• (bkz: yansıma)
  • feridü’d-dîn attâr kaf dağı'nda bulmuştur.
  • insanı hayvandan ayıran özelliğimiz, refleksiyonlu düşünebilme yetimiz, kendi üzerine kıvrılan düşünce.
    bu yüzden içgüdülerimizle davranırız, etin çağrısına uyarız, hayvanlaşırız ama sonra yapılanı tartmak bize özgüdür. kendimiz ve yaptıklarımız üzerine düşünmek bizi insan yapan şeydir.
  • kendi üzerine dönme anlamındadır.
    düşünme üzerine düşünme anlamında kullanıldığında felsefi bir yöntemdir.
  • zihnin kendi üzerinde dönerek sahip olduğu bilgiler üzerine düşünmesidir.
  • heraklitos'a göre "logos"u kavramak ancak özdüşünüm ya da refleksiyonla mümkündür.
  • kişinin kendine verdiği günlük refleksiyon kendine yapabileceği en iyi yatırımdır.

    'ben bugün ne yaptım, ne hissettim, nasıl tepki verdim, anlayışlımıydım, niçin üzüldüm, ne mutlu etti, nasıl yapsam daha iyiydi' diye her gün kendini bir mikroskopun altına bir beş dakika bile olsa yatırmak çok faydalı.

    neden derseniz? iç aynanız için.
    dış ayna simayı, iç ayna ruhu gösterir.
    ruha her gün bir 'nasılsın bugün' demek lazımdır ki gelişsin, büyüsün, öğrensin, terazilensin. okullarda gereksiz dersler yerine yeni kuşaklara kendi kendine refleksiyon verebilmeyi öğretseler, inanıyorum ki iletişimin kalitesi çok daha farklı olur, dolayısıyla toplum da güzelleşir.

    televizyonda dream school isimli bir gençlik gelişim programı var hollanda'da.
    türkiye'ye canı gönülden gelmesini dilediğim bir programdır, ama böyle açık sözlü bir programa herkes çocuğunun katılmasını ister mi o da bir soru, kirli çamaşırları ortaya dökmemek var ya hani. (ben gene de linki veriyorum, maalesef ingilizce değil, sadece bir fikriniz olması için veriyorum.)

    önyargıları yıkmak adına seyredene de çok şey katıyor bu program, çünkü birisine 'serseri' deyip geçmek ne kadar kolay bazen. oysa kimse durup dururken 'serseri' olmuyor. bir hikaye var orada.

    bu sezon 12 genç katıldı. bu gençlerin derdi çeşit çeşit, boşanmış aile çocuğu olmak, baskıcı ev kültürü, uyuşturucu, alkol, hırsızlık, ceza alma, cinsel istismar, dayak ya da öz güvensizlik gibi her tip problem var.

    hepsinin hikayesi çok ilginç ve içlerinde birkaç tane genç var, beni başından beri hep etkilemiştir. mesela saana isimli bir fas kızı. 3 erkek kardeşi var, anne baba okuma yazma bilmiyor, evde geleneksel fas kültürü hakim. kız okumak için çırpınıyor, kendi çabasıyla evden bir gram yardımsız yüksek liseyi kazanıyor. ama evde ki baskıdan konsantre olamıyor ve en sonunda evden çok olaylı bir şekilde ayrılıyor. şimdi bir gençleri koruma evinde kalıyor. saana'nın sorunu hep başkaları istiyor diye susmak, kendini es geçmek, istemediği bir geleneksel kültüre boyun eğmek. ama artık hayallerime hedefleneceğim diyor. sonra bir çocuk var, damian, küçüklüğünden beri godfather gibi mafya babası olmak istemiştim diyor, küçükken annesini eve gelen giden döven adamlardan korumak istediğinden... eroine alışıyor, sonra uyuşturu satmaya başlıyor. ama işin böyle gitmeyeceğini bir gün anlıyor ve tamamen yeni bir sayfa açmak istiyor. aslında damian'da muhteşem bir aktör potansiyeli var bence, umarım keşfedilir.

