• yaklaşın bakalım romalılar geçin söyle ateşin başına; size nasıl dinsiz imansız oldum anlatayım.

    muhafazakâr bir ailede dünyaya geldim. kısaca bahsedersek, anneannem bilmem kaç kere hacca gitmiş, kur'ânı kerimi ezbere bilen her ramazanda hatim indiren biri doğal olarak annem ve dayılarım da öyle. baba tarafınında onlardan altta kalır yanı yok. ben 7 yaşından beri her yaz mahalle camii'ndeki kuran kurslarına gidiyor, hocalardan ders alıyordum tabi bunlarla yetinmiyor kendimi devamlı geliştirmeye çalışıyordum. farklı kaynaklardan kitaplar okuyor bu dini yaşantı durumunu fazlaca ciddiye alıyordum. liseye gidene kadar ciddi bir bilgi sahibi olmuştum sonra liseye (imam hatip lisesi) gittim. lisede dini bilgi ve birikimimi artırmak için çok çalışıyordum zaten dersler de bu konuda bana çok yardımcı oluyordu.

    bu sırada tasavvufa merak salmaya başladım yavaş yavaş. tabi lise dönemim boyunca her yaz yatılı kuran kurslarında kalıyor bir "sübhaneke" yi geçebilmek için aylarımı veriyordum. gerçekten zor bir iş kıraatlı okumak. yine ek olarak cemaatlere gidiyorum o'cu bu'cu demiyor hepsinin sohbetlerine katılıyordum. süleymancılar, nurcular, yazıcılar, okuyucular, menzil vs. her sohbet ilgimi çekiyor, her birinden bir bal aldığımı düşünüyordum.

    fakat yavaş yavaş mutsuz olmaya başladım. hiç gülmüyor, devamlı uzaklara dalıyor, pencereden dışarıyı seyrediyor ve bir düşünce hali içinde kayboluyordum. çoğu zaman okulda dersleri bile dinlemiyor kendimi gizli gizli ağlarken buluyordum. beni üzen şey yetersizliğim, yaratıcıya layık olamama düşüncesiydi. kendimi çok günahkar hissediyordum. sanki devamlı günah işliyordum ve kafamı kaldırıp bir kıza veya günah bir şeye baktığım zaman tırnaklarımla ellerimi sıkıyor bazen kanatıyordum. hiç bir namazımı kaçırmamaya çalışıyordum fakat ne kadar uğraşırsam uğraşıyım illa birini kaçırıyor kazasını yapmayı kendime yediremiyordum.

    çoğu zaman seccadem göz yaşlarımdan sırılsıklam oluyordu. içimde müthiş bir allah ve muhammed aşkı vardı. hele muhammede olan sevgim tarifsizdi. yine bir gün yattsı namazında ağlaya ağlaya seccade üzerinde uyuya kalmışım ve rüyamda muhammedi gördüm. sabah uyandığımda tarifi imkansız bir mutluluk içindeydim. insanlara anlatıyordum bunu devamlı ve bana gıpta ile bakıyorlardı. güzel bir duyguydu.

    ama böyle gidemezdi, bu kadar lütufa karşı ben sadece günah işliyordum yani öyle düşünüyordum. allaha layık bir kul olmalıydım. yaptığım iyilikler ibadetler ve hareketler cennet için falan değildi. çünkü cennet aptallar içindi ben hiç bir zaman cennetin hayalini, alacağım mükafatı düşünmedim. ben sadece allah ve resulunun rızasını kazanmak istiyordum. (cennet cennet dedikleri bir kaç köşkle bir kaç huri bana seni gerek seni!) ölümden korkuyordum, ve devamlı ölümü hatırlayıp günahlarımdan korkuyordum, daha çok ibadet ediyordum. karanlık bir yere kendi mezarımı kazıp içinde sabahlama sebebim de buydu ölüm rabıtası! bir kaç defa da mezarlıklarda sabahlayarak imanımı güçlendiriyordum.

    ben aptal biri değilim, yani belki hareketlerim sizin tarafınızdan "aptal" yaftası yiyebilir ama sorgulama ve mukayese yeteneğim var gelişmiş durumda. bu hikayeyi komikli esprili bir şekilde anlatabilirdim ve böylece sizi sıkmamış olurdum ama benim için bunları yazmak bile zorken...

