• onuncu nesil sabırtaşı yazar

    üstelik çağla şikel'in hamile olduğunu emre altuğ'dan öğrendiği gibi o da yazar olduğunu benden öğrenmiştir.
    o değil de hakikaten sabırtaşıdır, bizzat ben kendim kefilim. hoşgelmiştir!
  • brüksel'lerde çantasını, pasaportunu, cüzdanını, parasını kaptırmış kız çocuğudur. aman kalbini kaptırmasındır, haliyle kırılmasın, üzülmesindir de.
  • belçika'dan victoria frances ve luis royo'nun çizim kitaplarını araştırıp, bulunca getirebileceğini söyleyerek beni mutlu etmiş nesildaş badimdir. * * *
  • kendisinin brüksel'den kesin dönüş yaptığından beri aşüfteliği exponential olarak artmaktadır. adeta aşüfte değil aşüftelik olarak adlandırılmalı yani kavramın ta kendisi olmalıdır.

    bir de geçen gün kendisi bir restoranın tuvaletinde küçük bir kriz yaşattı. hemen olaya el koydum tabi. neyse.*
  • mutlu enerjik badim. uzunca saatler benim tekrarlayan luzumsuzluklarımı nasıl çekebildiğini hala anlamakta zorlanmaktayım, burdan tekrar söylüyorum ne kullanıyorsan ben de istiyorum!

    ayrıca beni ezik bir şıpsevdi olarak değil de, gün aşırı sevgili değiştiren bir insan kıvamında anlatmış kafasının entrisinde* söylediğinden daha güzel olduğunu düşünmekteyim şu anda

    bir de çok değişik bir sapığa sahiptir bu insan. kendisinin stockholm sendromunun yandan yemişine sahip olduğunu düşünmüştüm ilk başlarda ama şimdiki durumunu görünce ne kadar haksız olduğumu görüyorum. böyle sapığa can kurbanmış ben bunu gördüm. *
  • satranç ustasıdır kendisi. $öyle ki; daha 15. hamleye gelmeden ''ben seni vezirsiz, atsız, filsiz yenerim'' dercesine bu ta$larını bana teslim ederek ne kadar güzel satranç oynadığını ıspatlamı$tır. * * * lakin sevgili arkada$ım devamını getirememi$tir o ayrı. hadi durum e$itlensin diye vezirimi feda etmek istemi$imdir, lakin ''bana tuzak mı bu'' demi$ ve vezirimi yememi$tir. kız i$te... kesin benim göremediğim matı görmü$tür. *
  • yüreğimi ağzıma getiren yazar. daha önce hiç böylesini yaşamadım. alelade bir günün sonunun hastanede biteceğini hiç tahmin etmedim. nasıl olur ki sadece 2 dakika öncesinde vedalaşmış, "iyi tatiller" dilemiştik birbirimize. kuşadası'na gidecek, tüm bir senenin yorgunluğunu atacaktı. ben, zenaw ve kadim dostum bir türlü bitememiş bir projenin sunumundan çıkmıştık. kadim dost ve ben ertesi güne bitmesi gerekenleri düşünürken zenaw'a bizim projeyi halledeceğimizi söylemiş ve onu uğurlamıştık. kadim dost, yine sabahlayacağımızı göz önünde bulundurarak internetten yemek siparişini yapmış, sipariş vereli 5 dakika olmasına rağmen kuryenin gelmiş olabileceği düşüncesiyle aşağı kapıya gitmişti. ben ve bir başka arkadaş masamızda projelerle uğraşırken kadim dost merdivenlerde belirmiş ve günün gidişatını belirleyecek cümleyi bir çırpıda nefes nefese sarf etmişti bile: "lovely rita, birine araba çarpmış. zenaw olabilir." sonrası oldukça hızlı gelişti. ne olduğunu anlayamadan yanımdaki arkadaş ve ben müthiş bir depar atarak aramızda mesafe olmasına karşın kadim dostu geçip olay yerine doğru hızla koşmaya başladık. olay yerine yaklaştıkça artan heyecan ve korkuyla arkadaşa "o mu? o mu?" diye nefessiz kalırcasına sorarken ondan gelecek "yok, zenaw değil" cevabını bencilce beklerken bir mavi çantanın bazen neler anlatabileceğine tanık oldum. o çanta zenaw'ındı. doğum gününde biz almıştık o çantayı. kadim dost, arkamızda kalmasına rağmen benim zenaw'ı yerde ilk görüşümde verdiğim tepkiden yolun ortasında kalakalışını anlatıyor. zihninde bir anda çakan o benzersiz korku... benim net olarak hatırladıklarım arasında zenaw'ın etrafına saçılmış onlarca kolonyalı mendil... şuursuzcasına çöküyorum zenaw'ın yanına. tepede deli bir güneş. zenaw'ın kafası delicesine yandığını tahmin ettiğim asfaltta. otomatiğe bağlarmışçasına kolonyalı mendilleri teker teker açıyor, kanlarını silmeye çalışıyor, bir yandan da ona sürekli "korkma, korkma" diyorum. tanrı biliyor ya ben delicesine korkuyorum. kadim dost, benden daha soğukkanlı. daha rahat nefes alabilmesi için hafifçe vücudundan yan çevrilmesini salık veriyor. tüm bunların ortasında kafama o soru dank ediyor birden. iyi de bu kaza nasıl oldu? yakında bir araç görememişim çünkü. hafifçe doğrulup başımı sola çevirdiğimde oldukça ileride aracı görüyorum. dizlerimin bağı çözülüyor. o aracın o hale gelmesi ancak bir ağaca, bir direğe ne bileyim bir başka araca çarpmasıyla mümkün. ön cam tuzla buz... hem de aradaki o mesafe kazanın büyüklüğünü beynime çakarcasına anlatıyor. sonra ambulans geliyor ve hastane yolu tutuluyor. gergin bekleyiş de bu şekilde başlıyor. acile varmamızın ardından, tüm bölüm teker teker sökün ediyor. gerekli prosedürler uygulanırken kah içerde, kah dışarda, kah bir yolunu bulmuş zenaw'ın yanındayız. sonra gerekli açıklamalar geliyor. tomografi sonuçları temiz. röntgenlere göre de sağ bacağında bir kırık ve burnunda küçük bir kırık...

