• sosyal medyanin insanlar uzerindeki etkilerini, bu alanda buyuk firmalarda ust duzey pozisyonlarda calismis kisilerin de anlatimlariyla ortaya koyan dram tadinda netflix yapimi belgeseldir.

    sosyal medya uygulamalarinin nasil insanlari bagimli hale getirebilmek uzerine tasarlandigini, ve kisisel verilerimizin bu uygulamalar tarafindan nasil birer birer gozlemlenip saklandigini, bizim neyi sevip neye ilgi duydugumuzun cok iyi analiz edildigini ve bu analizlerin sonradan nasil bizi daha da fazla sosyal medyanin icine sokmak icin kullanildigindan bahsediliyor. hatta sosyal medya platformlarinin sadece bireylerin degil toplumlarin algi ve dusuncelerini degistirebilecek guce sahip olusundan, istenirse insanlari nasil bir konudan uzaklastirip baska bir konuya yonlendirebileceklerinden ve bunlarin ne kadar zararli olabileceginden bahsederken asagi yukari sunu soyluyorlar:

    normal sartlarda bir hizmet, urun satar veya bir risk alir para kazanirsiniz. sosyal medya oyle bir platform ki reklam vericilere ve hatta devletlere sattiklari sey insanlarin zamani ve ilgisi ama malesef insanlarin cogu bunun farkinda bile degil. cok eglenerek uzerinde cok da fazla dusunmeden kullandigimiz bircok uygulama basta iyi niyetlerle kurulmus olsa da suan tamamen insanlari ve onlarin kisiliklerini manipule etmek uzere tasarlanmis durumda.

    bu yuzden yeni bir nesil sosyal medyasiz hayatin nasil oldugunu hic bilmeyerek yetisiyor. bu platformlarin daha az bagimlilik yapici olarak tasarimlarinin degistirilmesi cok kolay ancak tabi bu kimsenin isine gelmiyor.

    ızledikten sonra zihnimde kalan bolumlerden biri su oldu:

    sosyal medyada insanlar kendi politik goruslerine yakin haberler ve paylasimlar goruyorlar. hani dusunuyorsunuz ya, ''ya bu a politik partisini savunanlar benim gorduklerimi nasil goremezler her sey cok acik ortada. kör mu bu adamlar bu haberleri gormuyorlar, bilmiyorlar?'' ısin dogrusu, evet gormuyorlar. sizden farkli goruste ve ilgi alanlarina sahip bir insan sizden tamamen farkli seyler goruyor sosyal medyaya girdiginde. bu toplumlar icin cok korkunc bir gelecek olusturabilir. dusunun ki iki farkli gorusteki iki insan bu yuzden birbirlerine daha da fazla yabancilasmaya basliyor. toplumlarda ayriliklar hic olmadigi kadar keskinlesiyor. cunku senin hergun gordugun ve cok acik secik gercekler sandigin seylerin tam tersini goren bir grup da var ve senin gordugun hicbir sey onun anasayfasina dusmuyor. siz de birbirinizin gozu kor, kulagi sagir, gercekleri goremeyen insanlar oldugunu dusunerek yasiyorsunuz.
    yalan haberler de buna tuz biber oluyor. bazilarimiz okudugumuz haberlerin kaynagini arastiriyor olabiliriz ama unutmayin ki bircok insan haber basliklarini gorup geciyor belki de sadece.

    katildigim bircok sey oldu izlerken ama ben yine de zeki bir insanin -ne kadar manipule edebilmek uzere tasarlanmis olursa olsun- bu tuzaklara dusmeyip sosyal medyayi olabildigince verimli sekilde kullanip kendini gelistirme ve hatta profesyonel isini buyutebilme araci olarak kullanmasinin cok da zor olmadigini dusunmekteyim. tabi burada genel manzarayi goz onune almak gerekir. tanidigim bir iki kisinin sosyal medyayi verimli kullaniyor olusu cevremdeki onlarca kisinin neden kullandiklarinin bile farkinda olmadigi gercegini degistirmiyor.
  • şu sitede bu konuya dair bir sürü sığ ve nefret söylemi olmadığını görmek beni oldukça şaşırttı. ekşisözlük kuruluşu itibariyle otostopçunun galaksi rehberinden ilham almış entellektüeliteye değer veren bir sürü nerd'ün takıldığı bir yerdi. şuanki haline dair yorum yapmak istemiyorum ama şunu net söyleyebilirim. birşeylerin net değişmesi gerekiyor. elektriğin şuan hayatımızdan çıkması durumunda yapabileceğiniz şeyleri bir kağıda listeleyin. bu bizi bize en iyi anlatan alegori.
  • “if you’re not paying for the product, then you are the product.”

    “ürüne para ödemiyorsanız ürün sizsinizdir.”
  • gerçek hallerimizi yansıtan, izlerken bile zaman zaman durdurup sosyal medya ziyareti yapmaktan maalesef kendimi alamadığım netflix belgeseli.
  • interneti olan, internete giren herkesin izlemesi şart dokümanter.

    satılmakta olan ürünün, reklamlardaki ürünler değil asıl biz olduğuyla ilgili...

    .

    bu arada şu dilemma’yı
    nasıl türkçeleştirdiğimizi de anlatayım da gülün biraz.

