• (bkz: boşanmak)
  • (bkz: strapon)
  • (bkz: iç acıtan entry'ler)

    tek çare boşanmak kardeşim. hayatı biraz olsun seviyorsan, biraz umut besliyorsan boşanacaksın. hiç kimse hayatını böyle harcamayı hak etmez. kendini de öldürmez merak etme. böyle tipler kendini çok sever, gram zarar vermez.

    sevgili hemcinsime ise biraz akıl ve izan diliyorum.
  • bkz boşanmak diyecektim ki diyeni olmuş. çare sarıgül değil boşanmaktır. ha bu profil nafakaydı ottu boktu siker atar o ayrı konu :) üzüldüm lan.
  • hatası "kadınları ciddiye almak" olan adamın sorunudur.

    o kadar lafın şu ana dek artık senin içine işlememesi gerekiyordu. bunca binyıl erkeklerin çektiği bu derdin çözümünü budur, yoksa çoktan soyumuz tükenmişti.

    kadın doğasında şikayet barındıran bir canlıdır. sanki doğası tatminsizlik üzerine kuruludur (ki freud bunun olası tek çözümünün bu hatuna bir velet peydahlamak ve onunla uğraşmasını sağlamak olduğunu ima eder). erkek, ilişkide bir "boşalma çanağı" ya da "dart tahtası" rolü oynar ve kadın için burada erkeğin acı çekiyor olabileceği diye bir durum söz konusu değildir çünkü erkekler acı çekmezler. o da böyle öğrenmiştir. erkekler acı çekmeyen ve ağlamayan ve bu nedenle de duyarsız varlıklardır ve bu nedenle de otomatikman bir kadının bitmek bilmeyen şikayetlerinin boşalma hedefi olarak kullanılabilirler. "otur, konuşacağız" ya da "konuşalım" ile başlayan o kesintisiz silsile aslında bir monolog hatta ve hatta shakepeare-vari bir soliloquy'dur. ya anlamadığınız bir operayı dinler giğbi yapmayı öğreneceksiniz ya da çıkıp gideceksiniz operadan.

    saygılar...
  • resmi olarak boşanmasına umarım ki 1 aydan az bir süre kalmış bir adam olarak şu an karşımda olsa, yazısını okuduktan sonra "kardeşimmmm!" diye bağırıp, omzuna başımı koyup delicesine ağlayabileceğim bir yazarın açtığı başlık... yani bu kadar olur! pes!

    boşanın lan... boşanın böylelerinden... ne mesleklere sahip ama sahip olduğu mesleği bir günden bir güne sizi ezme konusu yapmayacak... siz ilgi alanlarınızdan birine zaman ayırdığınız zaman elinde kahve ile arkanızdan gelip öpücük konduracak, oturup sizi izlemekten zevk alabilecek, sizi mutlu görünce mutlu olabilen.... daha sayarım lan... ne kızlar var... neler var bilseniz...

    kanser gibi yaşanır mı abi?

    olum, sıfır egolu, hayatla ve kendiyle barışık, fanatik beşiktaşlı, maç günü kaşkolunu takıp gezen avukat kızlar filan var lan! evine icra gelse "neden oldu bu" diye sormadan önce arkandan sarılıp "üzülme" deyip gülebilecek kızlar bunlar...

    kendinize gelin... ömür törpüsü değil, ömrünüze ömür katanla olun...

    sizi anlıyorum... evlilik çok büyük hayallerle yapılan bir olay olduğu için boşanmak ölüm gibi gelir... ama olay olduktan bir süre sonra anlayacaksınız... yanlış bulaşık eldiveni aldın diye pencereden kafana eldiven fırlatan, arabanın koltuk kılıfını değiştirip sürpriz yapmaya kalktın diye kendini camdan atmaya kalkan, sıçarken 10 dakika geçti diye inzibat gibi kapıya dikilen kadınla nereye kadar?

    unutmayın... herkes yaşam enerjisini sizin gibi huzurda ve karşıdakini olduğu gibi sevmekte bulmuyor...
    bazı insanlar gerçekten tüm yaşama gücünü kavga, gürültü, atışmadan alıyor...
    ve o insanlar anca kendileri gibi biriyle mutlu olabilirler...

    siz dün yediğiniz hakareti akşamına unutabilen,
    kadına hiçbir şart altında el kaldırmayan yapıda filan biriyseniz lütfen "düzelir" umudu taşımayın...

    kendinize de yazık etmeyin... karşıdakine de...
    bırakın "ağzına iki tane tokat yediği zaman huzuru bulacağı biriyle olsun, siz de huzuru yakalayabileceğiniz..."

    toplum baskısını da sorun yapmayın... bir süre sonra göreceksiniz ki size üzülen, üzülmüş gibi yapıp kınayan bir çok evli insan size gıpta ile bakar olmuş... çünkü çoklar... bir sürüler... yüzbinlerceler... milyonlarcalar... mutsuz olduğu halde bu durumu göze alamayıp derbeder bir şekilde ömrünü tamamlamayı bekleyenler, mutlu taklidi yapanlar... kendine ikinci bir şansı çok görenler... mutsuzlar... bunu böyle bilin...

    sizi ara ara hüzünlendirecek şey karşıdaki insanın artık hayatınızda olmayacağı değildir,
    anlardır, anılardır... hala, her şeye rağmen söz geçiremediğiniz vicdanınızdır...

    "birlikte dinlediğiniz bir şarkıdır bazen... o da bu şarkıyı dinlediğimizde ne mutlu olurdu... oysa mutlu olabiliyordu herkes gibi... keşke olabilseydi" dersiniz, "o da bir annenin, babanın evladıydı... mutlu olmaktı amacı tıpkı benim gibi... o da istemezdi böyle olmasını..." der hüzünlenirsiniz...

    vicdanınız ve hassasiyetinizle baş etmek... işte bu yıpratıcı olan kısmı...
    onunla baş etmek size kalmış... işte bu level'da yalnızsınız... üzgünüm... hem de çok yalnız...
    bölüm sonu canavarı budur...

    göreceksiniz ki boşanma aşamasında bir taraf sürekli bir "suçlu" arama eğilimindeyken,
    siz "neden böyle oldu" diye bitmez bir muhasebe içindeki tarafsınız...

    işte bu bölümde geriye kalan hayatta kimin huzuru yakalayıp kimin geri kalan ömrünü bitmek bilmez bir huzursuzluk halinde geçireceği aslında belli olmaya başlamış...

    uzun vadede vicdan kazanır...
  • çocuk yoksa 1 saniye bile beraber kalmanın mantıksız olduğu kadındır. çocuk varsa 30 saniye falan düşünebilirsiniz.
  • kadınların fabrika ayarlarında gelen özellikleri hesaba katmayan birisi olarak "aha bu beni ki lan" dediğim kadın. bazı şeyleri bilip ona göre davranmak gerekirdi aslında.
    çocuk yapınca da her şey güzel olmuyor canlar.
    kobra etkisi denen zımbırtı oluyor başka bir şey değil.
hesabın var mı? giriş yap