• bu eyleme engel olamıyorum ben. televizyonda ne olduğu mühim değil. o an japon televizyonu olsa kitlenirim.

    siparişimi veririm sonra bakkal amca siparişimi yerine getirmek için hareketlenir. o, büyük plastik kaşığıyla 100 gram fıstığımı koyarken ben ekrana kitlenirim. ki genelde televizyon, tezgahın tam karşısında tepede durduğu için boynumu geri geri giden şöför gibi yapıp öyle bakarım. bakkal isteğimi verdikten sonra ben televizyona bakarak parayı uzatırım, bakkal da parayı alırken bir yandan televizyona bakar. ikimizin de dünya umrunda değildir.. öyle televizyona bakarız. hatta bakkalda yancı bir üçüncü var ise bu eylem üç kişilik bir şenliğe dönüşür. bakkalın dışından gören üç tane adamın yukarıdaki bir noktaya mal mal baktığını görüp adımlarını hızlandırır. çünkü nöbet onundur. o da alışverişini yapana dek tvye kitlenecek ve bu ulvi görevi diğer arkadaşına devredecektir.
  • 5-6 yıl önce girdiğim bakkalda uzun zamandır beklediğim the matrix revolutions'ın fragmanına denk gelmemle yaşadığım olay.

    -aa abi biraz açar mısın sesini?
    +açayım. bunlar gerçek mi ne bunlar yani? ne oluyor bunlar?
    -abi bilim kurgu ya gerçek değil tabi.
    +hee bizim oğlan da seviyor
  • hikmet ne bakkalda ne de tezgahın karşısına koyduğu o 37 ekran televizyonda... hikmet ev dışında bir yerde televizyon görmekteymiş arkadaş. yıllar sonra, geçen hafta çözdüm ben bunu. işten eve dönerken önümde bir mercedes mi vw mi ne minibüs gidiyordu. şoförün arkasına, tepeye televizyon koymuşlar böyle, camından görünüyo. nasıl olmuşsa olmuş, minibüsün kıçına yapışıp aramızdaki bağıl hızı sıfırlamışım içgüdüsel olarak, 150'yle gittiğimin ve minibüsle aramda 2 metre olduğunun farkında bile olmadan huzurla trt 1 haberlerini seyrederken yakaladım kendimi. aklım başıma geldiğinde abdullah gül'ün görüntüsü altındaki yazıyı okumaya çalışıyordum. silkelenip sağ şerite geçtim hemen. ama kabus bitmedi. ertesi akşam, bir arkadaşımla gene aynı yoldan aynı saatte işten eve dönerken bir frenle uyandık. ne hikmetse aynı minibüs önümüzde ve sadece ben değil, arkadaş da kitlenmiş televizyona, yürüttüğümüz muhabbet hatırlamadığımız bir şekilde ağzımızda kurumuş kalmış, gözüne far tutulmuş tavşan gibi trt 1 haberi seyrediyoruz.

    59 plakalı, televizyonlu siyah minibüs... sırf yolda seninle karşılaşmamak için fazla mesai yapıyorum bir haftadır. lütfen sök o televizyonu.
  • 11 eylül saldırılarının olduğu gün yapılanlar listemde olan eylemdir kendisi. işten çıkmışım, otobüse binip eve gelene kadar olan olmuş. bakkala girmişim ekmek alıyorum. o da ne! uçağın biri wtc'ye giriyo! anaaaa gel de kilitlenme. kilitlenmeyecek olan insan evladı değildir zaten.
  • vardır hakkatten böyle bir şey ve bir sürü değişkenden etkilenir. alacağınız materyal, bakkalda geçireceğiniz süre vs. bir sürü şey etkiler bu eylemi ama değişmeyen bir tek şey vardır ve olay üzerinde hiçbir etkiye sahip değildir. evet o an tv de ne olduğunun hiç ama hiç bir önemi yoktur. kitlenirsin, sadece kitlenirsin.
  • eser miktarda cık cık cık'ı da beraberinde getirir.
  • tv'de haberler varsa şayet bakkalın cıkcıklamasıyla son bulan eylem. arkasından 'dünyanın çivisi çıktı', 'millet çıldırdı' türü yorumlar gelir ve bir anda kendinizi bakkal amcayla baş başa vermiş sosyolojik tespitler yaparken bulursunuz.
  • golleri görülmemiş maçın özetlerine denk geldiğinde gerçekleşir ekseriyetle.
  • izlemediğiniz bir maçın 3 dakikalık maç özetine denk geldiğinizde kaçınılmaz olan durum. hele benimki gibi bir durumda:

    sanıyorum 2005 senesiydi. arkadaşlarla bir cafeye doğru yol alırken bakkala girdim. bir baktım gençlerbirliği-fenerbahçe maçının özetini veriyor. skoru bilmiyorum. heyecanla televizyona kilitlendim. önce gençler her zamanki gibi bir tane attı. 1-0 öne geçti. bakkal dışında 1-2 kişi daha vardı içerde. hep birlikte izliyoruz. pozisyonlar geliyor geçiyor. bir yandan da içeridekiler fenerbahçe'ye sallıyorlar. aptal takım. salak bilmemkim. gençlerin bulduğu pozisyonlarda homurdanmalar. artık fenerbahçe'nin puan kaybettiğine şüphem kalmadı. en iyi ihtimal beraberliği kurtarmışızdır diye düşünüyorum. özet sonuçta bu. dakika kaç bilemiyorsun ama pozisyonlar geçtikçe artık maçın sonunun yaklaştığını tahmin ediyorsun.
    derken fenerbahçe alex ile bir gol buldu. tamam dedim. heralde berabere bitti bu maç. ama özetler bir türlü bitmiyor. gençlerbirliği inanılmaz bir pozisyon daha yakalıyor. karşı karşıya yapılan vuruşta top rüştü'de kalıyor. rüştü degaj yapıyor. hakem havada bitirecek mi? hayır bitirmiyor. hooijdonk'un hafifçe aşırdığı top sağ açıkta mehmet yozgatlı'ya geliyor. mehmet biraz sürüp ortaya doğru bırakıyor. alex hiç bekletmeden vuruyor ve top köşeden ağlara gidiyor. ben sanki stadyumda canlı izliyormuşçasına seviniyorum içimden ama oradakilere rezil olmama adına dışa vurmuyorum. zaten dışarı vursam havalara falan zıplayacağım. bakkal'ın 37 ekranında maç özetinde izlediği gole havalara sıçrayarak tepki verir mi insan?
    sonuç olarak bakkalda izlediğim o 3 dakika hayatımda izlediğim pek çok maçtan daha heyecanlı bir maç keyfi yaşatmıştı bana.
  • kapıyı açar açmaz kitlenerek bakkalın yüzüne bakmadan alış-veriş yapmak mümkündür. ama ne gerek var.
hesabın var mı? giriş yap