• bir melek de çıkıp "haşa de lan it" dememiştir. işte öyle bir tartışmadır.
  • lan ne geregi varsa sanki. agzina mi yapisacak ne olur yani secde etsen. eline mi yapiscak anasini satayim. su guzelim ortami bozuyosun.
  • arkadaş, şaka maka eğer yaşanılan gerçekten bu ise, şeytanın ya bir gram akıl yok ya da "mangal gibi" yüreği var (ateşten yaratılmış ya o bakımdan) diye düşünmeye sevk eden tartışma.

    milyarlarca insan, hiç görmedikleri halde korkup, sevip, inanıyor, fakat sen her şeyi görüp bildiğin ve allah ile konuşabildiğin halde hangi akla hizmet kafa tutup, isyan edip, pazarlık yapabiliyorsun ?

    önce kovuluyor, sonra da mühlet isteyip alıyor.
    ha, bir de şeytanın bu şekilde isyan edeceği zaten biliniyordu.
    öyle değil mi ?
  • iblis’in önceki ismi: azazil idi..

    halk yaratılmadan; nice nice bin sene allahu taâlâ’ya ibadet etti..

    hak taâlâ bir gün ona şöyle dedi:
    • ya azazil, benden başkasına ibadet etmeyesin..
    o

    allah-u taâlâ âdem’i a.s. yaratınca; ona secde etmeleri için,
    meleklere emretti..

    bu durum, iblis’i teşvişe düşürdü..

    sandı ki: âdem’e a.s. secde ederse.. allah’ın gayrına ibadet etmiş olacak..
    ne var ki: allah’ın emri ile secde edenin; allah’a secde etmiş olacağını bilemedi..

    secdeden imtina etmesi; işte, bu sebebe dayanıyordu..

    ona:

    - i b l i s..

    adının verilmesi de, bu nükteden dolayı idi.

    onu teşviye sevk eden nükte ise.. anlatılan mânadır..

    a n l a..

    yoksa.. önceleri onun adı: azazil idi.. künyesi ise.. ebumürre, idi…

    yüce hak, iblis’e sordu:

    - “iki elimle yaptığım şey için secde etmene ne engel oldu?..

    kibirlendin mi?.. yoksa, alûn’dan mı oldun?..” ( 38/75 )

    alûn adı ile anılan melekler, ilâhî nurdan yaratılmışlardır.
    nun, isimli vb. melekler gibi..

    kalan melekler, anasırdan yaratılmışlardır..ve bunlara:
    âdem için secde emri verilmiştir..

    yüce hakkın yukarıdaki sorusuna, iblis şu cevabı verdi:
    - “ben, ondan hayırlıyım.. beni ateşten yarattı; onu da çamurdan..” ( 38/76 )

    yukarıdaki cevap, şuna delâlet ediyor ki: iblis, huzurda konuşma edeplerini
    en iyi bilendi..

    ve.. suâli anlamakta, cevabını vermekte ise.. halkın en ârifi idi..

    çünkü hak taâlâ ona mani sebebi sormadı.. eğer böyle sorsaydı;
    onun şekli şöyle olurdu:

    - iki elimle yarattığım şey için secde etmeye ne sebeple imtina ettin?..
    ancak o: men’in mahiyetini sordu..

    iblis ise.. işin sırrı üzerine kelâm etti:

    - “ben, ondan hayırlıyım..” ( 38/76 )

    dedi.. bu cümlenin daha açık manası şuydu:

    - ateşin hakikati ki, tabiî zulmettir ve sen beni ondan yarattın.. bu,
    çamurun hakikatından hayırlıdır.. onu, bundan yarattın..

    bu sebeple işin iktizası: benim ona secde etmememdir..

    ateş hakikî vechesinde, ulviyeti iktiza eder..

    toprak ise.. hakkî vechesinde, süfliyeti iktiza eder..

