• başarı dediğimiz kavramın tamamen şanslı insanlar tarafından elde edilebilmesi durumudur.

    bu konuda her ne kadar itiraz edilse ve insanları motive edebilmek adına "çok çalışan herkes başarılı olur" yalanına sığınılsa da bu argüman tamamen yanıltıcı ve istatistiksel açıdan tutarsız bir argümandır.

    istatistik ve dolayısıyla matematik ile ilgilenenlerin karşısına mutlaka bir yerde survivorship bias denilen olgu çıkmıştır ve bu kişiler bu kavrama aşinadır. ancak aşina olmayanlar için survivorship bias kavramını özetlemek istiyorum.

    survivorship bias dediğimiz şey ortaya istatistiksel yargılar koymaya çalışan kişilerin yalnızca belirli bir grup veriyi inceleyip konu ile ilgili olan başka türden verileri göz ardı etmesi sonucunda yanılmaları ve ortaya hatalı bir yargı koymaları durumudur.

    diyelim ki siz başarılı olabilmek için uygulanacak bir yöntem bulmak istiyorsunuz. bu yöntemi bulabilmek için ise başarılı olan insanların hayatlarını inceliyor ve bu insanların uyguladıkları ortak teknikleri bir araya getirip "bu şeyleri yapan insanların hepsi başarılı olmuş, demek ki başarılı olmanın yolu bu şeyleri yapmaktır" sonucuna varıyorsunuz. bu noktada siz o şeyleri yaptığı halde başarılı olmayan insanları hesabınıza dahil etmediğiniz için aslında survivorship bias yanılgısına düşmüş oluyorsunuz.

    başarılı insanlar olarak nitelendirdiğimiz insanların hepsi özünde belirli aşamaları geçmiş ve bu aşamaları geçtiği için başarılı olmuş insanlardır. bu aşamaları geçmeleri ise tamamen şans faktörü ile belirlenmiştir. bu aşamaları "iyi bir eğitim görmek, doğru yatırım yapılacak sektörden biriyle karşılaşmak, ihtiyaç duyulan zamanda yeterli bilgi birikimine sahip olmak" gibi örneklerle değerlendirebiliriz.

    bu duruma bir fotoğraf ile örnek gösterelim: solvay konferansı

    yukarıdaki fotoğrafta belki de insanlık tarihinin en başarılı fizikçilerini bir arada görebilirsiniz.

    şimdi sorumuz şu.

    bu fotoğrafta hiç çinli, afrikalı, pakistanlı ya da türk fizikçi görebiliyor musunuz? eğer göremiyorsanız neden göremiyorsunuz?

    bu fotoğraftaki insanların hepsinin çok çalışan insanlar olduğu bilinen bir gerçektir. ancak bu fotoğrafa bakarak gördüklerimizden çok bu fotoğrafa bakarak göremediklerimiz önemlidir. çünkü bu fotoğraftaki kişilerin tek ortak özelliği çok çalışmak değildir.

    örneğin bu fotoğraftaki kişiler hep aynı ortamda büyümüş, birbirine yakın zeka seviyesine sahip, birbirleriyle fikir alışverişi yapabilme imkanına sahip olmuş, dünyanın en kaliteli ortamlarında eğitim görmüş ve yaptıkları büyük işleri yayınlayarak dikkat çekebilecekleri yerlerde bulunmuş insanlardır.

    buna karşın fotoğrafra marie curie örnek gösterilerek "marie curie kadın olmasına ve o dönemde kadınlara imkan tanınmamasına rağmen o çok çalışarak başarılı olmuş" argümanı gösterilebilir. bu argüman ise marie curie'nin hayatıyla ilgili bilgi eksikliğinden kaynaklanır.

    marie curie'nin dikkat çekebilmesi ve başarılı işler yapabilmesinin sebebi tamamen çok çalışması değildir. marie curie ne kadar çok çalışırsa çalışsın pierre curie gibi bir adamla karşılaşmadığı ve bu adam onun yanında durarak hakkını savunmadığı takdirde başarılı olamayacak ve belki de onun başarısı başkalarının üzerine kalacaktı. marie curie'nin başarısının temelinde yatan en önemli unsur doğru zamanda doğru yerde bulunması, yani çalışmasının karşılığını almasında ona yardım edebilecek insanlarla tanışmış olmasıdır. kaldı ki marie curie çok çalışarak kendi başına başarılı olsa bile "neden bu kadın çok çalıştı" sorusu sorulmadığı takdirde tekrar yanlış çıkarımlara varırız. mesela o dönemde marie curie ile aynı zeka seviyesi ile doğmuş ve aynı potansiyele sahip olan ancak çevre baskısı sebebiyle çalışmak istediği alanda çalışma imkanına erişememiş kaç kadın vardı? marie curie kadar emek sarf ettiği halde marie curie'nin talihine sahip olmayan kaç başarısız kadın sayabiliriz?