    bir şeyler yanlış gidiyordu ne kadar koşarsam koşayım asla hedefe ulaşamıyordum. bırakın ulaşmayı yaklaşamıyordum bile. hiç bir zaman yeterli olamıyordum. ben kendimi düzeltmeye çalıştıkça mutsuz oluyordum. gecelere, sabahlara kadar düşünüyordum ibadet ediyordum. ve o zaman içime bir kurt düştü! madem hedef degil yolculuk önemli ve ben bunun için ne kadar uğraşırsam uğraşıyım hedefin yakınından daha geçemeyeceğim ne anlamı var ki o zaman hayatımı zehir etmeye?

    üniversiteye gittim. maddi durumlar pek iyi olmadığı ve biraz da rahat hissettiğim için cemaat evlerinde kalmaya başladım. burada kaldığım süre içinde bana öğrenciler veriliyor, ev abiliği yaptırılıyor koca koca adamlara sohbet etmem isteniyordu. tabi içimdeki kurtlar durmuyor, sürekli beni kemiyordu içten içe. eskiden allahın ne kadar mükemmel olduğunu düşünüyorken şimdi acabaların çığlıkları yankılanıyordu zihin duvarlarımda.

    ve bir gün kafamı kaldırdım görmek-bakmak savaşında bu sefer kazanan farklıydı sanırım. kendimi ne kadar günahkar görsemde "müslüman" kimligi altındaki çoğu insandan kat ve kat daha çok çabalıyor "iyi insan olmak" için elimden geleni yapıyordum. bu müslüman görünümlü insanlar tabiri caiz ise allahsız müslümanlar benim çok canımı sıkıyordu. bu insanlarla aynı kimliği taşımak bana çok ağır geliyordu. etrafımdaki bu kadar sorun ve sorunlu insan bana sistemin yanlış olabileceği düşüncesini sorgulattı. bütün müslüman ülkelerin hali ortadaydı. çevremdeki insanlar bile kötüydü! artık emindim bunu anlamalıydım.

    ve allahın dediğini yaptım! okudum! ne diyor bu insanlar, ne yazmışlar araştırdım, not aldım, izledim vs. okudukça "yıkandı beynim" sanki bir kaç kıvılcım çaktı beynimde! bu araştırma evresi 1 yıl kadar sürdü. ve son kitabın kapağını kapattığımda dudaklarımdan şu kelimeler döküldü "artık müslüman değilim". önce titredim, korktum bunu söylediğim için ama sonra alıştım. nefes almaya başladım sanki hayat daha bir güzeldi şimdi, farklıydı. insanlarla konuşmaya başladım, anlatmaya çalıştım nasıl konuşmayayım ki? kral çıplak diyen çocuğun heyecanı vardı o an anlatmalıydım bunu susamazdım... ( ne kadar zavallıymışım, herkes yapar bu amatörlügü)

    tabi susturdular. bazı insanlar benden nefret ediyordu artık anlamıyordum bu durumu. en son yine bir sohbette biraz ucundan allahı sorgulamaya kalktığımda cemaatden de kovdular beni. ama bir sorun vardı yine ben ateist degildim. deist idim. hala içten içe kendimi garantiye alma durumuydi sanırım bu. sonraki 2 yıl içinde önce agnostik sonrada ateist olmuştum.

    tabi bu durum hiç kolay değildi, ailem ogrendigi zaman çok ciddi sıkıntılar yaşadım ve halada yaşıyorum. ama mutluyum önemli olanda bu sanirim.

    tavsiye: eğer müslümansan ve öyle kalmak istiyorsan uçlarda yaşama. öyle mutluysan öyle yaşa. ama şunu unutma her şeyi bilmek isteyen acı cekmeyi göze almıştır.

