*

  • altenbörg'un ceviz ağaçları; bir andre malraux toplama kampısı..
    chartes kampüsü..
  • altenburg'un ceviz ağaçları'nda, her bölüm değişiminde, dönem, uzam ve kişiler de değişir: ikinci dünya savaşı'nın başlarında fransa'nın uğradığı bozgundan birinci dünya savaşı sırasında alman cephesinde geçen bir olaya, enver paşa'nın düşlediği turan'ın umut kırıcı görünümlerinden nietzsche'nin sayıklamalarına atlarız. ama zaman ve uzam içindeki bu atlamalar, yazarın dönüp dolaşıp yeniden geldiği sorunları, bu sorunlara getirmeye çalıştığı yanıtları daha iyi, daha çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla, özellikle seçilmiş bir yoldur sanki: örneğin alman siperlerindeki konuşmalar da fransız koğuşlarındaki konuşmalarla çakışır, altenburg toplantısındaki bilginlerin sordukları sorular da en somut yanıtları, bu basit konuşmalar bulur.
    tahsin yücel

    http://www.kitapyurdu.com/…asp?id=85953&sa=61845151
  • --- spoiler ---

    "enver -tam sırasında- trablus'tan geldiği zaman, her şey hazırdı. bakanlar sopalarla kovulduktan sonra, plevne savaşı'nda beri ilk kez türk ordusu bir savaş önderi buluyordu. bonaparte'ın bu nitelikleri italya ordusu üzerinde nasıl etkili olduysa, enver'in gençliği ve ataklığı da ordu üzerinde öyle etkili oldu." (andré malraux, "altenburg'un ceviz ağaçları", sf. 46, çeviren: tahsin yücel, istanbul: alkım yayınevi)

    "turancılık, tüm türk halklarının birliği, edirne'den orta asya içlerine, ipek yolu'nun çin vahalarına dek. başka yerlerdeki gibi burada da uluslar doğdu; yunanistan'ın, sırbistan'ın varolmasını engelleyemeyiz artık. önden girmek söz konusu..., avrupa'daki türk illeri zararsız bir barışla güvenceye alınır alınmaz, eski hıristiyan illerimize boşverip saçma bir istanbul cumhuriyeti düşünün yerine, başkenti semerkant olan jön türk imparatorluğu kurmak söz konusu." (andré malraux, "altenburg'un ceviz ağaçları", sf. 44, çeviren: tahsin yücel, istanbul: alkım yayınevi)

    --- spoiler ---
  • malraux'un, başlangıçta şöyle bir sahneyi anlattığı roman:

    toplama kampının bahçesinde dikenli tellerin bir yanında tutsaklar, diğer yanında ise çantasından çıkardığı ekmeği tellerin üzerinden gizlice onlara atmaya çalışan kadın vardır. ekmeğin kadının titreyen ellerinden kopuşuyla tellerin dikenlerine saldıran bilekler kan içinde kalır. ekmek tellerin dışına düşmüştür ve kadın gelip onu tekrar atamaz. tutsaklar sadece 'yine gelecek' diyerek yaşama tutunabilirler...

    bu şahane sahnenin anlatıldığı iki ya da üç sayfa, edebiyatın ulaştığı zirvelerden biridir. milyonlarca sayfa ve kare ile anlatılmaya çalışılan toplama kampları bu iki üç sayfada olduğu kadar çarpıcı, başka bir yerde anlatılmamıştır.

    enver ve cumhuriyet öncesi türkiye'deki hareketler ve nietzsche üzerine de uzunca paragraflar vardır fakat yukarıdaki sahneyi de içeren giriş kısmı tek başına bir şaheserdir, romanın genelinden de ayrılıp bir uzun öykü, muhteşem bir uzun öykü gibi de okunabilir.

    edit: ekmek ve dikenli tel sahnesini kitaptan almadım, kitapta uzunca anlatılıyor. hatırladığım haliyle özetledim sadece, tırnak içine almayışım ondandır...
hesabın var mı? giriş yap