• ünlü bir alman amiralidir. 1861-1914 yılları arasında yaşamıştır.

    1861 yılında danimarka'da doğdu, ancak ren kökenli soylu bir alman ailesine mensuptu. 1878'de almanya donanmasına katıldı.

    1887-88'de o dönemde alman sömürgesi olan kamerun'un limanlarını yönetti. 1. dünya savaşı öncesinde silah geliştirme konusunda bazı önemli görevlerde bulundu. 1908'de kuzey denizi filosu yönetiminde kurmay başkanlığına atandı ve 1910'da tuğamiral rütbesine yükseldi. 1912'de koramiral rütbesine yükseldi ve alman doğu asya filosu komutanlığına atanarak almanya'nın çin'deki sömürgesi içinde yer alan tsingtao'daki deniz üssüne gitti.

    1914'te 1. dünya savaşı'nın başlaması ile faaliyetlerini itilaf devletlerinin ticari ve askeri gemilerine saldırmaya yöneltti. görev bölgesinde özellikle japon deniz kuvvetleri ve avustralya kraliyet donanması ile karşı karşıya kaldı ve özellikle ikincisinin üstün deniz gücü karşısında zorluk yaşadı. bu şartlar altında gemileriyle pasifik'i geçip atlas okyanusu üzerinden almanya'ya ulaşmayı planladı. amiralin durumunun umutsuzluğunu gören merkez komutanlığı onun hareketini zorlaştırmamak için ona önemli bir hareket serbestisi tanıdı. spee, pasifik'te dağınık halde bulunan gemilerini biraraya topladı ve bir gemisini hawaii'ye yollayıp genel durum hakkında bilgi edindi. buradan aldığı bilgi üzerine işgal edildiğini öğrendiği alman sömürgesi samoa'ya gitti. fakat vardığında adadaki ingiliz ve sömürge gemilerinin ayrıldığını ve sadece az sayıda gönüllü askerin işgal gücü olarak bulunduğunu öğrendi. adayı bir çıkarmayla kolayca geri alabilecek olmakla birlikte deniz gücüyle desteklenmediği sürece elde tutmanın güçlüğünü anladığından bu işe girişmedi. tahiti'ye yönelerek oradaki fransız gemilerini bombaladı ve sonra doğuya doğru yola devam etti. şili kıyılarındaki coronel'de ingiliz gemileriyle yaptığı bir savaşı kazandı ve 2 ingiliz zırhlısını batırdı.

    kömür elde etmek için ingiliz sömürgesi olan falkland adalarındaki stanley'e bir saldırı planladı, ama burada önceden haberi olmayan ve kendi kuvvetlerine göre çok büyük bir ingiliz deniz gücü ile karşılaştı ve bir deniz savaşına girmek zorunda kaldı. yapılan savaşta bayrak gemisini ve 3 gemisini kaybetti, sadece bir gemisi daha sonra başka bir savaşla safdışı kalmak üzere kaçabildi. amiral spee ise batan bayrak gemisinde 2 oğluyla birlikte öldü. savaşta 2200 kadar alman denizcisi hayatını kaybetti.

    amiralin anısına; 1917'de inşa edilen ama yarım kalan bir savaş gemisine, 1934'te yapılan ve 1939'da 2. dünya savaşı sırasında batırılan bir başka savaş gemisine ve federal alman donanmasında 1959-1967 yılları arasında görev yapan bir eğitim fırkateynine adı verilmiştir.
  • alman imparatorluk donanmasinin 1.dunya savasinda en cok isim yapmis emden kruvazorunun komutanı
  • 1.dünya savaşı'nda atlas okyanusu'nda gerçekleşen falkland adaları deniz muharebesi'nde sms emden hariç yok olan alman doğu asya filosu'nun komutanlığını yapan amiral.
  • ön edit: yazının görseller ve haritalarla ile desteklenmiş versiyonunu okumak isteyenler blog sayfamızdan ulaşabilirler. (bkz: historeal)

    2. dünya savaşına ilgi duyan herkes bir şekilde admiral graf spee zırhlısının (cep zırhlısı) hikayesini de az çok duymuştur. ancak gemiye ismini veren kişi olan amiral maximilian graf von spee hakkında internette dikkate alınacak yayınlar çok az yazılıp çizilmişe benziyor. keza bana göre alman halkının gönlünde yer etmiş ve nazi yönetimi tarafından büyük bir savaş gemisine ismi verilen bu komutanı da az çok tanımak gerektiğine inanarak bir yazı hazırlamaya karar verdim. aşağıda okuyacağınız bahse konu bu yazıda ve sonraki yazılarda amiral spee’nin tüm yaşamını değil, sadece ölümüne kadar olan kısa bir dönemi detaylı olarak anlatmaya çalışacağım. tabi ki bu yazılarda sadece amiral spee’den değil, 1. dünya savaşı sırasında alman savaş gemilerinin durumundan ve düşmanlarından da az çok bahsedeceğiz. dolayısıyla bu yazı serisi sadece amiral spee’nin yaşamını değil, 1. dünya savaşı sırasında amiralin görev aldığı bölgede yaşananları da anlatmış olacak. ben, normal şartlarda bu çalışmayı tek bir yazı halinde yayınlamayı düşünüyordum. ancak çeşitli aksilikler ve başka nedenlerden dolayı yazıyı üç bölüme ayırmak zorunda kaldım. bu yazı serisi giriş, gelişme ve sonuç olarak isimlendirebileceğimiz üç bölüme ayrılarak yayınlanacak. aşağıda okuyacağınız yazı yukarıda bahsettiğim gibi ''giriş bölümü'' olarak tabir edeceğimiz kısmı oluşturacak. okuyacağınız bu ilk yazıda amiral spee’nin görev yaptığı doğu asya filosu’nun 1. dünya savaşı’nın başlaması ile gerçekleştirdiği faaliyetleri ve amiral spee’nin önündeki harekât olasılıklarına değineceğiz. ayrıca 1. dünya savaşı’nın başlaması ile hem doğu asya filosu’nda hem de diğer denizlerde ticari akıncı faaliyeti gösteren gemilerin durumu ve akıbetlerine değindikten sonra ingiltere tarafından amiral spee’nin harekatlarını engellemek için görevlendirilen amiral cradock’un ve filosunun durumunu değineceğiz. ayrıca yazı içerisinde yine 2. dünya savaşı'ndan aşina olduğumuz iki kardeş gemi scharnhorst ve gneisenau zırhlılarının da isimlerine rastlayacaksınız. bu iki gemi 2. dünya savaşında olduğu gibi 1. dünya savaşı'nda da alman donanması için önemli bir yere sahipti. bu kadar benzerlik üzerine acaba ''tarih tekerrürden ibarettir.'' diyebilir miyiz? bunun taktiri siz saygıdeğer okuyuculara ait...

    ancak konumuza girmeden önce yazıyı farklı bir gözle okumanızı sağlayacak ve askerliği meslek olarak yapan bir kişinin az çok düşüncelerini birkaç cümle ile çok iyi şekilde özetlemiş şu cümleyi sizinle paylaşmak isterim.

    "ı, my lords, have in different countries seen much of the miseries of war. ı am, therefore, in my inmost soul, a man of peace. yet ı would not, for the sake of any peace, however fortunate, consent to sacrifice one jot of england's honour." (speech by lord nelson in the house of lords, november 16th, 1802.)

    "lordlarım, ben, farklı ülkelerde savaşın birçok sefaletini gördük. bu nedenle, ben ruhen barışçı bir insanım. yine de olası bir barış uğruna, ne kadar şanslı olursa olsun, ingiltere'nin onurunun zerresini feda etmeyi kabul etmem." (lord nelson'ın lordlar kamarası'ndaki konuşması, 16 kasım 1802.)

    yukarıda lord nelson’un dediği gibi; her asker savaşın acılarını, sefaletini, yıkımını ve kayıplarını gördükten sonra barışı daha çok arzulamaktadır. amma ve lakin, o askerin ülkesine ve milletine karşı düşman hasmane bir tutum içerisinde ve zarar verecek şekilde yaklaşım sergiliyorsa o zaman barışçıl olan o askerin içindeki aslan uyanır ve düşmanının üzerine dişleri ile pençelerini geçirmek için saldırır. ancak bu saldırıyı yaparken tamamen planlı ve disiplinli şekilde yapar ki yukarıda zikrettiğimiz kayıpları az yaşasın. bir sivil olarak askerliği meslek olarak yapan tüm komutanlarımıza buradan selam eder; bu yazıyı okuyacakların ise empati yaparak konuyu bir askerin gözünden bakarak okumalarını diliyorum.

    herkese iyi okumalar…

    ingiltere, 4 ağustos 1914'te başlayan 1. dünya savaşına girdiğinde, avrupa suları dışında görev yapan tek alman deniz gücü, çin’in tsingtau şehrinde konuşlanmış olan alman doğu asya filosu idi. bu filoya ek olarak, dünyanın çeşitli bölgelerinde bireysel olarak faaliyet gösteren alman kruvazörleri ve silahlandırılmış ticari gemilerde bulunuyordu. bahse konu bu savaş gemilerinin çoğu ingiliz gemilerinin yakın takibi altındaydı. bu durum almanların savaş başladığı dönemde denizcilik anlamında savaş gücü olarak hazırlığının tamamlanmadığını gösteriyor ve bu nedenden ötürü almanların, ingiliz donanmasına karşı başarı şansının az olduğu söylenebilir.

    savaşın başlamasından sonraki ilk birkaç ayda alman gemilerinin birincil amacı ingiliz denizaşırı ticaretine mümkün olduğunca zarar vermek üzerine kurulmuştu. ingiliz denizaşırı ticaretinin kırılganlığına rağmen almanların bu konudaki başarısı veya başarısızlığı tartışılabilir. ancak almanların denizlerde gerçekleştirdiği bu ‘’akıncı harekatları’’ ile ingilizleri biraz uğraştırdığı da yadsınamaz bir gerçektir. almanlar ise bu taktiği 1. dünya savaşının hemen öncesinde osmanlı devleti ile balkan devletleri arasında gerçekleşen 1. ve 2. balkan savaşları sırasında osmanlı donanmasına bağlı hamidiye kruvazörü’nün akıncı harekâtını inceleyerek daha geniş sahada uygulamak üzere geliştirmesiyle ortaya çıktığını iddia edebiliriz. hamidiye kruvazörünün bahse konu harekâtını daha detaylı incelemek isteyenlerin şu yazıyı (#117234962) okumalarını ve yazının sonunda bulunan değerlendirme ile karşılaştırma bölümlerini irdelemelerini tavsiye ederim.

    peki almanlar, asya kıtasının bu uzak köşesinde hangi amaçla bulunuyordu?

    almanya, 1. dünya savaşı başlamadan çok önce uzakdoğu’da çin ana karasında bulunan tsingtau limanını üs olarak seçmişti. alman yayılmacılığının istasyonu olarak konuşlandırılan çin’in kuzeydoğusundaki tsingtau, almanlar tarafından işgal edilmeden önce japon imparatorluğu tarafından yönetiliyordu. kaiser 2. wilhelm, almanya’nın pasifik okyanusu'nda bir deniz üssü olması için tsingtau’yu 1898 yılında iki misyonerinin ölümünü gerekçe göstererek istila etmişti.

    öyle ki alman yayılmacılığının bir göstergesi olarak, şehrin en görünür tepesinde luther kilisesi dahi inşa edilmişti. hatta almanlar, çin’in iç kesimleriyle ulaşımı sağlamak için demiryolu hattı bile döşemişler ve yaklaşık 20 milyon sterlin tutarında bir harcama yapmışlardı. almanya, burada bir deniz filosu bulundurarak, hem bölgede var olma mücadelesine girişmiş hem de bu mücadelelerden elde ettiği yeni yerleri koruma amacı güdüyordu. aslında, tsingtau limanı almanlar için bir atlama tahtası görevi görecekti. almanya’nın bu yayılmacı politikası, onu ingiltere ile karşı karşıya getiriyor ve karada süren mücadele, denizlerde de ortaya çıkıyordu. dolayısıyla, ingilitere ile yaşanan bu çekişme almanların kayıtsız şartsız olarak askeri tedbirler almasına da neden oluyordu. nitekim savaş başladıktan sonra churchill, parlamento’da yaptığı konuşmasında, denizlerde bulunan birkaç alman kruvazörünü yakalamak için ingiliz donanmasında yaklaşık 90 savaş gemisinin bulunduğunu, deklare etmişti.

    ingiltere açısından tehlike arz eden tsingtau’da konuşlanmış olan alman filosunun başına, savaş başlamadan önce, 53 yaşında ve ailesi seçkin bir prusyalı olan koramiral maximilian graf von spee getirilmişti. amiral spee, topçuluk üzerine almış olduğu özel eğitimin yanı sıra etkili bir donanma uzmanıydı. spee’nin donanmasında, 1906 yılında hizmete girmiş iki kardeş gemi, “scharnhorst ve gneisenau” adlı iki zırhlı kruvazör, leipzig, dresden, nürnberg ve emden isimlerinde dört hafif kruvazör bulunmaktaydı. scharnhorst ile gneisenau zırhlı kruvazörleri, 8 adet 210 mm. ve 6 adet 15 mm'lik toplara sahipti. hafif kruvazörlerde ise 10 adet 105 mm'lik top bulunmaktaydı. bu muharip gemilerin dışında dört gambot, üç tane de nehir gambotu ile birlikte savaşın başlamasıyla silahlandırılmış ticari gemilerde alman filosuna eşlik ediyordu. 1. dünya savaşı başlamadan önce tsingtau’da bulunan alman filosu, çeşitli sebeplerle sefere çıkmıştı. amiral spee’nin komuta gemisi olan scharnhost ile gneisenau, savaş başlamadan beş hafta önce yakıt tedarik etmek için japonya’nın nagazaki limanına gitmişlerdi.

    amiral von spee'nin amiral bayrağını dalgalandırdığı iki zırhlı kruvazör scharnhorst ve gneisenau 28 haziran 1914 tarihinde japonya’nın nagasaki şehrinden ayrılarak alman doğu asya filosu'nun ana üssü konumundaki tsingtau limanına doğru yol almaya başladı. amiral spee, 1914 yılının temmuz ayı başlarında, avrupa’daki gelişmelerin kötüye gittiğine yönelik bilgiler almaya başlayınca, derhal bütün filoyu bir araya topladı ve herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadan 7 temmuz 1914 tarihinde caroline adalar grubuna ait truk adasına ulaştı. (konum) filo, truk adasında eksiklerini tamamladıktan birkaç gün sonra doğuya doğru yol alarak ponape adasına (konum) doğru yoluna devam etti. ayın ortalarında hafif kruvazör nürnberg, aceleyle san francisco'ya çağrıldı ve almanya'dan verilen talimatları alarak, 21 temmuz'da von spee'nin caroline adalarından birisi olan ponape adasında bulunan ana filoya yeniden katıldı. nitekim almanya’nın belçika’yı işgali sonrası, 4 ağustos 1914’te ingiltere, almanya’ya savaş ilan edince uzakdoğu’da bulunan alman donanmasının da faaliyet programı değişmiş oldu. savaş ilanından sonra ingiltere, derhal denizlerde tedbirler alarak, almanya’ya ait iletişim hatlarını kontrol altına almış ve yine denizden giden alman iletişim kablolarını kesmişti. bunun üzerine merkezden çok fazla bilgi alamayan ve telsiz iletişiminin kendileri açısından zararlı olacağını düşünen amiral spee, okyanusta tek başına karar vermek zorunda kaldı. yaşanan bu gelişmeler sonucunda ve japonya’nın tutumunun netleşmemesi üzerine tsingtau’daki üssün güvenli olmadığını düşünen von spee filosunu pasifik okyanusu'nda yaşayacağı bir macera içerisine sokacak ve sonunda beklentilerinin çok ötesine geçecek bir harekât düzenleyecekti. bu yolculuğun ilk durağı ise pagan adası (konum) olacaktı.

    amiral spee, 11 ağustos 1914’te, tüm filonun pagan limanında buluşmasını emretti ve toplanan filo bu adadan 12 ağustos'ta, ayrılarak güneye doğru varış noktası bilinmeyen bir rotada yol almaya başladı. pagan adasında toplanan savaş konseyinde enine boyuna bir durum değerlendirilmesi yapıldı. bu değerlendirme neticesinde, batı pasifik’te kruvazör savaşının yarar sağlamayacağı, hatta filoya bağlı gemilerin dağılmasından dolayı gemilerin tek tek kısa sürede avlanacağı kanaatine varılmış ve bu yüzden kruvazörlerin akıncı harekâtı düzenlemesi uygun görülmemişti. ayrıca izlerini belli etmeden düşman kuvvetlerini oyalamak filonun akıbeti açısından başlıca amaç olarak tespit edildi. çünkü, alman filosunun yeterli yakıt ikmal edemeyeceği, düşman kuvvetlerinin üstün olması ve düşman filosunun dikkatini uzun süre farklı bir bölgeye çekme amacı güdülmesi gibi nedenlerle bölgede herhangi bir deniz muharebesine girilmemesi gerektiği sonucuna ulaşıldı. bu nedenlerden dolayı sms emden hafif kruvazörü hariç tüm filonun, amerika sularına doğru harekete geçmesi ve böylece uzakdoğu’da deniz mücadelesi farklı bölgelere kaydırılması yönünde bir karar alındı.

    bu gelişmeler ışığında amiral spee, detaylarını aşağıda vereceğimiz plan çerçevesinde almanya’nın koloni yönetimi altında bulunan ada, liman ve toprakları korumak yerine doğrudan ingiltere ve müttefiklerini zor durumda bırakacak saldırı planını uygulamaya karar verdi. keza 1. dünya savaşı başlar başlamaz ingilizler, müttefikleriyle birlikte alman savaş gemilerinin tedarik yapabileceği denizaşırı limanlarını ve telgraf santrallerini tahrip etmeye başlamıştı. bir yandan da alman sömürgelerini denizden abluka altına almış ve işgale girişmişlerdi. bu işgal girişimine ingiltere’nin yanında avustralya ve yeni zelanda kuvvetlerinin katılımı sağlanmıştı. bu birleşik işgal kuvveti harekatlarını almanya'nın güney pasifik okyanusunda ve avusturalya ile yeni zelanda'ya yakın bir konumda bulunan alman yeni gine’si (yeni pomeranya, bismark takım adaları, kaiser-wilhelmsland), nauru ve samoa kolonileri üzerine yaptı.

    aynı dönemde amiral spee'nin gerçekleştirmek üzere hazırladığı harekat planının ana amacı, düşmana ait deniz kuvvetlerini üzerine çekerek, avrupa’da devam eden savaşta almanya’nın yükünü azaltılmaya çalışmaktı. ancak bir taraftan da japonya’nın savaşa girip girmeyeceği spee’yi düşündürmekteydi. zira japonya’nın savaşa girmesi durumunda tsingtau’yu boşaltmak mecburiyetinde kalacaktı. 26 ağustos 1914 tarihinde japonya’nın müttefiklerin yanında savaşa katılması, spee’nin bu düşüncesinde ne kadar haklı olduğunu ortaya koyacaktı. japonya'nın, müttefiklerin yanında savaşa girmesiyle, japon donanması 27 ağustos'ta tsingtao kuşatmasını başlattı. 02 eylül 1914'te subay ve piyade toplam 22.980 askerden oluşan japon kuvvetleri ele geçirilmesi zor bir mevki olan tsingtau'ya çıkarma yaptılar. onları toplam 910 ingiliz ve 450 sih’ten oluşan ingiliz kuvveti izledi. almanların mevcudu ise 13.000 civarındaydı. uzun bir müddet direnecekleri düşünülen almanlar 2 ay sonra, yani 07 kasım 1914'de, teslim olmak için başvurdular. 16 kasım 1914'te tsingtau'nun idaresi resmen müttefik devletleri'ne geçti. açıkçası alman diplomasisinin savaştan önce japonya'yı yeterince önemsememesi almanya'ya pahalıya patlamış ve uzakdoğu’daki en önemli üssü konumundaki tsingtau’yu da kaybetmesine neden olmuştu.

    peki, amiral von spee koloni topraklarını korumak yerine neden amerika’ya doğru yol alma kararı almıştı?

    ***amiral von spee’nin harekât planı üzerine***

    avrupa’da bulunan donanma ve akıncı harekâtını düzenleyen gemiler dışında almanların anakara dışında bulunan tek deniz gücü amiral von spee komutası altındaki doğu asya filosu olduğundan yukarıda bahsetmiştik. bu filo her ne kadar doğu asya’da bulunan kolonileri korumak üzere oluşturulmuş olsa da savaşın başında eldeki filoyla bu kolonilerin korunamayacağı amiral spee tarafından anlaşılmıştı. bu gerçek üzerine amiral von spee harekât planını değiştirme yoluna gitmek zorunda kalmıştı. şimdi amiral von spee’nin harekât planını oluştururken karşısında duran seçenekler üzerine devam etmekte fayda var.

    von spee'nin harekât planını oluştururken aklından geçenleri bilmemiz pek mümkün değil. ancak amiral von spee’nin gerçekleştirdiği harekât ve bunun sonucuna baktığımızda bazı fikirler yürütebiliriz.

    ilk olarak bölgedeki güç dengelerine ve politik gelişmelere kısaca değinerek amiral spee’nin doğu asya filosunu neden bölgeden uzaklaştırdığını incelememiz gerekiyor.

    bu noktada amiral von spee'nin savaş başladığı sırada filosunu tsingtau’da bulunan ana üsse geri götürmemesi konusu önemli görünüyor. çünkü von spee’nin emrindeki filo, bölgede bulunan müttefik filolarına karşı vuruş gücü ve hız olarak aşağı kalır yanı yoktu. bunun bilincinde olan amiral bu noktada gemilerini aktif olarak kullanmak istediği anlaşılabilir bir durum. bununla birlikte, amiralin sms emden hafif kruvazörü’nü, hint okyanusu'na yollayarak akıncı harekatlar düzenlemesini istemesi alman donanma savaş doktrinine (ticari akıncı harekatları) bağlı kaldığını da gösteriyor. savaş başlamadan önce, leipzig ve nürnberg hafif kruvazörleri, amerika'nın batı kıyısında görev yapıyordu. buda gösteriyor ki amiral, emden’de olduğu gibi herhangi bir savaş durumunda bu kruvazörlerinde amerika’nın batı kıyılarında akıncı harekatları düzenlemek istediğini bize gösteriyor. bu fikrin uygulanabilirliği tartışmaya açık olsa da dezavantajının da olduğu yadsınamaz bir gerçektir. almanlar sayıca ingiliz donanmasından az olmasından dolayı ingilizleri geniş bir coğrafyada hafif kruvazörlerinin peşine düşmeye zorlayarak yaymayı planlamış ve bireysel olarak hareket eden hafif kruvazörlerinde müttefik tedarik konvoylarını batırarak avrupa’da devam eden savaşta avantaj sağlamasını planlamıştı. ancak bu durum alman doğu asya filosu için çok geçerli bir durum değildi. amiral spee komutasındaki uzakdoğu filosu haritaya dağılmak yerine savaşın başladığı dönemde bir arada bulunsaydı çin bölgesinde bulunan ingiliz savaş unsurlarından belirgin bir şekilde üstün olacaktı. bu durum, pagan adası'nda yapılan savaş konseyinde filo'nun emden dışında bir arada kalması kararının alınması ve amiral spee'nin ileri tarihlerde gerçekleştirmeyi planladığı harekat hakkında bize bazı ipuçları verdiğini de unutmamak gerekiyor.

    ancak bu harekat planında denklemi bozan ve görüldüğü üzere amiral spee’nin de hesaba kattığı başka bir durum daha vardı.

    güney pasifikte bulunan ingiliz kolonilerinin barış zamanı ingiliz hükümeti tarafından kendi donanmalarını inşa etmesine izin verilmişti. bu politik yaklaşımı ilk benimseyen ve uygulamaya başlayan ise avusturalya olmuştu. işte, almanlar için buradaki denklemi bozan unsur ingiliz kolonilerinin kendi donanmalarıydı. bölgede bulunan ingiliz savaş unsurlarıyla avusturalya ve yeni zelanda’ya ait donanmalar birleştiği taktirde alman doğu asya filosu'nun gücü bu birleşik filoya göre yetersiz kalacaktı. özellikle amiral spee, 8 adet 12 inch’lik ana silahı bulunan güçlü avustralya zırhlı kruvazörü ile karşılaşma riskini göze alamazdı.

    bu olasılıklardan dolayı von spee, polinezya'daki birçok koloniyi kaderlerine terk etmek zorunda kalmıştı. ingiliz hükümeti'nin güney pasifik'teki alman kolonilerine karşı operasyonları başlatması ise amiral spee’nin aldığı kararların isabetini gösteriyor. keza ingiliz hükümetinin gerçekleştirdiği bu işgal planı savaş başlamadan çok önce oluşturulmuş ve düşmanın bu işgale karşı hazırlık yapmak için zaman bırakmadan gerçekleştirilmesi planlanmıştı. ingilizler, bu planı kusursuz şekilde uygulamaya almış ve alman deniz gücünün güney pasifik'te ki tedarik zincirini hızlı şekilde yok etmişti.

    japonya'nın 23 ağustos 1914'e kadar savaş ilan etmediği düşünüldüğünde japonya’nın tutumundaki belirsizlik amiral spee’nin planlamasını yaparken dikkate aldığı diğer bir husustu. amiral, savaşın hemen öncesinde filosunu tsingtau üssüne götürmüş olsa ve japonya müttefiklerin yanında savaşa girerek limanı müttefik kuvvetleriyle birlikte abluka altına almış olsa alman doğu asya filosu savaşın başında bertaraf olacaktı. amiral spee, bu olasılığı dikkate alarak yazının başında belirttiğimiz üzere filosunu tsingtau limanından uzak tutmayı seçmişti. keza amiral spee’nin aldığı kararın doğruluğu ağustos ayının sonunda japonya’nın müttefiklerin yanında savaşa girmesi ve tsingtau limanı'nı işgal edilmesine güçlü şekilde iştirak etmesi noktasında görmüş oluyoruz.

    alman amiral planını oluştururken karşılaştığı en büyük sorun gemilerinin kömür ihtiyacı ile erzak tedarikinin nasıl yapılacağıydı? bu sorunun çözümü ise iki şekilde olabilirdi. birinci seçenek yapacakları harekât sırasında karşılaşacakları nakliye gemilerinin yağmalanması seçeneğiydi. ancak böyle bir işe kalkışırken belirsiz bir kaynaktan yararlanmaya kalkmak tam bir kumardı. ikinci seçenek ise dost veya tarafsız limanlardan tüm ikmalin tamamlanmasıydı. bu seçenekte de imkanlar çok kısıtlıydı. çünkü güney ve batı'da bulunan tüm limanlar düşmanın kontrolü altındaydı. kuzey ise seçenekler arasında dahi değildi. doğuda ise önlerinde koskocaman bir okyanus vardı.

    amiral spee’nin bir başka dikkat etmesi gereken husus ise filosunu düşman gözetiminden ve telsiz trafiğinden uzak tutması gerekliliğiydi. çünkü yapılacak bu yolculukta yerlerinin belli olması tüm düşman savaş unsurlarının toplanarak kendisine saldırması anlamına geliyordu. bu yüzden harekât boyunca amiral uzun menzilli telsiz haberleşmesinin yapılmamasına karar verdi. böylelikle filonun yerinin gizli tutulması için harekât boyunca büyük özen gösterildi ve telsiz haberleşmesi minimum seviyede tutuldu.