    edit: ailemin verdiği tepkiler ve yaşadığım sorunlar ile ilgili çok fazla mesaj aldım topluca buradan yanıtlamış olayım.
    ben o amatörlükle aileme söylemiş bulundum. buradan bu durumda olan kişilere tavsiyem asla bu konuyu açmayın bahsetmeyin bile. sadece mış gibi yapın. inanın bana hiç bir zaman anlamayacaklar. neyse, tabi benim ailemde anlamadı. önce dalga geçiyorum sandılar, sonra ciddi olduğumu anlayınca bağırdılar çağırdılar. fazlaca, haddinden büyük laflar söylediler abim, babam, annem, anneannem, dayılar vs. sonra bana acıdılar sanki bana bir böcek gibi bakmaya başladılar. her seferinde bana bunu hatırlattılar. ve ben daha da kinlendim. dayım "allah sana hidayet versin" deyip benimle görüşmeyi kesti. babam evden kovdu. annem ağladı. abim küfretti. vs. ama yılmadım. öğrendim çünkü akılladım. ben sadece kendi egomun mastürbasyonunu yapıyordum onu anladım. hiç bir şeyi değiştiremeyecegimi anlamıştım. bunu bilmemde gerekirdi zaten. onlara bunu anlatarak neyi amaçlamış olmalıydım ki zaten? ve oyunu kuralına göre oynamaya başladım. mış gibi yaptım o konulardan bir daha konuşmadım. cumalara falan gitmiyorum gizleniyor yapmıyordum görevlerimi ama onlar benim yine müslüman olduğumu zannediyorlar. böylesi gerçekten çok daha iyiydi. çünkü şu kısa hayatta sevdiklerimi üzmenin ne kadar anlamsız olduğunu anladım. ben onlardan daha üst bir seviyedeydim sanki ve onları bilmedikleri anlamadıkları bir şey için suçlayamazdım. benim ahlakım veya normlarım onlarda yoktu. bu savaşın bir kazananı yoktu. toy ve tecrübesizdim şuan bir problem yok kendimi daha çok geliştirmeye çalışıyorum. ve onlar bu konulardan bahsederken bende onaylıyorum ve geçiyorum o kadar herkes mutlu.

    edit: yalan diyenler, cahilce diyenler, manipüle ediyor diye çığıranlar; en saf duygularla tekrar müslüman yapmaya çalışanlar, kaynak gonderenler, bende aynıydım diyenler, akıl isteyenler, destek verenler, kardeş kabul edenler, saygı ve sevgi gosterenler, küfür edenler, ibret alanlar, aramaya inan önce diyenler, yol soranlar ve borç isyenler... hepiniz seviyorum eyvallah. saygı ve sevgilerimle...

    siktir edin nasıl mutluysanız öyle yaşayın, ona inanın. iyi insan olun yeter. hayat çok kısa ve çok güzel. hadi bakalım.

    ekşi sözlüğe emanet olun.

    the end.
  • bir şeyi anlamıyorsam, anlaşılamayan şeyin yerini tanrı ile ikame edip çaba sarfetmekten vazgeçmektense, o şeyi anlamaya çalışmanın daha mantıklı olduğu sonucuna varmamla gerçekleşmişti her şey serince bir gri sonbahar sabahında, kahvemi yudumlark...

    şaka lan şaka, ben default böyle gelmişim. paketten böyle çıkmışım.
  • puanım islam'a yetmiyordu, ben de ateist oldum.

    şaka len, agnostiğim ben.
  • bir varmış, bir yokmuş ile başladı ve bitti.
  • seksin ve şiddetin olduğu bir dünyada tanrinin varolmasi mümkün değildir.
  • ateizmin ilk tohumlarını daha orta orta sonda farkettim içimde. din kültürü dersinde hocama "her şeyin bir başlangıcı varsa allah nasıl başladı/doğdu/oluştu?" gibi bir soru sorup karşılığında klasik, o doğmaz falan gibi cevap aldım. tabi öncelikle çocuk, sonrasında da insan aklıyla çok mantıksız geliyor, illa bir başlangıç olmalı diyordum fakat tabi unuttum gitti sonra. ilerleyen zamanlarda lise 1'de falan ergenliğin tavan yaptığı ve libidoların iyice yükselidiği zamanlarda mesela arkadaş, porno izliyorum sonra bir huzrusuzluk kaplıyor içimi, günaha girdim diye falan sürekli bu tarz bi rahatsızlık duyuyorum ama kimseye de anlatamıyorum. gel zaman git zaman 1 sene de böyle geçti. sonrasında facebook ile birlikte internetteki bilgi paylaşımının hızlanması ve benim de artık yavaş yavaş "ulan şu işin aslı nasıl acaba" diye merak etmem ve tam o dönemlerde çok efsane biyoloji hocamın evrim ve darwin konularını çok güzel anlatması sonucu giderek aydınlandığım bir sürece girip üniversiteden itibaren de sürekli okuyup araştırarak din denilen bok çukurundan ve dolayısıyla beni rahatsız eden bütün düşüncelerimden kurtuldum. ohh be huzur ateizmde yemin ediyorum.

