• john maus'un haziran 2011'de çıkardığı, hala da dinlemelere doyamadığım üçüncü albümü. john maus'un ilk iki albümüne nazaran daha az lo-fi etkili, daha çok synth dolu. günümüzdeki gruplara "günümüzde synth nasıl kullanılır" kitabı niyetine ellerine teslim etmek istiyorum bu albümü.

    tracklist'e gelelim:

    01. streetlight
    02. quantum leap
    03. …and the rain
    04. hey moon
    05. keep pushing on
    06. the crucifix
    07. head for the country
    08. cop killer
    09. matter of fact
    10. we can breakthrough
    11. believer
  • her şarkının güzel olduğu albüm bu tarzı sevenler için başucu.
  • *yıllar öncesinden geride kalan artık bir yazı*

    kendisinin son albümü aşağıdaki linkten bir bütün olarak dinlenebilir;

    http://www.youtube.com/watch?v=4mxqjyjdrom&t

    gaddar denetçiler.
    şarkı şarkı dinlemek yerine albümü bir bütün olarak dinleyince gerçekten "olmuş" bir ese rolarak kendisini ele almak lazım. "we must become the pitiless censors of ourselves" albüm ismiyle "kendi kendimizin merhametsiz yargıçları olmalıyız" anlamı ortaya çıkıyor. albümü dinlerken, john maus hakkında biraz da internetten araştırma yapınca, karşıma çıkan bu kasvetin nereden geldiği ve müzik-albüm ismi-yazı üçlemesinin kendim için anlamı ortaya çıkıverdi. john maus, her usta "karşı gelen"'in yaptığı gibi, müziğin günümüzde ne kadar ele alınmış, hatta ele geçirilmiş bir "sanat" veya "öğe" olduğunu açıklamaya çalışıyor. kapitalizmin oyuncağı, popüler kültürün özelliklerini içeren, tüketmeye dayalı bu "sanat" ezelden beri varolmuş, başkalarının hegemonyası altında şekillenmiş bir türdür. her ne kadar "müziği seviyorum" cümlesi saf duygular içersede, sevilen müzik değildir. sevilen kültürdür, belki popüler kültürdür, belki alternatif kültürdür, hatta ve hatta belki bu karşıtlıklarda doğan deneysel kültürdür. yani bir çocuğa doğduğundan beri kulağına basılan bach'in, mozart'ın, john cage'in müziğidir. ne olursa olsun bir tarihi vardır, bir nedeni vardır ve bu tarihi olduğu için yaratılmış bir olgu halindedir müzik. bu yüzden benim çıkarımıma göre, "kendi kendimizin merhametsiz yargıçları olmalıyız" sözüyle, bütün "tabu"ları kendimiz belirlemeliyiz ve bunu yaparken de etkilendiğmiz şeyleri bilmeli, gerekirse rahatsız olmalı, rahatsız etmeliyiz.

    hakkında bir röportaj için; http://pitchfork.com/…maus/2784-live-at-glasslands/

    not: aynı zamanda bu röportajda görünürlük meselesinden bahsetmiş ve aslında hepimizin "görünür" olmak için çabaladığımızı, canlı performans dağıtımının, hatta ve hatta müziğin kapital olarak dağıtımının nasıl "görünür"lüğü poh pohlamak için kullanıldığına değinmiştir, iyide etmiştir çünkü bana göre önceden bahsettiğim müzik-albüm ismi-yazı üçlemesini oturtmaya devam etmiştir (bu koalisyona kendisi, yani "görünür" video'da girdi aslında..)
    evet, görünmeyi başarmış bir john maus'dan bahsediyoruz
    belki görünmeyi başarmış bir kartal pendik görmek istiyorumda ondandır, kim bilir.
  • şu sıralar gerçekten kendimi "addicted to it" hissettiğim john maus albümü. ilk şarkısından son şarkısına kadar insanı bir sarmalın içine alıp hayattan koparıyor. gerçekten çok iyi. bir insan böyle bir albüm yaptıktan sonra kendisini ne kadar sevse azdır be.

    çok hazin bulduğum bazı vurgu ve tonlamalar, bazı tınılar, birtakım karmaşık duygular var albümde. içine kapanıklık da bence. bir bütün olarak şaheser. ve ne kadar dinlenirse dinlensin ne bir sıkılma ne bir alışma hissediyor insan. sadece kapılıp gitme.
hesabın var mı? giriş yap