• ne yazık ki her insanda az ya da çok bulunan bir duygu.

    bana kalırsa insanın kendi kendine yetememesinin bir özetidir bu durum. sosyal bir canlı olmamızın bir sonucudur. lakin şunu da unutmamak gerekiyor ki bu duyguyla hareket eden insan eylemini diğer insanların beğeni duyguları üzerine bina ettiği için eylem aslında kendi hür iradesinin bir tezahürü değil de toplumsal beğeninin bir dayatması ya da zorunluluğu haline dönüşüyor.

    gerçekleştirdiğimiz eylemler özgür irademizi yansıtmıyor, toplumsal zorunluluklardan doğuyorsa; yani sonuç olarak seçimlerimiz farkında olmasak dahi bu vb şekillerde bize ait değilse o zaman biz kendi hayatımızı yaşamıyoruz. sadece bize öngörülen hayatı yaşıyoruz.

    o nedenle hayatım boyunca takdir edilme isteğinden kaçmaya, bu duyguyu bastırmaya çalıştım, kendime ait bir hayatım olsun diye, kendi hayatımı kendimce yaşayabileyim diye. bunu tam anlamıyla başarabildim mi, bundan emin değilim; ama şunu söyleyebilirim, kesinlikle birileri beni beğensin, takdir etsin diye bir şey yapmıyorum. yine de birileri beğenilerini sunduğunda gururumun okşandığını hissediyorum; hatta bazen yüzümde bir tebessümün belirdiğini fark ediyorum.

    o tebessüm var ya... işte o tebessümden çok korkuyorum.
  • bereket ki her insanda az ya da çok bulunan bir duygu.

    "bereket ki" ve "ne yazık ki" arasındaki fark, duygunun yığunluğu ve takıntıya yakınlık, uzaklığıyla alakalıdır.
  • tevazunun en büyük düşmanıdır.
  • insanın doğal ihtiyaçlarından yalnızca bir tanesidir. insan denilen varlık güdülenmek zorundadır bir şekilde gururunun okşanılmasını ister. yaptığı işlerin, kazandığı başarıların devamlı olması için gereklidir.
  • doğal olarak sahip olunan yeti.
    çocukken bu duyguyu yaşamayan yoktur.
  • işin ironik tarafı bunun var ya da yok olduğunun ortaya koyulamayacak olmasıdır. kendi kendine düz yazılar yazıp, bir takım çıkarımlar falan yapıp kağıda döken biri, 'lan bunu tutup insanlara göstersem, çok çok üç beş kişi beğenecek, beni anlamayacaklar da, az çok çevresi olan bir adam da olmayacağım, e siktir et ben kendim yazıp kendim beğeneyim' diyorsa, kalkıp ne sözlük ortamında ne de arkadaş muhabbetinde takdir edilme isteği konusunda 'ama ben öyle değilim' diyecek değildir. durumunu ortaya çıkaracak değil adam, bunu orda burda konuşacak olsa, zaten yola o şekilde çıkmaz. dolayısı ile, var olan bu tip adamlar, kimseyi göt edemezler, sonuç olarak da herkes takdir edilmek istiyor gibi durur. belki adamın en tırt pantolonunun cebinde bildiği gördüğü durumların analizi var. okuyor arada, üstüne falan koyuyor. bir sikime derman olmayacağını da biliyor ama kasıyor kendi çapında, yürüyor kendince.

    vardır öyle manyaklar. takdir edilmeyi herkes sever ayrı ama bunun bir istek olarak ortaya çıkması her insan için geçerli değildir bence. olsun lan öyle insanlar, dünya sikinde olmasın, kafası kırık olsun. olmasın mı?
  • büyük şeyler başarmaya gerek yoktur bu arzu için. ortada bir başarı olmasına da gerek olmaz. insanlar, özellikle sevdiklerinin ve yakınlarının, kendilerini izlemesini ve yaptıkları şeyleri takdirle karşılamasını ister. beğenilme arzusuyla yer yer flört eder, arada yiyişir, sevişmişliği vardır.

    tehlikleli değildir korkmayın. ama ileri safhasında attention whore olabilirsiniz aman diyim.
  • bu isteğin ayyuka çıktığı istisnasız bir davranış vardır ki, o da nankörlüktür.

    insan ilişkilerinde takdir edilmek, bizi teşvik eder ama etmeseler de olur. yeter ki, nankörlük yapmasınlar. ben gıkımı çıkarmadan fedakarlık ederken, hiçbir karşılık beklemezken nankörlükle karşılaşırsam, işte o zaman tepem atar. bu tekrarlanırsa, sesim yükselir. bildiğin çirkef olurum. nankörlük, çok büyük bir haksızlıktır.

    sonra da "sen sinirlisin, çirkefsin." derler. e, sen de nankörsün. benim çirkefleşmeye bir nedenim var. senin nankörlüğüne mazeretin ne?
hesabın var mı? giriş yap