• her ne hikmetse imdb top 250'de yer almayan, dünyanın en güzel filmi.

    bu filmi seyrettikten sonra kuaföre koşan genç kızlar unutmamalıdır ki, jean seberg saçının yakışması için jean seberg olmak gerekir.
  • senaryosu truffaut'a ait olan nouvelle vague filmi; yalnız hikayenin sonunda godard'ın parmağı var.

    --- spoiler ---
    truffaut'un yazdığı ilk senaryonun son sahnesinde, michel poiccard esasında polisten koşarak kaçabiliyordu. michel'e son sözlerini söylettikten sonra onu öldüren, senaryonun sonunu beğenmemiş olan godard'dır.
    --- spoiler ---
  • godard'la tanışma filmimdir kendisi.

    patricia'nın new york herald tribune diye bağırkenki vurgulaması yok mu?
    muhteşem!

    jean seberg bu kadar çirkin ellere sahip olan dünyanın en güzel kadını olmalı.

    ha bi' de bu film öyle bir kere izlemekle olmaz. ondan ben şimdilik susuyorum.
  • "bir film yapmak için tek ihtiyacınız olan bir silah ve bir kadındır"

    godard'ın bu sözünü kanıtladığı filmdir.
  • "between grief and nothing i will take grief."

    --- spoiler ---
    filmin sonunda michel öleceğini anladığı ana kadar kendi hayatını yaşamayıp ömrünü bir hollywood yıldızını taklit ederek geçirdiği için kendini "iğrenç" olarak niteleyip ölür. polis ise ya bilerek ya da yanlışlıkla michel'in patricia'ya iğrenç dediğini söyler ve böylece patricia aşka olan inancını başarıyla yitirir. zaten istediği de budur. artık bogart'ın hareketini yapma sırası onundur. "iğrenç ne demek?"* diye sorar ama aslında kameraya bildiğini ima ederek bakar.

    kısaca michel yaşadığı hayattan pişman olarak ölür; patricia ise aşka inanmama arzusunu gerçekleştirir.

    biri kederi diğeri hiçliği seçer.
    --- spoiler ---
  • finalinde "eeee ne ki simdi bu" dediğim ama izlerken bir o kadar da keyif aldıgım filmlerden birisidir.
  • "new york herald tribune"

    sevdiğim sekanslardan biri
  • truffaut nun senaryosuna bağlı kalarak jean-luc godard ın yonettiği filmdir.güneşli bir günde geçmesine rağmen kara filmler üzerine yapılan bir kara filmdir.ana karakterin humphrey bogarta ozenmesi, kahraman erkek ve ihanet eden kadın da bunu destekler.asıl olayın gazeteden öğrenilmesi ve muhteşem dialoglar da bu filmi ilginç kılar.elde taşınan arriflex kamera, atlamalı kurgu, dış mekanda çekim ve gerçekçi aydınlatma sistemi bu filmle gelen yenilik ve geliştirmelerdir.
  • michel ve patricia arasında geyik tadında devam eden diyaloglar içinde müthiş cümlelerin yakalanabildiği film. burada geyik kısmını da açıklamak lazım. karakterler sürekli olarak konuşurlar ve konuşmalar günlük, sıradan sırf konuşmuş olmak için ortaya atılmış cümleler gibdir. gazetecilik okumak için paris'e gelmiş olan patricia müzikten, kitaplardan, yazarlardan, hayattan vs konu açmaya çalışsa da, michel sayesinde hiç bir konuya tam manasıyla değinilemez. cümleler hep havada kalır. hatta aynı sahne içinde iki karakterin de aynı anda iki alakasız konu hakkında birbirlerine anlatıyormuş gibi konuşmalarını seyretmek çok keyiflidir.

    --- spoiler ---
    michel - kadınlar sekiz günde yapacaklarını, sekiz dakika sonrayapmak istemezler. oysa sekiz dakika da sekiz gün de aynı hesaba gelir. evet..hayır...kadınlar hiç hesap bilmez. bu moralimi bozuyor.

    ****
    patricia - fransızlar çok farklı olan şeyler için "hep aynı şey" der.

    ****
    patricia - birbirimizin gözlerine bakıyoruz ve bu hiçbir işe yaramıyor.

    ****
    patricia - uyumak kötü bir şey; ayrılmak zorunda kalıyoruz. ayrılmak..beraber uyuyoruz denir ama doğru değil.

    ****
    michel - ben hep kendi adıma konuştum, sense kendi adına. oysa ki sen beni, ben de seni anlatmalıydım. ...... ben özgür olmaya inanmıyorum,ama özgürüm. sen inanıyorsun, ama özgür değilsin. ben senden üstünüm. ...herkesle yatan ama kendilerini seven tek erkekle, herkesle yattığını bahane edip yatmayan kızlar gibisin.
    --- spoiler ---
  • godard, bu filmiyle fransız yeni dalga akımı'nı duyururken, aynı zamanda a bout de souffle, onun 'deneme' filmi olur. godard'ın dili, göndermeleri, diyalogları, çekimleri, kurgusu dediğimiz o geniş yelpazenin her birinden bir parça bulunan, gelecek yönetmenlere öncülük etmiş en güzel eseri olduğunu söylemek doğru olacaktır.

    filmdeki göndermelerden benim dikkatimi çeken: michel karakterini humbrey bogart 'tan esinlendiği ve patricia'nın ise preminger'in ''bonjour tristesse'' kitabındaki cecile karakterinin bir devamı olduğudur.

    a bout de souffle, bir akımın öncüsü olduğu gibi, teknik açıdan da önemli bir filmdir. filmin gerçek uzunluğu iki saat civarında olduğundan, yapımcı şirketin ve dönemin şartları göz önüne alındığında kısaltılmıştır ve bu kısaltmalar yine godard'ın yaratıcılığı ile sahnelerin ortalarından kesilerek yapılmış ve ortaya bugün sinemacıların kullandığı terim ile ''jump cut'' lar çıkmıştır.(michel ve patricia'nın yatakta olduğu sahne) diğer bir önemli teknik ise ''long takes'' ler olmuştur.

    tüm bu akımlar, yeni teknikler dışında film, aynı zamanda diğer godard filmlerinde olduğu gibi aşkı barındırır içinde. ''aşksız film olmaz...'' diyen bir yönetmen için; aşk bir indeksikal anlatımdır. aşkla beraber; suçun da işleneceği aşikardır. işte bu noktada yönetmen ve senarist, kadın karakteri bir seçime iter, godard'ın kadın karakterleri güzellikleri yanında akıllıdırlar ve mutlaka seçim şansına sahip olan tarafta bulunurlar. karakterlerin sıradanlığı ve bu sıradanlıktaki özgürlük seçimi, izleyiciyle arasında bir bağ kurmasını sağlar ve filmdeki yakın çekimler ile karakterin ruh halini aktarır ekrana. küçük nüanslar ile dolaylı da olsa- göndermeler dışında- izleyeni özdeşleştirir, karakterlerle. michel'in dudak hareketi, patricia'nın ayna ve güzellik takıntısı, gazete ve araba imgeleri bunlardan sadece birkaçıdır.

    http://eksisinema.com/a-bout-de-souffle-1960/

    edit piaf: link değişikliği
hesabın var mı? giriş yap