    şu durumu görmez misiniz?..

    bir mumu alıp, baş aşağı eğdiğin zaman, alevi aşağı dönmez; yukarı çıkar…
    ama toprak böyle değildir..
    meselâ: bir avuç toprak alıp yukarı attığın zaman, seri bir şekilde aşağı düşer..
    iktiza ettiği hakikatler sebebi ile böyle olur..


    işte.. anlatılan sebepten iblis:

    - “ben, ondan hayırlıyım.. beni ateşten yarattın; onu da çamurdan..” ( 38/76 )

    dedi; buna daha başka bir şey eklemedi..
    sebebine gelince, biliyordu ki: allah-u taâlâ sırrına muttalidir..

    yine biliyordu ki: makam kabz makamıdır; bast makamı değildir..

    eğer bast makamı olsaydı; o sözünden sonra şöyle derdi:
    • senden başkasına ibadet etmemek emrine itimad ettim..

    ancak baktı ki: mahal, itap mahallidir.. dolayısı ile, edep tavrını takındı..
    yine anladı ki: iş kendi için, esasta teşvişe büründü..

    zira hak taâlâ onu:

    - “i b l i s..” ( 38/75 )

    diye çağırdı.. bu ise: iltibas, kelimesi kökünden gelmiş bir kelimedir..

    halbuki, daha önce bu isimle hiç çağırılmadı..

    artık tahakkuk eden durum şu oldu: iş, kendi sınırını aşmıştır..

    bu yüzden sızlanmadı; dediğine pişman olmadı; tevbe etmedi;
    bağış talebinde de bulunmadı..
    biliyordu ki: allah-u taâlâ, ancak dilediğini yapar..

    allah-u taâlâ’nın dilediği ise.. hakikatlerin iktiza ettiği şeydir..

    onun tağyir yolu yoktur.. tebdil olması da imkânsızdır..


    bundan sonra..

    allah-u taâlâ onu, yakınlık huzurundan, tabiat uzaklığı çukuruna tard etti..

    ve.. şöyle buyurdu:

    - “çık oradan; en racim’sin..” ( 38/77 )

    yani: yüce huzurdan ayrıl; süflî merkeze in..

    zira recm: bir şeyin ulviyetten, süfliyete atılmasıdır..

    devamen buyurdu:

    - “kıyamete kadar lânetim üzerine olsun..” ( 38/78 )

    lânet: korkutma, ürkütme âletidir..

    bu mana bir şairin dilinde şöyle anlatıldı:

    kediyi ürküttüm, onunla attım dışına;
    recül-ü lain gibi, kaim kurt makamına..

    burada recül-ü lain:

    - korkutan adam..
    demektir..

    bu onun misalidir ki: bostana, ağaçtan vs. den adama benzer bir şey dikerler;
    bununla ona zarar getirecek şeyleri korkutmak isterler.. zararlı kuşları ve
    vahşi hayvanları kaçırırlar..

    böylece, oraya gelecek zarar def olur; ekin ve meyveler zarardan kurtulur..

    allah-u taâlâ iblise:

    - “kıyamete kadar lanetim üzerine olsun..” ( 38/78 )

    buyurdu.. bunun açık manası şu demektir:

    - lânetim yalnız sanadır; başkasına değil..

    çünkü: harf-i cer başa gelmiştir.. arab dili nahiv kaidesine göre, huruf-ü carre ve
    nasibe harfleri başa gelirse, hasr ifade eder..

    yani: isnad yalnız muhataba olur..

    arab dilinde:

    - para zeydin üzerinedir..

    cümlesinde olduğu gibi..

    sonra:

    - “ancak, sana ibadet ederiz; ancak senden yardım dileriz..” ( 1/4 )

    âyet-i kerimesinde olduğu gibi.. ki, şu demeğe gelir:
    • senden başkasına ibadet etmeyiz, yardım dilemeyiz..


    allah-u taâlâ iblis’ten başkasına lânet etmedi.. zalimlere, fasiklere ve diğerlerine dair gelen lânetin hepsi, tebaiyyet yolu ile gelir..

    lânet, köklü yoldan iblis’edir.. dallanması da, diğerlerine gelir..


    - “kıyamete kadar..” ( 38/78 )
    buyurulması da, yine hasr ifade eder..

    kıyamet günü geçtikten sonra, iblis’e lânet yoktur..

    z i r a :

    - kıyamet günü..

    dediğimiz din günü, tabiî zulmetin hükmü kalkar..

    nitekim din günü tefsiri, bu kitabın kirkinci bölümü’nde geçti..

    bu manaya göre iblis: ilâhî huzurdan, ancak kıyamet gününden önce kovulur
    ve tard edilir..

    zira onun, aslî durumu bunu gerektirir..

    onun aslının iktizası ise.. tabiî engellerdir.. ruhun ilâhî hakikatlerle tahakkukuna
    engel olur..

    amma, bundan sonra.. tabiî durumlar, kemalât cümlesinden sayılır..
    ona lânet yoktur, sırf yakınlık vardır..

    ve.. o zaman iblis, önce olduğu gibi, allah katında bulunan ilâhî yakınlığa döner..

    bu ise.. cehennemin zevalinden sonra olur..

