• klasik cicek, bocek, insan yerine garip cizilmis cicek ,bocek, insan ve/ya garip sekiller barindiran resim.
    postmodern sanat sag olsun.
    (bkz: surrealism)
    (bkz: soyut disavurumculuk)
    (bkz: soyut sanat)
    (bkz: paul klee)
    (bkz: kubizm)
    bkz da bkz
  • kendisi de bir ressam olan adolf hitler'in karşı olduğu, hatta bir konuşmasında epey saydırdığı resim akımı ya da tarzı.
  • soyut ekspresyonizm gibi 20yy da ortaya çıkan akımdır. ressamın tuval üzerindeki anlık heyecanının bir parçasıdır da diyebiliriz.. çizenin algılarının beş duyu organının dışına çıkmasıdır belki de.. iyidir güzeldir de, anlamadığım bir nokta var arkadaş.. yeni dönem soyut çalışmaya çalışan ressamlar neden bi tane yuvarlak, bi kare efendime söyleyim iki tane üçgen çizip, birini maviye, diğerini sarıya, ötekileri de yeşile boyayarak bunu insanlara yutturmaya çalışıyolar.. ''yemezler bebişim'' diyesim geldi bugün sergide. çok türedi bu aralar bunlardan.

    ayrıca boktan bir quartet eşliğinde bu resimleri ''hımm çok değişik, ooo cool, fırçayı da ne güzel kullanmış'' şeklinde bişey anlamadığını belli eden yüzeysel yorumlarla zaman kaybeden pıt beyinli insanlara da bi anlam veremiyorum.. tamam abuk bir sergi olabilir de senin egonu tatmin etmesi için açmamış o adam sergiyi be aptal. pes yaa.. sırf bir boktan anlamadığının ortaya çıkmasından korkup aptal aptal yorumlar yapmanın anlamı ne?? en nefret ettiğim şey ya.. olmadığı gibi görünen insanlar.. eğer anlamadığın 2-3 çizgiye ''hımmm perfect'' demek entellektüellikse ben bu entellektüel birikime ömrüm boyunca erişemem..

    ve son olarak.. soyut resmi eleştirmiyorum ( ki bu bana düşmez ) soyut resim yapıyorum diye ortalıkta 2.mondrian gibi dolaşan tipleri eleştiriyorum.. hala boyama kitaplarından kopamamış, ama salt sanattan kopup anlaşılmamak için elinden geleni yapınca bi tarafları göğe eren çakma ressamlardan bahsediyorum.. tadı kaçtı artık. bugün bütün görsel hazzımın içine ettiniz..
  • yapan icin keyifli oldugunu tahmin ettigim ancak bakan icin son derece gereksiz resim. bu türde resim yapanlara tavsiyem resimleri sergilemek yerine aile fertleriyle paylassinlar.
  • enstrümantal müzik gibidir.
  • ressamın içini anlatan resim türüdür.
    çoğu kişiye saçma gelir, bilmezler işte orada duygu var bir insanın psikoloji var.anlatamazsın ki, benim ruh halim var burada, daha fazlası var diye.bazen günler alır, kimi zaman da dakikalar sürmez yapması.duygularınızı, hislerini tuale aktarırsınız.boyalar ve fırçalarla yeni dünya ortaya çıkarıyorsunuz.başlarsınız günler sürer yapmanız, rengarenktir içiniz gibi.''beni biraz olsun anlayacak'' dersiniz ve öyle bir an gelir ki fırçayı siyaha batırırsınız.tuali bir bıçak gibi yararsınız fırçanın siyahlığıyla size de öyle yapmışlardır çünkü.siyahlaşır siyahlaşır bir karanlık gibi çöker resmin üstüne.iç halinizi yansıtmaktır amaç başka bir şey yansıtamazsınız.olan anlattığınız o güzel şeylerin tablosunu, bunları resmettirene veremiyecek olmanıza olur..

    bunun içindir ki soyut resim herkes tarafından anlaşılmaz, o duyguların şifresidir.
  • bence gerçekten anlattığı hiçbir şey yok. koskoca bir sanat dalını iki dakkada ayaklar altına aldım gibi gözüküyor ama gerçekten anlamıyorum. bana iki tane yuvarlağın duygu yoğunluğunu anlattığını kimse açıklayamaz. dün dakikalarca baktım. cidden bana 2 hafta verseler bir çalışma yap deseler yaparım ve o çalışmanın yanına taşaklı bir adamın adını yazsalar bu yaptı diye deli gibi fiyata satarım. işte böyle bir sanat dalı bana göre.
  • sanatçıya duyulan güven çok önemli.

