• turkiye'de gelmi$ gecmi$ en cok sayida satilan silgi oldugunu rahatlikla iddia edebilecegim kokulu silgi. turuncu, ye$il ve sari versiyonlari var idi. bir ki$i ciksin desin ki ben hic kullanmadim alnindan opesim gelir. ayrica ilintili olarak, (bkz: mustili silgi).
  • bu silgilerin en çok bulunduğu yerler ne marketler ne de bakkallardı..en çok sınıfta yerde bulunurdu bunlar. eğilip baktığınızda mutlaka 1-2 tane üstüne basılmış ari mayali silgi görülürdü. şahsen ben bu silgiye hiç para vermedim vereni de tanımıyorum. heralde biri bi akşam bütün okullara girip yerlere serpiştirmiş.
  • kokusu gidicek diye fazla koklamaya korkardım.(bkz: nası yani)
  • herkesin bir kere tadina baktigi bir silgidir. pembesi ve yesili vardir. ari maya kismi silinmesin diye koseleri teker teker kullanilir, en son ortada ari maya bir yuvarlak icinde kalir.. kenarlarinda siyah siyah kursun kalem lekeleri kalmasin diye yazi silindikten sonra kagidin temiz bir bolumuyle silgi temizlenir..
    ellerimiz cok terliyosa ari maya silinmeye baslar uzuluruz
  • bir ara bu silgi sahiplerinde pembe ve yeşil silgileri sıraya sürterek iyice toz haline getirme ve bu tozları karıştırıp defter aralarına koyup defterin güzel kokmasını sağlamaya çalışmak gibi abes davranışlar gözlenirdi...kanserojen olmasa bile böyle yan etkileri vardı...
  • benim bu silgiyle ilgili süper fikirlerim var ama çevremde yeterli sayıda müteşebbis ruhlu insan mı yok, yoksa var da alayının cebi mi delik bilemiyorum, bir türlü hayata geçiremiyorum arkadaş. yakın çevremi işgal eden endüstri mühendisleri de endüttürü mühendisliği okumuşlar ve bugüne kadar beni yemişler sanırım, bi yardımcı olmadılar.

    olay şu; kimse bu arı mayalı ve hoş kokulu silgiyi yazdıklarını silmek için almıyor arkadaş, kimse kimseyi kandırmasın. o iş için babalar gibi monami silgi var yumuşacık. bizim zamanımızda bu silgi koklanmak için alınırdı, eminim hala da öyledir. hatta bunun kokusunun köpeği olup, koklamadan duramayan ve silginin ortasını rotring kalemin arka kapağıyla silindirler halinde çıkarıp burnuna sokan arkadaşlarım vardı benim, var mı ötesi? varmış. işte kanıtı;

    http://www.eksisozluk.com/…rı maya'lı silgi&kw=yeme
    http://www.eksisozluk.com/…ı maya'lı silgi&kw=yedik
    http://www.eksisozluk.com/…ı maya'lı silgi&kw=yerim
    (bkz: arı maya'lı silgiyi toz hale getirip burna çekmek)

    e diyorum madem bu silgiyi koköyin kullanırcasına koklamak, parça parça yiyip benliğimize katmak gibi hayvani dürtülerimiz var, neden bu durumu fırsata çevirmeyelim.

    ilk aklıma gelen ürün arı maya'lı silgi esanslı nutella. nutella esanssız haliyle bu kadar insanı köpeğe çeviriyor, esanslısını düşünemiyorum.

    ikinci ürün bayanların küçük yaramazlık anlarının arzu nesnesi brownie. basıyoruz kekin içindeki kakaoya esansı, işlem tamam.