    1. önce “di”yi almışız, türkçe’ye çevirmişiz: “iki”

    2. sonra lemma’yı almışız ve kısaltmışız: “lem”

    3. buyrun size “ikilem”.
  • gayet başarılı hazırlanmış bir belgesel. izlerken evet gerçekten de böyle diyorsunuz ve sonunda daha derin düşüncelere dalıyorsunuz. mutlaka izlenmeli.
  • hakkinda bu kadar az entry olmasina sasirdigim netflix belgeseli.

    bundan sonrasi spoylir icerebilir.

    belgesel genel olarak aslinda bilinmeyen veya onceden soylenmemis bir sey soylemiyor. sosyal medyanin elestirisi sik sik yapiliyor ve insanin psikolojisine ve sahte haberlerle demokrasiye verdigi zararlar da iyi biliniyor. belgeselin guzel yani bu elestiriyi sosyal medya platformlarini insa eden insanlarin agzindan yapmasi. insanligin en buyuk varolussal tehdidi olarak adlandirilan sosyal medya aslinda ''urunun'' biz kullanicilar oldugumuz ve buyuk sirketler adina manipule edildigimiz bir sistem yaratiyor. eski google calisanlarindan tristan harris'in dedigi gibi, silikon vadisi'nde oturan 50 tane bilgisayar programcisi milyarlarca insanin zihinsel sagligini ve hatta dolayli olarak da fiziksel sagligini da etkiliyor. bu yuzden de artik sosyal medya ve programcilik bir etik sorunu ayni zamanda. tiklayarak, begenerek, begenilerek, etiketlenerek, paylasarak sonsuz icerik yarattigimiz ve veri toplanmasina katkida bulundugumuz, ve bizi daha cok paylasmak ve tiklamak icin manipule eden bu sistem aslinda gercek bir bagimlilik sorunu ayni zamanda. belgesel de bu bagimliligin etkisini insan 10.000 farkli insanin kendisi hakkinda ne dusundugunu bilmek uzere evrilmedi diyerek anlatiyor. tam olarak da bu yuzden psikolojik sikintilar ve intiharlar artiyor; insanlarin asla tatmin olamadigi bir sistem yaratiliyor.

    son olarak uzerine, zeynep tufekci'nin ted konusmasini izlemek yararli olabilir.
  • belgeselden sonra içimde yaşadığım sancıyı hiçbir içerikte yaşamadım. her cümlesi o kadar çarpıcıydı ki..
    sosyal medyanın hayatımızı, toplumumuzu ne kadar etkileyebileceğini elbette biliyordum ancak bu kadarı yuh dedirtti.
    bir şey bedava ise ürün sensin
  • anlatımı etkileyici, kurgusu güzel fakat çözüm önerileri bakımından eksik bulduğum netflix yapımı belgesel.

    evet sosyal medya ve büyük şirketlerin kullandığı yapay zekalar insanların görüş ve davranışlarına yön veriyor. ve evet bu insanların ayrışmasını arttırarak sadece tek taraflı bilgiye yönelmesine imkan veriyor buraya kadar doğru. ve hatta bir tık ileri gideyim, belgeselde açıklanmamış olmasına rağmen bir süre sonra tek tip insanların ortaya çıkacağını, insanı insan yapan en temel özelliklerden olan yaratıcı düşünce ve sanat gibi özelliklerin yok olacağını düşünüyorum ben. neyse, gelelim hatalı bulduğum kısma.

    belgeselde açıkça önerilmese de satır aralarında bu sorunun çözümü olarak sektörün regüle edilmesi gerektiğini ve denetimin arttırılması gerektiğini ifade ediyorlar. yani bir diğer söyleyişle devlet buralara el atsın ve bizi kötü niyetli devasa şirketlerin elinden kurtarsın deniyor. bu mümkün mü? bence hayır. çünkü kapitalist ülkelerde sermaye ile devlet arasındaki bağlantıyı ya bilmemek ya da inkar etmek lazım böylesi cahilce bir öneride bulunmak için. bize sosyal medyada tek tip fikirler dayatan şirketler aynı zamanda devletleri de yöneten ya da daha hafif tabiriyle yönlendiren şirketler aynı zamanda. bu işin birinci kısmı.

    bir diğer sorunlu kısım ise şu; devletlerden bu alanı düzenlemesini isterseniz (ki bizimki gibi otokratik yanı ağır basan ülkeler bunun için zaten can atıyor) devletlerin yapacağı ilk şey, bireysel özgürlüklere ve özellikle de düşünce ve ifade özgürlüğü hürriyetine yönelik kısıtlamaları devreye sokmak olacaktır. bunu da ilk başta muhaliflere yönelik yapacaklardır elbette. twitter'a, facebook'a vs vs her neyse "benim istemediğim içeriği koyma, koyarsan ceza yersin" baskısı uygulayıp muhalif sesleri bitirmek amacıyla elinden geleni yapacaktır. aksini düşünen var mı? varsa hangi ülkede yaşadığını da lütfen özel mesajla iletsin bana. bana epey uzak olduğuna eminim çünkü.

    bu kadar eleştirdiysem bir çözüm de sunmam bekleniyordur muhtemelen. belki fazla sloganvari ve basit gelecek bir kısmınıza bilmiyorum ama ben tek bir alanda düzelmenin mümkün olduğunu düşünmüyorum. eğitimden sağlığa, fikir ifade hürriyetinden sosyal medyaya, kadına yönelik şiddetten hayvanlara yönelik eziyete kadar yaşadığımız tüm problemlerin "ideolojik" olduğunu düşünüyorum. ideolojik bir değişim yaşanmadıkça da bir düzelmeyi olası görmüyorum.
hesabın var mı? giriş yap