    çünkü: allah-u taâlâ’nın yarattığı her şey, elbette önceden bulunduğu
    hale dönecektir..
    bu asalet durumu, kat’îdir..

    bu manayı anla..


    söylediğine göre:
    - iblis, lânete uğradıktan sonra; çok sevindi.. aşka gelip coştu..

    hatta bu hali ile âlemi doldurdu..

    iblise şöyle dediler:

    - nedir bu halin?.. sen huzurdan kovuldun..

    şu cevabı verdi:

    - bu benim için bir hıl’attir.. rütbedir.. habib allah tek beni seçti..
    onu: ne yakın bir meleğe giydirdi; ne de mürsel bir peygambere..

    bundan sonra, allah-u taâlâ’nın dahi haber verdiği gibi; hakk’a şu nidayı yaptı..

    - “rabbim, baas gününe kadar bana mühlet ver..” ( 38/79 )

    bunu istedi; çünkü böyle bir şeyin mümkün olacağını biliyordu..

    biliyordu ki: kendi menşei olan tabiî zulmet, allah-u taâlâ, o zulmet ehlini
    baas edinceye kadar vucüdda baki kalır..

    bundan sonra, tabiî zulmetten halâs bulur: rububiyet nurlarına kavuşurlar..

    allah-u taâlâ, iblis’in isteğine tekid ile cevap verdi:

    - “sen, malum vakt ‘e kadar mühlet verilenlerdensin..” ( 38/80-81 )
    malum vakit: varlık emrinin, mabud olan yüce sultanın huzuruna çıkışıdır..

    ve.. yemin etti:

    - “izzetin hakkı için, onların hepsini azdıracağım..” ( 38/82 )

    zira iblis biliyordu ki: her şey tabiatın hükmü altındadır..

    ve.. biliyordu ki: zulmaniyet iktizaları; nurlara, huzurlara varmayı engeller..

    devam etti:

    - “ancak, ihlâs sahibi kulların hariç..” ( 38/83 )

    onlar, tabiatların verdiği zulmeti atmıştır; ibadete mani kesafeti silmişlerdir..

    yani: âdemlik vücudunda ilâhî kanunu ikame etmiş; tabiat zulmetlerinden
    halâs bulmuşlardır..

    mef’ul sigasına göre mana verilecek olursa.. iş ilâhî hakikata bağlanır..

    yani: allah-u taâlâ onları zatına cezb ederek, tabiat zulmetinden
    halâs eylemiştir..

    fail sığasına göre mana verilecek olursa.. o zaman, iş hakikat-i abdiyete
    bağlanır..

    şu demeğe gelir..
    - temiz ameller işleyerek, mücahede, riyazat, muhalefet vb. işleri yaparak,
    halâs bulurlar..
    iblis’in bu konuşmasına karşılık, hak taâlâ şu cevabı verdi:

    - “el-hak.. hakkı söylüyorum: cehennemi seninle, sana uyanlarla
    ve insanlarla tüm dolduracağım..” ( 38/84-85 )
    • iblis, hakikatların iktiza ettiği men cihetinden kelâm edince; ilâhî hikmet
    olarak, iblis’in kelâmı yönünden konuştu..

    vasıtası ile insanlara iblis’in sataştığı tabiî zulmet; iblis’in azdıracağına yemin ettiği
    insanların özüdür.. onları cehenneme çekendir..
    belki ateşin dahi aynıdır..

    sonra..

    zulmete iten tabiat o ateştir ki: allah-u taâlâ onu müfsidlerin kalbine yerleştirdi..

    bu durumda, o tabiî zulmete kim girerse.. iblis’e ancak o tabi olur..
    o tabiî zulmete giren ise.. ateşe girmiş olur..

    hele şu ilâhî hikmete bir bak..

    allah-u taâlâ onu, ince bir işaretle, dakik ibare ile nasıl açığa çıkardı?..