    ve edit: çok değil, sadece neden sonsuz ve akıl almaz derece de kudretli bir varlık olarak tanımlanan yaratıcı kendinden bu kadar çok aciz yaratıklar olarak tanımlanan insanoğlunu yaratıp onları bir de kurallarını kendisi belirlediği bir sınava sokar ki? bu çok sadistçe. yani parkta oynayan iki çocuğa gidip hadi kavga edin kim döverse ona çikolata vericem demek gibi bir şey bu
  • bazen sadece susarsın, okursun veya dinlersin. anlatılan veya okunan şey o kadar gerçek ve senden bir parçadır ki kelimelerle kirletilemez. ancak hissedersin veya hissedip unuttuğun yerden tekrar çıkarıp bi üstüne üfleyip kapağını açıp bir iki cümlesiyle mest olursun.
    gerçek, güzel şeydir. dünyadaki tek dogmadır.
  • ilk defa lisede 3 ay sanayide çalıştığım zaman şüphelerim oluştu. adamlar bildiğiniz üçkağıtçı insanlardı ve işleri hep kötü gidiyordu. sabah din muhabbeti yapıp gece de içmeye gidiyorlardı. bira göbekle şarapçıları kovalamak gibi yani. iğrenç muhabbetlere tanıklık oldum ve ikiyüzlülüklerinden kısa dönem dini beşeri olarak algıladım. milyonlarca insan aynı tip ibadet ediyor ve sonunda hep öfke kusuyorsa bu iyi değildi. ablama danıştım sakin bir günde, kuran'ı okumamı istedi. okudum ve korktum. o zamanlar kendimi kandırsam da cehennem korkusuyla dine döndüm.

    din konusunda iyimser davranmamı sağlayan asıl unsur ise amcamdı. çünkü adam doğuda töreden birini himayesine almış, türlü felaketlerden kurtulmuş ve iş ve aile konusunda mutluluğa erişmişti. bunun sebebi dine olan bağlılığıydı. sonra ablam. benim gibi atatürkçü ve islamiyet hakkında bilgin biriydi. bana hep yorumlamalardan bahsederdi. kitabın her kelimesinin özel anlamı olduğunu söylerdi. ona göre normal bir kitap gibi okunması tehlikeliydi. içimden geçirdim, 'tanrı niye işleri bu kadar karışık sunsun?' sonra y.n. öztürk. adamın ağzından bal damlıyordu. bana göre zekiydi ve mantıklı konuşuyordu. 'hayır, işin içinde değilim, yeterli bilgim yok ve kandırılmaya çok müsaitim. sorgulamayacağım'.

    lise sonda şüphelerimi empatik bir öykü şeklinde yazdım. güzel bir çalışmaydı ve çevremden olumlu tepkiler aldım... ta ki bir kız uğruna tanımadığım birine verene kadar. kaba milliyetçi insanların eline geçen çalışmam yüzünden fakültede dinsiz, satanist, kedi kesen diye mimlendim. hatta iki kızın arkamdan şunları söylediğini duydum 'yakışıklıymış ama kedi kesiyormuş' halbuki o çalışmayı başka bir kız arkadaşıma verdiğimde hüzünlenip ağlamıştı!

    aradan yıllar geçtikten sonra bir kadir gecesinde iş konusunda dua ettim ve 3 gün sonra tam da istediğim gibi bir iş buldum. kısa süre çalıştım fakat özel sebeplerden kovuldum. sonra dedim ki, 'diğer dünyaya gittiğimde tanrı bana 'sana inanman için fırsatlar verdim, niye yapmadın' dese ne derim?' bu gaz beni bir yıl tuttu ta ki fantastik öyküler yazıncaya değin. çeşitli mitolojileri araştırmaya karar verdim ve okuyunca hep benzer senaryolar gördüm. koskoca evrende tanrıların işi gücü yok insanlarla uğraşıyor. nadiren baktığım kurana beni yanıltacak diye bir daha el sürmedim!

