• başkalarının acı, sevinç ve üzüntülerini aşırı derecede hisseden insanlarda bulunan hastalık. hastalık diyorum çünkü bu sendroma yakalanan kişi, başka insanları kendinden daha çok düşünmeye başlar. canlıların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için belli bi düzeyde * olmaları gerekir. kısacası *in zıttı olan hastalık.

    dünya da her dakika yaşanan acılardan daha korkunç olan bir şey varsa da; kişinin kendi yaşamını devam ettirebilmesi için bir süre sonra o acıları göz ardı etmesi gerekmesidir.
  • bildiğin empatlıktır.
    lakin elalem ne der hapishanesiyle alakası yoktur bu işin. bu kişiler başkalarının kendileri hakkında ne düşüneceğini değil kendilerini yerine koydukları kişinin duygu ve düşüncelerini bilmek ve anlamak isterler.
  • parable of the sower isimli kitapta kahramanımız aşırı empati sorunu yaşamaktadır. çevresindeki insanların acılarını ve mutluluklarını birebir yaşamaktadır. öyle ki birinin yumruk yediğini görürse aynı anda yumruk yemiş gibi bir ağrı patlıyor. bu en küçük örnek elbette, karşınızdaki ne hissederse hissebildiğinizi düşünün herhangi bir sınır olmadan, işte onun yaşadığı tam olarak bu.
  • bazen kendimde olduğunu düşündüğüm şey. bazen de hiç yok falan. manyak mıyım neyim...
  • “başkaları bu konuda ne düşünür", yani "el alem ne der" düşüncesiyle, kişinin kendi hayatını başkalarının fikirlerine göre yaşamasına sebep olan bir psikolojik rahatsızlık.
  • el alem ne der düşüncesinden farklı bir şeydir empati
    günümüzde empati yapma yeteneği kıt olan bir sürü insan olduğu için empati yapabilen insanların kıymetinin bilinmesi gerekir aşırısı tabiki de iyi değildir
  • bazen kendimi o kadar karşımdaki mutsuz, acı çeken insanların yerine koyuyorum ki acıyı iliklerime kadar hissediyorum.
  • bir iş görüşmesinde en iyi ve en kötü özelliğim sorulduğunda şu cevabı vermiştim;

    -empati ve aşırı empati.
  • kişinin devamlı olarak karşısındakinin duygu ve düşünceleriyle ilgilenmesi ve bu durumun bir çeşit ‘aşırı odaklanma’ hali oluşturması. nasıl ki empatinin düşük miktarda olması kişinin anlayışsız, kuralcı ve bencil biri olarak anılmasına sebep oluyorsa empati dozunun yüksek olması da kişiyi hassas, yoğun duygusallığa sahip ve kendini değersiz hisseden birine dönüştürür.
    empati sendromuna sahip bireylerin önceliği kendi istekleri değil karşısındaki kişilerin istekleridir. çünkü ancak bu şekilde değerli hissedebileceklerine inanırlar. eğer karşısındakinin istediği gibi davranırsa değer göreceğine ve sevileceğine inanır. bu yüzden kendi doğruları, tutumları, istekleri önemsizdir. önem verdikleri tek şey karşısındakinin memnuniyet hissini arttırmaktır. bu sendroma sahip insanlarda bencillik minimum düzeydedir. ve bu nedenle çoğu zaman çevrelerindeki insanlar tarafından suistimal edilerek zamanla kırgın ve bezgin bireylere dönüşürler.
    bu sendromun kökenleri hakkında birçok farklı açıklama vardır. bunlardan en çok kabul görenleri erken çocukluk anıları(freud'a göre ilk 5-6 yıl, aileden kabul görmeme), toplumun davranışlarını pekiştirmesi(işlevsel olarak görüldüğü için bol bol kullanılır, yanlarından eksik etmezler), kişilik bozuklukları ve beyin fonksiyonlarındaki biyolojik hasardır(ayna nöronların cortlaması).

    derleyen: ezgi beyza toprakçı
  • küçüklükten beri yaşadığım ilginç durumun tanımı bu olsa gerek. biri bir performans sergiliyordur, misal enstrüman çalmak. bense sanki o an sahnede ben varmışım gibi etkilenirdim ve gözlerim dolardı, izleyemezdim. eskisi gibi değil ama hala bu durum devam ediyor. televizyonda kendini rezil eden birini izleyemem, başkası adına utanmak deyimini ölesiye yaşıyorum. veya gergin bir film/dizi anında sanki ben yaşıyormuşçasına geriliyorum.

    ekleme: yaptığınız her eylemin karşıda nasıl yankı bulduğunu sürekli düşünmek ve ona göre davranmaya çalışmak, kendini zorlamak da buna dahil.
hesabın var mı? giriş yap