    ingilizler açısından amiral spee ve emrindeki filonun kendi tedarik hatlarının güvenliği için bir an önce ortadan kaldırılması en büyük hedefti. ayrıca tek başına hareket eden alman hafif kruvazörleri ve silahlandırılmış ticari gemilerinin akıncı harekatlarını engellemek ve bulundukları anda yok edilmeleri içinde ingilizler birçok gemiyi görevlendirmişti. ingilizlere göre bu kruvazörler ve silahlı ticari gemilerin yok edilmesi an meselesiydi. ancak alman amiral, tsingtau’dan ayrıldıktan sonra ingilizlerin aklındaki en önemli soru ise alman amiral'in amacının ne olduğuydu? ingiliz kurmay heyetinde bulunan tüm deniz subaylarının düşüncelerini meşgul eden en önemli soru buydu. bu sorunun cevabını bulmak için ingilizlerin önündeki seçeneklere ve cevaplarına bakarak amiral spee’nin olası harekât planını da öğrenebiliriz:

    seçenek-1: afrika'nın batı kıyısında bulunan ingiliz kolonilerine bağlı limanları bombalamak ve zayıf savunmalara sahip deniz haberleşme istasyonlarına (st. helena gibi) saldırmak. aynı zamanda batı afrika kıyılarında alman kolonilerine karşı faaliyet gösteren ingiliz ve fransız kuvvetleri ile tedarik konvoylarına saldırarak afrika’da bulunan kolonilerin güvenliğini sağlamak. tedarik sorunu veya başarısızlık durumunda avrupa’daki ana filoya katılmak;

    uygulanabilirlik: bu plan uygulanabilir gözüküyor. ancak planın uygulanabilmesi için amiral spee’nin önce doğuya doğru hareket ederek pasifik okyanusunu aşması, okyanusu geçtikten sonra ingiliz devriyelerine yakalanmamak için macellan boğazı’nın güneyinden (hope burnu) geçerek atlantik okyanusuna çıkması ve buradan batı afrika kıyılarına ulaşması gerekiyordu. kat edilecek bu kadar uzun yolda amiral gemilerinin hem kömür ihtiyacı hem de personelin erzak ihtiyacını karşılamak konusunda zorluk yaşayacağı bir gerçekti. bununla birlikte güney amerika kıyılarında tarafsız ve almanlara sempati duyan devletlerin bulunması amiralin bu planı uygulama konusunda elini kuvvetlendirebilecek bir seçenekti. bu seçenek hayata geçirilip uygulansa bile amiral atlantik okyanusuna açıldığı anda güney amerika kıyılarındaki tarafsız devletlerin limanlarından uzaklaşmış olacak ve tedarik sıkıntısı çekmeye başlayacaktı. ingiltere'ye bu kadar yakın harekât düzenlemek bölgede bulunan ingiliz kuvvetlerinden dolayı muhtemelen alman filosunun hareket sahasının büyük ölçüde kısıtlanmasına sebep olacaktı. ayrıca amiralin emrindeki filonun hem erzak hem de kömür sıkıntısı çekeceğe benziyordu. çünkü batı afrika kıyılarında almanların elinde çok az liman vardı ve bu limanların çoğu müttefik kuvvetleri tarafından abluka altına alınmıştı. bu sorunların yanında alman filosunun her hareketi ingilizler tarafından bilinir olacak ve iletişim kanallarının tamamı ingilizlerin tekelinde olduğu için rahatlıkla takip edilebileceklerdi. sonuç olarak, yukarıda yazdığımız nedenlerden ötürü alman filosunun bölgede gerçekleştireceği harekatların başarısının kısa ömürlü olacağı kesindi.

    seçenek-2: güney afrika'ya gidilerek, cape town'daki zayıf ingiliz filosunun yok edilmesi, limanın ablukaya alınarak tedarik hatlarının koparılması ve güney afrika’da daha önce ingilizlere karşı ayaklanmış boer’lerin yeniden desteklenerek ayaklanmalarının sağlanması sonucu, jan smuts ile louis botha’nın emrindeki güney afrika birliği'ne karşı bölgede bulunan alman birlikleri ile birlikte boer’lerin harekete geçirilmesi;

    uygulanabilirlik: açıkçası bu planın uygulanabilirliği ve başarısı imkansıza yakındı. çünkü cape town’daki ingiliz filosu yok edilmiş olsa dahi amiral spee’nin elindeki gemilerle bir ablukayı devam ettirmesi zordu. alman amiralin bunu uygulamaya kalkması ‘’kafasını aslanın çenesine sokmak’’ ile eşdeğer bir durum ortaya çıkartırdı. keza ingilizler, güney afrika gibi önemli bir kolonisini kendi kaderine bırakmayacak kadar akıllıydı. buna en iyi örnek ise ilerleyen dönemde alman doğu afrika kolonisinde, ingiliz ve almanlar arasında yaşanan gelişmeler ve köningsberg gibi tek bir gemi için koca bir ingiliz filosunun güneydoğu afrika’ya yollanması gösterilebilir. ayrıca boer’lerin almanların desteği ile yeniden ayaklanıp ayaklanmayacağı da tam bir muammaydı. keza bir boer olan jan smuts ingiliz birliklerinin başında almanlara karşı savaşıyordu. her şey bir kenara alman amiralin, güneydoğu afrika’ya ulaşmak için iki seçenek vardı. bu yollardan ilk seçenek filosunu güneye doğru hareket ettirip malay bariyeri(#108842151) üzerinden geçirip hint okyanusuna geçmesi, diğer seçenek ise birinci seçenekte olduğu gibi pasifik okyanusu üzerinden yol alarak doğu afrika’ya ulaşmasıydı. amiral spee için ilk seçenek doğrudan devre dışı kalıyordu. çünkü filosu malay bariyerini müttefik kuvvetlerle (ingiltere, fransa, avusturalya) çarpışmadan geçemezdi. malay bariyeri olarak isimlendirilen bölge günümüzde singapur’dan papua yeni gine adasına kadar olan ve endonezya’nın da içinde olduğu adalar grubunu içermektedir. bahsi geçen bölge güneyde avusturalya ana karasına, kuzeyde ise fransız çinhindi bölgesini de içine aldığı için amiralin fark edilmeden ve kayıp vermeden bu bölgeden çıkması imkansızdı. çıktığını farz etsek dahi hindistan’dan yola çıkan tedarik konvoylarının güvenliği için ingiltere ve avusturalya birçok gemiyi bölgede bulunduruyordu. eğer amiral imkansızı başarıp hint okyanusuna açılsa dahi müttefik kuvvetlerinin tamamı filoyu yok etmek için ‘’kovanına çomak sokulmuş arılar’’ gibi tepesine toplanacak ve ağır bir saldırıya uğrayacaktı. sonuç olarak hem yol güzergahı hem de yapılacak operasyon açısından bu seçenek doğrudan devre dışı bırakılabilir.

    seçenek-3: kuzey atlantik’te müttefik konvoyları ve savaş gücüne karşı faaliyetler yürütmek; gerekirse almanya’nın avrupa’da bulunan donanmasının ana unsurlarından destek almak;

    uygulanabilirlik: bu seçenek uygulanabilirlik olarak imkansızdı. çünkü ingiliz anakarasına bu kadar yakın bir operasyon düzenleyerek filonun hayatta kalması imkansızdı. ingiliz donanması savaşın başından beri ablukaya alarak alman donanmasını ana üssünde hapsetmiş durumdaydı. amiralin bölgeye ulaşması durumunda ingiltere hem britanya adasını korumak hem de tedarik hatlarının güvenliği için büyük bir görev gücü oluşturması kaçınılmazdı. ayrıca donanma gücü olarak ingiltere anakarasını korumak için en kuvvetli gemilerini kuzey atlantik’te konuşlandırmış durumdaydı. hal böyleyken amiral spee’nin kuzey atlantik’e geçerek müttefik tedarik gemilerine veya savaş gücüne saldırmayı düşünmeyeceği aşikardı. keza amiralin emrindeki filo ile bölgeye ulaşana kadar karşılaşacağı müttefik savaş unsurlarıyla da savaşması gerekiyordu ki bu durum filonun kuzey atlantik’e gelene kadar ciddi şekilde yıpranmasına ve hatta ulaşamadan yok olmasına neden olacağı da bir gerçekti.

    seçenek-4: pasifik okyanusunu aşarak güney amerika’da ingiliz ticaret konvoylarına saldırı düzenlemek;

    uygulanabilirlik: savaş başlamadan önce ingiltere, güney amerika ülkeleriyle ciddi şekilde ticari faaliyetler yürütüyordu. bu ticari faaliyet savaşın başladığı dönemde de devam etmekteydi. dolayısıyla amiral spee yönetimindeki filonun bölgede faaliyet göstermesi bu ticareti felç etme olasılığını bir hayli arttıracaktı. çünkü bölgede ingiltere’nin ciddi bir deniz gücüde bulunmuyordu. ayrıca brezilya kıyılarında alman etkisi bir hayli fazlaydı. bu durum alman gemilerinin tedarikini de kolaylaştıracaktı. özellikle alman istihbaratının güney amerika’da bulunan ülkelerde çok etkin olması amiral spee’nin ingiltere’nin güney amerika'daki gücü hakkında bilgi sahibi olduğu da bilinmekteydi. dolayısıyla bütün seçenekler içerisinde en akla yatkın harekât planı bu seçenek gözüküyordu. bu harekât sayesinde amiral bölgedeki zayıf ingiliz etkisinden dolayı daha rahat hareket edebilecek, bölgenin büyük olmasından dolayı tespit edilme olasılığı az olduğu için uzun süre ingiliz gemilerini de peşinden sürükleyerek avrupa’da devam eden savaşa almanlar lehine büyük hizmetler sunabilecekti.

    yukarıdaki seçenekler içerisinde görüldüğü üzere amiral spee yönetimindeki filonun doğuya doğru geleceği aşikardı. çünkü batı ve güney rotalarında alman amiralin yolunun kapalı olduğu ve o kapalı yolu açıp geçse dahi yolun ilerisinde geçtiği yoldan daha kötü durumda kalacağı aşikardı. keza pagan adasında yapılan toplantıda kruvazör ve silahlı ticari gemilerin batı pasifik bölgesinde faaliyette bulunmama kararının alınması da amiralin aklından geçenleri anlamamıza yardımcı oluyor.

    amiral pasifik okyanusunu aştıktan sonra güney amerika’nın batı kıyılarında faaliyet gösterebilirdi. ikinci seçenek olarak ya magellan boğazı'ndan geçeceği ya da daha büyük bir olasılıkla, nerede olduğunu düşmanları tarafından bilinirliğini önlemek için hope burnu açıklarından geçerek atlantik okyanusuna açılacağı kesindi. sonuç olarak ingiliz donanma otoritelerinin bu seçenekler içerisinde amiral spee’nin güney amerika kıyılarına geleceği konusunda hemfikir olduğunu varsayabiliriz. ancak bu kadar öngörüye rağmen ingiliz donanma yetkililerinin alman amirale karşı yeterli önlemleri almadığını da ilerleyen safhalarda göreceğiz.

    görüldüğü üzere amiral spee’nin elindeki seçenekler ve kendisi için en uygun planı maddeler halinde paylaşmış olduk. ancak puzzle'ı tamamlamak için halen eksik parçalar olduğu da aşikar. amiral, güney amerika ve atlantik okyanusuna geçişten sonra ne yapmayı planladığını maalesef hiç bir zaman bilemeyeceğiz. yine de bu safhaya kadar iyi bir kurmay subayın yapması gerektiği gibi seçenekleri iyi değerlendirerek en doğru planı seçen alman amiral planını uygulamaya koydu. şimdi bu yolculuğun başında yaşanan gelişmelere değinme vakti geldi.

    ***doğuya yolculuğun başlangıcı ve yaşanan gelişmeler***

    yukarıda değindiğimiz üzere amiral spee olası seçenekler içerisinde uygulamaya alınacak en uygun planı ele alarak yolculuğuna başladı. ancak alman amiralin gideceği bu yol uzun ve çetrefilli idi. bu yolculuğa katılan askerlerin yazdığı mektuplardan anlaşıldığı üzere filo gerçekleştirdiği yolculuk sırasında erzak ve kömür sıkıntısı çektiği bilinmektedir. bu erzak sıkıntısı yüzden yolculuk boyunca filo içerisinde sıkı bir diyet uygulanıyordu. bu diyetin ana menüsünde ise ağırlıklı olarak kurutulmuş et (spun yarn) bulunuyordu. bu sıkı diyete ve olumsuz şartlara rağmen filoda görevli askerlerin morali yüksek ve savaşmaya hazır oldukları da bahsi geçen mektuplarda dikkat çeken başka bir husustu. kömür depolarını yitiren alman filosunun yüzebilmek için karşılaştığı gemilerdeki kömürü gasp etmek veya okyanusa dağılmış adalarda bulunan kömür depolarını yağmalamaktan başka bir seçenekleri olmadığı da bir başka gerçekti.

    filo, güneye doğru yol alırken ağustos ayının ortalarında nürnberg kruvazörü, bazı belgeleri almak ve telgraf göndermek için honolulu'ya gönderildi. nürnberg bu görevi tamamladıktan sonra 22 ağustos’ta yeniden filoya katıldı. 24 ağustos’ta ise filodan yeniden ayrılarak kuzeye doğru yol aldı ve fanning adasında bulunan ingiliz telgraf istasyonunu yok ederek, 7 eylül’de yeniden filoya katıldı. aynı dönemde ingiliz kuvvetlerinin alman sömürgesi apia'da (samoa adaları konum) olduğunu haber alan von spee, filosunu güneye (samoa adalarına) doğru yönlendirdi. ancak düşman donanmasının samoa adalarından ayrıldığını gördü. adalar ise düşman tarafından işgal edilmiş ve alman hakimiyeti ada'da son bulmuştu. amiral spee adaların yeniden ele geçirilmesini düşünmüş olsa dahi bölgede bulunan ingiliz ve avusturalya filolarına karşı kendisine destek gelmemesi durumunda başa çıkamayacağı aşikardı.

    bunun üzerine filo düşmanın yerini tespit etmek için bu kez yönünü doğuya çevirerek fransız polinezya’sına doğru yol almaya başladı. filo, fransız polinezya’sına bağlı sosyete adalarından (french society ıslands konum) birisi olan bora bora adasına ulaştığında düşmanla yine temas kuramadı. filo buraya ulaştığında gemilerin kömürü ciddi şekilde azalmıştı. bunun üzerine filo ada'da bulunan depolardan kömür ihtiyacını tamamlayarak yeniden doğuya doğru yola çıktı ve 22 eylül'de fransız polinezya’sının en büyük adası olan tahiti'ye ulaştı. (tahiti konum) 22 eylül 1914 sabah 7:00 civarında, fransızlar kimliksiz iki kruvazörün (scharnhorst ve gneisenau) tahiti’nin başkenti papeete'ye yaklaştığını gördü. bunun üzerine adaya yaklaşan gemilerin kendilerini tanıtmaları için üç uyarı atışı yapıldı. uyarı ateşinin üzerine adaya yaklaşmakta olan kruvazörler, limanı ve şehri bombalamaya başladı.

    daha önce zélée gambot’u tarafından ele geçirilen alman yük gemisi walküre, alman gemilerinin limana erişimini engellemek için liman girişinde batırıldı. ayrıca ada komutanı teğmen maxime destremau, almanların asıl ilgi kaynağını oluşturan kömür depolarının da yakılmasını emretti. böylece ada, almanlar tarafından harap edilse veya işgal edilse dahi gemileri için altın değerinde olan kömüre ulaşmalarını engellemiş olacaktı. alman kruvazörlerinin saldırısı sırasında fransız kıyı bataryalarının komutanı olan teğmen charron, emrindeki düşük kalibreli toplar ile kruvazörlere hiç zarar veremeyeceğinin farkındaydı. bu yüzden alman kruvazörlerini engellemek için ve kendi gemilerini vurmamaya özen göstererek baraj atışı yapmayı seçti.

    alman kruvazörleri ise liman girişinde kendilerine tuzak kurulma riskine karşı açıktan bombardımana devam etti. bu bombardıman sırasında alman kruvazörlerinden 80 tane top mermisi ateşlendi. ateşlenen bu top mermileri zélée gambotunun karaya oturmasına ve şehrdeki binaların ağır hasar almasına neden oldu. amiral spee, fransızlar tarafından adadaki kömür depolarının ateşe verildiğini görmesiyle adaya olan saldırıyı durdurma kararı aldı. çünkü adanın işgal edilmesi ve elde tutulması kömüre ulaşamadığı sürece alman amiral için hiçbir şey ifade etmiyordu. bu çatışma ise tarihe papeete muharebesi olarak geçti. bu saldırının en önemli sonucu ise alman doğu asya filosu'nun, pasifik okyanusu'nun hangi bölgesinde olduğunun ifşa olması ve bunun sonucu olarak da ingiliz deniz kuvvetleri komutanlığı'na yerini bilmedikleri alman filosunun yeri ile birlikte engellemek için nerelere bakması gerektiğini göstermesiydi. amiral spee, papeete'de ihtiyacı olan kömüre erişimi sağlayamayacağını anladıktan sonra filosunu kuzeydoğuya doğru çevirerek marquesas adaları'na doğru yol aldı. bu adada herhangi bir direnişle karşılaşmadan kömür tedarikini tamamladı ve rotasını doğuya çevirerek 12 ekim'de ulaşacağı paskalya adası'na doğru yönlendirdi. (paskalya adası konum)

    şimdi, amiral spee ve emrindeki doğu asya filosuna veda edip; denizlerde faaliyet gösteren diğer alman savaş gemilerinin durumu ve akıbetlerine bir bakalım. çünkü aşağıda anlatacağımız gemiler içerisinde amiral spee'nin emrinde de bulunan bazı gemiler bulunuyordu.

    ***denizlerde akıncı harekâtı düzenleyen alman savaş gemileri***

    amiral spee’nin komutası altında scharnhorst ve gneisenau ağır kruvazörleri dışında hafif kruvazörler ile silahlandırılmış ticari gemilerde bulunuyordu. bu kruvazörler ve silahlı ticari gemiler ana filoya bağlı olmakla birlikte 1. dünya savaşı sırasında tek başına harekatlar düzenleyerek düşman filolarını haritaya yayarak ana filonun harekatlarını rahatlatma konusunda önemli faaliyetler yapmıştır.

    savaş başlamadan hemen önce alman doğu asya filosuna bağlı hafif kruvazör leipzig, meksika’nın batı kıyılarında bulunuyordu. leipzig, 2 ağustos'ta meksika'nın batı kıyısındaki önemli bir kasaba olan mazatlan'dan yola çıktı. yolda savaşın çıktığını haber alan leipzig’in kaptanı yönünü kuzeye çevirdi. 12 ağustos'ta, leipzig, vancouver’ın girişi olarak bilinen juan de fuca boğazı'nın açıklarında kanadalı balıkçılar tarafından tespit edilerek yetkililere ihbar edildi. (juan de fuca boğazı konum) vancouver, kanada için askeri tersaneler açısından önemli tesisleri bulunan bir şehirdi. özellikle şehirde bulunan esquimalt tersanesi en önemli tesislerden birisiydi. ancak leipzig, juan de fuca boğazından geçerek bu önemli şehre saldırı düzenlemedi. çünkü savaş patlak verdiğinde, kanada hükümeti, seattle'daki bir amerikan firmasından iki denizaltı satın almıştı. bahse konu bu satın alma muhtemelen almanlar tarafından biliniyordu ve bu denizaltıların limanın girişini savunma ihtimali yüksekti. bir diğer ihtimal ise limanın stratejik noktalarına mayın döşenme ihtimaliydi.

    bununla birlikte kanada’nın batı kıyılarını korumak için görevlendirilmiş ingiliz ve kanada’ya bağlı savaş gemileri de leipzig’in stratejik tesislerin bulunduğu limanlara saldırı yapmasını engellemek konusunda iyi iş çıkartmışlardı. özellikle eski olmalarına rağmen kanada donanmasına ait hafif kruvazör hmcs rainbow ile ingiliz hafif kruvazör hms algerine, leipzig’in takibi ve taciz edilmesi konusunda mükemmel işler çıkartmıştı.

    bu gelişmeler ışığında leipzig, ekim ayının ortalarına kadar amerika'nın batı kıyılarında kalmasına rağmen, tedarik konvoyu veya stratejik limanlara herhangi bir kayda değer saldırı gerçekleştiremedi. leipzig’in, amerika batı kıyılarında kayda değer bir başarı gösteremeyeceğinin anlaşılması üzerine ekim ayı içerisinde amiral von spee'nin paskalya adası'ndaki filosuna katılmak üzere güneye doğru yol aldı.

    savaş başlamadan önce hafif kruvazör dresden, karayip denizinde bulunan virgin adaları'nın en büyük adası olan st.thomas'da bulunuyordu. dresden, 1 ağustos'ta doğu asya filosuna katılmak üzere güneye doğru yol almaya başladı. dresden’in rotası günümüz şili’nin güney ucu olan horn burnu'ndan pasifik okyanusuna geçmek ve tsingtau’da bulunan amiral spee komutasındaki ana filoya katılmak üzere çizilmişti. ancak dresden, ağustos ayında savaşın patlak vermesi ve yolda ingiliz savaş gemilerinin saldırı ihtimaline karşı atlantik okyanusunda bulunan ticaret yollarının rotasından uzağından geçecek şekilde bir rota çizerek kendi güvenliğini sağlamayı seçti. bu yolculuk sırasında dresden, sadece saldırı ihtimalinin düşük olduğu limanlarda özellikle kömür tedarikini gerçekleştirerek 5 eylül'de, horn burnu’nun birkaç mil kuzeybatısındaki büyük, ıssız ve doğal bir limana sahip olan bir adaya ulaştı. burada motorlarında ayarlamalar yapmak için 11 gün kaldı. bu uzun süreli kalmalar çoğunlukla savaş zamanı gemiler için büyük tehlike arz etmekteydi. ancak dresden’in kaptanı, atlantik okyanusu'nda aldığı yoldan sonra belli ki artık tehlikeden kurtulmuş olduğunu düşünüyordu. keza aynı dönemde ingilizlerin bu bölgede dresden’i rahatsız edecek bir görev gücü bulunmadığı biliniyordu. dresden, tamirat işlerini hallettikten sonra pasifik okyanusuna açılarak ticaret yolu üzerinde bir rotada 8,5 knot gibi yavaş bir hızla yoluna devam etti. dresden, 19 eylül'de magellan boğazı’nın kuzeyinde alman ticari savaş gemisi eber ile karşılaştı ve müttefik ticaret gemilerini avlayarak batırmak için pasifik okyanusu’nun kuzeybatısına doğru yoluna devam etti. ancak dresden ve eber, ekim ayına kadar gerçekleştirdiği bu yolculukta toplam değeri 250.000 sterlin olan 5 gemi batırabildi. bu harekât sonrası 12 ekim 1914 tarihinde dresden, paskalya adası'na ulaşmış olan amiral von spee yönetimindeki ana filoya katıldı.

    alman imparatorluğunun ana filo dışında kolonilerde görevlendirmek üzere görevlendirdiği en hızlı ve en modern savaş gemilerinden bir tanesi olan hafif kruvazörü karlsruhe, savaşın başlangıcında meksika körfezi'nde konuşlanmıştı. karlsruhe, 6 ağustos 1914 tarihinde savaşın başlamasıyla atlantik okyanusu’nda operasyon düzenlemek için hazırlıklara başladı. bu hazırlık kapsamında aynı gün silahlı yolcu gemisi kronprinz wilhelm'den denizde kömür alırken ingiliz kruvazörü suffolk tarafından tespit edildi. karlsruhe ve silahlı yolcu gemisi kronprinz wilhelm tespit edilir edilmez farklı yönlere doğru kaçmaya başladı. amiral cradock yönetimindeki suffolk ise karlsruhe’nin peşine takılarak onu takibe başladı. amiral cradock, öğleden sonra aynı bölgede bulunan hafif kruvazör bristol'e telsizle karlsruhe'nin konumunu vererek durdurmasını emretti. çünkü suffolk’un hızı karlsruhe’ye göre azdı ve bu yüzden takibi sürdüremiyordu. bu hız farkına rağmen suffolk, karlsruhe’yi birkaç saat takip etmeyi başarmasına rağmen silah menzili içine hiçbir zaman alamadı. aynı akşam 18:00'da bristol, karlsruhe’yi tespit ederek yetişti ve 15 dakika içerisinde ateş açmaya başladı. karlsruhe ise manevra yaparak bristol’e karşılık vermeye başladı. ancak havanın karanlık olmasından dolayı her iki gemide birbirine isabet sağlayamadı. her iki gemi de 55 dakika birbirine ateş etmeye devam etti ve karlsruhe’nin menzil dışına çıkması ile çatışma sona erdi. bu sırada amiral cradock, bristol’e telgraf ile, "takibe devam et-geliyorum." şeklinde mesaj yolladı. ancak suffolk tüm çabasına rağmen hızının karlsruhe’ye göre düşük olmasından dolayı iki gemiye de yetişemedi. karlsruhe ise bristol’ün takibinden karanlıktan yararlanarak kurtuldu ve izini kaybettirdi. karlsruhe, izini kaybettirdikten sonra güney atlantik ticaret yolları üzerinde ingiliz ticari gemilerine yaptığı baskınlarda yaklaşık 1,622,000 sterlin değere sahip 17 gemi batırmış ve ingilizlere ciddi zararlar vermiştir. bu zarar yüzünden ingilizler karlsruhe’yi bulmak için özel görev gücü oluşturmak durumunda kaldı. ancak karlsruhe, 1914 yılının kasım ayında atlantik’in ortasında durduk yere kazanlarının patlaması sonucu battı. karlsruhe, batana kadar ‘’akıncı harekâtı’’ konusunda başarılı bir seyir izlediği pek tabii söylenebilir. buna karşın karlsruhe battıktan sonra alman donanma istihbaratı tarafından kasım 1914'ten mart 1915'e kadar gizli tutmayı başarıldı. bunun sonucu olarak ortada olmayan bir alman kruvazörünü ''fleet in being'' doktrini ile ''hayalet gemi'' olarak ingilizler tarafından oluşturulan özel görev gücü karlsruhe’yi bulmak için atlantik okyanusunu dört dönmesine yol açtı. karlsruhe’nin batması ile ilgili ilk ipucu ise 1915 senesinde bahamalar’da bulunan st. vincent adası’nın kıyılarına vuran enkaz parçaları ile ortaya çıktı ve geminin battığı kısa süre sonra anlaşılarak oluşturulan özel görev gücünün faaliyetleri sonlandırıldı.

