• bahçeye kusur atfeden adam.
  • genç şairlerimizdendir. hiçbir şeyden çekmemiştir böbreğinden çektiği kadardır.
  • önceki hayatında karabatakmış.
  • dosttur. bi'kaç şiirini ekleyelim madem.

    güzel ağam

    "salındı bahçaya girdi çiçekler selama durdu
    mor menevşe boyun eğdi gül kızardı hicabından"

    ha gidelim desem şimdi biz kaç kişi
    hu desem şimdi şu pencereden kaç komşu
    hay desem devamını getiremesem elin dilinden dilinden
    ama ısrar etsem yâr ali yâr ali yâr diye diye

    hüseyni’yi kürdili olarak söylesem kim bana ne
    kürdili’nin kapısını hüseyni açsam senin
    senin için ya hüseyin ey ağam benim güzel ağam
    hüseyni sana kürdili sana kürt sana said sana

    genç ağam ben bir türkü tuttursam kederinle
    cennet gençlerinin efendisi güzel ağam ben bir türkü,
    sesimle türkü, sakalımla türkü, gözümle türkü billahi
    ağam ayağının turabı ben kürdili hüseyni hicazkâr

    efendime söyleyeyim:

    ben hiç çiçek bilmem ki
  • aşmak

    uzatmadan söylüyorum, dalga var aşılacak
    allah’ım neden benimle değilsin, sorusu kadar
    uzatmadan söylüyorum, şiir öğrenilen bir şeydir çünkü.
    unutma bunları:
    dalga var aşılacak, allah’ım neden benimle değilsin?
    bir kadın vakitlice ölecek. bazı kadınlar vakit bilir çünkü.

    tam üç tane dilde dalga demeyi biliyorum,
    deniz demeyi biliyorum en az üç dilde
    adım jim değil, adım jan değil, adım
    uzatmadan söylüyorum, şiir öğrenilen bir şeymiş çünkü.
    unutsan da olur bunları:
    adım jim değil jan değil y ile, hiçbir dilde
    ben en az üç dilde “seni özledim” diyebilirim en az üç dille.

    geçide ilk çıkanımız vuruldu, polis arabasına işiyormuş
    panzer ezdi ahmet’i, ormana taktık adını sonradan
    çünkü zalimlik öğrenilen bir şeydir şiir değil unut
    işte şimdi unutmaya başlıyoruz: şiir değil zalimlik
    öğrenilen bir şeydir biz öğrenmeyelim hiç öğrenmeyelim biz
    dünyanın bütün dilleriyle erdal diyebilirim ben, ahmet diyebilirim
    en az üç dilde de devrim. devrim. revolution. serhildan.
  • güzel

    baktıkça güzelleşen bir boynum yok benim
    sol yanındaki “ben”den mecaz üretmeye lüzum da yok
    iki ismim var, içinde hiç ali yok.

    beni övenleri de hatırlıyorum. oldu.

    tabiatın bana bir şeyler söylediğini sandığım
    zamanlar vardı. yüzümü eğmeden sessiz derinden
    derinlik diye bir şey yokmuş bende bildim.

    oldu beni övenler de. hatırlıyorum.

    ben de baktıkça isterdim güzelleşsin boynum
    adım ali olsun yüzüm aydın olsun gözüm mavi
    ali dışındakiler yalan. yalan çok bende gördüm.

    övdüler de ne oldu hatırlıyorum. beni.

    yüzüm aydın değil, boynum güzel değil, ben cesur değilim
    beni üç defa övdüler, üçünde de sokaktaydım. bağırıyordum.

    geliyoruz zincirleri kıra kıra hey!
    burjuvanın kafasına vura vura hey!
    geliyoruz zincirleri kıra kıra hey!

    haydi övün beni şimdi,
    sakallarımın gürültüsünden başlayarak.

    binbir kere adım ali benim
    adım binbir kere ali.
  • kim geldi

    ayışığı yoktu, hiçbir şey mekruh değildi o gece
    bugün ayın ışığı yoktu, bugün mektup vardı
    sekiz adresim oldu, bu sondakiydi işte şehirdeki
    o gün ne ayışığı ne müzik ne hülya malihulya
    diyelim ki ben veda ediyorum sağ elime sol elimle

    farz edelim, iki kişilik olsun bu faraziye bu son
    solunum cihazına bağlı adamın olduğu pakette
    sarı bir pakette benim son sigaram kalmış farz edelim
    ben bu defa uzun yazmaya cesaret edeyim her şey çok iyi
    kablosuz ağ bağlantısı, dağların dumanı ve sevda çok iyi

    farz edelim ki ayışığı yoktu ve ben kürtçeyi unuttum
    defterime ikrah başlığını atmıştım altında birinin dizeleri
    bu hiç kimseyi ilgilendirmiyor işte, beni de beni de
    hiçbir şey mekruh değil, hiçbir şey ikrah; hepsi ikrar
    aşk tekerrürden ibaret değil aşk değil, ben sana çok.

