hesabın var mı? giriş yap

  • survivor sayesinde hiçbir şeyi öğrenemediysek şunu çok iyi öğrendiğimizi düşünüyorum:

    türk atletler gerçekten iğrenç insanlar.

  • rushmore dağ anıtı keystone yakınlarında güney dakota'da, rushmore dağının granit yüzünün oyulmasıyla meydana getirilmiş devasa bir büsttür.
    heykeltıraşlığı, ilk gutzon borglum tarafından ve daha sonra da oğlu lincoln borglum tarafından yapılmıştır.

    ***rushmore anıtına ait bazı özellikler***

    i)birleşik devletler başkanları (soldan sağa doğru); george washington, thomas jefferson, theodore roosevelt ve tüm dünyanın sempatisini kazanmış, abraham lincoln'ün heykellerinin kafalarının yüksekliği 18 metredir.

    ii)tüm anıtın kapsadığı alan 5,17 km^2'dir.

    iii)anıtın deniz seviyesinden küsekliği 1,745 metredir.

    iiii) baş kısımlarının inşası 1927'de başlayıp 1939'da tamamlanmıştır. heykeller omuzlara kadar yapılmak istenmiş fakat fon bulunamadığı için 1941'de çalışmalar durdurulmuştur. o günkü işçilerden yalnızca bir tanesi şu an hayattadır.

    aldığım capsleri de koyayım tam olsun.

    caps1

    caps2

    caps3

  • yaratıcı değiller. sürekli aynı kalıpları kullanarak birbirlerini gazlıyorlar.

    - çok mu güzeliz ne..
    - o senin güzelliğin canım..
    - ee çekene de bakmak lazım..
    - çok ösledim canım ya, bi ara buluşalım..
    .
    .
    .
    böyle gider bu..

  • bir işletmeye girmek için tonla para verip, araya adamlar sokup, kapıda bekleyerek ödün verirseniz kendinizden, işte böyle köpek çekerler.

    ınstagram'a story atıp takipçi kasmak için kendinizi alçaltmayın.

    ayrıca, sen daha saçma sapan filtreler kullanmadan video çekemiyorsun, sonra bodyshaming bilmem ne. geçiniz.

  • kimileri bu güzel ve faydalı aktivite için "depresyon belirtisi" der. evet olabilir de nitekim. bana göre depresyondan çıkmak için en güzel terapilerden biri. (bir de temizlik yapmak var)
    mütemadiyen kış aylarında girmiş olduğum depresyondan bu sene de örgü örerek çıkmayı planladım ve işe koyuldum.

    malzemeleri tedarik ettim. 4mm şişler ve 1 adet renkli yumak, (devamı tüm bulabildiğim artık yünlerle gelecek)
    sonra ne öreceğime karar verdim. içimden battaniye örmek geldi. ama kocaman bir battaniye gözümde büyüdüğü için küçük kareler halinde örerek sonradan birleştirmeye karar verdim. hem küçük parçaları bitirdiğimde "oh bu da bitti" diyerek mutlu olacaktım hem de her bir karede ayrı bir öyküm olacaktı. misal şimdiye kadar 4 dilim ördüm.

    1.karede; bir işe başlamakta ne kadar zorlandığımı anlattım. (sürekli ters - haraşo örgü)
    2.karede; yeni başlangıçlarda motivasyonumun çabuk düşüp, çabuk yükseldiğini ve bunun böyle bir müddet devam ettiğini anlattım. (1 ters 1 düz - lastik örgü)
    3.karede; işler iyi gitmeye başladığında çıkan ufak tefek sorunların görmezden gelinebileceğini, bunların hayatın tuzu biberi olacağını anlattım. (3 düz 1 ters - yalancı selanik örgü)
    4.karede; bazen bir şeyler güzel başlar gibi olur, sonra bir engel çıkar, sonra iyi olan şeylerde kötü gitmeye başlar ama sonra illaki kötü şeyler de iyiye gidecektir.(1.sıra, sıra sonuna kadar, 1 ilmek düz 1 ilmek ters sonra 2. ve sonraki sıralarda düz ilmekleri ters, ters ilmekler düz - pirinç örgü)

    işte böyle sevgili gönül dostları. hesaplarıma göre ideal battaniyeme ulaşmak için yaklaşık 500 kare örmüş olmam lazım. ilerleyen karelerde savaşların kötülüğü, sigaranın zararlarını ve diğer sosyal yaralara da yer vermeyi düşünüyorum. son karede de bayrağa seslenicem.

  • “adapazarı’na gitmeye hazırlanıyorduk. gitmeden önce bazı siparişler vermek üzere biriyle buluşmam gerekiyordu. birden, üstümün başımın pek güven verici olmadığını fark ettim, özellikle ayakkabılarım çok kötü durumdaydı. taksim sineması’nın (şimdi devlet tiyatrosu’nun bulunduğu bina) uzun duvarı boyunca art arda dizili ayakkabı boyacılarına doğru hızla yürüdüm, az vaktim vardı, en öndekinin sandığına ayağımı koydum. ‘çabuk usta, şişir, acelem var’ dedim. boyacı başparmağı ile arkayı gösterdi. ‘arkadaki arkadaşa geç beyim’ dedi. ‘neden, ne oluyor’ dedim. ‘ben ayakkabı boyarım’ dedi adam, ‘bu benim işim, şişirme istiyorsan arkaya geç’. bir an kalakaldım. bütün alacağı yirmi beş kuruştu, bir liranın dörtte biri. ayağımı sandıktan çekmedim. ‘buyur, bildiğin gibi boya’ dedim, ‘hakkını ver’. beni bekleyen sonsuza kadar bekleyebilirdi, ben burada hayatımın dersini alıyordum.”

    lütfi akad, ışıkla karanlık arasında, sayfa 24.
    türkiye iş bankası kültür yayınları, istanbul 2004