    karlsruhe’ye kömür aktarırken ingiliz suffolk hafif kruvazörü tarafından tespit edilen bir diğer gemi olan kronprinz wilhelm silahlı bir ticaret gemisiydi. gemi, karlsruhe’ye kömür aktarırken kronprinz wilhelm’e geçmiş olan subaylardan birisi suffolk’un tespiti üzerine geri karlsruhe’ye geçememiş ve bunun sonucunda geminin komutasını ele almıştır. kronprinz wilhelm, ön ve arka güvertelerine konulmuş bir top ile silahlı ticaret gemisi hüviyetini kazanmıştı. karlsruhe’de görevli subayın kaptan olmasıyla gemi, atlantik’te akıncı harekatları gerçekleştirmeye başladı. alman silahlı ticaret gemisi 8 ay boyunca gerçekleştirdiği akınlarda ingiliz savaş gemilerinden kaçınma ve yakalanmama konusunda oldukça şanslıydı. ayrıca ele geçirdiği ticaret gemilerinden kömür ihtiyacını da fazlasıyla karşılama şansı olmuştu. bu 8 aylık süreçte kronprinz wilhelm, dördü yelkenli olmak üzere 15 adet müttefiklere bağlı gemiyi ele geçirdi veya batırdı. bu kayıplar atlantik okyanusu'nda, karlsruhe ile birlikte kronprinz wilhelm’in ticaret yollarının güvenliği konusunda ingilizleri ciddi şekilde endişelenmesine ve savaşın başında almanların asıl amacının ingiliz ticaret yollarına karşı harekatlarının nelere mal olacağına anlamalarına neden oldu. ancak kronprinz wilhelm, 8 ayın sonunda gemide beriberi hastalığı ile birlikte çeşitli hastalıkların ortaya çıkması ile harekâtı sonlandırmak zorunda kaldı. ayrıca hastalıkların çıktığı dönemde gemi su alıyor ve onarıma ihtiyacı vardı. bu yüzden 11 nisan 1914’de gemi amerika’nın newport limanına girdi. amerikalı yetkililer hasta olan personeli tedavi için hastaneye gönderdi. geri kalan personel ise gemi ile birlikte enterne edilerek gözaltına alındı. böylelikle kronprinz wilhelm’in 1. dünya savaşındaki faaliyeti son bulmuş oldu.

    prinz eitel friedrich yolcu gemisine silahlar monte edilmesiyle yardımcı kruvazör hüviyeti kazanmış ve bu gemi amiral von spee’nin emri altında bulunan filoda görev yapmaya başlamıştı. büyük ölçüde gözden kaçsa da prinz eitel friedrich, yukarıda bahsettiğimiz kronprinz wilhelm'den sonra almanya'nın ilk yardımcı kruvazör dalgasının en başarılı olanlarından bir tanesiydi. gemi yazının 3. kısımlarında detaylı olarak anlatacağımız falkland deniz muharebesine kadar amiral von spee’nin emri altında kaldı. falkland savaşı sonrası gemi atlantik okyanusuna geçerek akıncı harekatlar düzenlemeye başladı. faaliyet gösterdiği birkaç aylık dönemde birçoğu yelkenli gemi olan toplam 10 gemiyi ele geçirdi veya batırdı. mart ayının başlarında gemi motorlarındaki arızadan dolayı amerika birleşik devletleri'nin newport limanına tadilat için yanaşmak zorunda kaldı. ancak amerikalılar batırdığı gemilerden birisinin amerikan bandıralı taşımasından dolayı gemi personelini hapse attı ve gemiyi enterne ederek geminin akıncı harekâtı geçirdiği günleri sonlandırdı.

    kaiser wilhelm der grosse, 1. dünya savaşı öncesinde alman ticaret filosunun en önemli gemilerinden birisiydi. savaşın başlamasıyla birlikte gemiye silah sistemleri yerleştirilerek müttefik ticaret gemilerine karşı atlantik okyanusu’nda faaliyetler yürütmek üzere görevlendirildi. gemi ilk görevini gerçekleştirmek için atlantik okyanusuna açıldıktan sonra kömür ve erzak ihtiyacını karşılamak için batı sahra’da bulunan ve rio de oro limanına yanaştı. bu dönemde batı sahra, ispanya egemenliği altında bir koloniydi ve savaş sırasında ispanya tarafsızlığını ilan ettiği için gemi limanda 48 saatten fazla kalamazdı. kaiser wilhelm der grosse, limanda bulunan diğer 3 alman ve 1 avusturya-macaristan kömür gemisinden ihtiyacını karşılarken ingiliz 5. kruvazör filosuna bağlı hms highflyer kruvazörü tarafından tespit edildi ve limanda bulunan alman geminin teslim olmasını talep etti. ancak kaiser wilhelm der grosse’nin komutanı, ingilizlerin ispanya'nın tarafsızlığını ihlal ettiğini savunarak bu talebi reddetti. ingilizler ise alman gemisinin tarafsız bir limanda 48 saatten fazla kaldığını ve bu yüzden ispanya’nın tarafsızlığını asıl kendilerinin ihlal ettiğini iddia etti. bu gelişmeler neticesinde, iki gemi arasında bir çatışma başladı. iki gemi saat 15:10'dan 16:45'e kadar birbirine ateş etti. ancak kaiser wilhelm der grosse’nin silah sistemleri karşısında bulunan kruvazöre herhangi bir zarar verecek kalibrede olmadığı için başarı sağlayamadı. hms highflyer’ın atışları ise alman gemisinde ciddi zayiatlar ve zarara yol açtı. bu çarpışma neticesinde, kaiser wilhelm der grosse cephanesi tükendi ve mürettebat geminin vanalarını açarak karaya oturttu. mürettebat ise karaya çıkarak sahra çölü'ne kaçtı. böylelikle kaiser wilhelm der grosse’nin akıncı harekâtı başlamadan bitmiş oldu.

    hafif kruvazör geier, kömür ve erzak tedariki için 29 temmuz 1914 tarihinde singapur limanında bulunuyordu. avusturya-macaristan'ın sırbistan'a savaş ilan etmesinden bir gün sonra singapur limanından ayrılarak alman doğu asya filosu'nun ana üssü olan tsingtau’ya gitmek üzere güneydoğu yönünde yol almaya başladı. gemi kaptanı, 1 ağustos'ta filipin adaları ile tayvan adası arasında bulunduğu sırada doğu asya filosu komutanı maximilian von spee'den, pagan adası'nda filoya katılma emrini aldı. 6 ağustos'ta, bu emir değiştirilerek geier’in ticari akınlara başlaması için talimat verildi. bu emir üzerine geier 10 ağustos'ta buluştuğu bochum vapurundan kömür ve erzak tedarikini tamamladı ve motor ile kazanlarında geçici onarımlar yaptıktan sonra güneye yönelerek palau adalarına doğru yol almaya başladı. geier, palau adalarına doğru yol alırken 20 ağustos'ta doğu asya filosundan ayrılan ve ticaret akıncısı olarak faaliyet gösteren hafif kruvazör emden ile temasa geçmeyi başardı ve iki gemi ertesi gün buluştu. iki gemi kaptanının yaptığı görüşme neticesinde, emden’in hint okyanusu’na gitmesi, geier’in ise orta pasifik'te doğu asya filosu ile buluşması kararlaştırıldı. bu karar kapsamında geier rotasını kuzeye çevirerek bismark takımadaları boyunca ilerledi. bu yolculuk esnasında geier, ingiliz kargo gemisi southport ile 4 eylül 1914 tarihinde karşılaştı ve geminin motorlarını devre dışı bırakarak yoluna devam etti. ancak southport’un mürettebatı hasarı onardı ve avustralya'ya ulaşarak buradaki yetkililere geminin konumunu bildirdi.

    geier ise southport’u devre dışı bıraktıktan sonra yoluna doğu yönünde ilerleyerek doğu asya filosu ile buluşmak üzere yoluna devam ederek, 11 eylül'de marshall adaları’na ulaştı. geier, marshall adaları’na ulaştığında geminin motorları o kadar kötü durumdaydı ki, geminin acil tadilata ihtiyacı vardı. bu yüzden aslında geminin tsingtau limanına dönmesi gerekiyordu. ancak japonya’nın müttefiklerin yanında savaşa girmesi ve limanı japon kuvvetleri kuşattığı için geminin tsingtau'ya gitmesi imkansızdı. ayrıca geminin ana görevi olan müttefik tedarik gemilerine karşı uygulaması istenen akıncı harekât için bölgede fazla ticari faaliyet olmamasından dolayı başarı şansı zayıftı. bunun dışında geminin ihtiyacı olan kömür ve erzak tedariki için bölgede alman yük gemileri veya güvenli limanda bulunmamaktaydı. bunun üzerine geier’in kaptanı grabhoff, geminin motorlarındaki soruna rağmen doğu asya filosunu güney amerika'ya kadar takip etmeye karar verdi. gemi yolculuğu sırasında hızını 8 knot'a (15 km) düşürmesine rağmen yolda yeniden arızalandı ve 25 eylül’de norddeutscher lloyd vapuru tarafından çekilerek daha detaylı onarım görebilmesi için 15 ekim’de hawaii adalarının, honolulu limanına ulaştı. gemi limana girdiğinde su ve yiyecek kaynakları o kadar azalmıştı ki, personel açlıktan ölmek üzereydi. gemi limana girdiği tarihlerde amerika tarafsızlığını koruyordu. müttefik devletler ise geier’in limana girdiğini öğrenir öğrenmez amerikalı yetkililere başvurarak geminin enterne edilmesini istedi. ayrıca geier’in limandan çıkması durumunda batırılması için japonya bölgede devriye gezen hizen ve asama zırhlı kruvazörlerini, honolulu açıklarına gönderdi. geier’in kaptanı grabhoff, geminin tadilatını ve kötü hava koşullarını bahane ederek müttefiklerin gemi ile personelinin enterne edilmesi talebini 7 kasım'a kadar erteletmeyi başardı. ancak ertesi gün, abd’li yetkililer geier'i enterne ederek mürettebatını tutukladı. amerika birleşik devletleri, 6 nisan 1917'de müttefiklerin yanında savaşa girdi ve abd donanması 9 haziran 1917 tarihinde geier'in ismini uss schurz olarak değiştirerek 15 eylül 1917'de pasifik filosuna dahil etti.

    yukarıda yüzeysel olarak akıncı harekatlarını anlattığımız gemiler dışında hafif kruvazörler emden ve königsberg'de denizlerde önemli işler yapmıştır.

    sms emden hafif kruvazörü, amiral von spee komutası altındaki doğu asys filosuna bağlı bir gemiydi. savaşın başlamasından sonra amiral von spee’nin emri ile pagan limanında toplanan filodan ayrılarak hint okyanusu’na geçmiş ve hmcs sydney tarafından cocos adaları'nda batırılana kadar hint okyanusu’nda müttefiklerin ticaretine ciddi zararlar veren akıncı harekatları düzenledi. gemi battıktan sonra ise gemi personeli maceralı bir yolculukla kendilerini osmanlı topraklarında buldu. geminin gerçekleştirdiği akıncı harekâtı ve battıktan sonra yaşananlarla ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler şu yazıyı (bkz: emden/@uzumun sapi) inceleyebilirler.

    sms köningsberg hafif kruvazörü ise savaş arefesinde doğu afrika kıyılarında konuşlanmıştı. savaşın başlaması ile birlikte doğu afrika kıyılarında akıncı harekâtına girişmiş, bu harekât sırasında kazanlarının arızalanmasından dolayı rufiji deltasına sığındı. 19 eylül 1914 gününün öğlen saatlerinde, zengibar limanında bir ingiliz savaş gemisinin bulunduğunu bildiren bir rapor königsberg'in kablosuz telgraf alıcıları tarafından ele geçirildi. rufiji'den çıkıp kuzeye ilerledikten sonra hızlıca zengibar limanına giren königsberg, kazan arızasından dolayı limanda demirlemiş bir halde bulduğu pegasus hafif kruvazörü’nü batırarak geri rufiji deltasına tamir edilmek üzere geri döndü. burada bulunduğu ingilizler tarafından tespit edilen gemi uzun uğraşlar ve kayıplar sonucu ingilizler tarafından batırıldı. geminin silahları ise sökülerek doğu afrika cephesinde, von lettow komutası altındaki birliklerde kullanıldı. yazıyı daha fazla uzatmamak adına aynı sms emden kruvazöründe olduğu gibi sms köningsberg’in detaylı hikayesini daha önce hazırlanan şu yazının (bkz. 1. dünya savaşında doğu afrika cephesi) içerisinde okuyabilirsiniz.

    bu gemiler dışında atlantik okyanusu ile brezilya kıyıları arasında faaliyet gösteren cap trafalgar silahlı ticaret gemisi de bulunuyor. bahse konu geminin hikayesini yazının ilerleyen bölümünde daha detaylı olarak anlatacağım.

    yukarıda açıklandığı üzere okyanuslarda alman savaş gemileri 1. dünya savaşı’nın başında müttefiklere ait ticaret gemilerini ele geçirerek veya batırarak müttefik tedarik hatları üzerinde ciddi baskı kurmuştu. almanların amacı ingilizlerin sayıca üstün olan donanmasını akıncı harekatları ile incelterek haritaya yaymaktı. bu harekatlar ile almanlar anakarada bulunan asıl güçlerini oluşturan donanmalarının daha rahat hareket ederek nefes almasını hedeflemişti. ayrıca korsan faaliyetleri yürüten bu gemilerin müttefik ikmal yollarında yarattığı kaos ve kayıpların müttefiklere zorluk çıkartacağı, hatta bu harekatların başarıya ulaşması durumunda savaşında kazanılabileceği alman donanma yetkililerinin hesapları arasındaydı. özellikle ingiltere savaş boyunca pasifik ve atlantik okyanuslarındaki ikmal yolları üzerinden sağladığı malzeme ve asker sevkiyatlarıyla batı cephesinde bataklığa saplanmış siper savaşlarında diri kalabiliyordu. ancak almanlar savaşın ilerleyen safhalarında başarısız olacaktı. bu başarısızlığın ise birkaç nedeni vardı. başarısızlığın en temel sebebi savaş başladığı sırada alman donanmasının savaşa hazırlığını tam olarak tamamlayamaması olarak gösterilebilir. evet alman filosu moderndi ve vuruş gücü olarak rakipleri ile başa çıkabilirdi. ama sayıca rakiplerinden çok gerideydiler. bir diğer neden ise alman deniz gücü akıncı harekâtını gerçekleştirdiği bölgede gemilerinin ihtiyacı olan kömür ve personelin temel ihtiyacını karşılayabilecek güvenli limanlarının bulunmamasıydı. her ne kadar akıncı harekâtını gerçekleştiren gemiler ele geçirdiği veya batırdığı gemilerden bu ihtiyaçlarını kısmi olarak karşılasalar bile bu ganimetler gemiler için yeterli değildi. bu konuda almanların müttefik tedarik hatlarına saldırırken umdukları sonuçlara yaklaşmamış olmasının bir başka nedeni ise büyük ölçüde alman gemilerini sürekli olarak yeni avlanma alanlarına hareket etmeye zorlayan müttefik savaş gemilerinin durmak bilmeyen takip faaliyetlerinden kaynaklanıyordu. alman gemilerinin gerçekleştirdiği akıncı harekatlarında müttefik gemilerinin sürekli takibinde olmaları sonucu da devamlı yer değiştirmelerine ve bunun sonucu olarak da yukarıda izah ettiğimiz üzere sığınabilecekleri güvenli limanlarının bulunmamasından dolayı zaman içerisinde yukarıda saydığımız ve açıkladığımız nedenlerden ötürü alman akıncı harekâtını gerçekleştiren birçok gemi bir süre sonra yakalanmaktan veya batmaktan kurtulamamıştır.

    ***güney amerika'daki ingiliz savaş gücü***

    birinci dünya savaşının başladığı dönemde ingiliz savaş gemileri dünyanın dört bir yanına nispeten küçük birimler halinde dağılmış durumdaydı. ayrıca bu filolara bağlı gemiler birbirinden çok uzak mesafelerde bulunuyordu. bu yüzden ingilizlerin akdeniz filosu haricinde hiçbir filosu von spee'nin emrindeki filo ile başa çıkabilecek güce sahip değildi.

    1914 yılının ilk yarısında tümamiral sir christopher cradock, meksika körfezinde faaliyet gösteren 4. kruvazör filosu’nun başındaydı. amiralin bayrak gemisi ise hms suffolk hafif kruvazörü idi. amiral cradock 2 ağustos 1914’te jamaika’nın, kingston şehrindeyken hms good hope zırhlı kruvazörü’nün filosuna katılacağı bilgisini aldı. bu haber üzerine good hope ile buluşmak üzere kuzeye doğru yol almaya başladı. bu yolculuk sırasında daha önce değindiğimiz üzere 6 ağustos'ta karlsruhe'yi gördü ve onu takip etmeye başladı. bu takibin başarısız olması üzerine yeniden rotasını değiştirerek good hope ile buluşmak için yoluna devam etti ve 10 ağustos’ta good hope ile buluşarak güneye doğru yol almaya başladı. amiral cradock’un görev gücüne good hope’un katılması ve güneye doğru yol almasının en büyük nedeni amiral spee’nin büyük olasılıkla güney amerika’ya doğru filosunu yola çıktığını donanma komutanlığının tahmin etmesi olarak anlaşılabilir. keza amiral cradock’un filosu 1914 yılının eylül ve ekim ayları arasında kademeli genişletildi. filoya yeni katılan gemiler, good hope zırhlısı başta olmak üzere, canopus öndretnotu, monmouth ile cornwall zırhlı kruvazörleri, glasgow hafif kruvazörü, bristol hafif kruvazörü ile birlikte silahlı ticaret kruvazörleri otranto, makedonya ve oroma idi.

    bu filo oluşturulurken pasifik okyanusunda scharnhorst, gneisenau, emden, nürnberg ve leipzig'den oluşan alman filosunun nerede olduğuna dair hiçbir haber alınamamıştı. bu filo içerisinde sadece nürnberg ile leipzig’in doğu pasifik’te faaliyet gösterdiği müttefikleri tarafından haber verilmişti. emden'in ise bengal körfezi'nde olduğu ve hint okyanusuna açıldığı ile ilgili etrafta birbiriyle çelişen muğlak söylentiler dolaşıyordu. bu haberlerin kaynağının ingiliz donanma istihbaratı tarafından alman ajanları tarafından yayıldığı düşünülüyordu.

    amiral cradock, eylül ayının ortalarında güney amerika sularında olduğunu düşündüğü karlsruhe ve dresden'i engellemeyi umarak, güneye doğru yol aldı. bu yolculuk sırasında amiralin emrinde bayrak gemisi good hope ile birlikte monmouth, glasgow, silahlı ticaret kruvazörleri otranto ve oroma bulunmaktaydı. amiral cradock’un amacı, karlsruhe veya dresden’in magellan boğazından geçerek pasifik okyanusuna açılmasını önlemekti. bu bağlamda, amiral, falkland adalarında bulunan üssü komuta merkezi olarak kullanmak şartıyla magellan boğazı'nı izlemek ve orayla river plate arasında devriye gezmeyi hedeflemişti. falkland adalarındaki üs ise bu devriye görevleri sırasında kavşak ve tedarik noktası görevi görecekti.

    22 eylül 1914’de almanların fransız polinezya’sının en büyük adası tahiti’nin başkenti papeete şehrini bombalamasının ingilizler tarafından öğrenilmesi üzerine amiral cradock, alman filosunu durdurmak için güney amerika'nın batı kıyılarında da devriye gezilerek almanların tedarik için uğramaları muhtemel limanlarında kontrol edilmesi yönünde planlama yaptı. bu planlama çerçevesinde ekim ayının başlarında monmouth, glasgow ve otranto, pasifik okyanusuna geçerek alman gemilerinin yanaşabileceği pek çok körfezi ve limanı özenle araştırdı ve görev gücü 15 ekim 1914'de şili’nin valparaiso şehrine ulaştı. ancak ingiliz görev gücü şehirde malzeme tedarikini tamamlayamadan 1 gün kalarak yeniden güneye doğru yola çıktı. şehirde kısa kalmalarının nedeni ise good hope ve canopus’un pasifik okyanusuna çıktıklarını öğrenmeleri ve bu iki gemiyle birleşerek bölgede oldukları bilinen leipzig veya dresden'i ingiliz ticaret gemilerini batırmalarını engelleyerek, bu gemileri de bertaraf etmekti. bu iki grup şili’nin güney kıyılarında 29 ekim’de bir araya geldi ve pasifik okyanusunda alman gemilerini aramaya başladılar.

    ingiliz gemileri görevlerini sürdürürken, hava şartlarının kötü olmasından dolayı büyük zorluklar yaşadı. özellikle ekim ayından itibaren pasifik okyanusu bırakın savaşmayı, yolculuk için bile en deneyimli denizcileri zorlayan şartlar sunuyordu. ayrıca düşmanla ne zaman karşılaşılacağı konusundaki belirsizlik denizcileri zorlayan başka bir konuydu. glasgow'da bu dönemde görev yapan bir personel bahsi geçen zorluklar için şunları diyordu:

    "bu görevi gerçekleştirmek için yağmur, kar, fırtına demeden uzun süre yol aldık. denizde yol alırken zaman zaman geminin bizimle birlikte suya gömüleceğini düşündüm. yolculuk yaptığımız deniz, yüksek dalgalar ile bizi büyük bir sınava tabi tutuyordu. görev yaptığımız gemi ise bu dalgalar için uygun bir tasarıma sahip değildi. bize dalga vurduğunda bazen gemi 35 derece yatıyordu ve gemi adeta bir denizaltı gibi suyun altında kalıyordu. bu hava şartlarında savaşmak imkansızdı. monmouth’un durumu bizim kadar olmasa da oldukça kötüydü."

    düşman hafif kruvazörlerini aramak için bu yolculuğa silahlı ticaret gemisi otranto’da katılmıştı. bu gemi, alman kruvazörlerinden birisi ile karşılaşması durumunda onları batırması mümkün değildi. bu olasılığa rağmen yolculuk sırasında otranto'nun personeli hava şartlarının kötülüğü ve denizin bitmek tükenmek bilmez dalgalarından o kadar yılmıştı ki başlarına ne gelirse gelsin düşman ile karşılaşmayı istiyorlardı. gemi personelinden birinin sözleri bu durumu çok iyi özetliyor:

    "nihayet başımıza neler gelebileceğini umursamayı geçtik. aşırı soğuk, fırtınalı hava ve dalgalar bizim enerjimizi düşmanla karşılaşmadan bitirdi. bundan dolayı herkes artık düşmanı bulmayı ve onunla karşılaşmayı daha çok istiyor."

    gemilerin kömürünün azalmasından dolayı görev gücü daha fazla devriye gezemeden kömür ve erzak tedariki için geri dönme kararı aldı. böylelikle bu kadar zorluğa karşın görev gücü güney amerika’da bulunan üslerine düşman ile karşılaşamadan elleri boş dönmüş oldu.

    yukarıda bahsettiğimiz denizciler için tatsız tecrübelere rağmen devriye gezecek gemilerin denizlerde daha uzun süre kalabilmesi için amiral cradock göreve çıkacak gemilerle birlikte yanlarında yakıt tedarikini denizde yapabilecekleri kömür yüklü gemilerin de devriye gruplarının yanında yola çıkmasına karar verdi. çünkü güney amerika'nın hem batı hem de doğu kıyılarında bulunan koylar ve limanlara ek olarak, tierra del fuego'nun kanalları arasında bol miktarda bulunan sayısız kanalın kapsamlı ve etkili bir şekilde incelemesini gerekiyordu. bu görev için ise filoyu küçük birimlere bölmek gerekliydi. bu karar neticesinde, göreve çıkmış gemiler artık falkland adaları'ndaki üsse dönmeden uzun süre denizde kalabilecek ve devriye görevleri sırasında gemilerin azalan kömürü tedarik için üsse dönmeleri gerekmeyecekti. böylelikle değerli zamanın kaybedilmemesi sağlanacaktı.

    alman hafif kruvazör ve silahlı ticari gemilerinin ingiliz ticaret yollarında yarattığı kaos ingiltere ile ticaret yapan ülkelerde de endişeye yol açmıştı. ingiltere ile güney amerika’nın kuzey ve doğu kıyılarında ticaret yapan birçok firma artık gemilerinin ingiliz bandıralı altında yük taşımasını istemiyordu. buna karşın alman ticari akıncı gemileri çoğunlukla orta atlantik bölgesinde faaliyet gösteriyordu. yani avrupa’ya yada güney bölgelerinde alman saldırısı çok görülmemişti. eylül ayının sonlarında karlsruhe'nin ingiliz ticaret gemilerine karşı saldırıları artınca, amiral cradock'un komutası altındaki filo ingiliz donanma yetkilileri tarafından yeniden düzenlendi. bu düzenlemeyle donanma komutanlığı karlsruhe’nin saldırması muhtemel ticaret yollarını güvence altına almayı ve karlsruhe’yi bertaraf etmeyi umuyordu. bu düzenleme kapsamında, canopus, cornwall, bristol kruvazörleri ile silahlı ticaret gemisi makedonya ve orama'dan oluşan ikinci bir filo oluşturuldu. böylelikle amiral cradock komutasında güney filosu ve kuzey filosu şeklinde iki filo oluşturulmuş oldu. bu yeni filo, eylül ve ekim aylarında, her zaman yakalanması ve tespit edilmesi zor olan karlsruhe için sonuçsuz bir arama görevi gerçekleştirdi. ancak bu filo karlsruhe’yi bırakın bulmayı, yerini dahi tespit edemedi. böylelikle kuzey filosu ‘’hayalet gemi’’ hüviyeti kazanmış bir düşman kruvazörünün arkasında aylar boyunca onu bulmak için çabaladı.

    amiral cradock komutasında görev yapan kuzey ve güney filolarının birçok sorunu bulunuyordu. bunlardan en göze çarpanı ise filoya bağlı gemilerin çok geniş bir alana dağılmış olmasıydı. bu geniş alana dağılmış gemilerin birbiri ile veya falkland adasındaki ana üs ile haberleşmesini imkânsız hale getiriyordu. çünkü olayların yaşandığı dönemde bu kadar uzun mesafeden kablosuz haberleşmeye teknoloji elvermiyordu. iletişim sorununu aşmak için amiral ingiliz ticaret gemileri veya posta gemilerine mesajları kodlayarak göndermekten başka çaresi yoktu. bunun kaçınılmaz sonucu, amiral cradock'un, kuzey filosuyla iletişim halinde olması çoğu zaman uzun sürelere yayılıyor; sonuç olarak ani alınması gereken kararlar kuzey filosunu yöneten komutanların inisiyatifine kalıyordu. bu iletişim kopukluğu yüzünden hem yanlış kararlar alınarak düşmana avantaj sağlama ihtimalini çoğalıyor hem de birbiri ile çelişen talimatlardan dolayı kaosa neden oluyordu. zaten bu iletişim eksikliği ile ilgili ilerleyen zamanlarda ingilizler acı tecrübeler de yaşayacak ve iletişimin önemini zor yolla öğrenmiş olacaklardı.

    ingiliz amiralin bir diğer sorunu ise bu kadar geniş alana yayılmış gemilerinin kömür ve erzak tedarik sorunuydu. bu sorunu amiral takdire şayan bir şekilde aştı. amiral cradock, ikili ilişkileri iyi kullanarak almanların güney amerika’daki tarafsız devletlerin üzerinde etkisinin fazla olmasına rağmen bu devletlerin limanlarının açıklarında gemilerinin demirleyerek kömür ve erzak ihtiyaçlarını karşılama şansı elde etti. ingiliz gemileri bazen brezilya’ya ait limanların açıklarında gerekli ihtiyaçlarını giderirken, brezilya sahil güvenlik birimleri kontrol amaçlı muhrip gönderdiler. ancak bu kontrollerde herhangi bir sorun çıkmadı. tedarikin yapıldığı dönemde ingiliz gemiciler ise günlerini balık tutarak geçirerek sıkıntılarını bir nebze olsun gidermeye çalıştılar.

    ingiliz gemilerinin ihtiyaçları yukarıda belirttiğimiz gibi sadece dost limanlardan değil, ingiltere’den de sağlanıyordu. örneğin edinburg castle isimli silahlı ticaret gemisi falkland adaları'nda ki üsse erzak ile birlikte yeni personel taşımak üzere yola çıkmış ve 12 ekim’de hedefine ulaşmıştı. gemi burada yükünü boşalttıktan sonra ingiltere’ye dönmek yerine karlsruhe’yi aramak için oluşturulan kuzey filosuna katılmıştı.

    ingiliz donanma komutanlığı, amiral cradock komutasında bulunan güney filosunu güçlendirmek üzere hms defence zırhlı kruvazörü’nü, eylül ayının sonlarında yola çıkarttı. hms defence’ın yolculuğu sırasında kötü hava şartlarından dolayı kazanları delindi ve 27 ekim’de montevideo limanına geniş çaplı tamirat için yanaşmak zorunda kaldı. hms defence’in arızasından dolayı güney filosuna katılamaması amiral cradock için büyük bir kayıptı. çünkü amiralin planları arasında, alman hafif kruvazörleri dresden ve leipzig’in amiral spee yönetimindeki ana filoya katılmadan önce bulmak vardı ve hms defence bu görev için biçilmiş kaftandı. hms defence’in filoya katılamaması güney amerika’nın doğu kıyıları ile pasifik okyanusu'nda filonun faaliyetlerine büyük sekteye uğrattı. bununla birlikte hms defence’in görev yapamayacak durumda olması ileride yaşanacak olaylarda daha fazla hissedilecekti. bahse konu olaylar ile ilgili detaylar ise yazının 2. bölümünde teferruatlı olarak işlenecektir. hms defence’in ilerleyen tarihlerde tamiratı tamamlandıktan sonra ilk olarak güney afrika kıyılarında görev aldı. daha sonra avrupa’ya geçerek ana filoya katıldı. gemi jutland deniz muharebesi’nde batana kadar yaklaşık 23.000 millik bir yol kat etmiş ve birçok harekata katılmıştı.