    herkes birer sanatçı mıdır? kişinin sanatçı olup olmadığına karar verebilecek otorite kimdir? peki bu otoritenin yetkisinin dayanağı nedir? sanat tarihini çoktan okuyup bitirmiş bazı kimseler bu tartışmalardan sahiden bıkmış mıdır? ahkam kesme hakkını saklı bulundurdukları bu konuda, eğitimi olmayan meraklıların ilk adımlarına yönelik muhtemel hırçınca bir tutum, bebeklere yönelik deneysel minimal-psikopatlık yapma eğilimiyle aynı iç kaynaktan mı doğmaktadır? sanatın belli kalıpları veya kuralları yoktur denebilir mi? ritim, aykırılık, düzen gibi kalıplar bile mi aşılabilir?

    bir kişinin iyi bir ressam ama kötü bir şair olması, kişinin belli enstrümanlarla kendini daha iyi ifade edebildiği anlamına geliyorsa; sanatçılık, yaratıcısının duygu-durumundaki çalkantılar ve "his"lerinin yoğunluğundan ziyade, ortaya koyduğu eseriyle veya bu eserden okunabilen hislerdeki yoğunluk ile ölçülüyorsa, ölçülen şey bir yere kadar da olsa nesnel kalıplarla sınırlanmak zorunda değil midir? görünürde dikkate değer hiçbir özellik bulundurmamak gayesiyle yapılmış bir eser, yapılış amacının gizli tutulduğu koşullarda bir başkası tarafından eleştirildiğinde, eleştiri bize göre bilgi eksikliği nedeniyle yanlış, bilginin eksik olduğundan bihaber olan eleştirmene göre ise doğrudur mu demeliyiz?

    yoğun hislerle üretildiğini görebildiğimiz halde bize güzel gelmeyen eserde eksik olan yön nedir? sanatçılık sadece duyguların dışa vurumu mudur, yoksa bu dışa vurumun ürünü olan eserin, yani nesnel şifrenin, başkalarınca çözümlenip geri kendi içlerine vurulabilmesini şart koşan, kişide yoğun duygular oluşturan geri çözülebilir şifreleri üretme yetisi midir? öfkeyle tuvale saçılmış boyalar, sanatçısından bağımsız olarak güzel veya çirkin olabilir mi? duygularını nesnel şifrelere dökmedeki yeteneğinden şüphe duymadığımız bir sanatçının sunduğu eser ile, yeteneksizliğine dair şüphemizin olmadığı bir kişinin "rastgele" eserini kıyasladığımızda, bu eserler, yani şifreler tesadüfen birebir aynı olmuş olsalar bile, sanatçının eseri güzel olmaya aday, diğeri ise çirkin olmaya olacaktır. çünkü anlam bölünüp ayrıştırılabilir bir olgu değildir. eser ancak sanatçısıyla beraber, bir bütün olarak anlamlı olabilir. bilgisayarlardan az buçuk anlayan kimseler, bir dizi 1 ve 0'ın, yorumlanışına yani bağlamına -mesela dosya uzantısına- göre, çok güzel bir resim ya da cızır-cızır bir ses dosyası olabileceğini bilir. elimizdeki veriyi nasıl yorumlayıp neye göre değerlendireceğimizi bilmek mecburiyetindeyiz. sanatçı-eser ikilisinde de, anlam, sanatçısı ve eseri üzerine dağılmış haldedir, dolayısıyla ancak sanatçının da dikkate alındığı durumda çıkarılan anlam tamdır. sanatçıyı göz ardı etme hatasına düştüğümüzde, yarım kalmış bir duvar boyasıyla, çağdaş resmin en büyük örneklerini doğal olarak ayırt edemeyiz. en iyi ihtimalle, sanat nesnesi olma iddiasıyla yaratılmış olsun olmasın, çevremizde görmekte olduğumuz her şey ama her şeyi de sanat eseri olarak değerlendirmek gibi tam ters bir uca yönelebiliriz. bu durumda da, anlamı ve niyeti bizzat kendimiz yükleyerek sanatçı rolünü biz üstleniyoruz. sadece bir eseri beğenerek de, hazıra konma yoluyla "eser vermeyen sanatçılar" oluveriyoruz. şifreleri üretmekle, şifreleri çözmek birbirinden ne kadar farklıysa da, büsbütün ayrık değil asla. anahtar-kilit gibi birbiriyle uyumlu ve birlikte anlamlı. şifreyi çözerken şifreleri üretme sürecini yarı-yoldan ve şifrenin kendinde taşıdığı ipuçlarından yararlanarak da olsa kısmen simüle etmiş oluyoruz.

