• atakan’i uzun suredir taniyorum. isi gucu show’dur. ben burdan kendisine soruyorum: 15 temmuz gecesi neredeydin? cikip soyler misin lutfen? lafi dolandirmadan, delikanli gibi soruma cevap ver.
  • "yemin ederim, ben bir piyanist ya da aktör filan olsaydım ve bu sersemler de benim olağanüstü biri olduğumu düşünselerdi, bu durumdan nefret ederdim. beni alkışlamalarını bile istemezdim. insanlar hep yanlış şeyleri alkışlıyorlar."

    çavdar tarlasında çocuklar, j. d. salinger
  • sözlük, sözlük olalı böyle bir abartma görmemiştir sanırım. dünden beri hayretler içinde okuyorum yazılanları. 1500 entry girilmiş başlığına bu vasat veledin. inanılır gibi değil. bir yazar arkadaşın dediği gibi, bu çocuk dahi değil; bu çocuğu övenler gerizekalı.

    ilave: sözde basın toplantısını izlemeden yazmıştım yukarıdaki giriyi. izledim ve tamamen emin oldum: evet, kesinlikle zeki olan çocuk değil gerizekalı olan sizlersiniz. çocuk konuşamıyor lan, ne felsefesi? ezberlediğim entelektüel kelimelerden seçeyim de öyle cümle kurayım kaygısından cümle kuramıyor daha velet. jest-mimiklerine bile bir hava bir karizma katma çabasında. ne ağzından çıkanlar doğal ne de beden dili. alelade bir çocuk lan işte. aptal herifler ya.
  • kendisinin kameralar karşısındaki hali bana şu hikayeyi hatırlattı ;

    vaktiyle şark sulatanlarından birini evladı olmuyormuş. yıllarca dualar edip adaklar adamışlar.nihayet müneccimler sulatana bir oğlunun dünyaya geleceği müjdesini vermişler. ne var ki vakt ü zamanı tama olduğunda ortaya bir tosuncuk teşrif etmiş.

    güneş doğup batarken sultan ihtiyarlamış, şehzade delikanlı olmuş. ancak haylaz oğlan hiç terbiye kabul etmez, ilim öğrenmez, hükümet ilmine ilgi duymazmış. bir çok hocalar eskitilmiş; türlü lalalar tutulmuş nafile! nihayet sultan ülkenin en ünlü alimini huzura çağırıp ferman eylemiş ki;

    -bak a molla! artık bir ayağım çukurda. sana iki sene mühlet! şehzademizi tahtımıza layık bir veliaht yaptın yaptın; aksi takdirde başını vurdururum.

    hünkar emri bu, karşı çıkmak ne mümkün! ‘emriniz başım üzre sultanım!’ deyip işe koyulmuş alim. binlerce meşakkat ve çile içinde elinden geleni yapmış. sayılı gün çabuk geçer derler, iki yıl da hemen sonuna gelivermiş.

    sultan hem şehzadeyi halka takdim etmek; hem de onun nasıl yetiştiğini görmek için bir şölen tertiplemiş. tellallar çıkartıp muayyen bir günde herkesi şehir merkezine toplatmış. uygun bir mahalle taht kurulmuş. yanına da bir kürsü. bu kürsüden şehzade halka hitap edecek ve böylece alim de imtihandan geçirilmiş olacaktır.

    söylemekten söz uzar artar
    söyleyenden dinleyen arif gerek

    nihayet şehzade kürsüye çıkmış. herkes pür dikkat, müstakbel sultanlarının ne tür bir yiğit olduğunu görme çabasındalar. herkes bu günü bekliyor

    şehzade olup bitenin farkında mı bilinmez önce bir öksürmüş, ardından sağ elini havaya kaldırıp haykırmış:
    -ey halkım! bir ok attım kebap oldu!..
    -?!..

    önce büyük bir sessizlik olmuş. herkes bunun ne menem bir nutuk olduğunu düşünürken şehzadeye hocalık yapmış olan alim yerinden doğrulup kürsüye gelmiş.

