• tayin olduğum anadolu kasabası. gitmeden önce internet eş dost vasıtasıyla edindiğim ön izlenimleri paylaşmak isterim sözlük.

    burası küçük bir kasaba evet. bilgi alınabilecek fazla kaynak yok ama var olan her şeyin facebook'ta grubu olduğunu yaşayarak öğrendi bu halk, atkaracalar'ın da facebook'ta bir grubu var resimlerde bir cadde değişik açılardan 20-25 kere resmedilmiş ve farklı bir mekan ambiansı yaratılmaya çalışılmış. yemedim. bir cadde tasavvur edin, bir cami, tekel hizmeti sunmadığı anlaşılan bir bakkal, bir traktör bir kaç tavuk, uzaklardan bir inek. ayrı bir mekanda bir yolun ortasında durduğu anlaşılan kocaman bir pano "atkaracalar'a hoşgeldiniz" bunun da arkası boş... pardon nereye hoşgeldik anlaşılamamış o resim kaldırılsın hiç hoş olmuyor, bunlara ek olarak grupta resimlerin %30'u hayvan resmi, grup admini sanatsal yaklaşıp hayvan resimleriyle bezemiş foto albumünü bunları da "dhavugh :)))" "okkuzz :))" şeklinde taglemiş. rencide edici.

    internet araştırması bu kadarla kalmadı tabi, eli yüzü düzgün güzel bir site var atkaracalar.com hımm hoş diyerek incelemeye başlıyorsunuz, anasayfa da duyurular mevcut en üstteki duyuru sanırım hacdan dönmüş birisine ait altında yedi sekiz tane vefat ilanı, takiben düğün, ostralyadan haber var adlı bir duyuru daha, bunları incelemedim. sitede dolaşmaya devam ederken ilginç bir link "hatimler" açtım baktım ciddi ciddi yapılmış hatimleri adamlar siteye koymuşlar tarih vermişler durumu ibaresi altına okundu, okundu, okundu, devam ediyor şeklinde şeklinde notlar düşmüşler. "lakaplar" kısmı var sanırım en çok burası hoşuma gitti cinoğlangil, direkgil, deliseyingil, garipgil gibi garip lakaplar almış aileler bunların karşısında günümüzde kullandıkları soyadları, şaşırdım, garipsedim, sevdim. sitede sureler adlı bölümden kuranın büyük bölümüne ulaşmak mümkün. foto album mevcut sanatçı burda minimalist yaklaşmış bir sürü şirin ev resmi, çoğu safranbolu evlerinin biraz bakımsız haline benziyor, güzel çok güzel. forumu okumak kasabalıların sosyo kültürel yapısı hakkında bilgi verici, sıcak bu insanlar, sevecen, misafirperver dünyanın her yerindeki periferik, izbe bölge insanları gibi vatan millet sakaryalar ve tabi ki dindarlar.

    atkaracalar'dan çok uzaktaki evimde yolculuğa hazırlanırken o yarı çamur yarı karlı yolda beyaz yanakları soğuktan al al olmuş anadolu kasabalısını gülümseyerek yürürken hayal ediyorum sözlük. içim paradoksal olarak rahat.

    p.s.
    atama emri geldiğinde tabi ki ilk yaptığım sosyopatlar gibi google olmadı hemen telefona sarıldım iş yerimi aradım santralle kısa bir görüşme sonrasında müstakbel iş arkadaşlarımdan biri, ismi çok bilindik "ismin ne dedim söyleyiverdi.." dizesiyle başlayan şarkıdan alınmış, kısa kısa bilgileri alırken fondan sürekli bu soundtrack çalıyordu, yeni atanmış insanlarda şizoid bir ruh hali peydah oluyor, fon müziğinin sesini biraz kısabilseydim dediklerinin belki yarısını anlardım veya tayinim ankara, istanbul, izmir gibi bir yere çıksaydı yarısını da unutmazdım, google ihtiyacı da doğmazdı böylece.