    bugün ameliyattan çıktı zenaw'ım. çok başarılı bir ameliyattı ve durumu oldukça iyi. daha da iyi olacak. insan hayatının bir pul gibi kolayca harcandığı bu ülkede ölümden dönen insanlar kervanına o da katıldı. keşke tüm bunlar bir şaka olsaydı ama maalesef hepsi yaşandı. olayı birebir gören güvenlik görevlisinin anlattığına göre araç oldukça hızlıymış, kaldı ki fren izi dahi yoktu. yavaşlayacak zaman bile bulamamış. bir takım dersler çıkıyor bununla beraber. senelerdir o yola alt geçit veya üst geçit yapmayan okul idaresine söylenecek çok söz var. şehir içinde araç kullanırken ister ana yol, ister tali yol olsun deli dana gibi bir yerlere yetişme sevdasına bir sonraki adımda neler olabileceğini hesaba katmayıp gaz pedalınının dibine vuranlara da... zenaw şimdi iyi, yarasına beresine, acısına, ağrısına bakmadan yaptığımız esprilere gülmeye dahi çalışıyor. şakasına "ya hep sen mi yatacaksın? tepende dikil dikil yorulduk. az kay da oturalım" dediğimizde hasta yatağında kırık bacağında alçısıyla yana kaymaya çalışacak kadar temiz ve iyi niyetli hala. acilde kazaya karışan şoförün eşine kendisinde de hata olduğunu söylecek kadar da merhametli ve saf. onu çok seviyoruz ve en kısa zamanda yeniden bizlerle at koşturacağı günü bekliyoruz.

    not: bu entry zamanı geldiğinde kendi kendini imha edecek. zenaw'a hep o günü anımsatacak bir yazı bırakmak değil derdim. zenaw'ın burada edinmiş olduğu olası arkadaşlarının durumdan başka türlü haberdar olamayacaklarını düşünerek yazdım bu entry'yi. bir de onu ne kadar çok sevdiğimizi bir kez daha söylemek için.

    o çok iyi. hem zaten aşüftelere hiçbir şey olmaz.

    edit: hastaneden çıktı, sakatatım oldu. okullarda kendisini rezil etme serüvenlerimiz yeniden başladı. sordum: "sileyim mi artık bu enrtyyi?" "yetti mi bu kadar duygu sömürüsü?" dedim. "silme, anısı kalsın" dedi. "yalnız o çanta sizin aldığınız çanta değil, benziyor ama o değildi" dedi. aklı fikri nerelerde yarebbim? bir de kazanın ardından okulun ilk günü kaza günü giydiği kıyafetleri giyip geldi bu şapşik. allam el deliye ben akıllıya hasret yarebbim.

    vallahi de billahi de yeni tanım yapacağım: müptelası olduğum insan. sakatatım.

    the end
  • iş birliği kararlarımızı okuldaki son birkaç ayımızda olduğumuzdan ötürü sözlü herhangi bir beyanat olmaksızın ertelediğimiz yazar. (yoğunluk, hayat telaşı ve benzeri faktörler)

    ha dönmeyecek miyiz çılgın birer fişek gibi, şüphesiz lakin hayat be okuyucu... o değil de, zenaw candır der, noktalarım bu entriyi. noktaladım.
  • eski dost kadim insan.lakin her ortamda ,ekşide yazdığını belirterek,istemeden deşifre etmekteyim kendilerini.
  • bir gün park caddesi dönüşü bonibonda**** seyir halindeyken arkada muhtelif aralıklarla "sabriii beeey" diye sayıkladığına rastlandı. hala anlamadık neden olduğunu. o kadar zamandan sonra aklıma düştü bu sabah birden. kendisinin doğum günü kutlaması için yola düşmüşken seyir halindeki bonibona tinerci çocuklar arkadan, yandan atladığında da çok eğlenmişti arkada ben 3.5 atarken ama o başka bir hikaye. sevmekteyim kendisini.
hesabın var mı? giriş yap