• darkest hour adli grubun 28 haziranda victory records etiketiyle cikacak olan 4. albumu.

    tracklist:
    with a thousand words to say but one
    convalescence
    this will outlive us
    sound the surrender
    pathos
    low
    ethos
    district divided
    these fevered times
    paradise
    tranquil
  • neye benziyor diye promosunu çekip 1 saatdir dönüp dolaşıp with a thousand words to say but one adlı şarkıyı dinlediğim albüm.
  • tek kelime ile inanılmaz bir albüm.
  • prodüktörü devin townsend olan albüm, çok şahane.
  • convalescene adlı müthi$ bir parçaya sahip olan albüm. ayrıca bu $arkının klibi de mevcuttur.
  • amerikalı delişmen grup darkest hour dördüncü albümüyle karşımızda. 2000 yılında çıkan ilk ve en iyi albümleri “the mark of the judas”tan (1999’da çıkan altı parçalık “the prophecy fulfilled”i saymazsak) bu yana takipçisi olduğum grup, ikinci ve üçüncü albümde kanımca “the mark…”ın sağlamlığına ulaşamamıştı. yeni nesil amerikan metali denebilecek bu türün nispeten daha isveç kokan gruplarından olan darkest hour, belli ki stratejisini değiştirmiş ve yeni nesil gruplar kervanına daha ağırlıklı olarak katılma isteği doğrultusunda, müziğinde birtakım değişiklikler yapmış. bu değişikliklerden bahsetmeden önce, bulaştığı her grubu devler arenasına taşıyan (“soilwork – natural born chaos” ve “lamb of god – as the palaces burn” bunlardan yalnızca bazıları) ve bu grupların kariyerlerinin gidişatını belirleyen devin townsend’in “undoing ruin” için prodüktör koltuğunda oturduğunu hatırlatalım. ilk üç albümü bilenler, bu albümdeki hevy devy etkisini hemen fark edeceklerdir, çünkü adam yalnızca akıllara zarar sound’lar yaratmakta kalmıyor, aynı zamanda grupların beste anlamında da en iyiyi ortaya koymalarını sağlıyor. bu durumu fark etmek inanın hiç de zor değil.

    albüme bakacak olursak, grubun bu bahsettiğimiz yeni nesil amerikan metaline yöneldiğini bize gösteren kimi ipuçları var. melodik nakaratlar bunun en açık örneği. grup bildiğimiz hızlı, gaz ve enerjik yaklaşımına yine sahip; yine burnumuza isveç kokuları geliyor. buna bir de melodik nakaratlar eklenince, hem dinleyici sayısı, hem de albüm satışı adına grubun istediği rakamlara yaklaşması oldukça olası gözüküyor.

    bazılarınız biliyordur, grup albüm öncesinde oldukça iddialı bir promosyon sloganı benimsemişti (“on yılda bir müzik dünyasına bir albüm gelir ve her şeyi değiştirir… 1985’te ‘ride the lightning’, 1995’te ‘slaughter of the soul’, 2005’te ise…… ‘undoing ruin’”); her ne kadar bu yorum için “ağır ol da molla desinler” demek istiyorsam da, albümün kötü olduğu falan gibi bir durum kesinlikle söz konusu değil. “mark of the judas”ın kendine özgülüğünü hala grubun zirvesi olarak görsem de, beste, şarkı sözü, prodüksiyon ve çeşitlilik adına “undoing ruin”in grubun en ışıltılı ve dikkat çekici çalışması olduğu açık. devin’in yarattığı kristal gibi sound da eklenince, bu çekicilik doğal olarak daha da artıyor ve tadından yenmez bir müzik ortaya çıkıyor. isterseniz biraz da şarkılardan bahsedelim. akılda kalıcı giriş riff’iyle albümü açan “with a thousand words to say but one” bence “undoing ruin”deki en iyi parça. ilk klip şarkısı olan ve hüzünlü melodileriyle dikkat çeken “convalescence”, bolca the crown ve in flames sosuyla servis yapılan “this will outlive us”, “the mark...” albümünden fırlamışçasına duran “low” ve leziz girişiyle albümün kapanışını yapan “tranquil” ilk dinleyişte dikkat çeken parçalar. diğer parçalarda da çeşitli güzellikler bulabilmek mümkün; özellikle de nakaratlara yoğunlaşılmış olduğu hemen fark edilebiliyor.

    bu arada, grubun davul ve gitar konusunda kendisini oldukça geliştirmiş olduğunu söylemeden edemeyeceğim. özellikle gruptan duymaya pek alışık olmadığımız süratteki gitar soloları albüme renk katan unsurlar arasında.

    her zamanki gibi, son sözler... isveç death metali sosu cömertçe kullanılmış yeni nesil amerikan metali dinlemek isteyenler pişman olmayacaklardır. “the haunted”, “killswitch engage”, hatta “arch enemy” falan seviyorsanız direk atlayın derim. grup benim gözümde ilk albümünden bu yana yaptığı en iyi işi yapmış; hatta o albümün bendeki manevi değerini unutabilirsem, en iyi çalışmasını ortaya koymuş diyebilirim. bunun yanında albümün sayısız dergi ve internet sitesinden çok iyi yorumlar aldığını ve şimdiden yılın albümü olarak gösterilmeye başlandığını da belirtelim. her ne kadar 1985 ve 1995’te çıkan adları geçen albümler düşünüldüğünde, darkest hour 2025’i beklese daha iyi olur diye aklımdan geçirsem de, grubun ortaya çok iyi bir iş çıkardığını bir kez daha vurgulayarak bu albümü metal dinleyen, özellikle de gaz şeyleri seven herkese tavsiye ederim.
  • kanımca son 1-2 senenin en sağlam albümlerinden biridir. şahsen albümün suyu çıkarılmamış o karanlık havasının hastasıyım.
  • basindan sonuna bir cirpida dinlenen cok cok basarili bir album. albumun tanitim videosunu bile hatirliyorum. su anda nette bulamasam da cok etkileyici idi. bana, 2006 yazinda geceleri kulaklikla son ses bu albumu art arda dinlerken gunesin dogusuna kadar wow oynadigim zamanlari hatirlatir.
hesabın var mı? giriş yap