*

  • yunanlı yazar ve filozof nikos kazancakis'in isanın yaşam hikayesini yeniden yorumladığı kitap. kitapta isa yaptığı herşeyi yapması için tanrı tarafından fiziksel acı ile zorlanır. ona ihanet ettiği bilinen havarisi aslında ona en sadık olandır, kitaba ismini veren, isa'yı yolculuğunun sonunda bulan en buyuk "temptation" ise iyi bir adamın normal, sıradan hayatını yaşama şansıdır. 1988'de kitabın martin scorsese'nin yönettiği bir de filmi yapılmıştır. kitap ne kadar iyiyse film deo derecede başarısız ve kötüdür.
  • gülünün solduğu akşam ' da erdal öz'le diyaloğu sırasında, deniz gezmiş'in mevzuu bahis ederek gözlerimi doldurduğu kitaptır.
  • martin scorsese, nikos kazancakis'in bu romanını 1972'de okuduğundan beri filmini yapmayı planlıyormuş.1983'te de paramount bu filme 12 milyon dolarla destek vermiş ama filmin tepki çekeceği düşüncesiyle verdiği bütçeyi yarıya indirmiş ve filmin çekilmesine bir hafta kala da bu yapımdan vazgeçmiş.
    nihayet 1987'de scorsese the color of money ile büyük başarı kazanınca, universal studios 6.5 milyon dolarlık bütçeyle filmi desteklemeyi kabul etmiş.
  • yunancası 'o telefteos pirasmos' olan can yayınlarından çıkmış bir nikos kazancakis romanı.
    yunan arkadaşlarımın tavsiyesine uyarak okuduğum hristiyan dünyasında çok büyük tepkiler toplamış bir roman.
    yalnız romanın büyük bir kısmı boyunca ta ki sonlarına gelene kadar böyle dini bir romanı neden bana tavsiye ettiklerini
    sormadan edemedim kendime.
    512 sayfalık eserin ilk 450 sayfası isa'nın hayatını ve mesih olduğunu anladıktan sonra havarileri ile yaşadığı maceralar ve çarmıha gerilene kadar olan hayatını incilden alınma bir sürü ayetle süsleyerek dini bir roman ağzı ile anlatırken nerede kazancakis, o böyle
    dini bir roman yazacak insan değil demeden edemiyor insan. fakat sabırla okuduktan sonra kazancakis'in bütün romanın ana fikrini son 50-60 sayfaya sakladığını görüyorsunuz. ve bu kadar dini bir hikayenin ardından kazancakis aniden gösteriyor kendini ve tarzını sürpriz bir şekilde.

    "isa 'maria' dedi 'hiç ölümü düşündüğün, tanrı rahmetini aradığın oldu mu? öteki dünyada
    başına ne geleceğini düşündün mü hiç?'

    maria uzun saçlarını sallayarak güldü 'hayır onlar erkek kaygıları' dedi. 'hayır tanrının rahmetini aradığım yok
    ben bir kadınım. kocamda arıyorum rahmeti.tanrı'nın kapısını çaldığım da yok,
    çalıp da dilenci gibi cennetin sonsuz zevklerini aradığım yok. sonsuz zevkleri erkeklere bırakalım!'

    ve kazancakis in havarı paul ağzından hristiyanlığa getirdiği şu büyük eleştiri de bahsetmeye değer

    isa konuşuyor
    'dünyayı ele geçirmek için yelken açmıştım ama bu minik yuva teknesinde demir attım. işte bu kadar.
    şikayetim yok. ben insanın oğluyum, tanrının oğlu değilim diyorum sana
    ... dünyayı gezip yalanlar yayma ortaya. kalkıp doğrusunu söyleyeceğim.

    bu kez patlama sırası paul'e gelmişti.
    -utanmaz ağzını kapat!....bu dünyanın pisliğinde, yoksulluğunda, çürümüşlüğünde çarmıha gerilen ve dirilen isa namuslu, hakkı yenmiş olan kimselerin biricik avuntusu oldu. doğru yanlış ne fark eder! dünya kurtulsun yeter.... hayır susmayacağım.hakikati
    aldatmayı umursamıyorum, onu görmüş olayım olmayayım ne farkeder...
    ben hakikati yaratıyorum, inat, özlem ve inançtan yaratıyorum onu.onu bulmak için çabaladığım yok. ben kuruyorum onu. insandan daha yüksek kuruyorum.böylece insanı büyütüyorum. dünya kurtulacaksa senin çarmıha gerilmen gerekli, ille de gerekli, sen ister iste, ister isteme, ben seni çarmıha gereceğim. dirilmen ille de gerekli senin için, ister iste, ister isteme ben seni dirilteceğim.....
    bilmek istiyorsan, havaya senin biçimini zorla vereceğim. vücudunu, dikenli tacını çivilerini, kanı... bütün bu işler kurtuluş mekanizmasının birer bölümü.....
    yeryüzünün ta ucunda da sayısız gözler yukarı bakıp seni havada çarmıha gerilmiş görecekler. ağlayacaklar, gözyaşları da ruhlarını günahlarından arıtacak..... sen istediğini söyle,bunları duyup da öğretime sadık olan kim olursa olsun seni tutar yakar kafir diye.'