    bizar edit: iş arkadaşımın ismini de yanlış anlamışım heyhat! sözü edilen fon müzik şarkısı sezen aksu'nun hüzünlü bir şarkısı olması gerekiyordu, ama o andaki şizotipal ruh halim, bu hüzünlü şarkıyı gayet fingirdek tabiatta ezgileri olan ismin ne dedim söyleyiverdi feride şarkısına transforme edivermiş. yumurtaya can veren sen nelere kadirsin. ey pskiatrinin deluzyonları bu ne bizar sanrıdır.
    (bkz: firuze)
    (bkz: feride)

    iki ay sonra gelen edit
    heyhat! atkaracalar'da yaşamaya başlayalı iki ay oldu. var olan herşeyin facebookta grubu olduğunu bu halk öğrenmişti ama bu halk aynı zamanda çirkin bir kadının dört milyon resim çekilip aralarından itinayla yedi resim seçip facebook profiline koyduğunu bilehare yaşaya yaşaya öğrendi... hadi kadınları anlıyorum da bir ilçenin neden sadece güzel resimlerini facebooka koyarsınız..
    açık söyleyeyim buraya gelmeden safranbolu tadında güzel şirin evler olan inceden turist çeken, her hafta sonu bir at çiftliğinde taze kısrak eşliğinde kımız içip zevk-ü sefa içinde yaşarım sanmıştım. hak getire!
    evet. iki aydır buradayım ve ilk iki aylık gözlemlerimi aktarayım;
    burası küçük bir kasaba. 250 metrelik bir ana cadde üzerinde 8 tane rampası olan, bu ana caddeye açılan ikişerden dört kolleteralli sokaklar, ana cadde üzerinde sayıları onu geçmeyen dükkan benzeri komin oluşumlar. ne iş yaptıklarını henüz çözemedim zira nalbura girip ekmek, internet kafeye gidip klozet bulabilirsiniz, kesin bir ayrım olmamakla birlikte bu dükkanlarda klozete çok rahat ulaşabilirken ampule bildiğiniz o 25, 50, 100 wattlık şirin sarı şeylere ulaşamazsınız, şahsen ben taşındığım gün bu kasabada tüm dükkan market akla gelebilecek tüm kurum ve kuruluşları dolaştım ve dört tane ampul buldum, bunların ikisi an itibariyle patlak olup iki ampulle hayatımı idame ettirmekteyim.
    soğuk. insanın bokunu donduran soğuk. arabanızın bagaj kapağının hidroliğinin donduğu oldu mu hiç? ben biraz kaşlı bir insanımdır, evimle iş yerim arasındaki elli metrelik yolda kaşlarım donuyor, sibirya soğukları geliyor dedikleri yer burası, origosu burası. evet eminim.
    insanları aynı tahmin ettiğim gibiler, sıcaklar, sevimliler, dindarlar ve milliyetçiler. bir şeyleri savunup bir şeyler hakkında konuşup neden bahsettiklerini genelde unutup başka şeylerden konuşmaya başlıyorlar bu konuşmayı kendilerine ait şirin bir ağız kullanarak biraz geveleyerek ve "k"ları "g" yaparak ve bol miktarda apastrof kullanarak netn' böğn', bacanağn', şart oss'n şeklinde. yükleme tek bir ek ekleyrek tüm zaman kipleri kullanılabiliyor, -ciyün bu dilin mihenk taşı adete, tüm tenseler bir harfin uzatılması, düşürülmesi şeklinde elde ediliyor, "-ciyün" eki bünyesinde faaliyet gösteren y nin düşürülmesi yükleme sertlik ve prezent continious, i nin uzatılması sıkkınlık belirtisi ile birlikte future, iyü nün düşürülmesi past, i ve ü nün uzatılması past perfect continious anlamı vermekte. birer örnekle pekiştirelim;
    --gitciün'. manası; gidiyorum ülenn.
    --giiiiiitciyün'. ; amaaann işte gideceğim.
    --gitcn'. ; gittim gördüm yindim.
    --giiitciiiyüün'. ; gidiyordum, hala gidiyorum, gitmeye devam edeceğim.
    dinlemesi pek keyili. anlaması kolay. güzel.
    şakacılar. binlerce cem yılmaz'la yaşamak nasıl bir duygu burda öğrendim, espri anlayışları mükemmel biraz müstehçen, sağdan soldan her an meme göt meme meme am göt meme içeriğinde espriler gelebiliyor, sonrada dediklerinden utanıp kızarıyorlar takibinde bir meme göt meme am göt meme esprisi daha yapıp utançlarını daha da arttırıyorlar, çok eğleniyorum bu güzel insanlarla.
    burada yaşamaya başlayalı iki ay oldu, ben burada ampul bulamıyorum, üşüyorum, yarı aç geziyorum ama eğleniyorum da... sanırım mutsuz değilim. iki ay sonra gelecek edit için şimdiden bir giriş buldum hatta;
    burada yaşanır mı hayır. burada yaşanmaz mı, hayır.
    evet.