    -değerli vatandaşlar! şehzademiz veciz konuşmayı sever. ben size izah edeyim. geçenlerde şehzademizle bir ava çıkmıştık. şehzademiz uzaktan bir ceylan gördü. ben ok menzilinin dışında diye düşünürken şehzademiz kemanını gerdi ve okunu fırlattı. ne görelim tam isabet! ceylan yerde. o akşam bir şölen yaptık. ceylanı kebap eyledik. öyle nefis bir eti vardı ki!

    bu açıklama ile halkta büyük bir sevinç. ok atılınca kebap olmanın şerefine çığlıklar, alkışlar, ıslıklar!.. bu hale şehzade de şaşırmış. birkaç dakika sonra halkın coşkusu sakinleşmiş. herkes karşılarında böyle veciz konuşan, ok atmakta mahir, yiğit bir şehzade görmekten memnun, nutkun devamını dinlemek üzere yine dikkat kesilmiş. şehzade !meğer ben neymişim!’ diye kendini keşfetmenin memnuniyeti içinde halkına bakmış. büyük bir hatip edasıyla yine sağ elini havaya kaldırmış:
    -bir ok attım göl oldu! deyivermiş.

    herkeste yine bir şaşkınlık. manayı kavrayamamanın sıkıntısı ile gözlerini hocaya çevirmişler. hoca yine kürsüye çıkmış ve açıklamış:

    -ey ahali! şehzademiz veciz konuşmalarına devam etmekteler. bendeniz açıklayayım. bir gün kırlarda geziyorduk. birde ne görelim. büyük bir kaya , ırmak yatağını tıkamış; sular yanlış mecralara akıyor. ilerideki göl ise kurumak üzere. şehzademiz yine yayını eline aldı. okunu gerdi ve fırlattı. ok gitti, gitti, kayaya tam isabet! kaya bu okun şiddeti ile parçalandı ve ırmak yatağını buldu. ardından kurumak üzere olan göl sularla doldu. etrafta tarlası bulunanlar bir bir gelip şehzademe teşekkür ettiler!

    bu açıklama ile halkta evvelkinden daha büyük bir coşku, sevinç. yine çığlıklar, alkışlar!.. hükümdarın keyfine diyecek yok. oğlunun başarısını gördükçe içi içine sığmıyor. her ne kadar, veciz sözün bu denli tercümeye muhtaç olanı devlet işinde zaid addedilse de hocasının maharetine ve bunca yıldır yanlış tanıdığı şehzadesine başarısına tahsinler okumakta.

    bir müddet sonra alkışlar susmuş, halk veciz nutukları dinlemeye teşne, şehzade elini yine havaya kaldırmış:
    -bir ok attım aşure oldu?
    -?!..

    halk hiç vakit kaybetmeden gözlerini hocaya çevirmişler. hoca bakmış içinden çıkılır bir söz değil. bunu nasıl şerh etsin, ne yolla açıklasın? zırva te’vil kabul eder mi? yerinden doğrulmuş. ağır adımlarla hünkarın huzuruna varıp etek öpmüş ve boynunu bükerek:

    -hünkarım, demiş, işte kılıç, işte kelle. boynumu vurdurunuz, lakin ben de öğrenmek istiyorum, şu eşşeoğlu eşeğe sorun bakalım nasıl aşure olmuş?!..
  • ülkenin deha kavramının ne kadar berbat olduğunu göstermiştir.

    bakın çocuğa bir şey demiyorum. çocuk 10 yaşındaki bir çocuğa göre, kitaplardan fazlasıyla belli kalıplar öğrenmiş. umarım bunları ilk başladığı günkü gibi devam ettirip dünyasını genişletir.

    insanların videolarda kavrayamadığı şu; cümleleri yan yana koymakla bu sahip olduğu bütün cümlelerin kompozisyonunu iyi yorumlamak çok ayrı konular. ilk videoda çocuğun kitapların kapaklarından ve yüzeysel olarak içeriklerinden kaptığı bazı söylemler var ancak okuduğunu ne kadar anladığı çok şüpheli. nihilizm hakkındaki konuşmasında da konuyu kendi açtığı gibi, önceden hazırlamış olduğu bir konuşma olduğu belli. çocuk iyi bir yolda ama biz millet olarak onu bir "deha" bir "10 yaşında bir filozof" olarak göstererek içine sıçacağımız çok belli. sakin olun amk. kendine bırakın çocuğu. bir şey yok, çocuk sadece kitaplarla fazlasıyla ilgili. bozmayın çocuğu.

    artislik yaptırmaya çalışarak yoldan çıkaracaklar çocuğu, bakın göreceksiniz.
  • zekası, filozofluğu, saygısızlığı kenarda dursun, cocuğun beni huzursuz eden bir aurası var, tarif edemediğim bir his.