    mesela liselerde sorulan ve oldukça popüler olan "başarı çok çalışmak mıdır yoksa şans mıdır" sorusu düşüncesizce sorulmuş saçma sapan bir sorudur. çünkü bu sorudaki "çok çalışmak" tabirinin kesin ve net sınırları yoktur.

    mesela çok çalışmak ne demektir? diyelim ki ben günde 15 saat çalışıyorum ama bunu sadece fakir bir ailede doğduğum için param olmadığından ve hayatta kalmak zorunda olduğumdan istemediğim bir alanda yapıyorum. bu durumda çok çalışmış sayılır mıyım?

    eğer sayılırsam çok çalışmanın beni başarıya değil tam aksine başarısızlığa sürüklediğini, çünkü bu eylemin başarıya giden yolda zamanımı ve hayatımı çalan bir eylem olduğu sonucuna varırım. eğer sayılmazsam da hayatta kalmak zorunda olduğumdan istediğim alanda çalışma imkanı bulamadığımdan çok çalışmak dediğimiz şeyi tamamen şanssız bir biçimde doğmuş olduğumdan yapamadığımı, dolayısıyla çok çalışmak olarak bahsettiğimiz kavramın aslında şans faktörünün bir getirisi olduğu sonucuna varırım.

    çok çalışmak denilen şey herkesin istediği her zaman istediği her şekilde yapabileceği bir eylem değildir. eğer başarılı olmak istiyorsanız başarılı olmak istediğiniz konuda çok çalışmalısınız, ancak o konuda çok çalışabilecek zamanı ve imkanı bulabilmeniz, bulsanız dahi çalışmanızın karşılığını alabileceğiniz bir ortamda bulunmanız tamamen şansa bağlıdır.

    diyelim ki çok yetenekli ve çok çalışkan bir matematikçisiniz. diğer insanların on saatte yapabildiği bir şeyi siz bir saatte yapabiliyorsunuz ve diğer insanların bir saat çalıştığı yerde siz on saat çalışıyorsunuz. şu an 18 yaşında olmanıza rağmen yoğun çalışma programınız ve üstün yeteneğiniz neticesinde iki yıla kalmaz mükemmel bir işe imza atacaksınız ve tarihin gördüğü en başarılı insanlardan biri olacaksınız. tam siz günde on saatlik çalışma temponuzu kırılması imkansız iradenizle sürdürürken yaşadığınız coğrafyada pandemi çıktı. tüm önlemleri almanıza ve evde kalmanıza rağmen aşı olmak için gittiğiniz hastanede 19 yaşındayken hastalık kapıp öldünüz. iş bitmedi ve kimse sizi hatırlayamayacak. her şeyi yapmış olmanıza rağmen şansınız yaver gitmediği için başarılı bir insan olamadınız. tüh! kısmet değilmiş.

    bu gibi örnekler sayısızdır ve bu örneklere kurban giden kişiler hatırlanmadığı, dolayısıyla bilinmediği için başarılı olan insanları inceleyen çalışmalarda bu kişilerin başarısızlıklarının veri olarak kullanıldığı sık görülmez. dolayısıyla başarılı insanların ortak özelliklerinin şans olduğu sonucuna varmak da mümkün olmaz.

    özünde çok çalışmak dediğimiz şey tamamen çevre şartları ve doğduğumuz an sahip olduğumuz özelliklere bağlı olarak yapabileceğimiz bir şeydir. eğer adhd hastası iseniz doğduğunuz andan itibaren beyniniz çok çalışamamaya programlıdır ve siz çok çalışamazsınız. bu durumda siz temelde çok çalışmadığınız için mi, yoksa çok çalışamadığınız, yani şanssız olduğunuz için mi başarısız olursunuz?

    burası bir bakıma arşiv görevi gördüğünden olur da ileride başarılı bir insan olursam diye gelecek nesiller için bir not düşmek isterim.

    ben her gün sabah akşam çalışan ve bütün hayatını ilgilendiği konuya adamış olan bir insanım. olur da bir gün biyografimi okuyup "çok çalıştığı için başarılı oldu" sonucuna varırsanız bu düşünceyi kafanızdan silin. çünkü eğer başarılı olduysam bunun sebebi çok çalışmam değil, çok çalışabilen bir insan olarak doğmuş ve hayat tecrübelerim neticesinde bir şekilde çok çalışma alışkanlığını kazanmaya itilmiş bir insan olmamdır.

    yabancıların bu durum için çok yerinde ve daima hatırlanması gereken bir sözü vardır: it is what it is.

    bu cümleyi türkçeye yapacak bir şey yok şeklinde çevirsek de aslında doğrusu ne ise o'dur.

