimi olacak, gerçek bunlardan hangisi bilmiyor, anlamıyor. şartlar eşit çünkü. bunlardan birisini daha çok sevdirecek şekilde değil hayat. böyle bir rutin yok. insanlar risk alıp seçer, yola girer. ama seçim yapamayan insanlar, gençliklerinde, bir yerde, belki yıllarca süren bu aidiyetsizliği yaşamaya mahkumdurlar. korkaktırlar, kendilerini fazla önemserler, falan filan. huzursuzdurlar.
  • evlenince geçer. nikahta keramet vardır.
  • herkesin dolap ustlerine, kullanilmayan esya odalarina kaldirip yilda bir kez gordugu valizleri; sizin kapi agzinda duran icine koyacaklariniz da kafanizin kapali bir kutusunda hazir olan kucuk tekerlekli valizinizin hacmine 3 basiyorsa, siz de bu duyguyu icinizde bi yerlerde ustu ortuk veya degil, barindiriyorsunuzdur. onlar "seyahat"ten bir gece once hazirlamaya baslarken en iyi ihtimalle hacimli valizlerini, siz sabah kalkip uyku mahmuru gozlerle alirsiniz fix monunuzu: di$ fircasi, banyo cantacigi, havlu, iki degisik ust..

    her defasinda lanet edersiniz "biktim bu gocebelikten, $u okul bi bitsin yerle$ik hayata geceyim" diye. cunku ait hissetmezsiniz kendinizi, ne "benim" dediginiz 25 m² odaya, ne "anne" topraginiza, ne "baba" evinize. bir yaniniz hep bir yerlere ait olmak isterken; somut bir evinizin, somut bir size aidiyetin hayalini kurarken; diger bir yaniniz hic bir yere ait olamayacagini hep arafta kalacagini bilir. sevdikleri bu kadar parcalanmi$ken ve ayri ayri yerlerdelerken, hep bir yaniniz bir yerlerde kalir. bu durumdayken o puzzle hic bir zaman tamamlanip gorucuye cikamayacaktir, bunun acisini duyarsiniz.
  • aidiyetsizlik veya depresyon olmasının aksine seçmektir. içinden çıktığın toplumun dayatılan neosikindirik değerlerini benimsememekten, içine sindirememekten gelen seçimin sonucudur. herhangi bir topluluk veya bir sınıfa ait bişeyleri benimsemektense kendi eğrisini doğrusunu oluşturmuş ve buna göre yaşayan insanın toplumdan elini eteğini çekmiş ruh halidir.

    --bir işte çalışıyor olmak ona inanmayı ya da oraya ait olmayı gerektirir mi? ya da evli olmak kendini aileye ait hissettirmeyi?
    --aile kurmak için icin karşındakine inanmak olmazsa olmaz bi durum mudur? ya da kaçımızın evliliği, ailesi inanmak üzerine kuruludur? kaçımız bir süre sonra karşımızdaki insana bakarak zaman zaman da olsa kim bu insan dememiştir?

    --tanrıya inanmıyorsanız,inanmaya ihtiyaç duymuyorsanız, milliyetci argumanlar beslemiyorsanız, herhangi bir futbol takımının taraftarı değilseniz, toplumun(!) iyi(!)si kötü(!)süyle derdiniz varsa( daha da uzatmak mumkun)
    kendinizi neye ait hissedeceksiniz. bu bir boşluk duygusu yaratabilir insanda. ama bu boşlugun ille de doldurulması mı gerekir? ya da bunu dolduracaksak aile, toplum, günah, arkadaş, iş,eş, çocuk gibi hergün arksından şikayetçi olduğumuz unsurlara inanmamız mı gerekir ? ya da kendimizi ait hissetmemiz mi ?

    -- zeki demirkubuz, iyi ve kotu ile cok ciddi derdi olan son donem turk sinemasının en kayda değer yonetmenlerinden. ve demirkubuz özellikle yazgı'da bazı sorulara başka! cevaplar oluşturmayı başarabilmiş musa'nın gozunden.
hesabın var mı? giriş yap