    26. dhy editi
    seni bekliyorum pikaçu.

    dumanlı edit
    (bkz: #477093)

    11 ayın şeysi edit
    ramazan davulculuğunun uygulamadaki son merkezi, burdan daha ötesi yok efenim.
    gece üç buçukta şu sesle irkilmektesiniz;
    "dambıdı dambıdı dam dam dam dım dım dım gaaaaaaalllkk daaallkkk gaaallgg"
    evet. yok böyle bir şey.

    atkaracalarlılar için özel edit:

    geçen sene evimden çok uzaklardaki bu küçük kasabaya gitmek için valizimi toplarken yazmaya başladığım bu entryi yine size uzaklardaki evimden o küçük kasabayı düşleyerek devam ediyorum.

    atkaracalar.com da yazımız tepki çekmiş, çoğu tanıdığım insanlar, biraz olgun aklı başındakiler olayın eleştirisel yanlarını iyi tahlil etmişler, empati yapabilmişler, dersler çıkarmışlar, abartı demişler, kızmamak lazım, düşünmek lazım demişler. seviyorum sizi.

    bir kısım ekşisözlük yazarlarının übermensch kültürlü insanlar olduğunu, yazmanın amacının abartılı ve komik anlatımlarla kendilerini ve okuyucularını eğlendirmek olduğunu çok iyi çözmüşler. bravo. ayrıca gururum okşandı.

    bir kısım ingilizcemizi beğenmemiş. ilkokul iki terkim. my name is davut. this is a pen. yes.

    bir kısım genç agresif yorumcular ise vatan millet sakarya börüüü yörüüü nidalarıyla saldırmışlar.
    bunları da sevgiyle bağrıma bastım. gülümseyerek okudum tüm yorumlarını.
    ölümüne atkaracalara bağlı agresif gençleri için yukarıdaki editlenmemiş yazımın ana düşüncemi kısaca özetleyeyim;

    main theme
    atkaracalar küçük, sevimli, kendine has tatlı bir şivesi olan, her şeye ve her yere uzak olan, koca koca şehirlerde yaşamış insanlar için aradığınızı bulamadığınız -bazen boğulduğunuz-, kendisi gibi dertleri de küçük olan, atkaracalarlı olmayanlar için yaşaması ve alışması zor ama sevimli, misafirperver ve komik insanlarıyla bunu unutturan hatta eğlendiren, bildiğin perifer kasabasıdır.
    şimdi genç agresif dostum bunun üzerine az önce yukarıda bahsettiğim ekşi sözlük mantığını eklediğin zaman az çok bir sonuca ulaşabileceğini düşünüyorum.?.

    şu 11 ayın şeysi konusuna çok takılmışınız. :). o bi nevi sözlük jargonu, tabi sen bunu kutsal değerlerine hakaret olarak da algılayabilirsin, ama bence zorlama korteksi yazık, o tamamen senin bakış açın, kendi hayal dünyandaki engizisyonunda beni yargılayabilirsin. öyle bir şey yok aslında. internet kuralları basit ve evrensel. unutmadan, forumda biri memuriyet için kırk takla attığımı yazmakta, bir kırk takla var ama tersine işler bizde biraz değişik kuzum.
    biriside benim ilçemde dört ampül bulunmayacak değil, gel ben sana florosan vereyim demiş. :d. inandıramadım valla lan. yemin mi edeyim bana rastlamış demek ki dört ampül.. özür.. aman.. aman.. korktum yeminlen florosan diyince.