    islamiyet benim içimdeki arap ırkçılığını belirginleştirdi. dünyada 'yaradan herkesin mutlu ve inançlı yaşamasını istiyorsa, bunu pisliğin olduğu yerden başlatması gerekir. atatürk'ün şapka devrimini kastamonu'da yapması gibi, o da elçileri hep araplara gönderdi. yani araplar, binlerce kutsal elçi gönderilmesine rağmen akıllanmayan bir millet'

    dinlerin tarihini inceledikçe ortak noktalar belirginleşti. her din, kendi milletine gönderilmişti sanki. kuzeyde soğuğun hüküm sürdüğü topraklarda buzul bir cehennemi gördüm. musevilikte tarihin ilk ırkçılığını görmem gibi. incil'de emperyalizmi, islamiyet'te şiddet ve karmaşayı gördüm. acınacak şey, ben babamın tam bu zamanlarda tanrıtanımaz olduğunu görüp şöyle dediğimi hatırlıyorum 'tanrım, sen babamın günahlarını affet ve onun yerine tevbemi kabul et'. hala gülerim buna. sonra sakin bir kafayla düşünmeye başladım:

    'ben bu dini korkuyla benimsedim. iyi şeyleri duaların kabulü, kötüleri de günahlarımın bedeli olarak gördüm. bazı tesadüflerden ötürü sorgulamayı kestim. çevremdeki başta amcam ve ablam olmak üzere gerçekten dinine bağlı insanların imrenilecek hayatları da buna etkendi. inanç dediğim şey sadece koskoca bir şartlandırmadan başka bir şey değil.

    ayetler evrenin sadece arap yarımadası ve mezapotamya'da geçtiğine inandırıyor beni. bu çok saçma. bunların hepsi.'

    sorgulamaya başlayınca gerisi geldi ama ben kendime bir hafta zor geldim. milyarlarca insanın bir hiç uğruna işkence edilip genç yaşta ölmesi berbat bir şey. dini öğretinin taktiği şu: önce ideal bir hayal göster, reklamını yap, sonra da bunun için bedel ödemesini sağla. konu milyarlarca insanın hayatı söz konusu olsa da.

    benim gözümde din, insanların çevreye verdiği tepkiyi anlamlandırma şeklidir. bu yalnızca islamla ilgili değil, birçok inanç için böyledir bana göre.

    inancımı değiştirdikten sonra kişiliğim yerle bir olmadı. fiziksel olarak değişen şey, inandığım dönemde ağzıma sürmediğim alkolü ağzıma sürmem oldu. çünkü o zamanlar kafamda şöyle bir tabu vardı: madem ben farzları yerine getiremiyorum, o zaman haramlardan uzak durayım, dedim. ve kafamda temel şüpheler oluşana dek ne bira içtim, ne rakı masasında rakı götürdüm. ilginçtir, dinci kesimin 'insanları bu programlarla, yasaklarla ahlaksızlaştırıp dinsizleştiriyorlar' dediği dönemi de gördüm, 'kafir' insanlarla da takıldım ama samimi söylüyorum, hiçbiri şüphelerime etken değildi. o zaman diliminde nefsime rahatlıkla hakim olmuştum.
  • çerkes ve fazla inançlı bir babaanne, inançsız bir baba ile kendi çapında inançlı bir anneden müteşekkil bir aileden gelmeyim. babam din eğitimimi (ve de geri kalan hiçbir eğitimimi) önemsememiş, konuyu evin kadınlarına devretmiş, annem de 17 yaşında gelin olmuş 18'inde beni kucağına almış genç bir kadın olunca din eğitimim çerkes babaannemin eline kalmıştı. çocukluğum her hafta dedemin mezarına giderek, cin peri melek masalları dinleyerek geçti. ilkokul dönemimde gece cinler gelecek diye yalnız başıma tuvalete gidemezdim, allah görüyor diye çıplak kalmaktan utanırdım.

    13 yaşıma geldiğimde evde turan dursun'un din bu 3'ünü buldum. nereden geldi eve, hiçbir fikrim yok. o sıra ders notlarım pek parlak olmadığı için kitap okumama sınır getirilmişti. bu nedenle gizli gizli okumaya başladım. okudukça da "yuh" dedim, yazılanlar gerçek mi diye teyit etmek için evdeki kuran mealini bulup karşılaştırmaya başladım. tabi ki turan dursun yalan söylememişti.

