• polonyalı ressam, heykeltraş (1893-1987).
    insanlık kültürünün nuh tufanı'ndan sonra easter island'daki tek bir kökenden türediğini iddia etmiştir.
    tüm dillerin tek bir antik dilden türediğini ifade etmek üzere tasarlanan, bir sözdebilim* şekli olan zermatism'in yaratıcısı olarak bilinir. bu teorisini eserlerine yansıtmıştır.

    http://www.szukalski.com/
  • tool bateristi danny carey'in etkilendiği bir kişiliktir kendisi.
  • --- spoiler ---

    "...babamı çok severdim. bu dünyadaki herkesten çok.
    bir sabah parka geldim. babam orada değildi.
    yolun aşağısında bir kalabalık toplanmıştı.
    bakmaya gittim.
    babamdı.
    bir otomobil tarafından öldürülmüştü.
    kalabalığı uzaklaştırdım.
    ve babamın cesedini kucakladım.
    ilçe morguna kadar, uzun bir yol boyunca omzumda taşıdım onu.
    onlara, 'bu benim babam' dedim.
    ve onlardan bir şey istedim.
    ki onlar da buna izin verdi.
    babam bana verilmişti ve ben de onu parçalara ayırıp inceledim.
    bana anatomiyi nereden öğrendiğimi sormuştun.
    babam öğretti..."

    --- spoiler ---
  • inanılmaz bir sanatçı. daha küçük yaşlarda kendine ait bir dil oluşturmuş ve hayatının sonuna kadar bu dili kullanmış.
    narsist ve sonuna kadar haklı yani tanışmış olsam müridi olurdum.
    izlerken not defterini yanınıza alın. bir de izlerken aşırı hayal gücünden bayılabilirsiniz. aferim netfiliks güzel işler yapıyorsun.
  • "polonyalılar beni mahvetti.
    ama amerika da beni istemiyor.
    ben yalnızım.
    ben vatanı olmayan bir vatanseverim..."
  • izlerken gözlerimiz yaşardı .

    çok güzel bir belgeseldi.

    o dönemde bu kadar yenilikçi bir bakış açısı çok nadir olur.

    çoğu sözü kitaplık özdeyiş tadında.

    herkese postayı koymuş bildiği yoldan dönmemiş reis .

    üzdün be bizi reis.

    senin yaşam hikayeni aktarıp bizlere bunu gösteren di caprio reise selamlar!
  • "art cannot be proper, art must be exaggerated...bend down till your spine cracks" dünyadan böyle değerli,duyarlı bir insan geçtiğini bilmek güçlendiriyor.
  • polonyali heykeltras. dahi.

    2. dunya savasi'ndan once yahudi karsiti, milliyetci dusunceleri varken, nazilerden kacmak zorunda kalinca ve savas oncesi eserlerinin hepsi yokedilince buyuk bir degisim gecirmis kendisi.

    son zamanlarindaki pseudoscience kafalara da boyle ulastigini dusunuyorum. kotu insanlarin hepsinin ayni kokten gelmesi vs. gibi konular. bi nevi gunah cikarma ve biraz gerceklerden kacma yontemi.

    ama isleri, dehasi. cok baska bi adammis.
  • --- spoiler ---

    internetteki acayip polonyalı ressamların esin kaynağını belgeseli izleyince anlayabiliyorsunuz.

    adam dahi, türünün tek örneği sayılabilir. doğal olarak yaşadığı zamanki akımların etkisinde ona rağmen oldukça açık fikirli. ırksal, milliyetçi fikirleri bile kültürel bir kolaj içeriyor. kendince kültürlerin karışımından amerikan polonya aztek miti bile çıkarmış.

    açıkçası belgeselde hakkında 'bilmiyorduk, şok olduk' denilen kısımda baya bir şey bekledim ama fos çıktı. holywood ve dünyadaki yahudi lobisi insanları iyi örselemiş. von braun denilen adam nazilere roket yaptı sonra gitti nasa'yı falan kurulmasında rol oynadı kimse tık demiyor. bu adamı yerden yere vurdular ki esasında çokta yaptığı birşey yok. üstüne almanların polonyayı işgali ve yaşananlar ile sahip olduğu fikirler oldukça değişmiş. buna rağmen ırkçı tiplerin çalışmalarını simgeleştirmeye devam etmesi tam bir mallık. zaten özellikle neo nazi tipler ağır gerzek oluyor 2. dünya savaşında almanlara karşı savaşan, ülkesi işgal olan adamlar gidip bunlara özeniyor. ulan bari milliyetçi takıl, git ülkenin mitine dön pagan falan ol. ebene atlayan adama hayranlık niye?

