• gerceklestirildiginde heyecanli radyo spikerleri sayesinde macin tamaminin takimlardan birinin altipasi icerisinde gectigini dusunduren eylemdir. (bkz: top bir o kalede bir bu kalede sayın dinleyiciler)
  • bir dönem am* bandından trt radyosundan dinleniyorsa bol bol seyidoğlu ve hacıoğlu reklamı duymanıza neden olacak eylemdi.
  • küçükken kız olmanın dezavantajıyla kuş gibi evde oturup yaptığım eylem. hadi normal maçları geçtim de derbi maçı olduğu zaman en çok koyardı bana. derbiden haftalar önce başlardım babama yalvarmaya götür yeaa nolcak baba kahvede izlerim ben diye fakat babam napsın seksen tane küfreden adamın içine götürmüyodu beni tabi. televizyonun olmadığı odaya gidip dikkat dağıtcak bişeyler olmadan yapardım bi de ben bunu. sanki önemli pozisyonları kaçırıcakmışım gibi. çocuk aklı işte. neyse öyle ya da böyle haberim olurdu maçtan. rakip takımı tutan arkadaşlarımın ağzına ağzına vurucak şeyler az öğrenmedim spikerlerden. teşekkürler trt.
  • takım oyuncularının adları ezberlenememişse, hangi takım şut çekiyor, kim ofsayt'a düşmüş, yav kime çıktı bu kart şimdi, lan lan biz mi yedik golü, en birinci kim diye kasım kasım kastıran olaydır.
  • (bkz: live is life)
  • hayal edip osbir çekmeye benzer.
  • maçı anlatan spiker iyi değilse zevk vermediği gibi adamı çıldırtır.hele bir de maçı sonradan dinlemeye başladıysanız,spiker inadına maçın skorunu söylemez. maçın en heyecanlı yerinde şöyle bir durumla da karşılaşabilirsiniz:

    - nihat topu aldı,kaleciyle karşı karşıya , vurduuuu (süppeeer ef em).
  • çocukluk yıllarımdan bir parmak bal tadında bir anı.

    sıcak bir pazar günü. bahar olması muhtemel. tek katlı evimizin hayatında, yerde bir hasır serili, üzerinde yer minderleri, oturmuşum. önümde pazar gazeteleri. elimde kalem hem bulmaca çözüyor hem elime yüzüme konan sinekleri kovuyorum kalemin ucuyla. ne çok karasine olurdu bahçede. bahçe dediğim önümüzde uzanmakta olan tarla. hayat yerden bir metre kadar yüksek, çevresinde korkuluk niyetine annemim vita yağı tenekelerine ektiği çiçekler; ortanca, karanfil (hem de yoz değil, sahici, ballı kokulu), aslanağzı.

    babam bahçede. elinde mutlak kazma ya da kürek, başında hasır şapka, üzerinde eski bir pantalon, güneşten ve terden gömleğinin arka kısmında renkler solmuş. çalışıyor. dümdüz bir toprağı şekillendirecek tahta ve kilitlere ayıracak, tohumlar ekilecek o kilitlere, aralara su yolları açılacak. bir ressam boş bir tuvali nasıl beziyorsa renklerle, babam da o toprağı bezeyecek, çizgiler, kareler oluşacak ve en son yeşile boyanacak.

    ve eski bir radyo hayatta, yanımda. gece maçlarının olmadığı, ligin adının sadece 1.lig olduğu yıllar. cızırtılı ve arada gidip gelen sesle maçı anlatıyor spiker. spikerin sesi hala kulağımda, şimdi de duyuyorum o sesi televizyonda arada sırada, ismini bilmiyorum. arada merkez stüdyoya bağlanılıyor, fondan gelen taraftarların tezahüratları kesiliyor, stüdyo bizi aniden ankara'dan bursa'ya bağlıyor misal.

    babam arada sırada sanki daha iyi duyabilecekmiş gibi doğruluyor, bir elini küreğin sapına dayıyor, bir eli belinde, radyoya ve bana doğru bakıyor. maç hastası olduğu beşiktaşınsa, daha bir kulak kesiliyor, gol atmışsa beşiktaş "işte bu be, hadi be, yaşa" diye ünlüyor.

    ve su istiyor arada benden. kalkıp götürüyorum bir maşrapa su, terden sırılsıklam yanakları ile, teri suya karışarak ve ağzının kenarından yere dökerek içiyor suyu babam. "oh be" diyor "şu radyo da olmasa bu sıcakta çalışılmaz inan ki" diyor.

    şimdi "radyoda maç dinlemek çok keyiflidir" başlığını görünce hepsi birden üşüşüyor beynime; yanaklarından terler sızan hasır şapkalı babam, radyodaki spikerin arada cızırtıyla kesilen sesi, fondaki taraftar kakafonisi, karasinekler, vita tenekesine ekilmiş çiçekler, evin hayatında oturmuş olan ben, çok uzaktan gelip burnuma dolan anıların kokusu. evet radyoda maç dinlemek çok keyifliydi. ben gençtim, babam gençti ve şimdi üzerinden çoook zaman geçti.
hesabın var mı? giriş yap