    ülker probis olabilir sonra. kokusu ve tadı halihazırda güzel olan bu ürünün daha çok satması için yapılabilecek tek şey bu sanırım.

    altın vuruş olarak da alkollü ürünlere yönelebiliriz. arı maya'lı silgi esanslı şarap, alkol kullanmayıp alkollü ortamlara girmekten de geri duramayanlar için üretilebilir. bu ürünü kullanıp terledikçe arı maya'lı silgi kokan hatun kişi, 33'üncü dereceden kabul edilmiş hür ve özgür kezban olsa yine kapısında kuyruk olur. zaten sen sanıyo musun ki o çilekli, böörtlenli, kavunlu şaraplar gerçekten o meyvelerden üretiliyor? elbette hayır, basıyolar esansı. çok da farklı bi uygulama değil yani benim önerdiğim.

    genel itibarıyla ürünler, söz konusu kokunun feminen yapısı nedeniyle bayanlara yönelik ancak erkeklerin de gönül rahatlığıyla yiyebileceği şekerleme, yumiyum veya sakız gibi unisex ürünler üretilebilir. yani red bull'un tadı/kokusu çok mu erkeksi? bildiğin ucuz sakız tadı ve çilekli prezervatif kokusu var ama adamı stratosfer'e çıkarabiliyolar.

    şu fikirlerle zengin olmak işten bile değil ama neden hala paraya para diyorum bi türlü anlayamıyorum.

    (bkz: devlet bize yer göstersin)
  • en sevdiğim çizgi film karakterinin resminin üzerinde bulunması, parfüm yapılası ve masum çocukluk günlerimi hatırlatan güzel kokusu, ilk çıktığında sahip olmanın arkadaşlar arasında bana sağladığı prestij vs vs gibi özelliklerinin yanında, bir de asla unutamayacağım bir anım olan silgi.

    çok soğuk bir kış mevsimi, ama güzel bir pazar günüydü.

    mutfaktan yükselen mis gibi kek, börek kokularıyla uyandım. annem arkadaşlarını davet etmişti, kalabalık olacaktı. temizlik yapılmış, ikram edilecek şeyler hazırlanmıştı. kahvaltıdan sonra cicilerimi giyindim, annemin arkadaşlarının yanı sıra aralarında ilkokuldan sınıf arkadaşlarımın bulunduğu çocukları da bize gelecekti.

    anneler kek, böreklerini yerken biz de diğer odada oynamaya başladık, uzun zaman oyuncaklar, koşturmaca, yakalamaca, ebelemeceydi falan oyalandık. sonra canımız sıkıldı. arkadaşlardan birinin gözü benim kalem kutusu na ilişti, "aa bu kalemden ben de istiyorum", "benim kalemtraşım seninkinden daha güzel" derken kokulu arı mayalı silgim ortaya çıktı. kızlardan biri "hadi koklayalım" dedi, sanki hep beraber kitle olarak bizi harekete geçirecek bir eylem gibi söylemişti, şimdi komik geliyor ama o zaman için evet, hepimiz koklamak işine hazırladık kendimizi.

    silgiyi elden ele geçirerek koklamaya başladık, herkesin bir sırası vardı, sırayla sniff sniff diye kokluyorduk, eğer silgi birinde uzun süre kalırsa, ya da çok koklarsa kızıyorduk, erkeklerden biri zorla alıp sırası gelene veriyordu. sistem iyiydi ama çok koklamak isteyenler, "ama hemen aldınıııız, ben hiç koklayamadııımmmm" diye mızıkanların sayısı artınca, parlak fikri olan biri çıkıp "silgiyi koparalım, herkese bir parça verelim" diye atladı. ben hemen itiraz ettim, sonuçta benim kokulu arı mayalı silgimdi o, neden parçalansındı ki? hem annem de kızabilirdi "eşyalarını temiz kullanmıyosun, şunu kirletmişin, bunu kırmışın" türünden bişiler söyleyebilirdi. ama herkes yüzüme öyle bi yalvaran ifadeyle bakıyordu ki, grupta karar verme yetkisi olan biri gibi önemsenmenin de verdiği gazla "peki" dedim.

    silgi parçalara bölündü, herkese bir parça verildi, biraz "seninki büyük, benim parçam ama küçük" gibi mızıkmalar olsa da herkes halinden memnun gibi gözüküyordu. sağ baş ve işaret parmağı arasında itinayla tuttuğumuz silgi parçasını burnumuza tutup öyle bir içimize çekiyorduk ki, sanki koku burun deliklerimizden beynimize nufuz ediyordu.

    tam bu sırada bana çok garip bir şey oldu, burnumda bir tıkanma hissettim, şaşkınlıktan önce ne olduğunu anlayamadım, parmaklarıma baktım ve silgi yoktu. evet, o kadar hızlı çekmiştim ki silgi burnuma kaçmıştı!

