small

• ing. küçük
  (bkz: size)
• 1:48 inci saniyesinde nokia tune'u duyduğum lamb şarkısı. hata mıdır değil midir nedir anlıyabilmiş değilim.
• kimi meyhanelerde bol hesap odendikten sonra muessese tarafindan raki bardaginda ikram edilen biraya verilen isimdir. (bkz: cila)
• lamb'in birden tikel hayata kattığı anlamsızlığıyla rahatlatan şarkısı. dünyada ne kadar küçük ve önemsiz bir nokta olduğumuzu hatırlatması koysa da biraz, kötü zamanlarda "e benim problemlerim de küçücük o zaman hobarey!" diyerek hayatla başa çıkma enerjisi verdiği gözlemlenmiştir tarafımdan.. o kadar konuştum hakkında bari sözlerini de copy paste edeyim tam olsun :
  
  sometimes i climb high above the city
  to see all the lights shining there so pretty
  and think of the millions of lives going on
  at this present moment and those come and gone
  
  and it makes me float free
  to feel how small my life must be
  and it makes me float free
  to feel how small my life must be
  
  whenever i can i go down to the sea
  and wonder at how many miles there must be
  and all of the people on all of its shores
  at this present moment and those gone before
  
  and it makes me float free
  to feel how small my life must be
  and it makes me float free ..
  
  sometimes i'm out in the bustling street
  dazzled by all of the faces i see
  it strikes me we get lost so soon after birth
  but one smile can turn-over heaven and earth
  
  and it makes me float free
  to feel how small my life must be
  and it makes me float free
  to feel how small my life must be
  and it makes me float free
  to feel how small my life must be
  and it makes me float free
  to feel how small my life must be ..
• ing. bir şeyin, diğer taraflarına oranla daha dar olan kısmı.
  
  "small of my back" dediğinizde mesela, sırtınızın belinize denk gelen kısmından bahsediyorsunuz demektir. hani şu son zamanlarda üzerine dövme yaptırmanın pek bir moda olduğu, kıçınızın hemen üzerindeki kısım.
• bu balladın çok da güzel bir solosu vardır, atmosferi bozmaz ama gaza getirir bi yandan da. brian may şahane bir insan yahu. bir de paul rodgers "i like to sit here" derken bir anfreddie mercury'e çok benziyor.
  
  i like to sit here in the sunshine
  trees in the fields are green sublime
  suspended in time
  and dawn it make you feel small
  
  i like to sit here by the fire's light
  the trees in the fields lie bed to the night
  the stars burn bright
  and dawn it make you feel small
  
  everyone needs a place they can hide
  hide away find space to be alone
  everyone needs a place they can hide
  every one needs to find peace sublime
  
  i like to sit here in the autumn time
  the trees in the fields they russle in the wind
  the church bells gently chime
  gentle on your mind
  suspended in time and dawn it make you feel small
  
  everyone needs a place they can hide
  everyone needs to find peace sublime
  
  ohh... peace of mind
  
  everyone needs a place they can hide
  hide away find space to be alone
  everyone needs a place they can hide
  hide away find space to be alone
  everyone needs a place they can hide
  hide away find space to be alone
  everyone needs a place they can hide
  every one needs to find peace sublime
  
  ohh... peace of mind
• bu da portishead'in drone metal tarzinda bir eseri olup, sanki biraz underrated kalmis. halbuse bir mysterons misali bir basyapittir.
• roger taylor’dan harika sözler. albümün kendini hissettiren en önemli parçası diyebilirim. açıkçası insan böyle şarkılar duydukça freddie’nin erken ayrılmasına daha çok üzülüyor. buraya kadarki en etkileyici şarkımız (benim için öyle ya da). üç parçalık hareketliliğe uygun ölçüdeki bir balladla son verilmiş. time to shine’da olduğu gibi sözleri etkileyici. evet paul rodgers’ın yorumu da… ayrıca brian may’in solosu da öyle… gözlerinizi kapayın, dinleyerek hayal edin.
• ritmleri çok hoş olan süper vokalli lamb eseri.
• impact faktörü 7,8 olan bilimsel dergidir.