    çocuk yaşta dini inançtan kurtulmanın hayatımı ne kadar kolaylaştırdığını hep düşünürüm. din gidince toplum tarafından empoze edilen diğer tabuları kırmak, özgür ve hafif bir şekilde hayata devam etmek çok daha kolay oldu. yirmili yaşlarında inancını terk edenlerin yaşadığı bunalımları, sonsuz hayat ya da ilahi adalet gibi son derece rahatlatıcı fikirleri zaten hiçbir zaman içselleştirmemiş olmamdan dolayı yaşamadım. hayatı olduğu gibi ve olduğu kadarıyla kabul ettim.

    dünyayı bir kere olduğu gibi gördüğünüzde, daha doğrusu dünyanın gördüğünüzden öte bir manası olmadığını, her şeyin her an bitebileceğini, elimizdekinin bu kadar olduğunu fark ettiğinizde her saniyenin nasıl da kıymetlendiğine hayret edersiniz. yanlış anlaşılmasın,bu dünyayı sevmiyorum. ama bu dünya ve şu an, sahip olduğum tek şey. o nedenle de tadını çıkarmaya gayret ediyorum, inançlı inançsız herkese de tavsiyem budur.
  • kuran okumaya başlamadan önce çok iyi bir müslümandım. insanlara islam adına iyilik yapardım, camiye giderdim, müezzin veya imam olabilecek kadar biliyordum ibadet etmeyi, bir kaç kez arkadaş grubumuza imam oldum beraber namaz kılarken.

    sonra dedim ki, ben bu kuran'ı arapça okuyorum falan, türkçesini niye okumuyorum, okuyup anlasam ya? sonra kuran okumaya başladım.

    kafama yatmayan, aklımın almadığı ayetlerle karşılaştım. bunları not aldım, her birini önce anneme babama, sonra da hocalarıma sordum. bazı konularda tatmin edici cevaplar aldım (örneğin kadınla erkeğin eşit olmaması, faizin yasak olması), ancak bazı konularda hiç tatmin edici cevaplar alamadım(kölelik, 4 eşlilik, eşcinsellik, allah'ın küfretmesi, peygambere özel ayet olması, öldürmenin caiz olması, kuranda bulunan bariz çelişkiler). bu tatmin edici olmayan cevaplardan sonra internetten de bir çok kaynağı araştırdım, özellikle multi-müslüman olan sayfalarda. tatmin olmadım.

    kurana olan inancımı yitirmeye başladım, çünkü islamı bilenlerin açıklayamadığı saçmalıkta ayetler vardı içinde. kuran'da olması gereken "yeter ve gerek koşul" durumunun var olmadığını farkettim, zira bazı yazılanlara karşı "sadece kurana bakmak yetmez, hadislerle desteklenmeli" gibi cevaplar aldım, örneğin namazın kılınma şekli.

    sonra diğer dinleri araştırmaya başladım, aynı saçmalıkların diğer dinlerde de olduğunu gördüm, ve dinler arası "araç olarak kullanma" özelliğinin de ortak olduğunu gördüm.

    sonuç: agnostiğim, yaratıcı büyük ihtimal yok, varsa da bize müdahele etmiyor artık, ya umrunda değil ya da böyle olsun istiyor.

    öbür taraf diye bir şey büyük ihtimalle yok, varsa da yalnızca iyi insanlar oraya gidecek, kötüler gidemeyecek, dininle imanınla inancınla alakalı olmayacak.

    artık dinim iyilik dini diyebilirim, insanlara hayvanlara bitkilere iyi ol, kendine iyi ol, zarar verme fayda sağla.

    eğer islam sırf allah inancım olmadığı için (ki allah inancını benden alan kitap olan kuran bundan sorumludur) beni cezalandıracaksa, iyi bir insan olmama rağmen, sokayım öyle dine. istemiyorum öyle din. benim gibi düşünenleri cehenneme yollasın.

    biz orayı cennetten daha güzel hale getiririz merak etmeyin.

    eğer afterlife varsa ve tayyip erdoğan ile aynı tarafa gönderilirsem de söyleyeceğim tek şey olur:

    (bkz: bele adaletin içine soxum)
hesabın var mı? giriş yap