    bu gençler yeşillikler içinde bir binada üç ay bir araya geliyorlar. iki daimi öğretmenleri var: birisi bir okulda müdür, diğeri bir ünlü 'kickbox'çu bayan, bu ikisi aynı zamanda gençlerin koçu. her hafta bir tema işleniyor ve dışarıdan yazar, ressam, dans, rap, politikacı bir sürü konuk kişi gelip birşeyler anlatıyor, faaliyet yapıyorlar. tabii bu dersleri bazıları sıkıcı buluyor, uyuyorlar derste falan, bazen kavga ediyorlar aralarında müthiş çok basit bir nedenden, hayata ve kendilerine dair tüm kızgınlıkları döküyorlar ortaya. yeri geliyor ağlıyorlar, yeri geliyor çok acı yüzleşiyorlar kendileriyle. o genç yaşlarına taşıyabilecekleri hayat yükü fazlasıyla ağır. o yükü hissetmemek namına kendilerine zararı seçiyorlar.

    mesela bir "kendine aynada bakma alıştırması" vardı, bazıları korktu, bakamadı o aynaya. bazıları da "ilk defa kendime baktım, bakabildim" diye nasıl mutlu oldu, çok duygulu bir bölümdü.

    bu gençleri daha yakından tanıyınca, hikayelerini o kadar iyi anlıyor ki insan. ve haftalar geçtikçe teker teker meziyetleri ortaya çıkıyor. bir zamanlar var olan meziyetleri, ama yolda bir yerlerde düşürdükleri ya da kendilerinin bile bulamayacağı bir yere gömdükleri meziyetleri.

    içlerinde bir kız var, ariscaya, babası türk annesi ispanyol. o kadar kapalıydı ki değişime ilk başta, şimdi başı o çekiyor gruba motivasyon verme adına.

    program ilerledikçe hepsinde bir değişim oluyor. nasıl mutlu oluyorum onların bu kişisel başarılarını görürünce. refleksiyonun kutsal gücü işte.

    buradan demek istiyorum ki,

    sevgili öğretmenlerimiz,

    ne olur o güzel sınıflarınız da öğretin bu kendi kendine refleksiyon verme farkındalığını. o öğrenciler hayatları boyunca sizi sevgiyle anacaklardır, çünkü "hayat" okulunda ki başarılar için onlara verebileceğiniz en iyi temel bilgilerden birisi budur.
  • üzerine dönüş. deneyimin, edinilen deneyimin yeniden düşüncede ele alınma işlemi.

    deneyimin düşünceye teması olup olmadığını şurdan anlıyorum; düşüncem beni hep başa dönmeye zorluyor mu? hep başa dönüp onu yeniden ele alabiliyor muyum? fenomenolojik başa dönüş böyle bir şey, ki ben o zaman tecrübemin düşünmemi etkilediğini anlıyorum. bu ilk bakışta belki tutarsız bir insan imajı verebilir, ama benim bundan çıkardığım sonuç düşüncemin değil; şeyleri tecrübe ettiğim mekanın kendi tutarsızlığı olurdu. ama bunu sadece dilde tutarsızlık olarak ifade edebiliriz, yoksa şeyler kendi içlerinde gayet tutarlı. yani her nasılsa öyleler. benim sürekli başa dönüp "dönüşmem" aslında benim de her nasılsa öyle olmamla alakalı. şeylerin rastlantısal zenginliğini bendeki dönüşümün nedeni olarak görmek aynı zamanda beni bir kurgu düzeninden de çıkarma imkanı taşıyor.
  • "yansıma/düşünüm (reflexión, reflection) nasıl bildiğimizi bilme sürecidir. dönüp kendimize bakma işidir. körlüğümüzü fark etmek, başkalarının kesin hükümlerinin de bizimkiler kadar kuvvetli ve bilgilerinin de bizimki kadar kırılgan olabileceğini anlamak için tek şansımızdır.

    bizler yansıma veya düşünüme değil eyleme odaklanmış olarak yaşarız, dolayısıyla şahsi yaşamımız kendinden bihaberdir.

    sanki bir tabu, "bilmek hakkında bir şey bilmek yasaktır" der. esasında bize en yakın olan dünyayı, algı dünyamızı neyin oluşturduğunu bilmemek büyük bir utançtır. bu dünyada utanılacak pek çok şey vardır, ama bu cehalet en kötülerinden biridir."

    francisco varela, bilgi ağacı

    (bkz: tefekkür)
hesabın var mı? giriş yap