    bak aklıma ne geldi; ben ordayken karacalarlılar tarafından anlatılan bir hikaye...
    evliya çelebi seyahatinde atkaracalar'a uğramış, bir oda kiralamış ve gece ısınmak için odun satın almış, lakin odunlar ıslak olduğu için yanmamış. evliya çelebi'de odunların üzerine çizik atıp işaretlemiş ve yolculuğuna devam etmiş. gel zaman git zaman yine yolu bura düşmüş, oda kiralamış odun almış, bakmış aldığı odunların üzerinde kendi koyduğu işaretler. tabi sonuç odunlar yine yanmamış. seyahatnamesinde bu durumu ağır eleştirilerle dile getirmiş. bizim yazımızın yanında dudak ısırtıyormuş hatta.
    kısacası evliya çelebi atkaracalarlıların kendinden olmayanlara yaklaşımını özetlemiş. böyle bir şey yaşanması mümkün mü? sanmıyorum peki evliya çelebi yalancı mı? sanmıyorum. ne yapmış? abartmış. ne için? ilgi çekmek için, akılda kalmak için.

    şimdi sevgili okuyucu, bana ıslak odun satan olmadı. zaten ne evliyayım ne çelebiyim. o yüzden hele bi soluklan bi çay koy. kendi halinde eski bir memurum. ata kara desem ne ak desem ne? işin komiği bu yazımızı atkaracalarlılar orda yaşamışlar ve çalışmışlar dışında kimse okumadığı için en az okunan yazılarım arasında, o yüzden tüm dünyanın atkaracaları benim ağzımdan dinleme durumu filan da yok. zaten dünyanın atkaracaları salladığı da yok. valla bak.
    gerçekten o kadar önemli değil. kendi yağımızda kavruluyoz işte. takıl sende. oku. eğlen. git.
    budur.
    veya büyük olmak için uğraş sana gelenlere, futursuzca saldırma. seninle aynı dünya görüşü paylaşmıyor diye ona ıslak odun satma, anlamaya çalış, emin ol o senden belki daha akıllı değil ama senden çok daha fazlasını gördü ve yaşadı. neden sen hem yaşamak için uğraşmıyorsun da yaşamışların yaşadıklarını dinleyip kulak vermiyorsun. ?. burası biraz karışık oldu az daha kastırsam nobel alcam. evet. sanırım yeter.
    bir çoğunu gönülden sevdiğim atkaracalarlılar sizleri sevgiyle kucaklıyorum.

    p.s.

    unutmadan. aynı sitede biri mevlanadan şu güzel dizeleri kullanmış benim için;

    'eşşeğin önüne elmasıda koysan aynıdır camı da. eğer birisi sana camsın değerin yok diyorsa bu senin cam olduğundan değil, sana bakanın eşşekliğindendir. '

    ironinin farkında mısın?
  • edip cansever'in babasının memleketidir.

    (bkz: çerkeş atkaracalar turizm)
  • bir de ikinci dünya savaşının karartma geceleri döneminde cansever ailesi buraya, köye taşınmıştır. bunu belirtmek gerek. şehirli bir şairin çocukluğunda gittiği köy çok mühimdir. çocukluğunda köye gitmemiş şehirli şairler tanıdım. oradan biliyorum.
  • bir sabah, uzun yolda, dönüşte, önceden karar verdiğim gibi saptığım kasaba oldu atkaracalar. (kendi yarattığım bir yolda durdum)
    kahvede oturup çay içtim 3, halkla sohbet ettim. (kuru gözlere kuru şeyleri soracaktım)
    bir fırsatını bulup sonra sordum; cansever ailesi varmış, edip adında biri varmış onlardan, yazar mıymış ne..? tanıyor musunuz? --
    (bütün iskemleler ağır ve hastalıklıydı)
    tanıyan çıkmamıştı ki amcalardan biri çıkarır gibi oldu, ama hemen konuyu değiştirip atkaracalar'ın ünlü ankara havası söyleyen türkücülerini saymaya başladı, sonra bir kaymakam, ankara'da üst düzey bir müdür. ayakta bir bira içmiş kadar anlamım oldu. (baylar dedim baylar, müdürsüz, zamansız, bahçesiz..) atkaracalar yokluğa doğru büyüdü.
  • türkiye'deki en aşağılık ve aptalca 'eds'nin bulunduğu ilçe...