    son olarak da kazancakis'in diğer romanı zorba'yı okuyanların gözünden kaçmayacağı gibi zorba'nın gömleğini açıp hiç kaçmayıp bütün yaralarını dövüşürken aldığını belirtmek için söylediği 'bak patron aldığım bütün yaralarım önümde' cümlesinin benzer bir hali havarilerden yahuda'yı tasvir için günaha son çağrı romanında da kullanılmış
    'kollarındaki, göğsündeki, yüzündeki yaralar bir aslan gibi dövüştüğünü bar bar bağırıyor, yaraların hepsi de ön tarafında.'
  • cem yayınları' ndan çıkıp, 1988' de basılmış ve ender gürol çevirisi ile anlatımına bin bir güzellik katmış olan hali, kitaplığımda olduğu için,
    kendimi çok şanslı hissettiğim mükemmel kitap !..

    bir lise 1 ara yıl tatilinde, anneanneciğimin yanı başında,
    çekirdek çitleyip, kestane pişirirken,
    huzur içinde okumuştum bu kitabı..

    -----not-----:
    sanki son zamanlarda ; kitap isimlerini burada kendimce betimleyip sözlük ortamına entry halinde girerken, her daim, mekan-zaman-durum tanımlamalarımı da ekliyorum..
    sanki değil öyle,
    öyle...

    yaşlanıyorum, evet!
  • --- spoiler ---

    "isa'nın ikili özü, insanın tanrı'ya erişmek, daha doğrusu, tanrı'ya dönüp, kendini onunla bir kılmak için, alabildiğine insansı, insanüstü özlemi benim için hep derin, anlaşılmaz bir muamma olmuştur. bu denli muammalı, muammalı olduğu kadar da gerçek bu tanrı özlemi bende derin yaralar açtığı gibi, gürül gürül fışkıran kaynaklar da meydana getirmiştir.

    gençliğimden beri içimi kemiren başlıca kaygı bütün sevinç ve üzüntülerimin kaynağı, zihinle beden arasındaki bitmek tükenmek bilmez amansız çatışma olmuştur.

    içimde kötü olan'ın, insansı, insan öncesi ta ilkten var olan, karanlık güçleri var; içimde, tanrı'nın, insansı, insan öncesi nurlu güçleri de var; ruhumsa bu iki ordunun karşılaşıp çarpıştığı bir savaş alanı."

    --- spoiler ---

    kitabın önsözünden bir bölüm..
  • jesus christ superstar 'ın nikos kazancakis'in günaha son çağrı'sı ile karşılaştırmalı, birbirini izlemeli şekilde de tadı çıkar. mutlaka farkları vardır, ama ikisi de isa - hıristiyan mitolojisini alternatif olarak okuyor.

    (bkz: son baştançıkarı)
    (bkz: jesus christ superstar/@ibisile)
  • "...başlangıçta özgürlük özlemi vardı. özgürlük yoktu, ama birden, köleliğin ta derinlerinden biri kelepçelerini kanat gibi çabuk ve şiddetle oynattı; derken o adamı başka biri izledi, onu da bir ötekisi; böylelikle bütün topluluk kelepçelerini oynatmaya başladı."

    nikos kazancakis'i her zaman, büyük bir iştah, heyecan ve hayranlıkla okumuşumdur. bu kitabı okuduğum zamanlarda da aynı duyguları daha yoğun hissetmem dışında bir değişiklik olmamıştı. ayrıca, kazancakis'in kitaplarını okurken, kendimi, olan biten her şeye şahitlik eden bir roman kahramanı gibi hissetmişimdir hep. bu sayfalarda da, isa'nın, "tanrıyla bir olmak" için ardında kanlı ayak izlerini bırakarak tırmandığı yokuşta, ruhuyla bedeninin amansız çatışmasına tanıklık ettim. insanın içindeki ruh değişmedikçe dışardaki dünyanın da aynı kalacağını, gerçek kurtuluşun ilk önce içimizde başlayacağını biliyordu isa. kendi bedenini öldürüp ruha dönüştürmeye çabalayan isa'nın, son ana kadar vazgeçmediği başkaldırışı ve kendisiyle olan devrimci mücadelesini, onunla aynı yokuştaymışım gibi izledim. her adımı, "ayartıcılar", nefsin tuzakları, dünyevi hırsların çamurları, basit insan arzularının sivri dikenleriyle doluydu bu yokuşun. "ateş olsam yakardım, oduncu olsaydım vururdum, ama ben bir yüreğim, seviyorum." diyordu isa. golgota tepesi'nde, 'zafer'inin çarmıhında kendisini bekleyen o "son çağrı"yı onunla birlikte duyumsarken de; "beni neden terkettin" diye haykırıyordu tanrıya.

    kazancakis, bize, "tanrının oğlu"nu değil; korkan, kıskanan, endişelenen, manastıra kapanan, dans eden, insan ruhunun özgür olmasını isteyen, "fahişe" maria magdalena'yı taşlayanların elinden kurtarıp onun kanlı ayaklarını silen, "yeryüzünden başka yurdu, insanlardan başka çölü olmayan", marangoz yusuf'un oğlu isa'yı anlatıyor. kendi uçurumunun kenarında kanatlanmaya hazır olan isa'yı...
hesabın var mı? giriş yap