    onu böyle yaptı ki: söz dinlenmesini bilen ve en güzeline uyan anlasın..

    eğer anlayış sahibi kimselerden isen anla..
    işaret ettiğime akıl erdirene canım feda olsun.

    bunun ilmini alana canım kurban olsun..

    not: yukardaki kısım, vahdet-i vücut ehlinin büyüklerinden abdülkerim ceyli hz.'nin insan-ı kamil adlı eserinden alıntıdır. meseleyi vahdet-i vücut görüşüne göre en güzel izah eden abdülkerim ceyli'dir. başka bir ekolün temsilcisi olan imam-ı rabbani hz.'nin görüşü biraz daha farklıdır.

    not2: kanaatimce, secde etmekten maksat sadece alnını yere koymak değil onun üstünlüğünü ve hükümdarlığını kabul etmek demektir. yani allah bir nevi insan-ı kamil'i bütün kainata sultan/padişah olarak atıyor ama azazil bu hükmü kabul etmiyor ve eşkiyalığı tercih edip iblis oluyor.

    allah bütün bunları ihtiyaç duyduğu için yapmıyor çünkü ihtiyaç duyma onun için anlamsızdır. ama onun irade sıfatı vardır yani allah böyle olmasını dilemiş, bu kadar. beşerin eylemlerinin arkasında yatan ihtiyaç saikiyle kıyas yapmak bizi yanıltacaktır...

    abdülkerim ceyli hz.'nin bahsi geçen kitabını aşağıdaki linkten indirebilirsiniz:

    http://yadi.sk/d/gmdkyd5o8gzjg
  • (bkz: mitoloji)
  • şeytanın ademe diz çökmek istememesi üzerine allah'a kafa tutması ile başlamış ve diyalog şeklinde kuranda geçen tartışmadır.

    gerçek şu ki, önce sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere: "adem'e secde edin!" dedik; hemen secde ettiler, ancak iblis secde edenlerden olmadı.

    allah: "sana emrettiğim halde secde etmene ne engel oldu." dedi. "ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan." dedi.

    allah: "hemen in oradan, orada büyüklük taslamak ne haddine, haydi çık; çünkü sen alçaklardansın!" buyurdu.

    iblis: "dirilip kaldırılacakları güne kadar bana mühlet ver!" dedi.

    allah: "haydi, mühlet verilenlerdensin." buyurdu.

    iblis: "öyle ise andolsun ki, beni azdırmana karşılık ben de onları saptırmak için her halde senin doğru yoluna oturacağım.
    sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. sen de çoğunu şükredici bulmayacaksın." dedi.

    allah: "çık oradan, yerilmiş, kovulmuş olarak! andolsun ki, onlardan her kim sana uyarsa, kesinlikle cehennemi tamamen sizinle dolduracağım.

    ve iblis koşa koşa çıkmış ve ilk iş adem ile havvayı ayartmaya koyulmuş. yasak meyveyi yemeleri için akıllarına girmiş. hala da canla başla intikam peşinde koşuyor bu şeytan. allah onu bi yakalarsa fena yapacak da işte...
  • içinde "andolsun ki" diyerek yemin edebilen bir tanrı modeli barındıran tartışma. tüm kainatı yaratan, herşey üzerinde mutlak kudreti olduğu söylenen bir yaratıcı niye yemin etme gereği duysun ki? insan mı bu söz veriyor, yemin ediyor ve hatta eğer'li ise'li cümleler kuruyor? tanrı "eğer" der mi hiç? hani herşeyi biliyordu? geleceği bilmiyor mu bu tanrı?

    bir de şu var. o kadar varlık yaratmış güya allah, ama aklı olan, iradesi olan ilk varlık şeytan karşı geliyor bu ağabeye. bir de diğer meleklerde zeka ve irade olsaydı olabilecekleri bir düşünün. daha insana sıra gelmeden kaç tanesi isyan bayrağını açacaktı kimbilir?
  • ceremesini bizim çektiğimiz tartışma.
  • bahsi geçen tartışma esnasında insana söylenebilecek söz ancak şu olabilir sanırım:
    (bkz: diego dur allahını seversen zaten ortalık karışık)

    tanım: gerçekliği hakkında henüz fikir birliğine varılamamış tartışma.
hesabın var mı? giriş yap