    şimdi hiçbir şey iyi değil, hiçbir şey çok iyi değil
    kapıyı çalanım yok, sesime kulak kabartan işçiler yok
    iki anahtarım var, bir tek kapıyı açmaya yarayan faraza
    hiçbir şey o kadar iyi, her şey o kadar olur bu gece
    kızıltepe çok uzak çok uzak kızıltepe, çok uzak olan

    sen bir sabah gittin, ben hiç gitmedim bir yere
    trenle biz diyarbakır’a diyarbekir demedik kat’a
    altı kur arapça, iyi derecede almanca, “kafka, senin”
    edward said, aijaz ahmad, ahmet mithat efendi konağı var
    biz seninle bir yolda el ele, biz seninle bir salonda ağlamak

    kızıltepe çok uzak, farz etmeden çok uzak sünnetle çok uzak
    yolculuk sünnettir diyorum, gülmüyorsun.
    ah bu yağmur yalnızlığımmış, dindim efendim diyor şarkı
    pencereden hiç yağmur. pencerede hiç yağmur. şehirde hiç.
    geç yok, erken yok, gece yok, salon yok şimdi vaktimiz yokken:

    benim babaannem öldü. salinger’dan hemen sonra
    devrim olmadı bir yerde, işçiler gülmedi yok yere
    biz de gülmedik.
    biz bir gece çok ağladık, ayışığı görünmüyordu.
    ben sana yangın oldum efendim ben sana yangın saba yangını veda rüzgârı.

    dağlar aralandı, güneş dirildi, safa geldi kim geldi?
  • konu bu değil

    bir türkü dinlersiniz, eşlik edersin sen, “hangi bağın bağbanısan”
    bir aşk oluverecek kadar bir aşinalık değildir ama konu bu değil

    fakat konu bu değil, türküye eşlik etmen, aşk yahut karabasan
    saat çok geçtir, birinin iniltisi dokuz yaşında, beden ve ateş
    bunca yılda birkaç alfabe öğrettiler bana, biri arap biri kiril
    orak çekiç ezilen halkların sosyolojisi,
    ezilenlerin pedagojisi ve 1844 elyazması

    senin adın zîn değil, benim ne mem ne tajdîn
    benim adım bir şarkıda hiç geçmiyor, senin adın bir şiirde

    bana bir kasım gecesi sen hiç türkü söylemedin
    ben sana dördüncü kasım’da belki mem û zîn
    o şair gibi söylersem, turgut uyar’ı ben çok seviyorum ben hiç sevmiyorum

    muhacir değilim, mağrib bilmem ben maşrık bilmem
    iltica edecek kadar cesaretim yok, şiirin içinde bir ülke

    kürdistan serin bir kelimedir.

    senin saçlarının kahverengi olduğunu aklımda tutarım ben.
    kahvenin bir rengi olduğunu da. kahvenin kokusunu

    da.

    oysa hâlâ konu bu değil.
  • nor radyo'nun yeni dönem programcılarından. cuma akşamları saat 23-24 arası süleyman sertkaya ile birlikte iki dilli (kürtçe-türkçe) olarak hazırlayıp sunacakları programın adı hênik.

    =====alıntı=====
    bilinip bilinmediği konusunda bir türlü uzlaşılmayan kürtçede “hênik”, “serin” manasına gelir. üstelik pek olumlu bir sıfattır bu. bazı ülkelerin sıfatı olmuşluğu da vardır. her hafta iki kişi, bir “mesele”ye odaklanıp bazı kelamlar etmeye çalışacak. ekseriyetle de şiir, müzik, kimlik, göç, şehir gibi “mesele”ler olacak bunlar. kulak kabartmanız ümit edilir.
    http://www.norzartonk.org/?p=5628
    =====alıntı sonu=====
hesabın var mı? giriş yap