• türk sanat müziği yorumcusu. dinlenir ki bu.
  • selahattin inal'ın göz göz oldu yüreğim hicran yarasından adlı bestesini seslendirmiştir.
  • aynı zamanda, vahi öz'ün 2. eşidir. ülkü erakalın'ın anılarından anladığımız kadarıyla vahi bey'i zaman zaman hırpalarmış...

    ''...ayhan ışık çok usta bir oyuncu değildi, ama istenileni yapan, müthiş kişilik ve disiplin sahibi bir stardı. vahi öz çok ilginç bir adamdı, bir ara türk müziğinin ünlü sesi saime sinan'la evlendi. sonradan öğrendim ki, saime hanım boyuna dövermiş vahi beyi...''

    link
  • çok eskilerden bir türk sanat müziği sanatçısı.

    bilinen tek video kaydı sanırım ebediyete kadar filmindeki muhteşem performansıdır.

    link
  • sâime sinan, 1928 yılında istanbul'un küçükpazar semtinde doğmuş ve süleymaniye ilkokulu'nda eğitim almıştır. küçük yaşlarda müziğe olan ilgisi başlamış ve dışarıda müzik duyduğunda dikkatini çekmiştir. eve döndüğünde sürekli radyoyu dinlemiş, babası ise sadece müzik dinleyicisi olmuştur. 19 yaşına kadar anne ve babasıyla birlikte yaşamış ve bu süre boyunca müziğe olan ilgisini sürdürmüştür.

    musiki çevresinde yetişmemiş olmasına rağmen, azimle çalışarak sesini geliştirmiş ve 1946 yılında başarılı bir radyo sınavı geçerek müzik camiasına adım atmıştır. ankara radyosu'nda beş yıl boyunca koroda solo programlar yaparak kendini kanıtlamış ve özellikle behiye tetiker ve berrin erbay ile birlikte yaptığı üç solistten şarkılar programıyla ün kazanmıştır.

    haftanın belirli günlerinde program yapan üç sanatkar, uzun yıllar bunu devam ettirmişler ve aynı zamanda her gün öğleden sonra radyodaki derslere katılmışlar. bu zorlu koşullar altında çabalayarak, kısa sürede kendilerini kanıtlamayı başarmışlardır. kendi kendisinin hocası olan saime hanım, istanbul'da ankara radyosu için sınav açıldığında, artık musiki çevrelerinde tanınıyor olmasından cesaret alarak imtihanlara katılıp, bundan sonraki yaşamı için mutluluk ve gurur kaynağı olan başarıyı göstermiştir.

    artık ankara'da yaşamaya başlayan saime hanım, bir süreliğine "keman sesli kadın" namıyla şöhret kazanan zamanın ünlü sanatkarı sabite tur gülerman'ın evinde ikamet etmiştir. ankara radyosunun mikrofonundan ilk kez, nihavend makamındaki bir dert gibi akşam suların koynuna indi isimli eseri icra etmiş ve ömrü boyunca unutamayacağı heyecanlı bir anı olarak radyodaki ilk gününü aktarmıştır.

    saime sinan, hammamizade ismail dede efendi ve şevki bey'in eserlerini icra ederek musikide derinlik kazanmış ve aynı zamanda piyasa şarkılarına da ilgi göstermiştir. ankara radyosu'ndaki eğitim süreci sâime sinan'a büyük sanatçılarla tanışma fırsatı sunmuştur. bunlar arasında, mesut cemil, ruşen ferit kam ve ahmet refik sevengil gibi isimler bulunmaktadır.

    sâime sinan, güçlü soprano sesi ve özgün okuma tarzı sayesinde hızla tanınmış ve sevilmiştir. gazinolardaki sahne deneyimleriyle de dikkatleri üzerine çeken sanatçının ses volümü geniş ve güçlüdür. program seçimlerinde ve sahne performanslarında titizlikle çalışmış, kendine özgü tarzını korumaya özen göstermiştir. istanbul gazinolarına geçmiş ve burada da sahne almıştır.