    ***cap trafalgar silahlı ticaret gemisinin batırılması***

    ağustos ayının ikinci yarısında ingiliz donanma komutanlığı tarafından, silahlı ticaret kruvazörü carmania’yı, amiral cradock'un yönetimi altındaki filoya büyük miktarda kömür ve erzak ulaştırmak üzere yola çıkarttı. carmania, güneye doğru ilerlerken 11 eylül'de cornwall hafif kruvazörü ile birlikte güney amerika’nın batı kıyılarını araştırması için görevlendirildi. çünkü bölgede faaliyet gösterdiği bilinen karlsruhe’nin, burada bulunan adalardan kömür tedarik edeceği düşünülüyordu. bu görev kapsamında carmania’nın, güney atlantik’te bulunan trindade adasını (konum) kontrol etmesi; eğer adada herhangi bir düşman unsuruyla karşılaşmaması durumunda yoluna devam ederek amiral cradock’un ana üs olarak kullandığı falkland adalarına ulaşarak, gemide yüklü olan erzak ile kömürü bırakması talimatı verildi.

    bu talimat üzerine carmania, güney amerika'nın yaklaşık 600 mil doğusunda ve rio de janeiro ile aynı enlemde bulunan adaya doğru yol almaya başladı. brezilya’nın hakimiyetinde bulunan trindade adası bu dönemde ıssız bir adaydı ve ingilizler, almanların bu adayı geçici tedarik üssü olarak kullanabilecekleri muhtemel yerlerden birisi olarak görüyordu. eğer almanlar adayı ingilizlerin öngördüğü şekilde tedarik için kullanıyorsa almanlar, brazilya’nın tarafsızlığını çiğnemiş olacak ve bunun sonucu olarak ingiltere, almanların bu girişimini kendi lehine kullanarak brezilya’yı kendi safına çekme şansıda bulabilecekti.

    tabi ki almanlarda, ingilizlerin öngörüsünü boşa çıkartmamıştı. trindade adası, atlantik okyanusu’nun ıssızlığının ortasında en yakın karaya millerce uzakta olduğu için gizlice tedarik yapmak isteyen gemiler için biçilmiş kaftandı. keza ticaret akıncısı görevi alan alman gemilerinin en önemli dayanağı gizlilikti. bu ada sayesinde tedarik edilecek malzemelerin gizli ve gözden uzakta yapılması sağlanabiliyordu. bölgede faaliyet gösteren gemilerden birisi olan cap trafalgar’da bu alman gemilerinden birisiydi. şimdi cap trafalgar’ın 1. dünya savaşı başladıktan sonraki hikayesine kısaca değinelim:

    ağustos 1914'te avrupa'da savaş ilan edildiğinde cap trafalgar, buenos aires’de bulunuyordu. gemi alman donanma komutanlığı’nın talimatıyla silah takılarak ticari akınlar düzenlemek üzere görevlendirildi. bu kapsamda gemi ilk olarak 18 ağustos'ta kömür almak için montevideo'ya geldi. cap trafalgar, montevideo’dan ayrıldıktan sonra silahlandırılmak ve personel almak üzere sms eber gambot’ı ile buluşmak üzere trindade adasına doğru yola çıktı. cap trafalgar, adaya ulaştıktan sonra gemiye ingiliz savaş gemilerini yanıltmak ve ingiliz ticari gemilerine bezmek için sahte bacalar eklendi. aynı zamanda silah sistemleri ve silahları kullanacak personel gemiye geçerek gemi silahlandırıldı. bu işlemler bittikten sonra gemi akıncı harekâtına girişti. ancak bu ilk harekâtında herhangi bir başarı gösteremedi. harekat sonucunda cap trafalgar’ın kömürü azaldığı için 13 eylül'de yeniden alman kömür gemilerinden yakıt almak için trindade adası'ndaki gizli ikmal üssüne döndü.

    işte bu sırada adayı kontrol etmek için gönderilen carmania bölgeye ulaştı. carmania bölgeye ulaştığında cap trafalgar, yanında bulunan 2 tedarik gemisinden kömür transferi yapmaya hazırlanıyordu ve carmania bu tespit üzerine savaş pozisyonu almaya başladı. cap trafalgar ile carmania arasında yaşanan çatışmayı bu kez üçüncü bir gözden değil, carmania’da görevli bir subayın gözünden anlatarak yazıyı biraz daha farklılaştırmak istiyorum;

    kara, 14 eylül 1914 sabahı görüldü. açık bir gökyüzü ve parıldayan güneş ile güzel bir gündü ve kuzeydoğudan ılık bir rüzgâr esiyordu. saat 11:00'de karaya yaklaştıkça adanın güneybatısındaki küçük bir koyda demirlemiş üç vapurun direkleri görülmeye başladı. bu gemilerden biri büyük bir gemiydi. diğer gemiler ise daha küçük yük gemileri gibi duruyordu. gemiler bizi fark eder etmez koydan ayrılıp farklı yönlere doğru yol almaya başladılar. büyük ihtimalle biz yaklaşırken gemilerin motorları çalışır durumdaydı ve bizi görür görmez hareket ettiler. aksi halde bu kadar kısa sürede yola çıkmaları imkansızdı.

    görünüşe göre kaçan gemilerden büyük olanı, ingiliz ticaret gemilerine benzer şekilde boyanmış ve 4 tane bacaya sahipti. bir süre kaçtıktan sonra, cap trafalgar olduğu anlaşılan bu büyük vapur, rotasını sancağa çevirdi ve bizim üzerimize doğru gelmeye başladı. carmania ise güney-batı rotasında 16 deniz mili hız ile ilerliyordu.

    cap tarafalgar, bize doğru yöneldiği için artık bizimle savaşmak istediğine dair hiç şüphe kalmamıştı. cap tarafalgar ile yapacağımız düello, deniz yazarı olan merhum fred t. jane tarafından "samanlıkların savaşı" kitabında tarif edildiği gibi olacağa benziyordu. benim fikrime göre, geçmiş günlerin fırkateyn hareketlerinin neredeyse bir kopyası gibi görünen ve muhtemelen chesapeake ile shannon arasındaki çatışmaya paralel olarak geçecek bu çatışma; yiğitlik ve kararlılık açısından, geçmişte yapılan bu savaşların birçoğu ile kesinlikle kıyaslanmalıdır.

    öğlen saatlerinde, carmania ile cap tarafalgar arasındaki mesafe 8500 yard iken carmania’dan tek bir atış yaptık. bu atış üzerine düşman gemisi hemen sancak tarafındaki silahından bize karşılık verdi. bu atışlardan sonra her iki tarafta birbirine hızlı ve seri bir şekilde salvolar göndermeye başladı. bu atışlar o kadar hızlıydı ki tüm silahlar, hedefine ulaşmadan yeni atışını yapıyordu.

    ilginçtir ki, düşmanın ilk atışları kısa düşüyor veya geminin gövdesinden sekti. ancak iki gemi arasındaki mesafe azaldıkça, düşmanın atışlarında isabet oranı arttı ve bunun sonucu olarak atışlar geminin gövdesine, donanımlarımıza, direklerimize ve bacalarımıza zarar vermeye başladı. ancak geminin su hattına yakın tarafında herhangi bir zarar yoktu. bu durum geminin ağır hasar alarak batmasına engel oldu.

    carmania ile düşman gemisinin arasındaki mesafe 7,500 yard’a düştükten sonra carmania’nın atışları daha etkili olmaya başladı. iki gemi arasındaki mesafe giderek azaldığı için salvo adedi de azaldı. ama düşman gemisine isabet oranı arttı. ne yazık ki alman gemisi carmania’ya göre daha hızlıydı. carmania tam yol ile 16 deniz mili yaparken, cap trafalgar 17 ila 18 deniz mili arasında hız yapabiliyordu.

    iki gemi arasındaki mesafe 4,500 yard’aya düştükten sonra carmania su hattı boyunca isabet almaya başladı. mesafe 4.000 yard’anın altına düştüğü anda düşmanın makineli tüfeklerinden gelen atış, geminin her yerine dolu gibi düşmeye başladı. düşmanın bu saldırısı üzerine kaptan grant, hızla rotayı değiştirerek, düşman gemisiyle arasındaki mesafeyi açmaya başladı. bu rota değişikliği sırasında carmania’nın sancak bataryası devreye girdi ve düşmana ateş kusmaya başladı. sancak tarafındaki silahlar 20 yaşının üzerinde olduğu için fazla ısınmışlar ve bu yüzden sık ateş edemiyorlardı. ancak düşman, yaptığımız bu kaçınma manevrasını kavrayamadığı için geminin kıç bataryalarının da kullanılmasına olanak sağladı ve hem sancak hem de kıç bataryalarından alman gemisi bombalanmaya başlandı. almanlar için bu yoğun ateş felaket anlamına geliyor ve saldırılarının azalmasından gemilerinde bir kargaşa olduğu anlaşılıyordu. carmania ise sancak tarafına dönüşünü tamamladıktan sonra düz bir hatta ilerlediği için iki gemi birbirine çok yaklaşmıştı. bu sırada cap trafalgar’ın aldığı hasarı dürbünlerle daha iyi tespit etme şansımız oldu. yaptığımız atışlar sonrası alman gemisinin sahte olmayan iki bacası delinmiş ve gemiden buhar çıkıyordu. ayrıca geminin güvertesinde yangın vardı ve gemi sancak tarafından birçok isabet aldığı görülebiliyordu.

    aynı şekilde alman gemisi de carmania’ya birçok isabetli atış yapmıştı. cap trafalgar’ın attığı mermilerden birisi ön köprünün altındaki kaptanın kamarasından geçmiş ve patlamamasına rağmen hızlı yayılan bir yangın başlatmıştı. ne yazık ki bu yangını söndürmek için su yoktu. çünkü ana yangın söndürücüler alınan isabetlerden dolayı devredışı kalmıştı. bu yüzden yangını söndürmek için tüm suyun elle taşınması gerekiyordu. neyse ki, yangının tüm gemiye yayılması yangına dayanıklı bölme kapıların kapatılması sayesinde engellenmişti. tüm bu önlemlere rağmen yangın güvertenin de alevler içerisinde kalmasına neden oldu ve bu yüzden ön köprünün terk edilmesi gerekti. bu yüzden geminin şimdi kıçtan yönlendirilmesi gerekiyordu ve kaptanın verdiği tüm direktifler megafon ile hem makine dairelerine hem de dümeni manuel olarak kumanda eden personele bildirilmesi gerekti. kaptan grant, yangının daha fazla yayılmaması için gemiyi rüzgârın yönüne göre çevirmesi gerekti. bu manevra için geminin sancak tarafına dönmesi gerekiyordu. bu yüzden cap trafalgar ile aradaki mesafe açılacaktı.

    bu manevraya rağmen carmania’nın tüm silahları cap trafalgar’ı ateş altında tutmaya devam etti. ancak köprünün boşaltılması ve atış gözlemcilerinin yerini terk etmesinden dolayı artık her silah kendi subayının yönlendirmesi altında bağımsız olarak ateşleniyordu. ayrıca toplara mühimmat ikmali yapan personel arasında da çok kayıp olmuştu. mermileri geminin silah deposundan taşımak için kullanılan vinçlerin de devredışı kalmasından dolayı taretlerin 21 metre altında bulunan mühimmatların personelin ellerinde taşıması gerekecekti. bu taşıma işlemi de mermilerin ağırlıklarından dolayı zorlu bir işti. ancak gemi personeli canını dişine takarak taretlerin işlevsiz kalmasını çatışma boyunca engellemeyi başardı.

    carmania’daki yangından dolayı düşmanı ile arasındaki mesafe açılmasına rağmen iki gemi birbirlerine ateş etmeye devam ediyordu. bu sırada cap trafalgar, carmania’nın sancak tarafındaydı. carmania'nın silahlarının maksimum menzili 9.000 yard’aydı, ama yine de düşmana ateş etmeye devam ediyordu. cap trafalgar ise carmania’ya göre daha hızlı olduğu için aradaki mesafeyi her geçen dakika açmaya devam ediyordu. sonuç olarak cap trafalgar saatler 1:30'u gösterdiğinde artık carmania’nın menzili dışındaydı. ancak ilerleyen dakikalarda cap trafalgar’ın hızı azalmaya başladı. anlaşılan geminin kazanlarında veya motor tertibatında bir sorun vardı. düşmanın yavaşlaması üzerine carmania düşman gemisi ile arasını yeniden kapatmaya başladı.

    carmania’nın yaklaşmaya başlamasına rağmen, cap trafalgar'ın ateşi çatışmanın ilk dakikalarında olduğu gibi etkili değildi. cap trafalgar’a yaklaştıkça gemide büyük bir yangın olduğunu gördük. gemi bu yangın yüzünden harabeye dönmüş ve taretlerde görevli personel dışındaki herkesin yangını söndürmeye çalıştığını dürbünle izliyorduk. saatler 01:50’yi gösterdiğinde gemi bacaları deniz yüzeyine paralel gelecek şekilde yan yattı. bu görüntü sanki carmania’yı hedef almış iki devasa top gibi görünüyordu. gemi birkaç dakika içerisinde alabora oldu ve geminin kıç güvertesi birkaç saniye havada kaldıktan sonra tamamen derinliklere gömüldü. bu iki gemi arasında yaşanan düello sonucunda cap trafalgar batmış ve çatışma bir saat kırk dakika sürmüştü.

    cap trafalgar ve personeli tarafından ortaya koyulan direniş, yiğitlik ve hırs tüm ingiliz gemicileri tarafından takdirle karşılandı ve almanların cesur davranışlarına övgüler yüksek sesle söylendi.

    cap trafalgar ile aynı limanda bulunan ve carmania’nın gelişiyle başka yöne kaçan yük gemilerinden birisi batan gemiden kurtulanları denizden toplamak için gelmişti. bu gemi bir alman gemisi olmasına rağmen birleşik devletler sancağı taşıyordu. bununla birlikte, carmania’nın ön kısmında halen devam eden yangın nedeniyle kurtarmaya gelmiş olan bu gemiye müdahale etmek imkansızdı. carmania ise güvertedeki yangından dolayı denizde bulunan insanları toplamaya gidemezdi. çünkü gemi rüzgârı karşısına alacak şekilde ilerlediği taktirde yangın daha geniş alana yayılacaktı.

    cap trafalgar battıktan sonra kuzey istikametinde gözcüler bir duman tespit etti. bu dumanın sahibi bir alman kruvazörü olabilirdi. çünkü cap trafalgar batmadan önce bir alman gemisiyle telsizle iletişime geçmiş ve yardım istemiş olma ihtimali yüksekti. carmania’nın durumu göz önüne alındığında başka bir alman gemisiyle savaşacak durumda olmadığı aşikardı. bu yüzden çatışma riskine girmeden carmania, güneye doğru yol almaya başladı.

    carmania, güneye doğru yol alırken telsiz ile bağlantı kurduğu, cornwall hafif kruvazöründen verilen koordinatlarda buluşmak ve eşlik etmesi için yardım istendi. ancak cornwall, o sırada karlsruhe’yi arama görevini yürüttüğü ve bu görevi bırakamayacağı için bristol'dan onun yerini almasını istedi. ertesi gün, öğlen civardaki bristol, carmania ile buluştu ve aynı gece falkland üssüne kadar gemiye eşlik etti.

    gemi falkland üssüne ulaştığında yapılan incelemelerde düşman tarafından atılan mermilerden birinin patlamadan zırhı deldiği ve ön köprünün altında yangına neden olduğu görüldü. eğer bu mermi patlamış olsaydı; gemi büyük hasar alacak ve tüm sistemleri devredışı kaldığı için alman gemisi bizi keklik gibi avlayacaktı. bir başka mermi ise mühimmat taşıma vinçlerine denk gelmiş ve şarapneller her yere dağılmıştı. carmania’da yapılan tüm incelemelerde geminin 79 kez vurulduğu tespit edildi.

    çatışma boyunca gemi personelinden 38 kişi hayatını kaybetmiş ve 5’i ağır olmak üzere 22 kişi yaralanmıştı. daha sonra ağır yaralı olan 4 kişi daha hayatını kaybederek bu çatışmanın son kurbanları oldu. tüm zayiatlar güvertede yangın söndürme ekipleri ile mühimmat ikmal ekipleri ve silah mürettebatı arasında meydana gelmişti. ayrıca ek bilgi olarak güvertede görevli personelin üçte biri ya vurularak yaralanmış veya ölmüştü.

    carmania, 16 eylül’de falkland üssüne ulaştıktan sonra gemiye çıkan bir subay mektuplarında şunları belirtmişti;

    "bu sabah gemiye bindiğimde, her yerdeki deliklerin sayısı göz önüne alındığında bu kadar az zayiat olması beni çok etkiledi. üst güvertenin her tarafı mermi delikleriyle doluydu. dikkate değer bir gerçek şuydu: düşmanın geminin ön güvertesini hedef aldığı aşikardı. bu yüzden ön güvertede görevli birçok asker yaralanmıştı. gemide görevli silahçıların çoğu donanmadan emekli gemicilerdi.

    gemide görevli üst düzey subaylardan biri bana ilk birkaç salvo sırasında kendisini sesten dolayı 'biraz aptallaşmış' olarak hissetmesine neden olduğunu söyledi. ancak çatışma ilerledikçe büyük kalibreli mermilere alıştığını belirtti. düşman gemisi ile mesafe azalınca düşmanın makineli tüfeklerle üzerlerine dolu gibi mermi yollamasını ise çatışmanın "en sinir bozucu" anı olarak niteledi. her şeye rağmen gemide görevli personelin muhteşem bir şekilde savaştığını ve itfaiyecilerin 'cehennem gibi' bir ortamda çalıştığını ekledi.

    çatışma sırasında elini ve bir bacağını kaybeden silahçılardan biri, alman gemisinin battığını görmek ve kutlamak için kaldırılmasında ısrar etmiş. onunla konuştum ve oldukça neşeli şekilde destek almak için kendisine verilen bastonu sallayarak 'kolumu kaybetmeye değerdi' dedi.

    gemide sağ kalmış herkesin bir hikayesi vardı. gemicilerin hepsi ülkelerine bağlı ve ölmeye hazır gözüküyorlardı. ihtiyaç anında atalarımızın ruhunun hala aktif olduğunu hissetmek güzel."

    cap trafalgar'ın batırılma hadisesi ile birlikte bu bölümün sonuna gelmiş bulunuyoruz.

    bu bölümü özetleyecek ve değerlendirecek olursak:

    savaş başlamadan önce amiral spee savaş başlamadan önce almanya ile ingiltere arasındaki gerginliği ve bunun sonucu olarak olası bir savaşı öngörerek emrindeki filoyu tsingtau yerine açık denizde tutması kendisine büyük avantaj sağlamıştır. bu avantaj sayesinde yazı içerisinde bahsettiğimiz gibi emrindeki filo japon imparatorluğu'nun müttefiklere katılarak tsingtau limanını işgali sırasında kapana kısılmamış oldu. ancak amiral spee filosunu açık denizde tutarken gerçekleştireceği harekat konusunda kararsız olduğu da gözlerden kaçmamalı. bu kararsızlığı savaş başladıktan sonra filonun ağır hareket ederek bölgede dolaşmasından anlayabiliriz. pagan adasında toplanan savaş konseyinden sonra amiral spee'nin kafasında bazı planların oturmaya başladığı görülse de; yolculuğunun ilk duraklarından birisi olan samoa adalarında alman hakimiyetinin son bulması ile bölgede düşmanlarına karşı varlık gösteremeyeceğini anlayarak rotasını güney amerika sularına doğru çevirdiğini gördük. buraya kadar amiral spee'nin öngörü, taktiksel yaklaşım ve yönetimsel olarak ne kadar başarılı olduğunu rahatça söyleyebiliriz. özellikle filonun telsiz sessizliğini koruması konusunda ısrarcı olması düşmanlarının koca okyanusta kendisine karşı kör ve sağır kalmasını sağlamış; bunun sonucu olarak düşmanları her ne kadar kendisinin yol alacağı rota konusunda öngörüde bulunsa dahi yeterli hazırlıkları yapmasına mani olmuştur. bu kadar olumlu gelişmeye rağmen amiral spee'nin en büyük handikabı gemilerinin tedarikini sağlayabileceği güvenli bir liman veya bölgede takviye alabileceği yük gemilerinin bulunmamasıydı. bu tedarik handikabı yüzünden amiral spee tedarik için düşman kontrolünde bulunan adalara saldırmak zorunda kalmış; bu saldırılar neticesinde de düşmanlarının tam olarak yerini tespit etmesinden kaçınamamıştır. eğer alman filosu tedarik sorunu ile karşılaşmamış olsa düşmanlarının aldığı tüm tedbirlere rağmen macellan boğazı veya hope burnu etrafından rahatça ilerleyerek amiral cradock yönetimindeki ingiliz filosuna baskın mahiyetinde saldırı düzenlemesi içten bile değildi.

    yazı içerisinde ayrı bir bölümde işlenmiş olan almanların ''ticari akıncı'' harekatlarının almanların beklentisinden daha kısıtlı bir yarar sağladığı görülmüştür. evet alman ticari akıncı gemileri birçok müttefik gemisini batırmıştı. ancak bu akınları düzenleyen gemilerin çoğu 1915 yılını göremeden ya batırılmış yada enterne edilmişti. gemilerin kısıtlı yararına rağmen bu harekatların avrupa'da devam eden savaşı uzattığı pek tabi söylenebilir. bahse konu ticari akıncıların ömrü eğer daha uzun olsaydı; büyük ihtimalle ingiltere tedarik sıkıntılarına düşecekti. bunun sonucu olarak avrupa'da devam eden savaş almanların lehine dönebilirdi. ancak ''olsaydı'' ile tarih yazılmadığı için bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

    alman amiralin planı konusuna ingiltere açısından bakacak olursak; amiral spee yönetimindeki doğu asya filosu ingilizlerin başına bela olabilecek bir güze sahipti. her ne kadar ingiltere kolonilerinin donanmaları ile birlikte hareket ettiği güneydoğu pasifik bölgesinde alman amirale karşı büyük üstünlük kurmuş olsa dahi; amiral spee'nin bu bölgeden uzak duracağını pek tabi tahmin etmişlerdi. dolayısıyla amiral spee'nin yol alacağı rota konusunda da doğru tahminde bulundukları söylenebilir. ancak alman amiralin geleceği rotayı bilmelerine rağmen amiral cradock komutasında oluşturdukları filoyu atlantik okyanusu'nun güneyinde faaliyet gösterdiği düşünülen alman ticari akıncılarına karşı ikiye bölmeleri hem iletişim olarak hem de filonun haritaya fazlaca yayılmasından dolayı büyük bir dezavantajı da ortaya çıkartmıştı. bu gelişmelerden de anlaşıldığı üzere ingiltere ne kadar denizlerin tek hakimi olursa olsun her tarafa yetişemeyeceği ve bunun sonucu olarak yumuşak karınlarının güney pasifik olduğu rahatça söylenebilir. bu kadar büyük bir alanda amiral spee'nin rahat hareket etmesi ileride kendilerine felaket getireceği de unutulmamalı...

    bu felaketi ise yazının ''gelişme'' olarak nitelediğim 2. bölümde detaylıca işleyeceğiz.

    ***kaynak ve ileri okumalar:

    aşağıda faydalandığım kaynaklar ve yazı içerisinde değinilmiş olan bazı kısımlarla ilgili daha detaylı bilgi almak isteyenler için bağlantılar bırakıyorum:

    ***the battle of the falkland ıslands before and after (yazar: commander h. spencer-cooper)
    ***fransız gambot zélée'nin hikayesi (link)
    ***papeete muharebesi ve sonrası (link)
    ***sms kronprinz wilhelm (link)
    ***sms kaiser wilhelm der grosse (link)
    ***sms geier (link)
    ***sms cormoran (link)
    ***prinz eitel friedrich (link)
    *** hms carmania & cap trafalgar arasındaki muharebenin detaylı anlatımı (link)
  • ön edit: yazının görseller ve haritalarla ile desteklenmiş versiyonunu okumak isteyenler blog sayfamızdan ulaşabilirler. (bkz: historeal)

    herkesin bildiği üzere dünya üzerinde gelmiş geçmiş en büyük deniz muharebesi, 31 mayıs - 1 haziran 1916 tarihleri arasında jutland burnu açıklarında alman imparatorluk donanması ile ingiliz kraliyet donanması arasında yaşanan jutland deniz muharebesidir. bu muharebe neticesinde, ingilizler daha fazla kayıp vermesine rağmen sayıca üstün olmalarından ötürü almanları geri çekilmek zorunda bırakmış ve savaşı almanlar taktiksel olarak kazanmalarına rağmen, ingilizler stratejik olarak alman donanmasını limanlarından çıkamaz hale getirmeye devam ettiği için daha avantajlı konumda olmaya devam etmiştir. ingilizlerin bu stratejik kazanımının sonucu olarak da almanların 1. dünya savaşını kaybetmesindeki bir diğer etken de denizlerde ‘’hâkimiyet kuramamaları’’ olarak gösterilebilir.

    ancak jutland deniz muharebesi’nden önce ingilizler ile almanlar arasında denizde az bilinen bir muharebe daha yaşanmış ve ingiliz kraliyet donanması bu savaştan ağır bir ‘’mağlubiyet’’ alarak ayrılmıştır. bu mağlubiyet sonrası ingilizler 2. dünya savaşı’na kadar bir daha bu kadar ağır bir mağlubiyet almayacaktı. bahsi geçen bu savaş güney amerika’nın şili sahillerinde bulunan coronel şehrinin açıklarında meydana gelmiştir. işte ingilizleri mağlup eden bu donanmanın komutanı ise ünlü alman amiral maximilian von spee idi. bu yazıda coronel savaşına kadar olan gelişmeleri, savaşın detaylarını ve savaş sonrası iki tarafın faaliyetlerini anlatarak, yazının ‘’ikinci kısmı’’ olarak niteleyebileceğimiz ‘’gelişme’’ bölümü işlemiş olacağız.