    birden fena halde panik oldum ama kimseye çaktırmadım, baktım zor da olsa nefes alabiliyordum, bu sebeple ölmeyecektim demek ki.. yavaşça içeri gittim, annemi çağırdım ve silginin koklarken burnuma kaçtığını söyledim. annem birden bire bağırmaya çağırmaya ve ağlamaya başladı. o ağlayınca ben de ağlamaya başladım. bütün anneler ve çocuklar başıma toplanmış, biri başımı kaldırıyor, biri burun deliğimi açıyor, kurcalıyor, diğeri "ağlama yavrum" diyor.

    neyse annem ve arkadaşları pazar günü sebebiyle beni hangi doktora, hastaneye götürecekleri konusunda bir zaman tartıştılar. sonunda annelerden biri bunun o kadar da ölüm kalım meselesi olmadığını, daha önce burnuna leblebi kaçan bir çocuğun hikayesini falan anlatarak sakinleştirdi herkesi. en yakın eczaneye götürüp en azından durumun vahimliği hakkında bir bilgi alınabileceği fikrini ortaya attı. anneler ve çocuklardan oluşan kalabalık bir anda dağıldı, annem beni bir taksiye bindirip en yakın nöbetçi eczaneye götürdü.
    eczacı baktı, "önemli bişey yok, çocuklarda olur bu arada, şurda sıkışmış, zamanla çıkar cerrahi operasyona bile gerek olmayabilir" dedi. ertesi gün yani pazartesi doktora gittik, bakıldı edildi, doktor da benzer şeyler söyledi "isterseniz alalım ama çok ileri kaçmamış, sümkürürken vs zaten çıkacaktır o, endişelenmeyin" dedi. iyice rahatladık "peki" dedik çıktık.

    seneler geçti, bu olay dehşet ve panik dolu bir hatıra yerine arada annemin arkadaşlarına anlattığı komik bir anı olarak kaldı. ben de kokulu arı mayalı silgimle birlikte yaşamaya alışmıştım, düşmüyordu, çıkmıyordu bir türlü, olsundu, madem zararı yoktu, kalsındı.

    inanılmaz sıcak bir yaz mevsimi, ama güzel bir pazar günüydü.

    bir çay bahçesindeydik, annemler oturuyor, ben de arkadaşlarımla koşturup oynuyordum yine, ama acaip burnum akıyordu, devamlı gidip annemden mendil istiyordum, annem mendili verirken arkadaşlarına "hay allah, yaz yaz nezle oldu bu çocuk da" falan gibisinden bir şeyler söylüyordu ki, bir sümkürdüm mendile, hooopppp silgi de mendile düşmesin mi?

    annem de ben de önce çok şaşırdık, sonuçta bembeyaz mendilde yabancı bir cisim vardı, ilk başta idrak edemedik bu nedir diye, sonra silgi aklımıza geldi, şaka maka 2 sene geçmişti üzerinden. sümüklü mendilim elden ele dolaştı, yine bütün anneler baktı, üzerine konuştu, hayret ettiler, sevindiler.

    o mendili, 2 sene kendimde taşıdığım silgi parçasını da içinde muhafaza ederekten uzun bir süre sakladım, ta ki annem gizlediğim yerden bulup sinsice yok edene kadar.

    ama kokulu arı maya silgi benim için hiç bir zaman değerini yitirmedi, ne zaman bir kırtasiyede görsem yine satın alır, yürürken kimseye aldırmadan çocuklar gibi koklar, içime çekerim.

    tek parça halinde tabi..
  • annemin, tinerci gibi evde 7/24 koklayarak gezmemden sonra almamı yasakladığı, muazzam kokulu, ekmek arası yapıp yenilesi silgi..
  • beyaz rengi de mevcuttur.. zamanla uzerindeki ari maya silinir ve bunlar dikdortgen ince bo$ silgiler olarak idare ederler.. bitirebilenini gormedim..

    yanilmiyorsam ye$il renkli olani elma gibi kokardi ve gayet rezil bir kokuydu..
hesabın var mı? giriş yap