    çağdaşı sanatkarlar gibi saime sinan da filmlerde rol almış ve şarkılar söylemiştir. leylaklar altında (1954), ebediyete kadar (1955) ve hayat sokaklarında (1956) saime hanım'ın oyunculuk yaptığı filmlerdir.

    saygın sanatkar sadun aksüt, sanat yaşamına dair hatıralarını bir araya topladığı alkışlarla geçen yıllar isimli kitabında, saime sinan'ın pire için yorgan yakabilecek düzeyde sinirli biri olduğunu, herkesle uyum sağlayamadığını, insanlarla irtibatını zayıflatan bu etkenlerden dolayı ortalıklarda fazla görünmediğini ve bu yüzden de dedikodusunun fazla yapılmadığını aktarmaktadır.

    erken yaşlarda sahnelerden çekilen saime sinan, televizyon kanallarından ve basından uzak durarak kendini unutturmuştur. 11 nisan 2008 tarihinde vefat etmiştir.

    kaynak

    debe edit: teşekkürler
  • 50’li yıllar... olay başkent’te geçer... tek tek tüm harflere basarak, fasih türkçesiyle şarkı dinleten saime sinan’ın altın zamanları. ses derinliği son derece güçlü, aynı zamanda doyurucu bir sanatçı. etkileyici ve alıp götüren gırtlak nağmeleri de çok ayrıcalıklı bir ses olduğunun kanıtı. dinleyenin ruhunu kanatlandıran titrek dudaklarıyla gönülleri maveraya kanatlandıran yağmur damlası güzelliğinde bir sese sahip. neyse, ne diyordum, anlatacağım olay 50’lerde geçiyor.

    bir gece üç arkadaş gençlik parkı içerisinde bir gazinoya giderler. burada yiyip içecekler ve şarkıcı saime sinan’ı dinleyeceklerdir. bu üç arkadaştan birisi, avukat olanı, saime sinan’ı çok beğenmektedir. onu daha yakından görebilmek için sahnenin önündeki masalardan birisine otururlar... ve yenilip içilmeye başlanır.

    boşalan şişeler yerine dolu şişeler gelip gider. derken saime sinan’ın programına başlayacağı anons edilir... işte bu sırada avukat, “ah, ne yaptık biz!..” diye hayıflanır. “bir buket yaptırmayı nasıl da unuttuk.” diğerleri “aldırma canım”, diye kendisini teselli ederler, “yarın akşam verirsin...” avukat “olmaz, mutlaka bu gece kendisine bir çiçek göndermeliyim” diye diretir. arkadaşları kıramazlar bu genç avukatı, “şuradan bir garson gönderelim, getirsin” derler. vakit hayli geçmiştir. garson gider, çiçekçilere bakar, hepsi de kapalı... genç avukat “kalkın” diye yalvarır arkadaşlarına. “kalkın, biz gidip bulalım.”

    bir taksiye atlarlar, ankara kazan onlar kepçe dolaşırlar, dolaşırlar. fakat... imkânsız. çiçekçilerin hepsi de kapanmış. genç avukat son derece üzüntülüdür. birden şoföre bağırır: “dur!..” şoför arabasını zafer alanındaki atatürk anıtına yakın bir yerde durdurur. genç avukat yıldırım gibi arabadan fırlayıp, anıtın yanına koşar.

    atatürk’ün anıtına o gün bir gençlik teşekkülü tarafından kocaman bir çelenk konmuştur. kırmızı-beyaz karanfillerle donatılmış bir çelenk... genç avukat hiç vakit geçirmeden çelengi omuzladığı gibi taksiye koşar: “hemen pavyona çek!..”

    şoför gaza basar. bu telaş içerisinde hiç birisi de, arkalarından bir polis arabasının kendilerini takip ettiğini göremezler. saime sinan’ın okuduğu pavyona gelinir. genç avukat garsonu çağırır, eline bir on lira sıkıştırır ve çelengin üzerine de kartını iliştirerek bunu derhal saime hanfendiye götürmesini söyler. artık muradına ermiştir. büyük bir neşeyle kadehine doğru uzanır eli... ve işte tam bu sırada kadehi elinde kalıverir. başucunda duran iki polis memuru kendisini “dışarıya” davet ederler. atatürk’ün anıtından, pek beğendiği bir şarkıcıya takdim etmek üzere çelenk “aşıran” genç avukat ve arkadaşları en yakın karakola götürülür.

    ah saime sinan, yalan dünya ne diyeyim, seni kimlerden sorayım...?
hesabın var mı? giriş yap