    önceki yazıda (#122453806) amiral spee’nin güney amerika’ya kadar olan yolculuğunu, neden güney amerika’ya gittiğini ve alman ticari akıncılarının akıbetlerini anlatmış ve amiral spee komutasındaki doğu asya filosu’nu paskalya adasına doğru yol alırken bırakmıştık. alman filosunun pasifik okyanusu’ndaki yolculuğu sırasında marquesas adaları'dan sonraki durağı paskalya adası olmuştu. alman filosu paskalya adasına 12 ekim 1914'te ulaştığında, dresden hafif kruvazörü’de paskalya adalarına doğru yol almaktaydı. aynı tarihlerde kuzey amerika’da icra ettiği ticari akınlarının başarısız olması üzerine ingiliz ve japon kruvazörleri tarafından kovalanan ve onları atlatmayı başaran leipzig hafif kruvazörü de, alman amiral'in komutasındaki filosu katılmak üzere güney pasifik’e doğru yol almaktaydı.

    almanlar adaya ulaştıktan sonra hızlı şekilde ihtiyacı olan malzemeleri tamamlama yoluna gitti. adada çiftlik yöneten edwards adlı bir ingiliz, almanlara taze et ve sebze sağladı. ada halkının alman gemilerine yardımından da anlaşılacağı üzere büyük savaşın (1. dünya savaşı) başladığından haberleri yoktu. gemilere erzak taşıyan çiftlik sahibinin adamlarından biri, almanların gergin ve gizli tuttukları bir şey olduğundan şüphelenerek patronunu uyardı. ancak çiftlik sahibi bu uyarıyı dikkate almadı. alman filosu çiftlik sahibinden aldığı erzakların parasını nakit olarak değil, şili’nin valparaiso şehrinde bulunan alman konsolosluğu tarafından ödenmek üzere bir ödeme yazısı vererek hesabı kapattı. alman filosu tüm tedarikini bir hafta içerisinde tamamladıktan sonra batıda bulunan mas-a-fuera adasına doğru yola çıktı, alman filosu yola çıktıktan sonra çiftlik sahibi kendisine verilen ödeme yazısını yola çıkacak ilk posta gemisi ile valparaiso'ya gönderdi. valparaiso'ya ulaşan bu fatura bölgede bulunan almanlar arasında büyük bir heyecana ve şaşkınlığa neden oldu. çiftlik sahibi tarafından yollanan bu fatura ise almanlar tarafından olması gerekenden kat kat daha fazlası verilerek kendisine gönderildi.

    aslında valparaiso'da yaşayan almanların bu şaşkınlığını anlamak pek mümkün değil! çünkü bir önceki yazıda ileri sürülen nedenlerden dolayı, amiral von spee'nin, güney amerika'da faaliyet göstereceği ingilizler tarafında kesin gözüyle bakılan bir durumdu. güney amerika’da bulunan almanların da bunu tahmin etmesi pek zor olmasa gerek! ancak bölgedeki almanların beklentisi amiral spee’nin, kuzey amerika’ya ilerleyerek kanada’nın en önemli limanlarından birisi olan vancouver'a saldırması ve bu bölgede faaliyet gösteren müttefik ticari nakliye gemilerine saldırı düzenlemesi beklentisi üzerine kuruluydu.

    ancak savaş başladığı dönemde kuzey amerika’daki müttefik filolarının faaliyetleri bu olasılığı dikkate alınmayacak şekilde amiral spee’yi bölgeden uzakta tutuyordu. keza üç japon kruvazörü, ıdzuma, hizen ve asama'nın, doğu pasifik'te faaliyet gösterdiği muhtemelen alman amiral tarafından biliniyordu. ayrıca kanada hükümeti’nin kıyılarını korumak üzere denizaltılar satın aldığı da bilinen bir gerçekti. bu etkenlerle birlikte kanada ve ingiliz kruvazörlerinin kuzey amerika kıyılarını korumadaki başarısı da eklenince, leipzig hafif kruvazörü ticari akınlarında herhangi bir başarı gösteremeden ve japon gemilerinin baskısından dolayı, çareyi rotasını güney amerika’ya doğru çevirerek amiral spee’nin komutasındaki filoya katılmakta bulmuştu. dolayısıyla, yukarıda zikrettiğimiz riskleri bünyesinde barındıran bir bölgeye saldırması amiral spee’nin filosu için ‘’intihar saldırısı’’ndan farksız olacaktı. ayrıca, böyle bir saldırı düzenlemek hem alman amiral hem de almanlar için politik ve askeri olarak kazancı az; kaybı çok olan bir durum ortaya çıkartacaktı. çünkü kanada’nın pasifik kıyılarında bulunan limanlarına saldırı düzenlemek avrupa’da devam eden savaşa çok büyük bir katkı sağlamayacağı gibi büyük bir riski de bünyesinde barındırıyordu. bu büyük risk, abd gemilerinin yanlışlıkla batırılması ve bunun sonucu olarak almanya ile abd arasında diplomatik krizlerin ortaya çıkması ve belki de amerika’nın müttefik kuvvetlerin yanında savaşa dâhil olması riskiydi. böyle bir durum gerçekleştiği takdirde avrupa’da devam eden savaşta, almanya’nın savaşı kazanma ihtimalinin de bir hayli az olacağı da bir başka gerçekti. bu yüzden amiral spee harekât planını oluştururken baştan beri kuzey amerika seçeneğini eleyerek rotasını güney amerika’ya doğru çevirmeyi seçmişti.

    ***ingilizlerin hazırlığı ve siyasi gelişmeler***

    ingiltere donanma komutanlığı, alman filosunun güney amerika’nın batı kıyılarında faaliyet gösterdiğini haber alır almaz, amiral cradock'a, spee'yi bulması için harekete geçmesi talimatını verdi. ancak talimat içerisinde muğlak ifadelerin bulunması donanma komutanlığı ile amiral cradock arasındaki iletişim sıkıntılarının yaşanmasına, ilerleyen safhalarda da çeşitli yanlış anlaşılmalara ve bunun sonucu olarak yanlış kararlar verilmesine neden olacaktı. amiral cradock keşif emrini aldıktan sonra, amiral stoddart komutasındaki gemilerin de atlantik okyanusu’nun güneyine gelmesi için donanma komutanlığından izin istedi. böylelikle amiral cradock komutasındaki filo güney amerika’nın batı kıyılarında alman filosunu ararken; amiral spee’nin kendisini atlatması ve filosuyla horn burnu’nu geçerek atlantik okyanusu’na açılması durumunda amiral stoddart komutasındaki filonun alman amirali karşılayarak alman doğu asya filosunu çekiç-örs misali ile kıskaca alma planını devreye sokmak istiyordu. amiral cradock’un bu planını uygun bulan donanma komutanlığı, tümamiral archibald stoddart komutasındaki kuzey filosu’nun, güney’e kayarak devriye görevleri yürütmesine izin verdi. kuzey filosunu komuta eden amiral stoddart’ın emrinde bu dönemde, ağır kruvazör carnarvon, hafif kruvazörler cornwall ve bristol’ün yanı sıra silahlı ticaret gemisi oroma bulunuyordu. ancak bu gemiler orta atlantik’ten başlayarak brezilya kıyıları boyunca geniş bir alana dağıldığı için toplanarak bir filo oluşturmaları uzun zaman alacaktı.

    amiral cradock’un komutasında güney amerika’nın batı kıyılarında amiral spee’yi bulmak için oluşturulan filoda ise ağır kruvazörler good hope ile monmouth, hafif kruvazör glasgow ve silahlı ticaret gemisi otranto bulunuyordu. 18 ekim 1914 tarihinde ise filoya takviye olarak canopus ağır kruvazörü’nün katılması kararlaştırıldı. canopus ağır kruvazörü, öndretnot savaş gemilerinin ilk örneklerinden birisi olduğu için teknolojik olarak bir hayli eskiydi. bu yüzden savaş başlamadan önce donanma komutanlığı canopus’u hurdaya ayırmayı planlanıyordu. ancak 1. dünya savaşı’nın başlaması ve ingiliz donanmasının en küçük birimlere dahi ihtiyaç duymasından dolayı canopus hurdaya ayrılmak yerine görev almaya devam etmek zorunda kalmıştı. canopus, bu dönemde görev yapmasına rağmen motor sisteminin çok fazla revizyona ve tamire ihtiyacı vardı. bu yüzden ingiliz mühendisler geminin en fazla 12 knot hız yapacağını iddia ediyorlardı. ancak geminin özverili mühendisleri sayesinde gemi 16 knot hıza kadar çıkabildiği görülmüştü. buna rağmen amiral cradock’un komutasındaki gemilere göre canopus’un hızı bir hayli düşüktü ve canopus, filonun hızlı hareket etmesini önleyen ‘’ayak bağından’’ başka bir şey değildi. buna karşın donanma komutanlığı, canopus olmadan alman kruvazörlerine karşı amiral cradock komutasındaki filonun ateş gücü bakımından hiç şansı olmayacağını biliyordu. bu yüzden canopus’un kesinlikle yavaş olsa dahi filo ile birlikte hareket etmesinden yanaydılar.

    alman filosunu bulmak için ekim ayının başında güney amerika’nın batı kıyılarında keşif görevi icra eden filodan ayılan good hope falkland adalarına gelerek erzak ihtiyacını karşıladı. amiral cradock, port stanley limanında bulunduğu sırada canopus’un mevcut durumundan dolayı kendisine yarardan çok zarar vereceğini düşünerek winston churchill’e konu hakkında şu mesajı gönderdi:

    ‘’canopus’un yavaş hızı nedeniyle alman filosunu bulmak ve yok etmek pratik olarak mümkün gözükmüyor. bu nedenden ötürü hms defence hafif kruvazörü’nün filoya dâhil edilmesi başarı şansımızı daha fazla arttıracaktır.’’

    bu mesajı çektikten sonra amiral cradock, 20 ekim 1914'de falkland adalarında bulunan port stanley üssünden yola çıktı. amiral cradock hala hms defence hafif kruvazörü’nün sonradan filosuna katılmasını bekliyordu. 27 ekim'de amiral cradock, churchill’e bir mesaj daha yollayarak; canopus'u yavaş hızı nedeniyle geride bırakma niyetinde olduğunu ve daha önce talimat verildiği üzere amiral spee komutasındaki filoyu diğer gemilerle aramaya devam edeceğini, daha önce talepte bulunduğu hms defence’in filoya takviye olarak katılmasını beklediğini belirtti. bu mesajdan da anlaşılacağı üzere donanma komutanlığı ile amiral cradock arasında halen gemilerin hangi bölgede görev yapacağı, hangi filoya tahsis edileceği ve ne şekilde kullanılacağı konusunda bir anlaşmazlık olduğu görülebilir. çünkü amiral cradock, sahip olduğu bu gemilerle, amiral spee'ye karşı savaşması beklendiğine inanıyordu. ancak donanma komutanlığı, güney amerika’nın batı kıyılarında göreve çıkan filonun sadece keşif yapmasını, düşmanın bir kısmıyla karşılaşması durumunda savaşmasını ve bu çatışma sırasında canopus'un sadece savunma amaçlı kullanılmasını, düşmanın tamamı ile karşılaşmaları durumunda ise herhangi bir çatışmaya girmeden geri çekilmelerini ve port stanley üssüne düşmanın konumu hakkında bilgi vermelerini bekliyordu.

    churchill, amiral cradock tarafından gönderilen mesaja verdiği cevapta; hms defence’in, amiral spee’nin kendilerini atlatması durumunda güney amerika’nın doğu kıyısında alman filosunu karşılamak üzere kalacağını ve alman filosuna karşı şuan yeterli kuvvete sahip olduğunu iletti. ancak churchill’in bu mesajında asıl dikkat edilmesi gereken husus amiral cradock’un, canopus’u geride bırakarak mevcut gemilerle kuzeye olan yolculuğu hakkında herhangi bir talimat veya yorumda bulunmamasıydı. churchill, ilerleyen dönemde cradock tarafından kendisine yollanan mesajda neyi ifade ettiğini veya amaçladığını tam olarak anlamadığını söyleyerek yukarıda ifade edilen mesajı yolladığını dile getirecekti.

    aslına bakılacak olursa churchill’in bu mesajı anlayamamasının başka nedenleri de bulunuyordu. çünkü aynı tarihlerde londra’da bir iktidar savaşı söz konusuydu ve churchill bu iktidar savaşının tam göbeğinde yer alıyordu. ekim ayı içerisinde churchill ile birinci deniz lordu battenberg prensi louis arasında bir iktidar savaşı sürüp gitmekteydi. bunun sonucu olarak 20 ekim 1914’de churchill, prens louis’den istifasını istemişti ve 27 ekim 1914’de battenberg prensi louis görevinden istifa etmişti. bu istifa sonrası churchill ciddi bir kamuoyu baskısı altında kalmasına rağmen birinci deniz lordluk görevine amiral jackie fisher’ı getirmişti. amiral jackie fisher’ın, alman asıllı olmasından dolayı ingiliz kamuoyunda seslerin yükselmesine neden olmuş ve battenberg prensi louis’in ficher’e göre daha güvenilir bir kişi olduğu konusunda churchill ciddi bir baskı altında kalmıştı. ingiliz donanma komutanlığı’nın en üst kademesinde yaşanan bu kriz güney amerika’da beliren tehlikenin görülmesini engellemiş ve çeşitli yanlış anlaşılmalar yaşanmasına ve bunun sonucu olarak yanlış kararların alınmasına neden olmuştu. eğer yönetimsel kriz söz konusu olmamış olsaydı, churchill kararlarını daha iyi sorgulayabilir ve dikkatli şekilde durumu irdeleyerek doğru kararlar verebilirdi. bu kısa süreli kriz 30 ekim 1914’de sonuca ulaşmış ve birinci deniz lord’u olarak amiral jackie fisher görevinin başına geçmişti. tabi ki 30 ekim’de sorunun çözülmesi amiral cradock komutasındaki filo için değerli olan kararların verilmesini ertelemişti.

    ***alman filosunun coronel muharebesine kadar bölgedeki faaliyetleri***

    amiral von spee, paskalya adası’nda eksiklerini tamamlarken düşmanın ve bölgenin durumu ile ilgili bilgilere de ihtiyacı vardı. paskalya adası ile valparaiso arasının yaklaşık 2.300 mil olduğu düşünüldüğünde dönemin imkânları dâhilinde kara ile telsiz haberleşmesi sağlayabilmesi için havanın uygun koşullarda olması gerekiyordu. bu kadar uzun mesafeye ve teknolojik imkânsızlığa rağmen amiral spee bir şekilde kara ile iletişim imkânlarını zorlamaya devam ediyor ve bölgenin durumunu öğrenmek için elinden geleni yapıyordu. bu çabaya en iyi örnek ise amiral spee’nin, paskalya adası’ndan ayrıldıktan sonra 20 ekim’de karşılaştığı bir alman tedarik gemisinden elde ettiği bilgilerdi. bu bilgiye göre; "good hope, monmouth ve glasgow'dan oluşan bir ingiliz filosu'nun pasifik okyanusu’nun güneyinde bir devriye görevi icra ettiği…" haberi alman amiralin karşısında bir ingiliz gücü olduğunu gösteriyordu.

    bu dönemde gerçekten de amiral cradock komutasındaki filo 28 eylül 1914’de çıktığı devriye görevini sürdürmekteydi. bu devriye görevi için 28 eylül'de magellan boğazı’nda bulunan ingiliz filosu o tarihte güneye yönelerek tierra del fuego çevresindeki koylarda birkaç gün devriye görevi gerçekleştirmişti. alman tedarik gemisi ise ingiliz filosunu tierra del fuego açıklarında görmüştü. ekim ayının başında amiral gemisi good hope falkland'a ki üsse geri dönmüş, diğer gemiler ise şili kıyılarında devriye görevi yürütmeye 11 ekim’e kadar devam etmişlerdi. 11 ekim’de glasgow diğer gemilerden ayrılarak, önce 14 ekim'de coronel'e ulaşmış, ertesi gün ise valparaiso şehrine geçmişti. ancak bu bilgiler yukarıda da belirttiğimiz üzere amiral spee’nin eline 19 ekim’de ulaştığı için ingilizlere baskın mahiyetinde bir saldırı yapma şansı kalmamıştı. buna karşın amiral spee, şili kıyıları, magellan boğazı ve hope burnu bölgesinde bir ingiliz gücü olduğunu öğrenmişti.

    alman filosu, paskalya adası’ndan 19 ekim 1914’de ayrıldıktan sonra doğu’ya doğru yolculuğa başlamış ve mas-a-fuera adasına ulaştı. 27 ekim 1914'de mas-a-fuera'dan yola çıkan filo üç gün sonra öğleye doğru valparaiso'nun yaklaşık 50 mil batısındaki bir konuma geldi ve burada 24 saatten fazla kaldı. 31 ekim'de filo güneye doğru ilerlemeye başladı. bu yolculuk sırasında nürnberg hafif kruvazörü filodan ayrılarak önemli belgeleri vermek ve almanya’dan gelen talimatları almak için valparaiso'ya gitti. alman amiral, nürnberg’i valparaiso’ya yollarken şüphesiz, kıyı ile de iletişim halindeydi ve şehrin güvenli olduğunu biliyordu. aynı şekilde kıyıdan aldığı bilgiler sayesinde bir önceki akşam bölgeye bir ingiliz kruvazörü’nün de (glasgow) ulaştığının haberini almıştı. çünkü almanların neredeyse tüm güney amerika limanlarında ajanı vardı. bu ajanlar sayesinde amiral spee, magellan boğazı’na uğrayan veya oradan geçen herhangi bir düşman gemisinden bu ajanlar sayesinde haberdar oluyordu.

    amiral spee, aldığı bilgiler dâhilinde ingiliz filosuna göre üstün hıza ve vuruş gücüne sahip olduğunu biliyordu ve bu üstünlüğünü kullanma yolunda hareket etme niyetindeydi. bu yüzden bir önceki akşam bölgede bulunduğunu öğrendiği glasgow’a saldırmak için şili kıyılarından yaklaşık 20 deniz mili uzaklıkta konumlanmış ve güneye doğru yol almaktaydı.

    amiral spee, glasgow'un güneye doğru hareket ederek, ana filo ile buluşacağını ve ana filonun da glasgow ile arasında çok fazla mesafe olmadığını düşünüyordu. çünkü güney amerika’daki casusluk ağı sayesinde ekim ayının 24'ü yada 25'i gibi good hope’un magellan boğazı’ndan geçerek kuzeye doğru yol aldığının haberini almış olmalıydı. aynı şekilde canopus’da, good hope’un geçişinden birkaç gün sonra aynı bölgeden geçmişti. canopus’un hızını iyi bilen amiral spee, ingiliz filosuna bu geminin yetişemeyeceğini de hesaplamış olmalıydı.

    bu gelişmeler ışığında amiral von spee'nin güney pasifik'ten ayrılarak atlantik okyanusu’na geçmeye karar verdiğine dair hiçbir belirti yok. amiral spee’nin ya bunu planlamak için zamanı yoktu, yâda atlantik okyanusu’nda düşmanlarının durumunu bilmemesinden dolayı biraz oyalandığı düşünülebilir. von spee’nin elindeki kesin bilgi ise güney amerika’nın batı kıyılarında faaliyet gösteren ingiliz gemilerine karşı bariz üstünlüğü olduğuydu ve bu üstünlüğü sonuna kadar kullanma niyetinde olduğu da yaptığı hamlelerle rahatça anlaşılabiliyor. ingilizlerin bilmediği ise alman donanmasına yakın zamanda dresden ve leipzig hafif kruvazörleri’nin katılmış olduğu ve bu gemilerin katılımıyla amiral spee’nin gücüne güç kattığıydı. artık mükemmel fırtına için her şey hazırdı.

    ***iki filo arasındaki güç dengesi***

    birinci dünya savaşının başlamasıyla güney amerika’nın batı kıyılarında görev yapan ingiliz filosuna bağlı ağır kruvazörler dönemine göre eski sayılabilecek modellerdi ve haliyle bu gemilerin silah sistemleri de teknolojik olarak çok olmasa da geri kalmış sayılabilir. neredeyse tüm filoda görevli mürettebatın çoğunluğu ise yedek kuvvetlerden oluşturulmuş ve bu yüzden deneyimsizlerdi. filonun, pasifik okyanusu’nda görev yapan gemilerinden ana vuruş gücünü oluşturan hms monmouth ve hms good hope ağır kruvazörleri 1900’lü yılların başında göreve başlamış eski model gemilerdi. iki gemide de çok sayıda 6 inçlik top bulunuyordu. bu silahlara karşın monmouth‘da büyük kalibreli silah yokken good hope’da, tek tarete monte edilmiş 2 adet 9.2 inçlik toplar bulunmaktaydı. filonun bir diğer gemisi hms glasgow hafif kruvazörü, hms monmouth ve hms good hope ağır kruvazörlerine göre daha yeni bir gemiydi. hms glasgow hafif kruvazörü’nde tek tarete monte edilmiş 2 adet 6 inçlik top ve 10 adet 4 inçlik top bulunuyordu. özellikle glasgow’da ki 6 inçlik toplar filodaki ağır kruvazörlerin aynı ebattaki toplarına göre yeni model toplar kullandığı için hem menzili uzun hem de ateş gücü yüksekti. bu yüzden filonun diğer gemilerine nazaran glasgow, ateş gücü olarak diğer gemilere nazaran daha etkili silahlara sahipti. silahlı ticaret gemisi hms otranto ise 1. dünya savaşı’nın başlamasıyla silahlandırılmış bir ticaret gemisiydi. gemiye monte edilmiş silahlar 8 adet 4,7 inçlik eski model toplardı. gemi görev aldığı güney amerika filosu içerisinde almanlar tarafından kendisi gibi silahlandırılarak ‘’ticari akınlar’’ yapan gemileri aramak, bu gemilerle çarpışmak ve beraber hareket ettiği filonun diğer gemilerine destek olmak için görevlendirilmişti.

    ingiliz filosunun güney amerika’nın pasifik okyanusu kıyılarında görev yapan gemilerinin aksine amiral spee yönetimindeki doğu asya filosunda görev yapan personel, ünlü alman amiral alfred von tirpitz tarafından özenle seçilen subaylar tarafından yönetilen beş modern gemiden (zırhlı kruvazörler sms scharnhorst ve gneisenau, hafif kruvazörler sms dresden, leipzig ve nürnberg) oluşuyordu. amiral spee komutasında bulunan filonun ana vuruş gücünü oluşturan scharnhorst ve gneisenau ağır kruvazörleri 1908 yılında göreve başlamış dönemine göre modern gemilerdi. iki kardeş gemide 8,2 inçlik 8 top bulunuyordu ve bu toplar yeni teknolojiye sahip olduğu için menzil ve ateş gücü açısından filoya çok büyük bir avantaj sağlıyordu. ayrıca her iki geminin topçu mürettebatı özel olarak seçildiği için gemilerinin silah sistemlerine oldukça hâkim ve başarılı personellerdi. tabi ki personelin başarısı sadece özel olarak seçilmelerine bağlanamaz. bahse konu bu başarının içerisinde amiral spee’nin de büyük payı bulunuyordu. amiral spee, barış dönemi boyunca personeline devamlı tatbikatlar yaptırarak başarı oranlarının yükselmesinde büyük rol oynamıştı. bu yüzden savaş öncesi yapılan tatbikatlarda sms scharnhorst ve gneisenau ağır kruvazörlerinde görevli topçu personeli isabetli atışları sayesinde büyük övgüler almıştı.

    amiral spee komutasındaki filoya bağlı sms dresden, leipzig ve nürnberg hafif kruvazörleri 1906 ile 1908 yılları arasında görevlerine başlamıştı. bu gemilerin hepsinde 4,1 inçlik 10 ile 12 arasında top bulunuyordu. ayrıca sms dresden ve nürnberg hafif kruvazörlerinde 2,1 inçlik toplarda bulunmaktaydı. bu üç geminin personeli savaş başladıktan sonra uzun süre denizlerde düşmanlarına karşı faaliyetler gerçekleştirerek önemli tecrübeler kazanmıştı. özellikle bu gemilerin yaptığı veya yapmaya çalıştığı ticari akıncı faaliyetlerinden dolayı mürettebat herhangi bir zorlukla nasıl başa çıkabileceklerini çok iyi bilen denizcilerden oluşmaktaydı. bu unsurlara ek olarak amiral spee astlarının moralini yüksek tutmayı iyi bilen bir komutandı. alman amiral emrindeki filonun uzun ve yorucu yolculuğunda filoda görevli tüm personelin motivasyonunu yüksek tutarak ve her daim savaşa hazır olmalarını sağlayarak bir komutan olarak askerlik mesleğinin tüm inceliklerini gösterdiği de pek tabi söylenebilir.

    bölgede faaliyet gösteren alman ve ingiliz filolarını kısaca tanıdığımıza göre iki filonun gemilerini teknolojik olarak karşılaştırarak değerlendirmekte fayda var:

    öncelikle ingilizlerin ana vuruş gücünü oluşturan hms monmouth ve hms good hope ağır kruvazörleri’nin, alman karşıtlarına (sms scharnhorst ve gneisenau) göre 5-6 yıl daha yaşlı olduğu görülebilir. bu fark göze az gözükse de o yıllarda teknolojinin günümüzdeki gibi çok hızlı şekilde gelişmesinden dolayı iki filodaki ağır kruvazörler arasındaki güç dengesinin almanlar lehine olduğu söylenebilir. bu teknolojik dengesizliğe en iyi örnek ise ağır kruvazörlerin ana ateş gücünü oluşturan toplarından anlayabiliriz. alman kruvazörlerinin tasarımları ve teknolojilerinin yeni olması nedeniyle kullandığı toplar boyut, sayı ve atış kalitesi açısından ingiliz karşıtlarına göre üstündü. örneğin alman hafif kruvazörleri’nin kullandığı 4.1 inçlik silahların menzili, ingiliz ağır kruvazörlerin kullandığı 6 inçlik topları ile neredeyse aynı menzile sahipti. burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus yapılan karşılaştırmanın ingiliz ağır kruvazörleri ile alman hafif kruvazörleri arasında yapılması. her iki tarafın ağır kruvazörleri karşılaştırıldığında ise burada alman ağır kruvazörleri’nin kullandığı topların bariz üstünlüğü bulunuyordu.

