• martti helde'nin 2014 yapımı ilk uzun metraj filmi.
  • 1941'de sovyet rusya'nın estonya, letonya ve litvanya'yı işgal etmesi ile birlikte yaşananları anlatan estonya yapımı film.
    açıkçası ben filmi büyülenmiş şekilde izledim ancak zamanda donmuş görüntüler üzerinden ilerleyen bir film olduğu için izlemesi zor filmler kategorisine de alınabilir pekala.
    çekim tekniği dışında filmi izlenebilir kılan başka etkenler de var: birincisi bir soykırım hikayesi olmasına rağmen, hiçbir sahnede suçlama hissetmiyorsunuz. fakat çekim tekniği nedeniyle, dünyada geçmişten bu yana süregelen her savaşa kayıtsız kaldığımızı bir güzel çarpıyor yüzümüze. belki de savaş suçlarına seyirciyi ortak ediyor bu şekilde. ikincisi, bir anne ve eş olan erna'nın savaş koşullarını bahane etmek yerine kendi ile hesaplaşmasını görmek canınızı acıtıyor ve sizi ters köşeye yatırıyor.
    en güzel tanım belki de if festival tanıtım sayfasında yer alıyor: insanlık tarihini böyle görebilseydik, burası farklı bir yer olurdu. katılmamak elde değil gerçekten.
  • donuk anların zihinde büyüyerek günlerin üzerine çöktüğü bir trajedi ancak hayli canlı, kameranın durağanlaşmadığı fakat trajedi sahiplerinin -yaşamayı sürdüren bedenlerinin, öldürülmüş ruhlarının suretine bürünerek- durduğu ve sadece bakışlarıyla fotoğrafları canlandırdığı plânlarla anlatılabilirdi.

    --- spoiler ---

    erna'nın, ailesi ayrıldığı andan itibaren fotografik imgelere dönüşen ve şiirsel mektupların karakterlere sesini verdiği sürgün yolculuğu, eve dönüş ile yeniden hareketli imgelere dönüyor ancak genç yönetmenin erna'nın mektuplarına bir cevap niteliğinde erna'nın eşinin ağzından yazdığı mektup, ailenin en azından öyküsünün bir trajediden uzaklaşabilmesini sağlamayı tercih etmiyor.

    --- spoiler ---
  • türkçe altyazısının çıkmasıyla, hakkında daha fazla entry girileceğini umduğum, underrated estonya filmi.

    yönetmen martti helde'nin ilk uzun metraj filmi olan yapım, çekim tekniği ve hikayesiyle ikinci dünya savaşı filmlerine yeni bir soluk katıyor.
  • yönetmen martti helde'nin, erna tamm 'ın mektuplarından, senaryolaştırılan. 2014 yılı yapımı, destansı estonya filmi. her bir karesi siyah beyaz fotoğraf sergisine girecek kadar özenli film, 1941 yılında stalin rejiminin, estonya, letonya ve litvanya'dan yaklaşık 40,000 kişinin hayvan vagonlarına doldurulup sibirya'ya sürgüne gönderilmesinin hikayesini, sinema sanatının tüm güzelliklerini kullanarak, bizlere aktarmayı başarıyor.

    '' koskoca rusya'ya bizim gibi aciz ve zavallı insanların nasıl bir kötülük yaptığını anlayamıyorum''
  • topraklarından zorla koparılan için, artık duran zamanı, şiirsel mektuplar ve an tutulmaları ile anlatan martti helde filmi.

    --- spoiler ---
    "kocasını kaybeden kadına, dul denir.
    anne babasını kaybeden çocuğa, yetim denir.
    peki çocuğunu..kaybeden anneye ne denir ?
    bu hissi, anlatmaya kelimeler yetmez."
    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    "çünkü eğer bedelini...
    ...yalnızlık ile ödeyeceksek,
    özgürlüğün anlamı ne? "
    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    "birbirimizden ayrılmayacağımıza
    olan inanç, büyük bir cesarettir.

    evde kalmak için
    gösterilen cesaret de.

    hayatımın en güzel yılları,
    hiç bitmeyecek gibiydi.

    hayatlarımızı kurtarmak
    için bir şansımız varken...

    ...kaçmadığımız için
    oldukça pişmanım. "
    --- spoiler ---
  • godard'la bu filmi izleyip; üstad "fotoğraf gerçektir. sinema, saniyede 24 defa gerçektir." demiştiniz ya bunu izledikten sonra hala aynı mı düşünüyorsunuz diye sormak isterdim.

    eski bir fotoğrafa bakarsınız da hüzünlenirsiniz ya hani. orada olmak istersiniz. işte bu film sizi o fotoğrafın içinde gezdiriyor.

    müzikleri, hikayesi, hikayesinin gerçek oluşu, tekniğinin emsalsizliği ve o tekniğin kullanılışındaki ustalığı ile etkisinden kolay kolay çıkartmıyor insanı.

    böyle bir filme bu kadar az entry girilmesini de popüler kültürün vardığı boyutla mı açıklayalım, ülkemizde kültür sanatı tekeli altına aldığını sanan kitlenin politik bakış açısına ters oluşuna mı bağlayalım, yoksa metrekareye düşen sinefil sayısının çılgınca artan ivmesine rağmen bu tatlısu sinefillerinin böyle bir filmden haberlerinin bile olmamasına mı bağlayalım? işte onu bilemedim.
  • peyderpey ölen ruhlar buna rağmen yaşayan bedenlerle dolu trajedi müzesinden martti helde bildirmiş. biz de izledik.
  • "özgürlüğün bedeli, yalnız kalmak da olsa
    buna değer..."
  • filmde insanların donmuş şekilde durmaları erna'nın kocasına yazdığı mektuplardan hareketle yönetmene fikir vermiş.
    "burada, sibiryada zamanın durduğunu hissediyorum. sanki bedenlerimiz sibirya'ya getirilmiş ama ruhlarımız hâlâ estonya'da yaz mevsiminde..."
hesabın var mı? giriş yap