    --- spoiler ---
  • özgünlüğü, çalışkanlığı, yeteneği, durup dinlenmeksizin sürekli yeni fikirler üretmesi, zekâsı inanılmaz etkileyici. bu güzel hasletlerine ilaveten aynı zamanda megalomanyak, provakatif, agresif, şiddete meyyal, aşırı milliyetçi, polonya ırkçısı ve elbette antisemist, antikomünist, mantıksız saçma fikirler üstadı, yaşlı düşmanı... bok atıyor gibi olmasın diyerek kanıtlı konuşalım; kendi çıkardığı uyduruk krak adlı broşürde şunları yazmış:

    "uzak durun:
    komünistler dünyadan!
    yaşlılar sosyal yaşamdan!
    yahudiler polonya'dan
    ruhbanlar politikadan!"

    sürekli bir kavga halinde; kendisiyle ve etrafıyla. kişilik çatışması ile kimlik çatışmasının garip bir ürünü stanislav szukalski. daryush shayegan'ın yaralı bilinç (bkz: le regard mutile) diye tanımladığı bir kültürel şizofreniyle malûl. bir ayağı amerika'da diğeri polonya'da. hem fiziksel olarak hem de düşünsel olarak gidip geliyor ikisi arasında. aztek ve slav kültürünün garip bir birleşiminin başat öge olduğu fantastik bir hayal alemi var ve ikinci polonya diye hayali bir cemaat* inşa etmeye adamış kendini ve işlerinin neredeyse tamamı buradan neşet ediyor.

    egosunu sığdırmaya okyanuslar yetmez. şu laf onun mesela: "bir cebime rodin'in diğerine de michelangelo'yu koydum, ikisinden de üstünüm". sürekli ben ben ben. kavgayla gürültüyle sonlanmayan hiçbir sergisi yok. üstelik bunların sanatçı egosu olarak hafife alınması pek de mümkün değil. zira eserlerini sevenlerin temiz, saf, ari polonyalı olduğunu, sevmeyenlerin ise yahudi olduğunu iddia ettirmeye, kendi tasarladığı balta-kartal figürleri taşıyan broşüleri polonya'daki katolik ve yahudi dükkanlarına asmaya kadar vardırıyor işi. kimseleri sevmemesine rağmen niyeyse faşistlere gönül indirmiş: nazilerle görüşüp hitler için heykel tasarlamaktan (ki söylediğine göre hitler'i balerin şeklinde tasarlamış), mussolini'nin faşist selamı verdiği heykele kadar faşistlerle habire bir oynaşma halinde ama tam da dahil olamıyor faşist sürece. tam da bu yüzden zaten szukalski, atanamamış gabriele d'annunzio gibi geliyor biraz bana. deliliğiyle dahiliğiyle, sanatçılığıyla, şairliğiyle d'annunzio, aslında tilmizi zırcahil duçe'den kat be kat daha fazla haketmiyor muydu faşist önderliği...

    polonya'nın naziler tarafından işgaliyle, szukalski bütün eserlerini arkada bırakıp iki bavulla amerika'ya gidiyor, bir daha dönmemek üzere. gündüzleri füze fabrikasında tasarım işçiliği yapıp geceleri bütün dillerin ortak olduğunu iddia eden zermatismle, dünyadaki tek dilin protong olduğuyla, bütün insanlığın beşiğinin paskalya adası olduğu gibi -hadi aptalca demeyeyim- özgün fikirlerle meşgul oluyor. 70'lerde çiçek çocuklar ve george dicaprio (evet leonardo'nun babası) ile tanışıp onlar tarafından tekrar adam yerine koyulmanın keyfini sürmüş ama bunların, o ayılıp bayıldıkları szukalski'nin yahudi düşmanlığını keşfetmeleriyle hayranlıkları birden büyük bir hayal kırıklığına dönüşmüş. buna rağmen hem babası hem de leonardo dicaprio, yapımcılığı üstelip struggle the life and lost art of szukalski diye belgesel yapmaktan da gocunmamışlar. ne güzel.

    bugün sadece netflix belgeselinden ibaret değil elbette stanislav szukalski. neofaşist polonyalıların, aryan bir polonya hasretiyle yanıp tutuşanlar, szukalski tasarımı balta kartal sembolleriyle varşova sokaklarını arşınlıyorlar halâ.
hesabın var mı? giriş yap