    iki filo arasındaki bir başka bariz fark ise gemilerin ortalama hızlarındaydı. ingiliz filosuna bağlı gemilerin ortalama hızı 18 knot iken; alman doğu asya filosuna bağlı gemilerin ortalama hızı 22 knot idi. bu durum iki filonun birbirini kovalama veya kaçma durumunda birbirini yakalamasını etkileyen en önemli unsurdu. bu hız farkı iki tarafın ağır kruvazörlerinde az iken, en önemli fark hafif kruvazör ve silahlı ticaret gemilerinde ortaya çıkıyordu. ateş gücünün ağırlığı ağır kruvazörlerde olması birbirine yaklaşma manevraları düzenleyerek ateş etme ve sonrasında uzaklaşma manevraları yapmak için bu gemilerde hızın en önemli etkenlerinden birisiydi. iki filo arasında hızlı olan taraf bu yaklaşma/uzaklaşma manevralarını daha rahat yaparak düşman ateşinden hızlıca uzaklaşabilecekken; yavaş gemilere sahip tarafın bu manevraları yaparken düşman ateşine fazla maruz kalması daha olasıydı. hafif kruvazörler arasında glasgow (25 knot) bariz şekilde leipzig’e (23 knot) karşı hız avantajına sahipken, dresden’den (27 knot) daha yavaş, nürnberg (24,5 knot) ile hızları neredeyse eşitti. burada hız avantajının yanında sayı üstünlüğünün almanlardan tarafa olması hafif kruvazörlerin birbiri ile karşılaşması durumunda glasgow’un 3’e 1 dezavantajından dolayı yoğun düşman ateşine maruz kalacağı da unutulmamalı. yani glasgow’un hız avantajına karşın sayıca kalabalık düşmana karşı savaşması gibi bir dezavantajı söz konusuydu. iki filo arasında en yavaş gemi ise otranto (16 knot) silahlı ticaret gemisiydi. dolayısıyla otranto hem silah gücü hem menzil hem de hız olarak filonun zayıf halkasıydı ve herhangi bir karşılaşma durumunda ağır hasar alması en muhtemel gemi gibi duruyordu.

    ama belki de iki filo arasındaki karşılaştırılması gereken en önemli nokta filoda görevli personelin eğitim ve tecrübe farkıydı. amiral cradock komutasında bulunan filoda görevli mürettebat glasgow hafif kruvazörü haricinde savaşın patlak vermesi ile görevlendirilmişti. bu durum filodaki mürettebatın yeteri kadar tatbikat yapamamasına ve bunun sonucu olarak atış talimleri ile topçuluk uygulamaları konusunda yeterli eğitim ve tecrübeye sahip olmamalarına neden olmuştu. amiral cradock komutasındaki mürettebatın bu durumu gemilerine alışma, eğitim ve organizasyon konusunda sıkıntılar yaşanmasına neden oluyordu. buna karşın amiral spee komutasındaki alman doğu asya filosu yaklaşık 2 yıldan beridir denizlerde tatbikat, sefer ve atış talimini yapmış personelden oluşuyordu. haliyle alman filosu topçuluk uygulamalarını iyi bilen, iyi eğitimli, gemilerine alışmış ve organizasyonu tamamen oturmuş mürettebattan oluşuyordu.

    alman doğu asya filosunun teknoloji ve personel olarak bu kadar avantajına rağmen en büyük zaafı bir tedarik zincirinden mahrum olmasıydı. amiral spee, filonun ihtiyacı olan hammadde ve yiyecekleri yolculuğu boyunca akıncı harekâtları ile düşman gemilerinden elde edebildikleri veya pasifik okyanusu’nun birbirine uzak olan adalarından elde edebildiği malzemelerle gidermeye çalışmıştı. bu durum her ne kadar amiral spee’nin bir başarısı olarak görülebilirse de; sürdürülebilirliği imkânsızdı. çünkü almanların gemilerini yüzdürebilmek için kömüre, personelin temek ihtiyaçları için yiyecek ve içeceğe ihtiyacı vardı. amiral spee, paskalya adası’na kadar bu durumla bir şekilde başa çıkabilmişti. ancak artık açık denizden düşman bölgesine giriş yaptığı için ihtiyaçların temini bir o kadar zorlaşacaktı. amiral cradock komutasındaki filo ise falkland adasında bulunan üslerinden rahatlıkla kömür ve yiyecek tedariki yapabiliyordu. bu durum amiral cradock’a kendi sahasını savunmak için büyük avantaj sağlıyordu. keza ingiliz gemilerinin alman doğu asya filosunu bulmak için gerçekleştirdiği keşif harekâtları sırasında yanlarında kömür taşıyan ticari gemileri de bulundurmaları bu avantajı kullandıklarının en büyük göstergesiydi. ayrıca falkland adasında bulunan uzun menzilli radyo vericileri sayesinde amiral cradock donanma komutanlığı ile rahatlıkla haberleşmeyi sağlayabiliyordu. buna karşın amiral spee’nin tsingtao’dan ayrıldığından beri böyle bir şansı hiç olmamıştı. her ne kadar bu durum amiral cradock’a artı bir puan kazandırsa da; amiral spee haberleşmenin imkânsız olduğu bu durumu avantaja dönüştürmeyi bilmiş ve iyi bir yönetimle filosunun gizlilik içerisinde pasifik okyanusu’nu boydan boya geçirmeyi başarmıştı.

    iki filoyu karşılaştırarak değerlendirdiğimize göre artık iki filonun birbiri ile karşılaşması ve bu karşılaşmanın neticelerine geçebiliriz.

    ***coronel deniz muharebesi***

    22 ekim 1914 tarihinde amiral cradock, donanma komutanlığına filosunu horn burnu'nunu dolaşarak pasifik okyanusuna açılacağını, bu görev esnasında canopus ve kömür tedarik gemilerini geride bırakacağına dair bir mesaj çekti. 27 ekim’de birinci deniz lord’luk görevine gelen amiral john fisher ertesi gün cradock'a canopus olmadan amiral spee’yi aramamasını, canopus’u geride bırakıp arama faaliyeti yürütmesi halinde, alman filosu ile karşılaşırsa almanlarla çatışmadan güvenli bölgeye geri çekilmesi konusunda bir emir telgrafı yolladı. ayrıca amiral fisher, atlantik okyanusu’nda görev alan hms defence'e yola çıkarak son hızda amiral cradock'un filosuna katılması için ayrı bir emir verdi. önceki haftalarda (14 ekim) amiral cradock, donanma komutanlığı’nın göndermiş olabileceği her türlü mesajı alması için glasgow'u coronel'e göndermişti. ancak o dönemde amiral fisher’ın mesajı bölgeye ulaşmadığı için glasgow güncel olmayan mesajlarla geri dönmüştü.

    görüldüğü üzere amiral cradock, 29 ekim 1914’de canopus hariç şili sahil şeridi boyunca kuzeye doğru yol alıyordu. filo kuzeye doğru ilerlerken, glasgow telgraf göndermek ve donanma komutanlığı’ndan gelebilecek emirleri almak üzere 30 ekim’de filodan ayrılarak coronel'e doğru yol almaya başladı. glasgow, coronel’de iken amiral spee ingiliz gemisinin yerini öğrenerek güneye doğru yol almaya başlamıştı. aynı şekilde glasgow’da, alman kruvazörlerinin kendi arasındaki haberleşmelerini yakalayarak bölge civarında alman filosunun varlığından haberdar oldu. bunun üzerine glasgow oyalanmadan ve şifreli mesajların çözümlemesini yapamadan coronel’den ayrılarak güneye doğru yol almaya başladı. glasgow yola çıktıktan sonra amiral cradock’a bölgedeki alman telsiz trafiğinin yoğunluğu hakkında bilgi verdi.

    bu dönemde ingiliz donanma komutanlığı, alman doğu asya filosunun son durumu ile ilgili gerçek bir habere ulaşamamıştı. aslında, amiral spee'nin filosunun kesin olarak yerinin tespit edildiği son yer, eylül ayının sonuna doğru papeete açıklarında ortaya çıkıp kasabayı bombaladığı zamandı. buna karşın telsiz trafiğinden de anlaşılacağı üzere ingiliz filosunun almanlarla her an karşılaşılabileceği tamamen anlaşılmıştı. ancak ingiliz donanma yetkilileri tarafından dresden ve leipzig'in, amiral spee komutasındaki ana filo ile güçlerini birleştirmeden önce ayrı ayrı harekete geçmesi bekleniyordu. bu beklentinin gerçekleşmesi durumunda koca okyanusta alman gemilerini ayrı ayrı tespit etmek oldukça zor olacaktı. telsiz trafiğinden de anlaşılacağı üzere alman filosu bölgede faaliyet gösteriyordu ve onları bulmak için ingilizlerin zamanı oldukça kısıtlıydı. bu yüzden amiral cradock, alman filosunun konumunu öğrenmek üzere gecikmeden kuzeye doğru yoluna devam etti. bu yolculuk sırasında amiral cradock, alman filosunun durumu ve konumu ile ilgili birbiri ile çelişen raporlar almaya devam ediyordu. bu raporlardan en ilginci bölgede bulunan alman ticaret gemilerinin kömür ve temel ihtiyaç malzemelerini alman filosuna ulaştırdığı yönündeydi. ancak bu rapor alman filosunun tamamının bir arada bulunduğu veya kendisine yakın olduğuna dair bir işaret vermiyordu. buna karşın amiral spee gerçekten de amiral cradock’un komutasındaki filoya çok yakındı ve gemilerinin ihtiyacı olan malzemenin tedariki için çabalamaktaydı.

    1 kasım'da denizde ingiliz filosuna yeniden katılan glasgow, good hope ile iletişim kurdu ve alman filosunun bölgede bulunduğu ile ilgili daha detaylı bilgileri amiral cradock’a iletti. bu bilgiler ışığında amiral cradock, kuzeye ilerleyen filosunun daha geniş bir alanı tarayabilmesi için hızlanmasını ve alana yayılmasını kararlaştırdı. filo bu karar öncesi tek sıra formasyonda ve 10 knot hızla ilerliyordu. karar kapsamında filo batıya doğru yayılacak, aralarında 15 mil mesafe olacak ve 15 knot hıza çıkacak şekilde yayılacaktı.

    amiral cradock’un; ‘’15 knot hız ve 15 mil arayla doğu-batı yönünde dağılın ve düşmanı aramaya başlayın.’’ talimatıyla gemiler manevraya başladığı sırada saatler 16:20’yi gösteriyordu. işte bu talimatın verildiği sırada güneybatı istikametinde başka gemilerin bacasından çıkan dumanlar görüldü. bu duman çıkaran gemilerin almanlara ait olduğundan şüphe yoktu. ancak bahse konu alman filosunda hangi gemilerin bulunduğu ile ilgili bir bilgi mesafeden dolayı bilinemiyordu. ufukta beliren gemilerin milliyetini belirlemek ve araştırmak için amiral cradock’un emriyle glasgow, kuzeye doğru ilerlemeye başladı. glasgow, kısa süre ilerledikten sonra, aynı anda ona doğru üç alman savaş gemisi dönüş yapmaya başladı. ingiliz filosu bu sırada yayılma manevrasını gerçekleştirmekteydi ve konumları şu şekildeydi:

    otranto, glasgow'un doğusunda bulunuyor ve iki gemi birbirine yakındı. ancak glasgow biraz ilerlediği için aradaki mesafe açılmıştı. monmouth ağır kruvazörü ise otranto’nun yaklaşık 4 mil güneydoğusunda bulunuyordu. amiral cradock’un bayrak gemisi hms good hope ise tüm filonun gerisinde ve glasgow hafif kruvazörü’nün yaklaşık 20 mil güneydoğusunda bulunuyordu.

    ingiliz amiral, glasgow’dan gelecek bilgilendirmeye göre harekât planını oluşturmayı düşünüyordu. glasgow kısa süre sonra karşısındaki gemilerin amiral spee yönetimindeki filo olduğunu belirleyerek, amiral cradock’a telsizle karşısındaki gemilerin amiral spee yönetimindeki alman filosunun tamamı olduğu bilgisini verdi.

    amiral cradock, karşısında alman filosunun tamamının olduğunu öğrenmesiyle saat 17:47’de tüm filonun rotasını güneye çevirmesini ve tam hızda yol almasını emretti. gemiler bu kaçınma manevrası sonrası tek sıra formasyonunda en önde good hope arkasında sırasıyla, monmouth, glasgow ve otranto diziliminde düşmandan uzaklaşmaya çalışıyordu. amiral spee yönetimindeki filo ise ingilizlerin arkasında benzer biçimde tek sıra formasyonda yaklaşık 12 mil uzakta takibe başlamıştı.

    bundan sonraki süreçte anlatacaklarımızı daha iyi anlayabilmeniz için iki filo arasındaki gelişmelere biraz ara vererek, bir donanma topçusunun 1. dünya savaşı’nda aldığı topçuluk eğitiminden çok kısa bahsetmek gerekir. bir donanma topçusunun o dönemde aldığı temel eğitiminde karşısında ideal bir hedef olduğu, yani açık veya iyi tanımlanmış bir nesne olduğu takdirde ateş etmesi gerektiği öğretiliyordu. dönemin donanma topçuları görsel destek dışında herhangi bir teknolojiye sahip olmadıkları için atış gözlemcileri tarafından yönlendiriliyordu. atış gözlemcilerinin görevi, yapılan atışları rüzgâr veya denizin dalgalı olması gibi durumları da hesaba katarak düzelterek hedefe isabet oranını arttırmaktı. yandan esen rüzgârın top mermilerine etkisi göz önüne alınarak hesaplamaların doğru şekilde yapılması bir topçunun aldığı iyi eğitim, çok sayıda talim yapması ve tecrübesiyle ölçülüyordu. önceki bölümde iki filonun birbiri ile karşılaştırmasını yaparken değerlendirdiğimiz mürettebat açısından bu durumu değerlendirdiğimiz de ise alman gemilerinde bulunan topçu ve atış gözlemcisi mürettebatının aldığı eğitim ve tecrübelerin önemi bir kez daha karşımıza çıkmış oluyor.

    bu küçük bilgilendirmeden sonra iki filonun karşılaşmasına geri dönecek olursak;

    ingiliz filosu, almanlarla karşılaştığı sırada rüzgâr güneyden ve şiddetli esiyordu. amiral cradock’un emri ile gemiler manevra yaparak pozisyon alırken tüm gemiler (özellikle hafif kruvazörler) hatırı sayılır ölçüde yalpalamaya neden olan şiddetli dalgalara neden olan denizle de boğuşmak zorunda kaldı. denizin bu durumundan dolayı good hope ve monmouth'un ana güverte silahlarını kullanıp kullanamayacakları şüpheli görünüyordu. özellikle ingiliz filosunun büyük kalibreli silahlarını taşıyan bu iki geminin silah sistemlerini dalgalı denizden dolayı kullanamama riski ingilizler için düşmanları karşısında en büyük endişe kaynağıydı. bu iki geminin güvertelerinde 2 adet 9.2 inç ve 17 adet 6 inç’lik silahtan oluşan tüm silahları kullanamayacak olması, gövdenin borda kısmına monte edilmiş 2 adet 9,2 inç ve 10 adet 6 inçlik top ateşleyebileceği anlamına geliyordu. bu dezavantaja ek olarak alman gemilerinin silah sistemlerinin menzilinin ingiliz filosuna göre daha uzun olması ayrı bir sorunu da beraberinde getiriyordu. keza alman filosu hız olarak da ingilizlere göre avantajlıydı ve amiral cradock, almanları atlatamayacağını kısa sürede anlamıştı.

    bu nedenlerden ötürü amiral cradock, kendi gemilerinin güneşi arkasına alacak şekilde güneydoğuya doğru manevra yapmasını emretti. böylece ingiliz filosu hem alçalan güneş ışınlarını arkasına alarak daha iyi bir görüş yakalayabilecek hem de düşmana mümkün olan en kısa sürede yaklaşarak mesafenin azalmasından dolayı silahlarının menziline girecek düşman ile savaşabilecekti. keza ingiliz filosu almanlar tarafından kovalanırken kendileri güneşin konumundan dolayı açık hedef haline gelmişlerdi. bu nedenden ötürü amiral cradock, verdiği karar doğrultusunda düşmanına hızlı şekilde yaklaşacak şekilde filosunun rotasını değiştirmişti. ancak amiral von spee ya çok temkinli ya da çok akıllı idi. çünkü amiral cradock’un bu hamlesine karşın alman amiral filosuna 17:35'te güneydoğuya dönme emri verdi. amiral spee, böylelikle filosunun üstün hızı sayesinde amiral cradock’un hem hamlesine karşılık vermiş oluyor hem de ingiliz gemilerinin atış menziline girmeden mesafeyi kendi gemilerinin atış menziline uygun şekilde ilerlemesine devam ediyordu. ayrıca amiral spee, bu hamlesi ile ingiliz filosunun güneş ışınlarının kendilerine avantaj sağlayacak şekilde konumlanmasının önüne geçmiş oluyordu. bu hamleler sırasında iki filo arasındaki mesafe ise 18.000 yarda civarındaydı.

    amiral cradock, hem düşmandan kaçamayacağını hem de uygulamaya çalıştığı yaklaşma manevrasının başarısız olması üzerine saat 18.18'de filosunun ortalama hızını 17 knot'a çıkardı ve filonun yönünü yine güneye doğru çevirmek zorunda kaldı. amiral cradock, bu sırada telsizle canopus'a "şimdi düşmana saldırmak üzereyim." mesajını iletti. amiral spee ise ingiliz amiralin bu hamlesi üzerine filosunu yine güneybatıya doğru yönlendirerek ingilizlere yaklaşmaya başladı. iki filo arasındaki mesafe 14.800 yarda düştükten sonra amiral spee filosunu yeniden güneye çevirdi ve her iki filo da neredeyse birbirine paralel rotalarda güneye doğru yol almaya başladı. bu sırada alman filosu amiral gemisi scharnhorst önde olmak kaydıyla sırasıyla, gneisenau, leipzig ve dresden şeklinde ilerliyordu. nürnberg hafif kruvazörü ise bu gruba yetişmiş ve filoya katılarak en arkada yerini almıştı.

    saat 18:50’de güneş ufkun altına doğru batarken, ışıktan dolayı koşullar tamamen ingilizlerin aleyhine dönmüştü. artık ingiliz gemileri gün batımının parıltısıyla aydınlanıyordu. alman filosu ise ışığın tüm avantajına sahipti ve ingilizler düşmanlarını zor seçebiliyorlardı. amiral cradock, düşmanın kendisine yaklaşmasını çaresizce izlerken, yenilgiyi önleme konusundaki son umudunu da yitirmişti. bu durumda ingiliz amiral geri çekilmek veya düşmanı atlatma ihtimallerinin devre dışı kalmasıyla, sadece amiral spee komutasındaki filoya zarar vermeyi ve böylece onların atlantik okyanusuna geçişlerini geciktirmeyi umuyordu. amiral cradock, artık takdiri ilahiye güvenmek ve elinden gelenin en iyisini yapmaktan başka seçeneği yoktu.

    bundan sonraki süreçte yaşananlar ise ingiliz denizciler açısından tam bir felaketti. çünkü güneş ışığının konumundan dolayı karşılarındaki düşman gemilerinin net konumlarını seçemiyorlar; bunun sonucu olarak atış gözlemcileri top atışlarının nişangâhlarda menzili düzeltmek için atışların düştüğü yeri seçemedikleri için topçu personeline gerekli talimatları doğru şekilde veremiyorlardı. bu yüzden iki taraf birbirine ateş etmeye başladığında atış gözlemcileri düşman gemilerin silahlarından çıkan parıltılar üzerinden yön ve uzaklık tahmini yaparak atış talimatlarını vermek zorunda kalıyordu. öte yandan, ingiliz gemileri ise batı ufkuna doğru batan güneşten dolayı alman topçuları için iyi hedefler oluşturuyordu.

    güneşin batışını avantaj olarak kullanma fırsatını ele geçiren amiral spee, ingilizlere yaklaşırken hiç zaman kaybetmedi ve saatler 19:04’ü gösterirken iki filo arasındaki mesafe 12.000 yarda iken ateş açılmasını emretti. bu mesafeden almanların ateş açmasına karşın ingiliz gemilerinin silah sistemlerinin eski olmasından dolayı karşılık verme şansları yoktu. amiral spee’nin bu emrinden anlaşılacağı üzere kendi filosunun daha modern ve menzili fazla olan ağır silahlarının tüm avantajlarından yararlanmaya çalıştığı ve ingiliz filosunun top menziline girmeden ingilizleri yavaş yavaş yıpratarak kemirmeye çalıştığı söylenebilir. çünkü ingiliz filosu içerisinde good hope’un 9,2 inçlik topları ve glasgow’un 6 inçlik modern topları dışında diğer gemilerdeki toplar alman filosuna bu menzilden ateş edecek menzile ve güce sahip değildi. bu yüzden amiral spee komutasındaki filo tüm gemileri ile ingilizleri ateş altına alabilirken, amiral cradock sadece good hope ve glasgow ile bu ateşe karşılık verebiliyordu. elbette von spee, ingiliz gemilerinin bu durumunu hesaplamış ve ingiliz zırhlı kruvazörlerinin aradaki mesafeyi kapatmaması için özen göstererek kendisine ateş etmemesi için gerekli tüm manevraları yapmaya hazırdı.

    bu sırada amiral cradock, hem batı ufkunda batan güneşin etkisini ortadan kaldırmak hem de alman filosuna karşı tüm gemilerini kullanabilecek şekilde ateş menziline sokabilmek için yeni bir yaklaşma manevrası emri vererek gemilerini güneydoğu istikametine çevirdi. bu manevra sonrası iki filo ‘’t’’ şekline yakın bir formasyonda birbirine ateş etmeye devam etti. amiral cradock’un bu yaklaşma manevrası sonrası, almanlar kısa sürede deneme atışlarını düzelterek menzili buldular ve ingiliz gemilerine isabetli atışlar yapmaya başladı. bu başarılı atışları özellikle scharnhorst ve gneisenau'nun topçuları gerçekleştiriyordu. yukarıda belirttiğimiz üzere iyi eğitimli ve tecrübeli mürettebatla bu tür atışların yapılması tahmin edilebilir bir durumdu. bu iki ağır kruvazör atışlarını ingiliz filosunun en önünde yol alan hms good hope üzerinde yoğunlaştırmıştı. good hope hem amiral gemisi olması hem de ağır silah sistemlerinin almanları zorlayacağının düşünülmesinden ötürü ilk hedef olarak özellikle seçilmişti. scharnhorst ve gneisenau'nun bu yoğun ateşi sonrası good hope hatırı sayılır derecede isabet almaya başladı ve ilk 10 dakika yapılan salvolar neticesinde good hope’un 9,2 inçlik taretine isabet eden bir mermi neticesinde ön bölümdeki silah sistemleri tamamen devre dışı kaldı. bu sırada gneisenau'nun ön taretleri good hope’u yoğun ateşe tutarken, arka taretleri de monmouth’a ateş etmekteydi. bu atışlar sırasında monmouth birkaç isabet almış ve geminin baş kısmında yangın çıkmıştı. buna karşın ingiliz gemileri de yaklaşma manevrası neticesinde, düşmanlarına yaklaşarak atış menziline girmiş almanlara karşılık vermeye başlamıştı. ancak yaklaşma manevrası sonrası almanların yoğun ve isabetli atışlarından dolayı ingiliz filosu ağır hasar almaya başlamış ve hızı düşmeye başlamıştı.

    alman ağır kruvazörlerinin arkasında yol almakta olan leipzig ve dresden hafif kruvazörleri ise glasgow hafif kruvazörü ve otranto ticari gemisinin atış menziline girmesiyle toplarını ateşlemeye başlamıştı. glasgow, leipzig ve dresden'in birleşik ateşine maruz kalmış olmasına rağmen aradaki mesafenin uzun olması alman hafif kruvazörlerinin ağır kruvazörler kadar etkili atış yapamamasına neden oluyordu. glasgow, bu toplu saldırıya uzun süre önemli bir hasar almadan dayanabildi. ancak bu saldırı sırasında 4 mürettebat hafif yaralar almaktan kaçamadı. glasgow saldırı boyunca 5 kez vuruldu. bu isabetler geminin muharebe yeteneğini etkileyecek isabetler değildi. özellikle gövdesine aldığı 3 isabet modern zırhı ve kömür depoları sayesinde hasarın az olmasına neden olmuştu. eğer glasgow daha eski bir gemi olsaydı bu 3 isabet silah depolarına kadar ilerleyip geminin feci şekilde batmasına neden olabilirdi. gemiye isabet eden diğer 2 top mermisinden birisi ön güverteye girmiş ve şans eseri patlamamış; diğeri ise kaptan john luce’nin kamara ve kiler sistemini tahrip etmişti.

    saatler 19:23’ü gösterdiğinde ingiliz gemileri aldıkları hasardan dolayı yavaşlamış ve ilerledikleri formasyon da bozulmaya başlamıştı. good hope’un aldığı isabetlerden dolayı yavaşlaması, kendisini takip eden monmouth ve glasgow’un da yavaşlamasına neden olmuş ve bunun sonucu olarak, glasgow, monmouth için tasarlanan atış bölgesine girmekten kaçınmak için hızını iyice azaltmak zorunda kalmıştı.