    resmen soygun yapılmak için yapılmış... karşılıklı herhangi bir yaya ve araç trafiği olmamasına rağmen, hız sınırı 82*-70! herhaldr karşıdan karşıya geçen kuşlar için yapılmış!

    bu ülke adam olmaz... hele böyle işgüzar işlerle uğraşınca...
  • belki bir 30 yıldır d-100'ün bu kısmında geçerken küfür ettiğim yol kesimi. eskiden yolu çok kötüydü gerçekten. şimdiyse eds, hız sınırları, trafik ışıkları...

    arkadaş ufacık tefecik dandik bir kasabasın sen. nüfusu 2.400 kişi yani düşünün. hadi koca bir kavşak yapmışsınız kimsenin dönmediği yola. günde 5-10 tane araç geçecek diye milyonlarca insanı haybeye trafik ışıklarında bekletiyorsunuz. tüm doğu anadolu ve orta-doğu karadeniz ve hatta iran karayolu buradan geçiyor. bir de o 5 km süren hız sınırlamalı eds sistemi nedir allah aşkına. atkaracalar dediğin 500 metre yok zaten. yap buraya bir alt geçit/üst geçit durdurmayın o kadar insanı.

    aynı güzergahtaki tosya'nın ve osmancık'ın da allah belasını versin. esnafa kıyak olsun diye 50 tane trafik ışığı koymuşlar yola. eds var üzerine, 82-70-50-30 km hız levhaları değişip duruyor. ne yapalım hızı 20 km'ye sabitleyip öyle mi geçelim burayı. inadına durup çöp bile almıyorum. beş sene önce aldığım pirinç de kurtlu çıkmıştı zaten. inşallah çevre yolu filan yaparlar da komple batar bu fırsatçı esnaf.
  • yıllar evvel (2007 olabilir) eşimin memleketine giderken eşim yolda rahatsızlandı. biz de karşımıza ilk çıkan yerleşim birimi olan atkaracalar'a girdik ve hemen yol kenarından görülebilen devlet hastanesine gittik. hastanede tek doktor vardı. sağolsun ilgilendi, nereye gittiğimizi sordu. amasya'ya gittiğimizi söyleyince bize "siz iyisi mi amasya'da tekrar hastaneye gidin" dedi. çünkü atkaracalar devlet hastanesi'nde röntgen dahi yoktu.

    demem o ki yokluk esasen büyük şehirler haricindeki çoğu yerde. bunu ilk doğu karadeniz turunda görmüştüm. atkaracalar'da da tescillemiştim.

    atkaracalar da, benzeri çoğu anadolu kasabası gibi imkanların kısıtlı olduğu bir kasabadır.
  • entryleri okuyana kadar henüz izlememiş olduğum game of thrones'ta bir ırk olmalı dediğim başlık. kesinlikle havalı.

    -nerelisin
    +pötürge
    -ben de atkaracalar'danım
    +bizde de kayısı var na böyle
  • ne köy ne de ilçe olmayı başaran bir yaşam alanı , bulunduğum birkaç günde hiç duymadığım küfürleri öğrendim , kızların çok ezildiğini gördüm bu sebeple gençlerin ilişkilerini gizli yaşadığını duydum ve gördüm ... halkın büyük kısmı geri kafalı , neredeyse yarısı da cahil ancak içlerinde çok değerli insanlar da var . normal bir ilçenin her geçen gün gelişmesi lazım iken geçmişe bakınca gerileyen bir ilçe atkaracalar ... hastanesi yetersiz , lisesinin kapatılacağını duydum .

    atkaracaların havası gerçekten çok soğuktur yazın ortasında bile soba yaktırır bazen .

    insanı sıcak kanlıdır , kavgacıdır ama dövmek pek zor değildir çünkü hepsi hâlâ kurtlar vadisi'nin etkisindeler...

    halkın %90 ı milliyetçi ve aşırı dindardır.
  • çankırı'ya bağlıdır.

    gariptir ama yediğim en güzel armutlara sahip yerdir aynı zamanda.
hesabın var mı? giriş yap