• patrice leconte'un yonettigi fransa-almanya ortak yapimi drama. dusler sokagi adiyla ulkemizde gosterime girecek filmin en onemli ozelligi kralicemiz laetitia casta'nin kerane gulu rolunde ba$rolde olmasi. merakla bekliyoruz.
  • beyoğlu sinemasında şu anda gösterilen salome'den sonra vizyona girecek olan fransız filmi
  • afisinde laetitia casta'nin inanilmaz güzel bir pozunu bulunduran film. davetkar bakisi filme de cokca kisiyi davet etmistir kuskusuz. film 1945'te paris'te, cogunlukla da renkli genelev atmosferinde gecer. laetitia, o dönemin inanilmaz kiyafetleriyle saheser gibi dolasir durur. izlemesi gayet zevkli bir filmdir, kurgusu cok hostur. louis'nin aynada büyüme sahnesi, üc fahisenin animsadiklari sarkinin sesini duymaya calismalari ve bunlar gibi diger tüm gecisler filme bol bol arti puan katar.
  • (bkz: love street)
  • fahişeliğin bir sanat olduğundan dem vurarak başlıyor bu film. yaşayışlarından, arzularından, isteklerinden, hayallerinden, mutluluklarından, aşklarından.. benliklerini sorgularcasına işliyor hepsini alttan alttan. ama onlardan biri olan marion*'u seçerek ama hepsini bir çarkın içine girmiş debelenirken gözlemleyerek.. bir bütün olarak bakınca aynı kapıya çıkarıyor sonucu gözümde. gerçi bakmayın sonuç dediğime, yekparelik işte şunun şurasında.

    marion'un akıl almaz güzelliği bir yana, petit louis kahramanıdır bu hikayenin. oyuncu seçimi mük-kemmel. cuk oturmuş karaktere. nasıl bir aşkı anlatır ki, louis gerçekten de marion'un varlığıyla, gülümsemesiyle, düşünce ve hisleriyle beslemektedir ruhunu. kabullenmişliğin tavanında, adanmış bir hayatı vardır onun. ikisinin birbirinden ayrı olarak ayakta durabileceğini sanmıyorum misal. karşılıksız sevginin de etraflıca irdelenebileceği bir film. gelin görün ki, her ne kadar louis'nin eli bile titrese marion'a dokunurken, sevgisinin, aşkının büyüklüğü, derinliği karşılıksızlığını göstermektedir fikrini savunamam. küçükken kendine verdiği sözleri tutma baskısı bile kendince bir karşılık sayılabilir bütün bu uğraşlar adına.

    hayatı bir "yapılacaklar listesi"ne sığıştırmak ne kadar doğruysa, oluşturulmuş o listenin peşinden kör kör koşmak da o kadar doğrudur. zira koşuş esnasında bir de bakmışssınız ki depar yerine kör topal gider olmuş. mantığın kanatlanıp uçtuğu, saplantıların devreye girdiği bir masumiyet de var ortada. ve o masumiyetin sahibi tanrıça kılığındaki marion. belki de fahişelerin en şanslı olanı demeliyim. o beklediği ve istediği "tikleri" atabilmesi için çaba ne kelime, uğraş ne kelime diye tanımlanabilecek fonksiyonda bir kanatsız meleği var.

    iki farklı karakterin iki farklı taraftan görünüşü bu iken, ikisi birlikte hep o "zevkler" sokağı'nda konuşulacak bir efsane olacaklar. dilden dile, nesilden nesle anlatılsın hikayesi tadında. "yardımcı gizli özne" diye bir öge olsa, dimitri'yi öyle tanımlardım. özünde edilgen olmasına rağmen bir şekilde hikayede etken olmayı başarabilmiş, sinirimi bozan bir karakter zira amacına uygun. lüzumsuz herif.

    velhasıl; detayları, ışıkları, çekimleri bir kere daha destekledi fransiz sineması sevgimin doğruluğunu kendi içinde. küçük, minik yakalanabilecek bolca kare var, ayrıntıcıları bir miktar besler. kostümler, kurgu, oyunculuk hepsi başarılı, yerli yerinde. göze de haddinden fazla hitap ediyor, sanatsal sahneler bir şekilde, seviyorum.
hesabın var mı? giriş yap