    çatışmanın başlangıcında good hope tarafından, otranto'ya sinyal aracılığı ile mesaj iletilmeye çalışılmıştı. ancak otranto sinyalcileri tarafından gönderilen mesajın sadece bir kısmı anlaşılabildi. bu mesajdan anlaşılan tek kelime "otranto terketsin…" kısmı oldu. otranto’da görevli sinyalciler amiral gemisi good hope ile yeniden irtibata geçerek gerekli mesajın alınamadığını belirtmeye çalıştılar. ancak good hope bu sırada almanlar tarafından açılan şiddetli ateş sonucu kötü şekilde hasar aldığı için herhangi bir geri dönüş sağlanamadı. otranto’nun büyük bir ticaret gemi olmasından dolayı açık ve kolay bir hedef olacağı aşikârdı. ancak almanlar atışını otranto’ya yoğunlaşmak yerine glasgow’a yoğunlaşmıştı. almanlar, otranto’yu ise glasgow'un mesafesini hesaplamak için bir mesafe ölçme aracı olarak kullandığı kısa sürede fark edildi. bunun üzerine otranto bu durumu bozmak için formasyondan çıkarak istikametini batıya doğru çevirerek çatışma alanından çıkmaya başladı. zaten otranto’nun silah sistemleri, karşısındaki hasımlara etki edebilecek mesafeye ve güce sahip değildi. otranto, batıya doğru manevra yaparken almanlar ona ateş etmeye başladı. almanların ilk salvosu, otranto'nun köprüsünün üzerinden geçti, ikinci salvolar geminin 50 yarda gerisine, üçüncü salvolar ise 150 yarda gerisine düştü. otranto ise bu saldırı sırasında filodan yaklaşık 1.200 yarda uzaklaşmış ve almanların menzilinin dışına çıkmıştı. otranto, karşılaştığı bu saldırı sırasında herhangi bir hasar almadan uzaklaşabilmiş ve almanların atışına karşı bir misilleme yapacak menzilden de çıkmıştı.

    saatler 19:35’i gösterdiğinde otranto çatışma alanından batıya doğru uzaklaşmaya başlamış; good hope, monmounth ve glasgow, almanların isabetli atışlarından dolayı aldıkları hasarı azaltabilmek için istikametlerini güneybatıya doğru çevirmek zorunda kalmıştı. bu sırada iki filo arasındaki mesafe 5500 yarda kadar düşmüştü. bu saatlerde güneş ufuktan batarken iki taraf arasındaki çatışmada zirveye ulaşmıştı. havanın bulutlu olmasına rağmen ay saat 18:30’da yükselmeye başladığı için atışlar için görüş halen iyiydi. filoların bu kadar birbirine yaklaşmış olması torpido saldırısı riskini de ortaya çıkartıyordu. buna rağmen almanların her yönden ateşlediği mermiler ingiliz gemilerinin üzerine yağıyor ve gemilere isabet eden mermilerden dolayı karanlığı aydınlatacak şekilde yangınlara neden oluyordu. bu durumdan da anlaşılacağı üzere alman gemilerindeki topçuların ingiliz gemilerine büyük hasar verdiği görülebilir. özellikle ateşin yoğunlaştığı good hope ve monmouth ağır hasar almıştı. bunun sonucu olarak gemilerin güneydoğuya doğru yapığı kaçınma manevrası sonrası formasyon tamamen bozulmaya başlamıştı. amiral gemisi olan good hope, almanlara karşı istikrarsız bir şekilde ilerlemeye başlamış ve almanların ağır saldırısına maruz kalmaya devam ediyordu. monmouth ise dümen sistemi ve motorlarına aldığı isabetten dolayı düzensiz olarak çatışma alanından uzaklaşmaya çalışıyordu. von spee kumandasındaki filonun hasarı ise oldukça azdı. scharnhorst'un sancak tarafından gövdeye girip patlamamış 6 inçlik bir top mermisi dışında çok önemli hasarı bulunmuyordu. eğer bahsi geçen top mermisi patlamış olsaydı, büyük hasara neden olabilirdi. gneisenau'nun bacasına aldığı isabet sonucu 2 mürettebat yaralanmıştı. bu hasar dışında gneisenau'da da kayda değer bir hasar bulunmuyordu. leipzig ve dresden hafif kruvazörleri ise glasgow ile giriştikleri düellodan herhangi bir kayda değer hasar almadan rakiplerine ateş kusmaya devam ediyordu.

    saatler 19:50'yi gösterdiğinde good hope ile alman filosu arasında 4500 yarda mesafe bulunmaktaydı. bu sırada alman ağır kruvazörlerinin birisinden ateşlenen bir top mermisi good hope’un cephaneliğine isabet etti. bu isabet sonrası good hope’tan muazzam bir alev tabakası yükselerek denizi kilometrelerce aydınlattı. bu patlamayla geminin bacaları dâhil enkaz parçaları etrafa saçılmaya başladı ve havada en az birkaç yüz metrelik kıvılcımlar saçan müthiş bir patlamanın gürültüsü bu parçalara eşlik etti. bir denizci bu patlamayı anlatırken "good hope’un infilak etmesi bana vezüv yanardağı’nın patlamasını hatırlattı." demiştir. good hope’un patlamaları sona erdikten sonra etrafı zifiri karanlık kaplamış ve iki tarafın gemilerinin birbirini ayırt etmesini imkânsız hale gelmişti. bu olay sonrası ise good hope’un bir daha silahlarını ateşlediği duyulmadı ve mürettebatı denizin derinliklerindeki son ikametgâhlarındaki yerini aldı. good hope’un kaptanı amiral cradock dâhil hiçbir mürettebatı bu kadar büyük bir patlama sonrası hayatta kalması imkânsızdı.

    good hope infilak ederek battıktan sonra almanlar üç dakika ateş etmeyi kesti. bir süre sonra amiral von spee, leipzig, dresden ve filoya yetişerek saldırı pozisyonu almış nürnberg'e torpido saldırısı yapmalarını emretti. ancak bu torpido saldırısı herhangi bir başarı sağlayamadı.

    monmouth, good hope infilak ederek batması üzerine, ateş etmeyi bıraktı ve kabaca güneybatı'ya yönelerek almanlardan uzaklaşmaya başladı. ancak geminin dümen ve motor sistemlerine aldığı isabetler ilerlemesini oldukça güçleştiriyordu. glasgow’un kaptanı john luce düşmanın monmouth’a doğru yaklaştığını görerek monmouth’un kaptanı brandt’a saat 20:30’da "düşman bizi takip ediyor." şeklinde mesaj yolladı. ancak kaptan john luce bu mesaja herhangi bir geri dönüş alamadı. glasgow’un kaptanı mesaja cevap alamaması üzerine monmouth’un durumunu tespit etmek ve kurtarma şansı olanları kurtarmak için monmouth’a yaklaşmak için manevra yaptı. glasgow, monmouth’a yaklaştığında aldığı hasarı ve durumunu görerek yardım edemeyeceğini anladı. artık kaptan luce’nin, gemisini kurtarmaktan başka çaresi kalmamıştı. çünkü momouth’a düşman yaklaşırken daha fazla yardım etmesi mümkün değildi ve glasgow yönünü batıya çevirerek monmouth’u kaderiyle baş başa bıraktı. glasgow’un uzaklaşmasının bir başka nedeni ise almanlar, ingilizlerin kablosuz haberleşmelerini karıştırdığı için, canopus'un yaşayacağı başka bir felaketi önlemek için zamanında uyarılması gerekliliğiydi. tabi glasgow’un bu işi yerine getirmesi göründüğü kadar basit olmayan bir görevdi.

    ingilizler arasında bu gelişmeler yaşanırken amiral spee, nürnberg hafif kruvazörünü hareket edemez durumda olan monmouth’un üzerine yolladı. filonun diğer gemileri ise güneye doğru yoluna devam etti. aldığı emir sonrası nürnberg’in kaptanı karl von schönberg, monmouth’un yakınına gelerek ateş etmeye çalıştı. bu saldırı üzerine monmouth’un kaptanı brandt, son bir hamleyle nürnberg’e mahmuzlama yapmak için ileri atıldı. bunun üzerine nürnberg manevra yaparak monmouth’un etrafından dolandı ve ateş etmeye devam etti. monmouth, almanların önceki saatlerde saldırısı sırasında topları hasar aldığı ve silahları yöneten ekibinin çoğu öldüğü için bu saldırıya cevap veremedi. saatler 22:18’i gösterdiğinde monmouth, nürnberg tarafından yakın mesafeden ateşlenen yaklaşık 75 mermi sonucunda infilak ederek denizin derinliklerine mürettebatı ile gömüldü. aynı good hope’da olduğu gibi monmouth ağır kruvazöründen de herhangi kurtulan olmadı.

    coronel açıklarında yaşanan bu muharebe neticesinde, ingiliz filosunun komutanı amiral cradock dâhil, good hope’da 58 subay ve 869 mürettebat, monmouth’da ise 49 subay ve 624 mürettebat olmak üzere toplam 1600 kişi hayatını kaybetti. bahse konu bu kayıplar bazı kaynaklarda ise 1584 kişi olarak geçmektedir. bu mağlubiyet ingilizler için o zamana kadar denizlerde yaşanmış en ağır kayıpları verdiği savaş olarak tarih sayfalarında yerini aldı. bu muharebe neticesinde ingilizler denizde 2. dünya savaşı’na kadar bir daha bu kadar ağır bir yenilgi almayacaktı.

    ***muharebe’nin kısa bir değerlendirmesi***

    iki filo arasındaki güç dengesini değerlendirirken alman doğu asya filosu’nun bariz şekilde hız, ateş gücü ve mürettebatın verimli kullanılması konusunda üstünlüğünü görmüştük. dolayısıyla iki filonun gemilerini ayrıca değerlendirmeye gerek yok. ancak burada sorulması gereken en önemli soru, amiral spee komutasındaki filonun bariz üstünlüğünü bildiği halde amiral cradock’un neden ısrarla alman filosu ile savaştığıydı?

    açıkçası bu sorunun birden çok cevabı var;

    öncelikle coronel muharebesi başlamadan önce donanma komutanlığı ile amiral cradock arasında yaşanan iletişim sorunları, filoya bağlı gemilerin hangi bölgede görev yapacağı ve ne şekilde kullanılacağı konusunda bir anlaşmazlığa neden olmuş, bunun sonucu olarak da amiral cradock kendi inisiyatifi ile hareket etmek zorunda kalmıştı. bu karışıklığın nedeni ise o dönemde donanma komutanlığı’nda yaşanan siyasi gelişmelerden dolayı yetkililerin cradock’un uyarılarını ya dikkate almaması yada iyi değerlendirmemesi olarak değerlendirilebilir. hal böyleyken amiral cradock’dan, alman filosunu bulması istemiş ve cradock’un uyarıları dikkate alınmamıştır. sonuç olarak amiral cradock, güney pasifik’e açılmadan önce donanma komutanlığı’nın son yolladığı mesajda kuvvetinin ‘’yeterli’’ olduğu mesajı verilmiştir. oysa donanma komutanlığı tarafından iyi bir değerlendirme yapılıp, amiral cradock’un emrine hms defence ağır kruvazörü verilmiş olsaydı, alman doğu asya filosu ile ingiliz amiralin filosunun güç dengesi bu kadar keskin olmayacak ve almanlar bu kadar kesin bir zafer kazanamayacaktı.

    bu gelişmelere karşın amiral cradock ilerlemeyi reddedebilir miydi? bunu kesinlikle yapamazdı. çünkü 1. dünya savaşı’nın hemen başında akdeniz filosu’nun başında bulunan ve amiral cradock’un yakın arkadaşı olan tuğamiral ernest toubridge, elindeki 4 zırhlı kruvazör ile alman goeben ağır kruvazörü ve breslau hafif kruvazörü’nün önünü kesme şansına sahip olduğu halde, bu dört geminin bir muharebe kruvazörü karşısında hiçbir şansı olamayacağı gerekçesi ile savaşmaktan kaçınmıştı. bu iki alman gemisi daha sonra osmanlı kontrolündeki çanakkale boğazına ulaşmış ve osmanlı imparatorluğu’nun savaşa dâhil olmasına neden olmuştu. tuğamiral ernest toubridge ise bu iki alman gemisinin kaçmasına izin verdiği için önce görevden alınmış, sonra askeri mahkemeye çıkarılmıştı. amiral cradock’un önünde böyle bir örnek varken düşmanıyla savaşmadan geri çekilmesi ve bölgedeki hâkimiyeti tamamen düşmana bırakması durumunda arkadaşının başına gelenlerin kendinin başına geleceği de unutulmamalı.

    buna karşın amiral cradock’un bu keşif görevi sırasında canopus’u geride bırakması konusunda kusurlu olduğu iddia edilebilir. ancak yazının içerisinde belirttiğimiz üzere canopus hem eski hem de yavaş bir gemiydi. eğer amiral cradock bu gemiyi geride bırakmadan yoluna devam etseydi, büyük ihtimalle amiral spee komutasındaki filo kendisini geçerek atlantik okyanusu’na geçiş yapacaktı.

    peki, iki filo canopus’un dâhil olduğu şekilde karşılaştığı takdirde ne olurdu? canopus’un ana taretlerinde bulunan 12 inçlik toplar alman gemilerinin zırhını delecek güçteydi. ancak bu topların atış menzili alman gemilerinde bulunanlardan çok daha düşüktü. yani eğer canopus, coronel muharebesine katılmış olsaydı, almanlar, canopus'un atış menzili dışında kalarak onu da kolayca batırabilecek ve ingilizler için daha büyük bir felaketin yaşanmasına neden olabilecekti.

    bu itibarla; yukarıdaki açıklamalar ışığında amiral cradock’un kusuru olduğu kesinlikle söylenemez. ingiliz amiral kendisine verilen emirleri harfiyen yerine getirmiş, düşmanla karşılaşması neticesinde, geri çekilemeyeceğini anlamış, bunun üzerine düşmanına en büyük zararı verecek şekilde donanmasını yönetmiş ve sonuç olarak hayatını kaybetmiştir.

    amiral spee’yi bu savaş özelinde değerlendirdiğimizde, kesinlikle mükemmele yakın bir yönetim sergilediği söylenebilir. keza amiral spee, pasifik okyanusu boyunca filosunu iyi yönettiği de önceki bölümlerde anlatılanlardan anlaşılmıştır. amiral spee, herhangi bir askeri birliği yöneten bir komutanda olması gereken tüm özellikleri bünyesinde topladığı ve bunu çok güzel uyguladığını görebiliriz. kısaca amiral spee’nin, askerin moralinin yüksek tutulması, savaşa hazır olması, teçhizatına hâkim olması ve askeri eğitime aralıksız devam etmesi gibi bir komutanın uygulaması gereken tüm özellikleri savaş öncesinde ve savaş sırasında uyguladığı bu yazıda anlatılanlar sonucunda gözlemlenebilir. ayrıca kısıtlı iletişim imkânlarına rağmen amiral spee’nin düşmanının gücünü iyi değerlendirip peşine düşmesi ve düşmanı ile karşılaştıktan sonra filosunu en az hasar alacak şekilde yönetmesi de takdir edilmesi gereken başka bir husustur.

    kısıtlı iletişim imkânlarından bahsetmişken iki tarafın istihbarat ve iletişim imkânlarını da bu savaş özelinde değerlendirmekte fayda var.

    bu savaş öncesinde ingiliz donanma istihbaratının da büyük eksikleri olduğu görülmüştür. her ne kadar amiral spee, pasifik okyanusu boyunca kesin telsiz sessizliği uygulayarak yol almış olsa da, eylül ayında gerçekleştirdiği papeete saldırısı sonrası ingiliz istihbaratı amiral spee’nin yerini savaşın hemen öncesine kadar tespit edememiştir. buna karşın amiral spee, paskalya adasına ulaştıktan sonra güney amerika şehirlerinde iyi organize olmuş alman istihbaratı sayesinde ingilizlerin bölgedeki mevcudiyeti, gücü ve geçte olsa hareketleri hakkında yeterli bilgiye ulaşma şansına sahip olmuştur.

    her iki taraf dönemin iletişim teknolojisinin el verdiği şekilde yararlanmaya çalışmıştır. ancak amiral spee, merkezden çok uzak olduğu ve düşman hakimiyet sahasına girmesinden dolayı amiral cradock’a göre daha az iletişim imkanına ve merkezden daha az talimat alarak inisiyatif kullanmak zorunda kalmıştır. belki de bu muharebenin kaderini belirleyen unsurda bu iletişim imkânları olmuştur. çünkü amiral cradock, merkez ile iyi iletişim imkânlarına sahip olsa da merkez ile yukarıda bahsettiğimiz anlaşmazlıklar ortaya çıkmış ve bunun sonucu olarak ingiliz filosu ağır bir mağlubiyet almıştır.

    ***muharebe sonrası yaşananlar***

    glasgow, monmouth’u geride bıraktıktan sonra, düşmanlarını atlatmak için son hızda güneydoğuya doğru ilerlemeye başladı. bu kaçış sırasında glasgow’un gövdesinde isabet etmiş bir mermiye ait delik bulunmaktaydı. ancak bu delik hızlı kaçışını etkilemiyordu. gemi bir süre güneybatıya ilerledikten sonra güneye, sonra doğuya dönerek magellan boğazı'na yöneldi ve bu kaçışın sonunda falkland adalarında bulunan port stanley üssüne ulaştı.

    çatışma bölgesinden ilk uzaklaşan otranto ise amiral gemisi good hope’un şiddetli şekilde patlamasına uzaktan şahit olduktan sonra hızını arttırarak batıya doğru uzaklaştığı için monmouth’un batırıldığını öğrenemedi. otranto, batıya doğru yol alırken glasgow ile telsiz teması kurarak filonun durumunu öğrendi ve glasgow’un kendisini geçtiğini öğrendi. bunun üzerine düşmanın mevcudiyeti yüzünden geride kalanlara herhangi bir yardımda bulunamayacağını anlayan otranto, bundan sonraki süreçte önce batıya doğru 200 mil yol aldı ve ardından güneye doğru rotasını çevirerek almanlardan kaçmaya başladı. otranto, ilerleyen günlerde cape horn burnu’nu geçerek, falkland adaları ile anakara arasında yol alarak montevideo şehrine geldi. bu yaşananlardan sonra hem otranto hem de glasgow’un eşit olmayan bu savaştan en az hasarla kaçarak düşmanlarını atlatabilmeleri açıkçası bir mucizeden farksızdı.

    muharebenin başladığı saatlerde iki tane kömür yüklü gemi ile kuzeye doğru yol almakta olan canopus, glasgow tarafından good hope’a gönderilen bir telsiz mesajını yakalayarak almanlarla çatışmanın başladığını öğrendi. bu mesaj ile canopus, yanında bulunan kömür yüklü gemileri falkland adasına geri göndererek, düşmanla çarpışmak için son hızda kuzeye doğru yol almaya başladı. canopus’un en büyük endişesi zamanında çatışma alanına ulaşamamaktı. canopus, akşam 21:00 civarı glasgow’dan gelen telsiz mesajıyla, good hope ile monmouth'un batırıldığını ve filonun dağıldığına dair bir mesaj aldı. bu mesaj üzerine kuzey yönünde ilerleyerek düşmanla tek başına başa çıkmanın mümkün olmadığını gören canopus, rotasını güneye çevirerek smyth kanalı üzerinden magellan boğazı'na doğru yola çıktı. canopus’un açık denizde yol alarak düşmanla karşılaşma riskini almadan smyth kanalını kullanarak falkland adalarına ulaşmaya çalışması başka bir riski beraberinde getiriyordu. çünkü o zamana kadar bu büyüklükteki herhangi bir savaş gemisi smyth kanalından, macellan boğazına kadar olan bölgedeki labirent gibi karmaşık, dar ve sığ sularda yol alarak magellan boğazına ulaşmayı denememişti. ancak canopus’ta görevli seyir ve harita personeli başarılı bir navigasyon çalışmasıyla gemi herhangi bir hasar almadan ve en önemlisi alman gemileri ile karşılaşmadan falkland adalarındaki port stanley üssüne başarıyla ulaştı.

    ****toparlanma dönemi***

    coronel muharebesi sonlandıktan ve glasgow ile otranto daha yoldayken güney amerika'nın batı kıyısında görev yapan ingiliz savaş gemilerinin akıbeti ile ilgili ingilizleri rahatsız edecek telsiz mesajları ve raporlar alınmaya başlandı. 3 kasım 1914’de ise birinci deniz lordu amiral fisher, valparaiso açıklarında alman filosunun görüldüğü haberini aldı. 4 kasım’dan itibaren yaşanan muharebe ile ilgili raporlar londra’ya ulaşmaya başladı. bu raporlardan en önemlisi 5 kasım 1915 günü valparaiso'dan alınan mesajdı. almanlara ait verici istasyonundan yollanan mesajda: monmouth’un battığı ve good hope’un da muhtemelen aynı kaderi paylaştığı iletildi; ama canopus, glasgow ve otranto'nun durumundan herhangi şekilde söz edilmemişti.

    alınan haberler sonrası bölgede bulunan gemilerin komutası güney amerika’nın batı kıyısında halen karlsruhe'yi aramakla meşgul olan kuzey filosunu komuta eden tümamiral stoddart'a devredildi. amiral stoddart komutasındaki gemiler, rio de janeiro’dan başlayarak güney amerika'nın tüm batı kıyısı boyunca geniş bir alanda faaliyet gösteriyordu. ingilizlerin bu kadar geniş alanda faaliyet göstermesinin yegâne nedeni karlsruhe hafif kruvazörü ve kronprinz wilhelm silahlı ticaret gemisi’nin bölgede ticari akınlar düzenleme ihtimaliydi. çünkü bu bölge ingiltere için hayati öneme sahip tedarik hatlarını bünyesinde barındırıyordu. ingilizler tarafından özellikle pernambuco limanı sıkı gözetim altında tutuluyordu. çünkü karlsruhe’nin en olası tedarik yeri bu limandı. amiral stoddart komutasındaki diğer gemiler ise açık denizde karlsruhe’yi aramakla meşguldü. ancak bu aramalar bir türlü sonuca ulaştırılamıyordu. ingilizlerin güney amerika’da ki bu sıkı önlemleri alman ticari akıncı saldırılarında büyük düşüş yaşanmasını sağlamıştı. ancak amiral cradock komutasındaki güney filosunun aldığı mağlubiyet bu sıkı denetimin artık sonlandırılarak, güneyden yaklaşmakta olduğu düşünülen daha büyük bir ‘’tehlike’’ için hazırlık yapılması gerekliliğini ortaya çıkartmıştı. böylece, artık güney ve orta amerika'daki tedarik kaynakları ve bunları taşımakla yükümlü ticari gemilerin güvenliği biraz daha gözardı edilmek zorunda kalınacaktı. almanlar açısından ise hali hazırda bölgede akıncı faaliyeti düzenleyecek gemi neredeyse kalmamıştı.

    coronel muharebesi sonrası amiral cradock komutasındaki gemilerden haber alınamamasından dolayı ingiliz yetkililer alman filosunun şu anda doğu kıyılarına doğru yol aldığını varsayarak, amiral stoddart komutasındaki kuzey filosunu mümkün olan en kısa sürede bir araya getirmenin gerekli olduğuna inanıyorlardı. çünkü almanların arkasında avustralya ve japon gemileri varken amiral spee’nin bulundukları yerde kalmayacağı açıktı. dahası, almanlar güney amerika’da kendilerine karşı çıkacak üstünlükte bir ingiliz gücünün olmadığını da anlamıştı. ingilizlere göre eğer alman filosu yaşanan muharebe sırasında çok fazla hasar almadıysa kendilerine karşı zayıf ve dağınık gemileri tek tek avlamak için hızla atlantik okyanusu’nu geçmek isteyecekti. dolayısıyla ingilizlerin bu nedenden dolayı tüm kuzey filosunu bir araya getirmek ve takviye almak için zamanı çok kısıtlıydı.

    eğer ingilizler dağınık kuvvetlerini kısa sürede birleştirmeyi başardığı takdirde, alman filosu özgüvenli şekilde atlantik okyanusu’na geçse dahi, karşısında birleşik filo olduğunu bileceği için rahat hareket edemeyecek, dolayısıyla bölgedeki tedarik hatlarına zarar vermeleri minimum düzeyde kalacaktı. bu durum, amiral spee’nin ya daha fazla risk almasına yada kuzeye doğru yol alarak almanya’ya ulaşmaya çalışmasına neden olacaktı.

    bu nedenlerden dolayı, amiral stoddart komutasındaki kuzey filosu ve daha sonra bu filoya katılacak glasgow ile otranto’yu bünyesinde yeni bir filo oluşturulması için ingilizler harekete geçti. bu filonun tedarik kaynakları ise oldukça fazlaydı. öncelikle falkland adasındaki üs kömür ve temel ihtiyaçları fazlasıyla karşılıyordu. ayrıca river plate ve montevideo kıyılarının açıklarında sığ sulardan dolayı mükemmel demirleme alanları olduğu için, bu şehirlerin bağlı olduğu ülkelerin toprak hakları ihlal edilmeden kömür ve temel ihtiyaç malzeme tedariki de yapılabiliyordu.

    6 kasım 1914 tarihinde hazırlanan bir rapora göre;

    "alman amirali, ingiltere'den takviye almamızı beklemeden harekete geçecektir. bu nedenden dolayı amiral spee, güney amerika’nın doğu kıyısına gelirken hiç vakit kaybetmeyecekmiş gibi görünüyor.’’

    "alman amiral gemilerinin ihtiyacı için şili’nin valparaiso limanına 3 kasım'da gideceğini ve diyelim ki oradan kömür aldığını varsayarsak, en erken 4 kasım'da limandan ayrılabilecektir ki, bu süre tedarikinin tamamlaması için yeterli bir süre değildir. valparaiso'dan yol çıkan bir gemi magellan boğazına ulaşmak için yaklaşık 2.600 mil mesafe kaydetmesi lazım. başka bir hesapla bu mesafe kabaca 12 deniz mili ile 9 günde kat edilebilir. buna ek olarak filonun yolda kömür ihtiyacını karşılamak için 1 güne ihtiyacı vardı. bu hesaplamaları bir araya getirdiğimizde alman filosunun en erken 13 kasım’da, büyük olasılıkla 15 kasım’dan önce hedef noktasına ulaşması mümkün gözükmüyor."

    raporda belirtilen hesaplamalar göz önüne alındığında almanların, coronel muharebesi ile elde ettiği başarı sonrası, ingilizlerinde stratejik yönelim, planlama ve gemilerin dağılımı konusunda hızlı değişiklikler yapma gerekliliğini ortaya koyuyordu. bu planlama kapsamında bölgede bulunan gemilere baktığımızda: carnarvon, cornwall, bristol, makedonya ve edinburgh castle, brezilya kıyılarına dağılmışken; defender ve orama montevideo şehrinde bulunuyordu. coronel muharebesinden kaçan canopus, glasgow ve otranto ise güney amerika’nın doğu kıyılarına doğru yol almaktaydı.

    amiral stoddart, coronel muharebesi’nin sonucunu öğrendikten sonra kendisine bağlı tüm gemilerin durumu ve konumu ile ilgili bağlantıya geçti. amiral stoddart’ın amacı tüm filoyu kısa sürede bir araya getirerek amiral spee’nin olası baskın şeklindeki saldırısına engel olmaktı. bu bağlamda, amiral stoddart, coronel muharebesi’nden kurtulan gemileri karşılamak üzere hemen güneye doğru (montevideo'ya) gitmeye karar verdi. amiral stoddart, 4 kasım 1914'de karlsruhe’nin bulunma ve yok edilmesi için bristol, makedonya ve edinburgh castle’dan oluşan küçük bir filoyu geride bırakmayı da ihmal etmedi. çünkü karlsruhe bulunamadığı sürece bu gemi ingiliz tedarik hatlarına büyük zararlar verebilirdi. bu yüzden amiral stoddart bölgeyi boş bırakarak bir risk almamayı seçmişti. aynı dönemde amiral stoddart sadece savaş gemilerinin değil kömür tedarik gemilerinin de montevideo’ya doğru yol almasını emretmişti. ancak bu gemilerin hızları savaş gemilerine göre az olduğu için kömür tedarik gemilerine, savaş gemileri refakat edemeyecekti. buna karşın alman ticari akıncılarına karşı tedbir olarak bu gemilerin 12 saat arayla yola çıkmaları talimatı verilmişti.

    alınan kararlar kapsamında, carnarvon ve cornwall savaş gemileri rio de jenerio’dan 6 kasım'da yola çıktı. bu iki gemi 10 kasım’da ise defender ve orama ile buluşarak montevideo’ya ulaştılar ve coronel muharebesi’nden kurtulan glasgow ve otranto'nun gelişini burada beklemeye başladılar. bu bekleyiş sırasında amiral spee komutasındaki filonun limanda bulunan gemilere saldırma ihtimaline karşı montevideo limanının açıklarında devamlı devriye görevi icra edilmesi talimatı verildi.