    bana kendimi acayip huzursuz, keyifsiz hissettiriyor.
    (bkz: ilginç)
  • 15 yıl sonra bir haber sitesi

    --- spoiler ---

    şimdi ne yapıyorlar?

    bir zamanların çocuk filozofu atakan şimdilerde kendi işinin patronu olarak çalışıyor. kadıköyde bir börekçi dükkanını işleten atakan "bir ara kitap tanıtımı yapan bir youtube kanalım vardı. yeterli abone olmayınca kapatmak zorunda kaldım" dedi. şimdiki çocuklara tavsiyesi çok kitap okumaları yönünde olan atakan kitap okumaya uzun zamandır işlerden ötürü fırsat bulamadığını ancak boş zamanlarında nilgün bodur kitaplarıyla hayata dair anlamlı fikirler geliştirdiğini ifade etti.

    --- spoiler ---
  • dünden beri yazmayayım diyorum ama nereyi açsam bu itici velet. şu çocuğa derhal iq testi yapılsın da rahatlasın tüm ülke. 9 yıllık meslek hayatımda bir çok üstün zekalı öğrencim oldu ancak böyle sevimsizini görmedim. bu tarz öğrenciler bilsem sınavlarına gönderiliyor ayrıca ve varsa bir üstünlük durumu ona göre eğitime alınıyor. bu çocuğun uzun cümleler kurabilip düzgün telaffuz etmekten başka ne becerisi var da dahi ilan edildi anlayamıyorum. bir ben mi göremiyorum yahu? bir de annesine seni şöyle alalım diyor götü boklu.
  • bu çocuğun söylediklerinden bir tek ben mi bir bok anlamıyorum acaba? çocuk biliyor evet ama neyi bildiğini bilmiyor. bir eğitimci olarak oturdum, tüm videolarını izledim. bildiğini zannettiği bilgilerin altında koca bir cehalet gördüm. ama bu çocuğun cehaleti değil. ebeveynlerinin cehaleti. kitap okuması çok güzel bir şey fakat okuduklarından parça parça satırlar ezberleyip sorulan sorulara bu kırptığı parçalarla anlamsız cevaplar vermesi ve cidden her şeyi biliyorum havaları irrite edici. okumayı bilen her çocuk yüzlerce felsefe kitabı okuyabilir, önemli olan okuduğundan ne anladığıdır. çocuğa filozof demek bana komik geliyor. muhtemelen bir yerlerden felsefi bir kitap buldu ve okumaya başladı, sonra çevresindekiler tarafından takdir edilince çocuk bu ilginin kaybolmaması için bu tarz kitaplara devam etti. ama gerçekten bir şey anladığını sanmıyorum. okulöncesi egitimde ahlaki boyuttan bahsediyor bir videoda, ahlaki boyut bence de önemli çocuk, mesela hicbir çocuk annesine kötü davranmamalı. annesi konuşurken annesiyle alay ediyor ve gülüyor bir videoda. muhtemelen anne konuştuğu zaman kimse onu dinlemiyor ve ailedeki bireyler dalga geçiyor, çocuk da bunu model alarak öğreniyor. roportajlarda sorulan sorulara saçma sapan cevaplar veriyor, mesela "bu böyle olabilir de olmayabilir de, ben bunu böyle düşünüyorum ama böyle düşünmüyorum da" gibi. çocuk üzerine bir dede hırkası giydi diye ve ihtimaller denizinde yüzen cevaplar verdi diye filozof ilan ediliyor. gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. bir öğrencim vardı, sayılarla arası iyiydi. velisi geldi benim oğlum matematiği biliyor dedi. matematik nasıl bilinebilir. derslerde çocuk ben matematiği biliyorum diye hiç dinlemedi ve en basit toplama işlemlerinde battı. yedi kafayı sonra ben biliyorum bunlar matematik değil diye. bu çocuk da o hesap.

    tanım: ağır saçmalayan çocuktur. bir an önce üzerindeki gereksiz orta yaş sendromundan ve yüksek egosundan kurtulması gerekir. zira bilgi egoyu yok eden bir şeydir fakat hiçbir şey bilmeden her şeyi bildiğini düşünmek balon ego yapar. ebeveynlerinin çocuğa gerçekçi davranması gerekir. bu arada altın 317 olmuş, hadi geçmiş olsun.
  • emir berke zincidi'ye benziyor aynen. geri kalan hislerimi yazmama gerek yok sanırım.
hesabın var mı? giriş yap