    bir şifre, onu çözebilecek bir karşı tarafın varlığına inanmak ister. kendi şifrelenme yöntemini bilen veya tahmin edebilen, kendine benzeyen bir karşı tarafça çözülmek, anlaşılmak ister. televizyon kumandanızdan yola çıkan ışın, zaten televizyon kumandası tarafından şifrelenmiş sinyalleri almayı bekleyen bir televizyonun beklentisine uygun şekilde şifrelenmiştir. kumanda ve televizyonun şifrelerle işi farklıdır, ama aynı dili konuşurlar. müzik seti ise bütün bu olan bitene kayıtsız, seyirci kalır. üretmek ile takdir etmenin ayrımını unutmadan "herkes sanatçıdır" dersek, hataya düşmüş olmayız. doğru anahtarı üretemeyen bir çilingir-aday adayının, açamadığı kapıyı kilitli olmakla suçlaması ne kadar makul ise, soyut resimlere bakıp bakıp "bunu ben de yaparım, bu da sanat mı be?!" demek, ya da kutu kutu boyaları sağa sola fırlatıp "işte ben de sanat yaptım, beğenmiyorsanız, anlamıyorsunuz" diyerek modern sanata savaş açmak, yine o kadar makul olabilir.

    somut resimler yapan bir ressamın, resim sanatının enstrümanlarını kullanarak kendini ifade etmedeki yeteneği iyi kötü nesnel olarak sınanabilir. ancak, soyut resim yapan bir ressamın kendini resmiyle ifade etmede başarılı olup olmadığını kestirmek o kadar kolay değil. sadece ressam kendi bilebilir, öyle olmasını istediği için mi öyledir eseri, yoksa başka türlü istediyse bile böyle mi olmuştur? somut resim ile ifade yeteneğini sınamadan veya geliştirmeden soyut resim yapmaya girişen ressam adayı, yetisini kanıtlamak ve eserlerini eleştirecek gözlerin güvenini kazanmak zorunda. aksi halde "ben de çizerim bunu" diyenler haklı görülebilir. tabi bu yaklaşıma şöyle bir eleştiri de getirilebilir: somut resim yapma yetisi bir tür mekanik -fotokopi çekmek gibi- yetenek iken, soyut resim bambaşka bir ifade şekli olduğu gibi, gerektirdiği yetenek de büsbütün farklıdır. ve bu iki farklı yeteneğin zorunlu olarak birbirlerini doğurduklarını söyleyemeyiz. bir ressamın iyi resimler yapma yetisini, nasıl ki ona beste yaptırarak ölçmeye kalkışmıyorsak, soyut ifade yeteneğine, de somut ifadedeki yeteneğine bakarak karar veremeyiz. ancak bu haliyle de, iki "ben" arasındaki iletişimin imkansızlığı sorunu gündeme gelir. bir ressamın eserlerini ne kadar takdir ediyorsak da, onunla aynı şeyi mi takdir ediyoruz, asla bilemeyebiliriz.

    ressamın eseri, belki ressamın bilincini bile aşarak, anlaşılma arzusuyla dolu bir halde; kendi var oluş nedeni olan sanatçısının ona yüklediği anlamı yükleyecek bir başkasını, yaratıcısının bir benzerini daha bulma ümidiyle ortaya atılır, kendi anahtarına uygun bir delik arar. zaten en nihayetinde sanatın en büyük var oluş nedeni ve varlık amacı, yaşama övgü, yok oluştan kaçış ve sonsuzluğu arayış değil midir? varoluşsal yalnızlığımızı sonlandırıp, endişelerimizi ve korkularımızı paylaşabilecek; dertlerimize bir çare olup, bizi anlayabilecek bir "karşı taraf" bulma ümidiyle, içimizdeki en derin kuyunun diplerinden koparıp yükselttiğimiz bir yardım çığlığı değil midir eser? değilse nedir?
  • pablo picasso'nun hakkında şöyle buyurduğudur:

    "there is no abstract art. you must always start with something. afterward you can remove all traces of reality."

    türkçe meali aşağı yukarı şöyledir: "soyut sanat/resim diye bir şey yoktur. her zaman; mutlaka (somut) bir şeyle başlarsınız. sonrasında; gerçekliğin tüm izlerini ortadan kaldırabilirsiniz."
  • soyut resim;

    doğada var olan gerçek nesneleri betimlemek yerine, biçimler ve renklerin herhangi bir şeyi temsil etmediği bir kompozisyon anlayışıdır. nonfigüratif sanat terimi ile değişmeli olarak kullanılır.

    örnek;
    nicolas de stael, "composition sur fond rouge" (1951)
hesabın var mı? giriş yap