    11 kasım 1914 günü glasgow, coşkulu, ama içten içe hüzünlü tezahüratlar eşliğinde montevideo’ya giriş yaptı. glasgow, coronel muharebesi sonrası durmaksızın yol almış ve falkland adalarındaki üsse ulaşmıştı. gemi, burada kömür tedarikini hızlı şekilde gerçekleştirdikten sonra amiral stoddart’ın emri ile montevideo’ya doğru yola çıkmıştı. montevideo’da donanma mühendisleri tarafından hasarları incelenen glasgow’un, hasarlarının düzgün şekilde onarılması için kuru havuza alınması gerektiği rapor edilmişti. bölgede tam teçhizatlı kuru havuz ise rio de jenerio’da bulunuyordu. brezilya hükümeti ile hızlı şekilde irtibata geçilerek gerekli izinlerin alınmasını müteakip glasgow, montevideo’dan rio de jenerio’ya doğru tamir edilmek üzere yola çıktı.

    glasgow’un montevideo’ya ulaştığı günlerde devriye görevini gerçekleştiren oroma, alman bandıralı yük gemisi navarra ile karşılaşarak peşine takıldı. kendisini takip eden ingiliz gemisini atlatamayacağını anlayan alman gemisinin kendini batırmaktan başka çaresi kalmadı. yine bu tarihlerde ingilizler için oldukça sevindirici haberlerde gelmekteydi. hint okyanusu’nda müttefiklerin başına bela olan sms emden hafif kruvazörü, hmas sydney hafif kruvazörü tarafından yine bu olayların olduğu tarihlerde batırılmış, batı afrika’da müttefik kuvvetleri uğraştıran köningsberg ise rufiji deltası’nda kapana kıstırılmış şekilde hareket edemez halde müttefik gemileri tarafından ablukaya alınmıştı. alınan bu haberler ingilizler arasında moral ile motivasyonu arttırmış ve alınan ağır mağlubiyete rağmen geleceğe daha olumlu bakmalarını sağlamıştı.

    ingiliz donanma komutanlığı, amiral spee yönetimindeki filonun falkland adalarına saldırma niyetinde olduğunu düşünüyorlardı. bu yüzden biran önce port stanley limanı ve ada savunmasının güçlendirilmesi gerekiyordu. bu kapsamda coronel muharebesi sonrası adaya gelmiş olan canopus’un port stanley limanının kuzey ucuna demirleyerek ada savunması için kullanılmasına karar verildi. bu karar kapsamında canopus, bir yüzen kale gibi kullanılacaktı. bunun için adada bulunan ingiliz yetkililer ve yerel halkında işbirliği ile canopus üzerinde gerekli işlemleri yapılmaya başladı.

    amiral von spee’nin güney amerika’nın doğu kıyılarına gelmesi durumunda ingilizler onunla savaşmak zorunda kalma olasılığı akıllarındaki en önemli konuydu ve bu karşılaşmanın nasıl olması gerektiği büyük bir tartışma konusuydu. çünkü amiral stoddart komutasında alelacele bir araya getirilen filonun göze çarpan en önemli özelliği, her biri farklı kalibrede silah taşıyan gemilerden oluşmasıydı. bu durum filonun dolayısıyla vuruş gücü, menzil ve silah tedariki konusunda homojen şekilde silah dağılımı olmadığı anlamına geliyordu. ingiliz filosunda o zamana kadar 3 zırhlı kruvazör, 1 hafif kruvazör ve 4 silahlı ticaret gemisi bulunuyordu ve bu gemilerin tamamı farklı sınıflardan oluşuyordu. özellikle zırhlı kruvazörlerin kullandığı silah sistemleri sınıflarının farklı olmasından dolayı tamamen birbirinden bağımsız kalibrede silahlarla donatılmıştı. buna göre ingiliz zırhlı kruvazörleri’nin tamamında 2 adet 9,2 inç, 14 adet 7,5 inç, 22 adet 6 inç ve 10 adet 4 inç top bulunurken; karşılaşacakları alman filosu daha homojen silah dağılımına sahipti. buna göre alman filosunda 16 adet 8,2 inç, 12 adet 5,9 inç ve 32 adet 4,1 inç top bulunuyordu. bu homojenize dağılım sorunundan dolayı ingiliz gemi komutanları ve filo komutanı’nın aklındaki en önemli soru, bir çatışma sırasında düşmana karşı hangi mesafenin kendilerine koruma sağlayacağıydı? aslında bu sorunun cevabının çeşitli etkenlere bağlı olmasına rağmen kabul edilebilir mesafe, 14.000 yarda ve aşağı mesafelerin aralıklarla tercih edilmesiydi. bu konuya bir ingiliz deniz topçusunun bakış açısı ile bakacak olursak, düşman filosunun bariz bir avantaja sahip olduğunu söyleyebilirdi. çünkü alman filosunun top kalibreleri daha stabil ve uzun menzile sahipti.

    iki filonun hızları göz önüne alındığında, hız farkının coronel muharebesinde olduğu gibi bariz farklar söz konusu değildi. dolayısıyla iki filo arasında kaçma/kovalama durumunun yaşanması halinde bir eşitlik, yani üstünlük olmayan durum ortaya çıkıyordu.

    ingilizlerin aklındaki bir başka önemli soru ise amiral spee’nin doğu kıyılarına geldikten sonra filosunu bir arada tutmayı mı? yoksa filoyu dağıtarak alana yayılmayı mı? tercih edeceği idi. bu soru etrafında ise filoda görevli komutanlar tamamen birbirinden farklı görüşlere sahipti. bir taraf alman savaş doktrini üzerinden fikirlerini öne sürerek; amiral spee’nin filoyu alana yayarak tüm gemilerini ticari akınlar üzerine yönlendireceğini düşünürken; diğer tarafa alman amiralin coronel muharebesi sonrası hem edindiği özgüven hem de kendilerinin doğu kıyılarında zayıf olacağı düşüncesi ile filoyu bir arada tutarak toplu bir saldırı düzenleyeceğini düşünüyordu. bununla birlikte, her iki görüşü savunan tarafın hemfikir olduğu nokta ise her ne olursa olsun alman amiralin doğu kıyılarına geleceği ve kendilerinin de bu karşılaşmaya hızlı şekilde hazırlanmaları gerekliliğiydi.

    bu olasılıklar göz önüne alındığında ingiliz donanma komutanlığı, amiral stoddart komutasındaki filoyu güçlendirmeye karar verdi. bu karar kapsamında, donanma komutanlığı tarafından bölgeye ınvincible ve ınflexible ağır kruvazörleri’nin bir an önce yola çıkması için talimat verildi. bu iki ağır kruvazörün yola çıkması ve bölgeye vardıktan sonra falkland adasındaki üsse konuşlanması ise çok büyük bir gizlilik içerisinde yürütüldü. çünkü amiral spee, bu iki geminin bölgeye ulaştığını herhangi bir şekilde haber alması durumunda filosu için gerekli önlemleri alacağı da aşikârdı. ingiliz donanma komutanlığı’nın aldığı bu karar kapsamında ınvincible ve ınflexible ağır kruvazörleri 12 kasım 1914’de yola çıktı. aynı dönemde amiral stoddart komutasında montevideo’da toplanmış olan filoda iki ağır kruvazörle buluşmak üzere falkland adalarına doğru yola çıktı. bu yolculuk sırasında amiral stoddart filoda görevli mürettebatın tecrübe kazanması için atış talimleri ve çeşitli tatbikatları yaptırmayı da ihmal etmedi. bu egzersizlerden dolayı filo olması gerekenden daha fazla denizde kaldı ve port stanley üssüne geç ulaştı. filo 5 gün sonra üsse vardığında, ınvincible ve ınflexible ağır kruvazörlerinin dışında hms kent hafif kruvazörü’nün de takviye olarak gönderildiğini gördü. aynı dönemde karlsruhe’yi aramak için görevlendirilmiş olan bristol ve edinburgh castle’da, port stanley’e ulaşmıştı. ancak bu iki gemi donanma komutanlığı’ndan gelen yeni görev emri uyarınca 19 kasım 1914’de ayrılarak kuzeye doğru hareket ettiler. aynı dönemde glasgow’un rio de jenerio’da ki tamiratı tamamlanmıştı. glasgow tamiratı tamamlanır tamamlanmaz devriye görevlerine başlamış ve bu görev esnasında çeşitli tatbikatlar ve atış eğitimlerine ağırlık vermişti.

    kasım ayı boyunca şili ve diğer kaynaklardan von spee komutasındaki filo hakkında çeşitli raporlar ingilizlerin eline ulaşmaya devam etti. ingiliz filosu montevideo’da bulunduğu dönemde alman filosunun horn burnu civarında bulunduğuna dair söylentiler, ingilizlerin bir hayli endişelenmesine neden oldu. çünkü amiral spee, horn burnu’nu geçtiği takdirde ilk hedefi port stanley olacaktı. aynı dönemde port stanley’de filo yeni bir araya geldiği için hazırlıklar tamamlanmamıştı.

    amiral spee’nin horn burnu’nu geçtiği haberi geldikten sonra kasım ayı boyunca düşmanla her an karşılaşma ihtimali ingiliz gemiciler arasında gergin bir bekleyişe dönüştü. ancak ingiltere’den gelen yeni takviyeler bu gerginliğin yerini biraz rahatlamaya bıraktı. bu takviyeler sayesinde ingiliz mürettebat arasında coronel açıklarında alınan ağır mağlubiyetin intikamını almak için cesaretlenmesine ve umutsuzluğun yok olmasına vesile oldu. ingiliz gemilerinin bölgede devamlı devriye gezmesi ve tatbikatlar düzenlemesi hem mürettebatın tecrübe kazanmasına hem de cesaretlerinin artmasına neden oldu. buna karşın karşılarındaki düşmanın azameti ve kazandığı başarılar içlerindeki korkuyu tetiklemeye devam ediyordu. işte düşmanla karşılaşmak için beklenen bu dönem belki de ingiliz denizciler için en zor dönemdi. buna karşın savaş başladığından beri tüm ingiliz filolarında gemiler her an hareket etmek için hazır bulunuyordu. bunun için ise gemilerin motorları çalışır vaziyette tutmak için buhar kazanları her daim kömürle beslenerek hazır tutuluyordu.

    tarihler 26 kasım 1914'ü gösterdiğinde amiral doveton sturdee yönetimindeki ınvincible ve ınflexible ağır kruvazörleri port stanley limanına giriş yaptı. bu iki gemi ingiltere’den yola çıktıktan sonra muazzam bir performansla ortalama 18 deniz mili hız yapmış ve 15 gün gibi kısa bir sürede güney amerika’ya ulaşmışlardı. bu iki ürkütücü geminin filoya katılmasıyla güney amerika’da ki ingiliz filosu muazzam bir vuruş gücüne kavuşmuş oluyordu. amiral sturdee yönetimindeki gemiler filoya katıldıktan sonra filo komutanı amiral stoddart komutanlık görevini amiral sturdee’ye devretti.

    ***amiral spee’nin saldırı olasılıkları ve olanakları***

    amiral spee komutasındaki filo, amiral cradock komutasındaki filo ile karşılaşmamış olsa veya coronel muharebesi gerçekleşmemiş olsaydı neler olabileceğini irdelemek hem ilginç olacak hem de amiral spee’nin coronel muharebesi sonrası yapması muhtemel hareketlere de biraz ışık tutacaktır. eğer iki taraf karşılaşmamış olsaydı, amiral spee komutasındaki filo üstün hızı göz önüne alındığında, büyük olasılıkla güney rotasına devam edecek ve amiral cradock'u arkasında bırakarak horn burnu’nu sorunsuz şekilde geçecekti. bu noktadan sonra amiral spee, atlantik okyanusu’na açıldıktan sonra ümit burnu'na rahatlıkla gidebilir ve güney afrika’da bulunan ingiliz kolonilerini taciz edebilirdi. ancak bu dönemde alman güney batı afrika'sında ingilizlerin boer’lerin desteği ile almanlara karşı üstünlük kurduğu göz önüne alındığında alman amiralin bu seçeneği tercih etmeyeceği aşikârdı. amiral spee’nin önündeki bir diğer seçenekte filosu ile ingiltere için hayati öneme sahip güney amerika’nın doğu kıyıları boyunca tedarik hatlarına saldırma olasılığıydı. amiral spee’nin bunu gerçekleştirmesi için kuzeye doğru yol alması gerekiyordu ve bu durumda peşindeki amiral cradock komutasındaki filo ile kuzey’de bulunan amiral stoddart’ın filosu arasında kalma ihtimali güçlenecek ve büyük olasılıkla ingiliz ticaret hatlarına fazla zarar veremeden ya filosunu dağıtmak zorunda kalacak yada yok edilecekti. ancak alman filosu, amiral cradock’un komutasındaki gemiler yetişmeden amiral stoddart’ın filosu ile karşılaşması durumunda aynı coronel muharebesi’nde olduğu gibi alman doğu asya filosu’nun hız ve vuruş gücü olarak bir hayli avantajlı durumdaydı. bu seçenekler dışında amiral spee’nin falkland adaları'na saldırma olasılığı da bulunuyordu. amiral spee’nin böyle bir harekât düzenlenmesi durumunda amiral spee’ye bağlı filonun adaya yaklaştığını gören devriye gemileri adada bulunan telsiz istasyonu aracılığı ile bölgedeki tüm ingiliz gemilerine yardım mesajı yollar ve hem amiral cradock komutasındaki filo hem de amiral stoddart’ın komutasındaki filo ile birlikte montevideo’da bulunan hms defence’in katılımıyla ingilizlerin birleşik gücü ile karşılaşmak durumunda kalabilirdi. bu olasılık gerçekleştiği takdirde yaşanacak bu karşılaşma amiral spee için aslında bir intihar olurdu.

    burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus coronel muharebesi sonrası ingilizlerin alman doğu asya filosuna karşı önlem alacağını amiral spee’nin de tahmin ediyor oluşuydu. dolayısıyla coronel’de iki taraf karşılaşmamış olsa yukarıda ki olasılıkların bir bakıma gerçekleşme ihtimalini yükseltirken, coronel muharebesi sonrası atlantik okyanusu’nda alman filosunun hareket alanının bu kadar geniş olmayacağı da aşikârdı. dolayısıyla amiral spee önündeki seçenekleri iyi değerlendirmek zorundaydı. bu seçenekler arasında ise yeniden pasifik okyanusu’nun kuzeyine doğru yol almak yoktu. çünkü bu dönemde alman filosunun peşinde ingiliz, kanada, japon ve avusturalya’ya ait birleşik bir filo bulunuyordu. daha önce leipzig’in kuzey amerika’da başarısız olmasına neden olan japon savaş gemileri ile birlikte hareket eden bu filo kuzey pasifik bölgesinde oldukça etkili bir güç oluşturmuştu.

    kuzey pasifik’te konuşlanmış bu filo içerisinde ingiliz hafif kruvazörü hms newcastle, kanada hafif kruvazörü hmcs rainbow, japon kruvazörü ıdzuma ve hizen bulunuyordu. kuzey pasifik’te devriye görevi yürüten bu gemilere 8 kasım 1914’de fiji adasından yola çıkan hmas avustralya ağır kruvazörü’de katılacaktı. coronel muharebesinden 1 hafta sonra böyle güçlü bir filonun oluşturulmasının amacı, amiral spee'nin kuzeye gelmesini engellemek ve amiral spee’nin güney amerika'nın batı kıyısında kalması durumunda ona yaklaşarak sıkıştırmaktı. hmas avustralya ağır kruvazörü, 26 kasım'da meksika'nın batı kıyısında bulunan chamela koyu'nda toplanmış filoya katıldıktan sonra birleşik filo güneye doğru yol almaya başladı ve galapagos adaları'nda ihtiyaçlarını giderdikten sonra kolombiya kıyıları boyunca amiral spee’nin izini sürmeye devam ederek güneye inmeye devam etti.

    böylelikle amiral spee'nin gemilerini kuzey pasifik'e geri götürmesinin neredeyse imkânsız olduğunu gördük. ancak güney amerika'nın batı kıyısındaki koşullar tamamen farklıydı. çünkü bu bölgede barınabileceği çok sayıda demirlemeye müsait ıssız koy bulunuyordu ve şili kıyılarında kendisine yardım edecek büyük bir alman nüfusu mevcuttu. bunun bilincinde olan amiral spee mümkün olduğu kadar güney pasifik’te kalmaya çalışıyordu. ancak bölgedeki güçlü istihbarat ağından aldığı bilgiler ışığında kendisini yok etmek için hem kuzeyde hem de atlantik bölgesinde düşman hareketliliğini öğrenmesi üzerine bulunduğu bölgeyi terk etmekten başka alternatifi olmadığını anladı.

    coronel muharebesi sonrası kuzey pasifik’te müttefiklerin aldığı önlemler yoğunlaşırken, cradock komutasındaki filonun önemli gemilerinin yok edilmesi ve geri kalanında dağınık şekilde kaçmasından sonra amiral spee bir iki gün denizde beklemeyi seçti.

    bu bekleyişin nedeni ise savaş alanından hasarlı şekilde uzaklaştığı bilinen glasgow ile hasar aldığı düşünülen otranto’nun bölgedeki limanlara uğrama ihtimaliydi. bu konuda alman basınında 2 kasım 1914’de yayınlanan bir mektupta şu ifadeler bulunuyordu:

    "glasgow kaçmadan önce aldığı hasarlardan dolayı şili kıyılarında bir limana uğrayacağı düşünülmektedir. bundan emin olmak için yarın gneisenau ve nürnberg’i valparaiso'ya göndermeyi ve glasgow'un şilililer tarafından enterne edilip edilmediğini görmeyi planlıyorum."

    5 kasım tarihli başka bir mektupta şunlar yazıyordu:

    "bu sabah valparaiso'ya vardık... savaştan kaçan ingiliz gemilerinin geldiğimiz limanlara uğramadığını anladık. çünkü zaferimizin haberi henüz buraya ulaşmamıştı. ama kazandığımız zaferin haberi bölgede çok çabuk yayıldı."

    almanların kazandığı zafer haberinin kısa sürede yayılması bölgede kuşkusuz ingiliz prestijine ağır bir darbe vurulmuş ve güney amerika’daki tüm büyük şehirlerdeki almanlar, bu galibiyeti kendi çıkarları doğrultusunda en iyi şekilde kullanmaya başlamıştı. bu dönemde güney amerika şehirlerinde dolaşan söylentiler, amiral spee'nin ingiliz ticaretine saldırmakta hiç zaman kaybetmeyeceğini ve bu saldırılar neticesinde, ingiltere’ye gönderilen kargoların tehlikede olacağı yönündeydi. bu durumdan korkan nakliye acenteleri olası kayıplarını telafi edebilmek için sigorta oranlarını ciddi bir şekilde yükseltmeye başlamıştı. bununla birlikte bölgede bulunan almanlar, ingilizleri yanıltmak için gerçekdışı raporlar yayınlıyor ve bu bilgi kirliliğinden dolayı ingilizler rakiplerinin hamlesini öngöremiyordu. ancak hem pasifik bölgesinde hem de atlantik bölgesinde ingiltere ve müttefiklerinin yaptığı hamleler amiral spee’nin olası hareketlerine ışık tutuyordu.

    coronel muharebesi sonrası görüldüğü üzere alman doğu asya filosu bölgede hâkimiyetini pekiştirmek için alana yayılmıştı. ancak amiral spee bu hâkimiyetin geçici olduğunun farkındaydı. çünkü kuzey pasifik’te müttefik savaş gemilerinin faaliyetleri onu baskı altında tutuyordu. savaştan sonraki 2 hafta boyunca alman filosu geçici karargâh olarak kullandığı mas-a-fuera adasına farklı tarihlerde uğradı ve burada tüm gemiler kömür ihtiyaçlarını karşıladı. bu dönemde alman hafif kruvazörleri birbiri ardına valparaiso'ya gönderilerek son gelişmeler ve bilgilerin alınması sağlandı. leipzig’in 13 kasım 1914’de valparaiso'ya gerçekleştirdiği ziyaret sonrası amiral spee, amiral stoddart komutasındaki filonun montevideo’dan ayrıldığını, kuzey pasifik’te ise japon gemileri ile birlikte ingiliz ve kanada gemilerinin faaliyetleri hakkında bilgilere ulaştı.

    bu noktada amiral spee'nin beynine girerek olası harekât seçenekleri hakkında aklındaki sorulara bir bakmakta fayda var. amiral spee’nin önündeki seçeneklere baktığımızda; ilk olarak filosunu kuzey pasifik bölgesine yönlendirerek o sırada kendinden kuvvet bakımından daha düşük güce sahip (olduğunu düşündüğü) müttefik filosu ile çarpışmak ve coronel muharebesi’ndeki başarısını tekrarlamak mı vardı? yoksa güneye gidip coronel muharebesi sonrası ingiliz filosuna karşı kazandığı avantajı canopus ve glasgow dışında o an için ona karşı koyacak hiçbir filonun olmadığı bir yönde mi takip edecekti?

    bu iki sorunun cevabı 1. dünya savaşı boyunca alman donanmasının genel durumunda saklı. savaş boyunca avrupa’da bulunan ana filonun kendisinden kalabalık müttefik filolarına karşı zorunluluktan dolayı neredeyse hareketsiz kalması denizlerde hâkimiyetin müttefiklerin elinde olduğunu göstermişti. amiral spee’de bunun farkında olduğu için komutasındaki filo ile büyük bir gizlilik içerisinde düşman filolarından kaçarak koca bir okyanusu geçirmişti. keza amiral spee, kendisini arayan farklı milletlerden tüm müttefik gemileri ile savaşmak istemiyor ve bu nedenle gemilerini riske atmak istemiyordu. çünkü amiral spee’nin kaybedeceği herhangi bir savaş platformunun geride yerini alabilecek veya onu destekleyebilecek herhangi bir gemi maalesef yoktu. bu bilinçle hareket eden alman amiral açıkça saldırmak yerine gizli hareket ederek bir bakıma vur-kaç taktiğini uygulayarak düşmanlarına zarar vermek istiyordu. çünkü bu savaşta açık bir saldırı yapmak ona biçilmiş role o an için uygun değildi.

    başka bir bakış açısına göre, coronel muharebesinden sonra amiral spee, mümkün olan en kısa sürede güney amerika'nın doğu kıyısına gitmeli ve böylece kazanmış olduğu başarının tüm avantajını kullanmalıydı. kazanılan savaş sonrası ingiltere’den takviye kuvvetler gelmeden kazandığı zaferin meyvelerini toplamak için güney atlantik’te operasyonlar düzenleyerek yeni kazanımlar elde etmesi kaçınılmaz gözüküyordu. peki, bu kadar avantaja rağmen amiral spee neden bir ay güney pasifik kıyılarında oyalandı? her şeyden önce amiral spee gemilerinin aldığı hasarları birkaç gün içerisinde tarafsız limanlarda tamir ettirebilirdi. ayrıca güney amerika’nın batı kıyıları boyunca tarafsız limanlarda ikmallerini de sağlayabilirdi. böyle bir avantaj söz konusuyken ve ingilizlerin doğu sahillerinde ki zaafı ortadayken falkland adalarının işgali yada filosunu almanya'ya götürmek için harekete geçme gerekliliğini varsaymak mantıksız mı? çünkü alman amiral o anda harekete geçse amiral stoddart'ın komutası altındaki kuvvetten gerçekten üstün olduğunu biliyordu.

    ancak bu kadar avantaja rağmen amiral spee güney pasifik’ten ayrılarak atlantik okyanusu’na geçmeyi yaklaşık dört hafta yani 26 kasım 1914'e kadar ertelemişti. amiral spee’nin bu hareketinden anlaşılacağı üzere falkland adalarındaki ingiliz hâkimiyetinin sonlandırılarak bir alman üssü haline gelmesi için bir plan hazırladığı iddia edilebilir. bir başka olası açıklama ise alman amiralin, cradock komutasındaki filoyu mağlup edeceğini tahmin etmemesi veya bu filo ile karşılaşmadan gerisinde bırakarak yol alacakmış gibi bir plan yapmasından dolayı oyalandığı, bunun sonucu olarak belirli bir hamlede bulunmadan önce değişen durumu düşünmek için zaman ayırdığı söylenebilir. bir başka neden ise kuzey pasifik’ten kendisini baskılayan japon-avusturalya birleşik filosunun tehdidinin uzak olmasından dolayı acele etmediği ve aralık ayına kadar düşmanları hakkında daha çok bilgi edinmeyi umduğu çıkarımı da yapılabilir.

    yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü, coronel muharebesi sonrası amiral spee filosunu şili kıyılarında faaliyet gösterecek şekilde konumlandırdığı izlenimi vermeyi seçtiğini söyleyebiliriz. ancak bölgedeki ve dünyadaki durum o kadar tehlikeli, belirsizdi ve alman filosu için gelecekte o kadar zorluklar gözükmekteydi ki, amiral spee iyi bir plan yapmak için önündeki yolun açık olduğuna emin olmak istiyordu. çünkü kendisi ve komutasındaki filo ingilizlerin gözünde tehlikeli bir kaçaktan farksızdı. yaptığı veya yapacağı herhangi bir girişim kendisine çok pahalıya mal olabilirdi.

    amiral spee, yukarıda anlattığımız süreçte falkland adaları'na saldırmak için bir plan geliştirdiği az çok anlaşılmıştır. amiral spee’nin bu planının ana amacı bir ingiliz kolonisinin ele geçirilmesi ve bunun sonucu olarak dünya çapında ingilizlerin prestijine coronel muharebesi sonrası bir darbe daha indirmek istemesi gösterilebilir. bu plan kapsamında alman amiral, falkland adasındaki telsiz istasyonunu yok etmeyi, adayı işgal ettikten sonra orada bulunan kömüre ve erzaklara el koymayı planlıyordu. koloniyi uzun süre elinde tutamayacağını bilen amiral spee istediklerini aldıktan sonra adayı terk ederek ingilizlerin kendisini adada kapana kıstırmasının önüne geçmeyi planlıyordu. her ne olursa olsun böyle büyük ve ses getirecek bir planı daha önce düşünmüş olsaydı daha hızlı harekete geçeceği ve 1 ay gibi düşmana hazırlık için yetecek zamanı vermeyeceği de aşikârdı.

    bu plan çerçevesinde harekete geçen alman filosu gizliliğini sürdürmek için tüm ticaret yollarından uzakta hareket etmek ve telsiz sessizliğine sıkı sıkıya uymak kaydıyla güneye doğru harekete geçti. bu yolculuk sırasında ingiliz kömür taşıma gemisi north wales ile karşılaşan filo gemideki kömürlere el koyarak gemiyi batırdı. açıkçası bu karşılaşma alman filosu için büyük şanstı. çünkü kömür tedarikini kıyılarda yapmaları tespit edilmeleri için büyük risk oluşturuyordu. güneye doğru yolculuk sırasında filo kömür tedariki için 21 kasım 1914'de san quentin sound koyuna giriş yaptı ve burada 5 gün kaldı. buradan yola çıkan filo güneye devam etmek yerine batıya doğru yol aldı 200 mil karadan uzaklaştı. bu dönemde filo fırtınaya yakalandı. fırtınaya yakalandıktan sonra yaşananları ise gneisenau’nun seyir defterinden sırasıyla öğrenelim:

    "27 kasım 1914 - rüzgârın gücü 12'ye kadar çıktı. ertesi gün hava biraz yumuşadığı için gemimiz 8 deniz mili hızla ilerleyebildi.

    "29 kasım 1914 – masalarda yemek yemek imkânsız. birçok mobilya ve tabakların tamamı kırıldı. kırılan mobilyalar denize atıldı. güvertede ayakta durmak imkânsız. güvertede iş yapabilmek için mürettebatın kendini halatlarla sabitlemesi gerekiyor. macellan boğazı girişinden çıkmak üzereyiz.

    "2 aralık 1914 – iki buzdağı görüldü. buzdağları yaklaşık 50 metre yüksekliğinde görünüyor.

    "3 aralık 1914 - picton adası'na yakın beagle kanalı'nın doğu çıkışına doğru yol alıyoruz.

    "6 aralık 1914 - port stanley'e doğru gidiyoruz."

    von spee'nin komutasındaki filonun bu yolculuğu sırasında, iki yelkenli gemi ve bir kömür taşıma gemisinin ele geçirilmesi dışında hiçbir başarı elde edemediğini de akılda tutmak gerekir.

    amiral spee planı çerçevesinde falkland adalarına doğru yol alırken, ingilizler amiral sturdee komutasında yeni ve alman filosundan güçlü bir filoyla rakiplerini bekliyordu. artık fortune çarkı ingilizlerin lehine dönmeye başlamıştı.

    ingilizler, falkland adalarında kayıplarının intikamı için kurt kapanını kurmuş ve yaşlı alman kurdu’nun bu kapana yakalanmasını bekliyorlardı.
hesabın var mı? giriş yap