    yani kısmetse olur, değilse olmaz. başarılı olmak istiyorsanız elinizden gelen her şeyi yapın. ama olmuyorsa da kendinizi suçlamayın. epiktetos 'a kulak verin. çünkü hayatınız her zaman kontrolüne sahip olmadığınız çevre şartları ile şekillenecektir.
  • tamamen olmasa da en az %50'si şanstır başarının. tek başına şans çok nadir başarı getirir. gerçekten çok büyük şans gerekir o başarı için ki bu başarı da sınırlı alanlarda geçerlidir. zenginlik gibi. piyango çıkar bir anda zengin olursunuz ama kimse iddia edildiği gibi şans eseri büyük bir bilim insanı, sanatçı veya sporcu olamaz.
    bu yüzden başarının bir kısmı şanstır sadece. evet büyükçe bir kısmı şanstır. zira siz ne kadar doğuştan yetenekli olursanız olun vermeyince mabut ne yapsın mahmut. bugüne kadar kimbilir kaç newton sibirya'da çin'in köyünde ya da kongo'da doğduğu için heba oldu gitti bilemiyoruz tabii. ancak newton'da sılf ingiltere'de doğduğu için newton olmadı. adamın gecesi gündüzü fizikti matematikti.
    başarı için en az 10.000 saat kuralı vardır. doğrudur. bu kadar çalışınca başarı garanti değildir zira şans faktörü sizi elimine edebilir ama bu çalışmayı yapmadan da başarılı olamayacağınız garantidir. bugün bilimde sanatta teknolojide sporda başarılı olan hiçkimse bu başarısınına günün birinde şans eseri ulaşmamıştır.
    bu yüzden şansı ve çalışmayı birlikte değerlendirmek gerekir.
    eh şans konusunda elimizden bir şey gelmediği için tek yapılacak şey çalışmak. tabii verimli ve hedefe yönelik çalışmak.
    bu bağlamda hayat sanıldığı gibi satranç falan değildir. zira hayatta hamleler sırayla değildir. geldi mi üstüste gelir. kimse satrançtaki gibi karşısındaki ile eşit koşullarda başlamaz da.
    hayat tavladır. birazı sizin yeteneğiniz ve zekanız kalanı ise zar.
  • hayattaki şans, denizde yelkenliyi sürükleyen rüzgar kadar önemlidir.

    rüzgara karşıysanız hiçbir şansınız yoktur. rüzgarı arkanıza alırsanız aşamayacağınız fırtına veya okyanus kalmaz.

    işte yelkenlinizin alacağı rüzgar ise başlıktaki şansla ilgilidir. siz sadece rüzgarı belki “tahmin” edebilirsiniz.
  • gerçekçi bir yaklaşım. imkan diye söylenen değişkenler, sanki sadece olasılığı artırıyor. ama türkiye bu kurala uymuyor. partili olmak en büyük değişken.
  • olasılıklardan oluşan bir serüvenin içinde başarıya giden olasılığın gerçekleşmesi için çaba sarf ediyoruz ama şans olmadan da bu çaba tek başına yetmediği gerçeği de gizlenemez.
  • joseph henry'e ait olan cok sevdigim bir soz var,

    "the seed of great discoveries are constantly floating around us, but they only take root in minds well prepared to receive them."

    birebir boyle dusunen biri olarak bu baslik bana bir cesit basarisiz tesellisi gibi geldi. basaridan kastedilen ne, hangi alana ait bir basari ve kosullar nasil gibi pek cok seyi dusunmek gerekir ama sadece yatarak sans ile basari gelecegini zanneden kendini kandiriyordur.

    su istisnayi da belirteyim, turk halkinin basari anlayisi koseyi donmeye endeksli oldugu icin sadece para kazanmak basari sayilabiliyor ve bunu yatarak da yapan vardir illa ki ama benim basaridan anladigim sey bu degil mesela. para kazaniyorsan sadece para kazaniyorsun iste, bu direkt basarili oldugun anlamina gelmiyor. basarili oldugun alanda para kazanmazsin gibi salakca bir sey soylemiyorum tabii ki, beyinsiz arkadaslar icin uyari satirimi eklemeden gecmeyeyim.
  • tepside sunulmuş şanslar var elbette. ama istediğin şey için çalışmak, uğraşıp emek vermek sende olmayan şansı bile sana daha çok yakınlaştırıp kendine şans edinebilmeni sağlar.
  • çoğu insan için hayat milli piyango gibidir. yalnız, şimdiki milli piyango değil. gerçek insanlara çıkabileninden bahsediyorum.

    mesela yakışıklı/güzel olmak şanstır. zira güzelliğin açamayacağı kapı yoktur.
    ses tonunun iyi olması ve ya kişisel kabiliyetin olması da şanstır.
    ortalama bir zekanın üstünde olmak şanstır. zengin bir aileden doğmak ise tamamiyle şanstır.
    hepsinden öte dandik bir işletme açıp batırmamak da şanstır. buna bağlı olarak küfrederek oyun videosu çekip milyarları götürmek de şanstır.*

    bu olasılıklar dışında yaşayan insanlar ülkenin alt katmanını oluşturur. boktan işlerle haşır neşir olup sefalet içinde yaşar ve ölürler. şahsım için şans ise bir tek atış ile doğup hala ölememektir efendim.
  • (bkz: #119492861)
  • böyle düşündüğünüz sürece başarı başkalarının olacak, siz de arkasından yine bu cümleyi kuracaksınız.
    efsane bir kısır döngü.
hesabın var mı? giriş yap