• anlatması zor bir durumdur, zira kelimeler eski gücünde ve manasında değildir artık sizin için.

    insanı görünmez bir girdap içine almış ve birçok şeyi yutmuştur. neşe, sevinç,kahkahalar,mutluluk ve en önemlisi huzur artık yanınızda değildir. aynadaki silüetiniz bile size yabancı gelir, gözleriniz kendinize yabancılaşmıştır artık. tanıyamazsınız, anlayamazsınız ne olduğunu. aramazsınız çünkü benliğinizi, herşey dağılmıştır, dağınık kalmalıdır belki.

    kum tanelerinin akıp gitmesi sizin için birşey ifade etmemeye başlamıştır. dün,bugün,yarın gibi kavramlar umrunuzda bile değildir. geçmişteki güzel anıları bile anımsamamaya başlarsınız. hayal kırıklıkları, hayal kurmamanızı emretmiştir, öyle yaparsınız.

    bazı şeyler hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır, olamayacaktır sizin için. yoldan geçen bir bebeğin size el sallayıp,gülümsemesi, yağmurda yürürken bir yandan 'who says' şarkısını mırıldanmak, güzel bir nargile içmek, çok hoş biriyle güzel bir gece geçirmek, kordon boyu manasız atılan turlar, gökovaya balığa gitmek...

    bazı bedellerin ödenme vakti gelmiştir artık. o cehennemden çıkmaya çalıştıkça birşeyler yakalar paçanızdan, aşağı çeker sizi,daha da dibe. bütün gücünüz tükenene kadar savaşırsınız. çaresizlik o an başlar. hayatta yalnız olduğunuzu anlarsınız.

    insanoğlunun bencilliğini, açgözlülüğünü ve anlamsız hırslarını tanırsınız. o an anlarsınız, hamurumuz günahlarla karılmıştır.

    ölüm doğumla beraber gelmiştir,
    yeniden doğmayı beklersiniz.
  • (bkz: ruh kanseri)
  • seni öldün sandım ruhum biliyor musun?
    (bkz: fırt emin)
  • "bedenin pes etmeyi reddettiği sırada ruhun çoktan kendini bırakması bu hayatın en utanç verici anlarından biridir."
    marcus aurelius, kendime düşünceler

    sahip olduğu tüm ayrıcalıklara rağmen marcus aurelius'un zor bir hayatı oldu. romalı tarihçi cassius dio bu konu hakkında, "marcus hak ettiği şansı hiç yakalayamadı. çünkü fiziksel olarak güçlü değildi ve hüküm sürdüğü yıllar boyunca bir sürü hastalıkla savaştı," diye yazdı. bir seferinde o kadar kötü hastalandı ki öldüğüne dair söylentiler baş göstermeye başladı. ve en güvendiği generallerinden biri bu fırsattan yararlanıp kendini yeni imparator olarak ilan edince işler iyice sarpa sardı.

    ama tüm bu sorunlar (savaşla, hastalıklarla ve sorunlu oğluyla geçen yıllar) içinde marcus hiçbir zaman pes etmedi. bu davranış bugün kendimizi yorgun ya da bitkin hissettiğimizde ya da bir krizle uğraşmak zorunda kaldığımızda örnek alabileceğimiz niteliktedir. sinirlenmeye ya da aksi birine dönüşmeye her türlü hakkı olan, ilkelerinden vazgeçip lüks ve rahatlık içerisinde yaşayabilecek imkânlara sahip bu adam, sorumluluklarını bir kenara bırakıp sağlığına odaklanabilirdi.

    ama bunu hiçbir zaman yapmadı. bedeni zayıflamasına rağmen ruhu enerjisini hiçbir zaman kaybetmedi. m.s. 180 yılında viyana'da bedeni artık yorulup son nefesini verene kadar hiç pes etmedi.

    https://youtu.be/fqnfcyvilje?feature=shared
hesabın var mı? giriş yap