hesabın var mı? giriş yap

  • standart daily abazan geyigi diye geldim, hayatin aci gercekleri tokat gibi indi yuzume. ah be abi sen pazara gidemiyorsun millet zevk icin yuz liralar yakiyor. boyle duzene lanet okumaktan baska bi sey de yapmiyoruz

  • istanbul'da yaşayıp istanbul'u övmek için çok çok az sebep vardır. o övenler de toplu taşıma kullanmayan, arabasını park etmek için mücadele vermeyen, doğru düzgün fakir fukara, göçmen vs. ile muhatap olmayan, kendine bol vakit ayırıp şehrin güzel yerlerinde hayatın tadını çıkaran insanlardır. yoksa bu kadar kaosun, fakirliğin olduğu, yaşamın ve paranın pul kadar değerli olmadığı, insanların birçok semtte kucak kucağa yaşadığı, ahır damından bozma evlere bir asgarî ücret kira istenen boktan bir şehri kim niçin över?

  • üye alımı için aradıklarında eğlenceli anlar yaşamama neden olan olay.

    - merhabalar digiturk’ten arıyorum hede hödö.
    + sözleşmeyi fakslarsanız üye olacağım.
    - tamam, faks numarası verebilir misiniz?
    + hayır, faks makinem yok.
    - nasıl göndereceğim?
    + ben aboneliğimi nasıl sonlandıracaksam öyle.
    - ...

  • hindistan'da gelin, basit bir toplama işlemini yapamayan damadı nikah masasında terk edip gitti.

    --- spoiler ---

    hindistan yerel basınında yer alan haberlerde, bir gelin, düğün sırasında "15 artı 6 kaç eder" diye sorduğu damadın 17 cevabını vermesi üzerine evlenmekten vazgeçti. damadın ailesinin ikna etmeye çalıştığı gelinin, evlenmeyi kabul etmediği, damadın eğitimi konusunda kendisini kandırdığını söylediği belirtildi. yerel polisinin, ailelerin düğünden önce birbirlerine verdikleri hediyelerin iadesine ara buluculuk ettiği kaydedildi. evliliklerin genellikle görücü usulü yapıldığı hindistan'da gelinle damadın, nikahtan önce birbirlerini tanıma şansı olmuyor.
    --- spoiler ---

    40 yapar deseydi belki kabul ederdi gelin.

  • netflix'de 100 humans adında deneysel bir belgesel var, orada izledim. yüz kişiyi ellişerli olarak iki gruba ayırıyorlar. iki gruba da aynı olay anlatılıyor ve biz de işte tepkileri izliyoruz. anlatılan olay şu: bir anne küçük yaştaki çocuğunu arabanın içinde birkaç saat yalnız bırakarak gidiyor, çocuk da bu sürede havasız kalarak can veriyor.

    ilk gruba bu hikaye anlatılırken ekranda tipsiz, aşırı bakımsız, suratından iğrençlik akan, uyuşturucu bağımlısı stayla bir kadın fotoğrafı görüyoruz. kamera elli kişiye döndüğünde, hepsinin suratında da aynı nefret dolu ifadeler görülüyor ve "sizce ne ceza verilmeli" diye sorulduğunda, 30-40 yıl mahkum olmalı nidaları havada uçuşuyor, hatta bu canavar kadının ömür boyu hapse tıkılması hatta ve hatta idam edilmesi gerek diyenler bile oluyor.

    sıra geliyor diğer elli kişilik gruba. hikaye aynı, ortada ihmalkarlıktan hayatını kaybeden küçük bir çocuk var fakat bu sefer ekranda aşırı güzel, adeta melek gibi bir annenin fotoğrafını görüyoruz. insanların ceza olarak bırakın idam ya da hapis istemini, "bu masum kadın zaten çocuğunu kaybettiği için yeterince acı çekmiş olmalı, o yüzden ceza verilmesin hatta travmasını atlatması için psikolojik destek verilmeli" diyenler bile oluyor.

    şuç aynı oysa ki ama işte dış görünüşün insanlar üzerinde yarattığı etki, adeta dipsiz bir uçurum gibi.

    malesef ben de dış görünüşün her şey olduğunu düşünenlerdenim. dışınız güzelse eğer, insanlar için içinizin çok da bir önemi kalmıyor. dış görünüş yönünden şanslı olan insanların hatalarına kolayca tolerans gösteriliyor ya da onlara pozitif anlamda önyargı yapılıyor. hatta karşıdan karşıya geçerken arabalar bile durup yol veriyor eğer yeterince güzelseniz. değilseniz de yukarıdaki örnekteki gibi yaşamanızın bile bir kıymeti yok diğer insanların gözünde...

    debe editi: çok da uzun yazdım bi' kişi bile okumaz derken bak şimdi.. sabah sabah mutlu oldum valla. teşekkür ediyorum herkese :)

  • bu nasıl tikky bir baraj ismidir dedim duyduğumda, önce bağdat caddesine yaptılar sandım.

  • yeter artık sözlük erkekleriyle uğraştığınız yeter.

    bırakın da istediğimizi giyelim, istediğimiz gibi dolaşalım. sizin yüzünüzden eve giderken teflon tavayla önümü kapatıyorum, artık yeter.

  • hocanın* ingilizce "urfa ve gelenekleri" konulu bir sunum yapmak için hazırlanmış urfalı öğrenciye hiç bir görsel hazırlık yapmamasından dolayı tepki göstermesi, çünkü elemanın hadiseyi dümdüz anlatmak niyetinde olması, geleneksel müzik ve dans kısmına gelince hocanın tepkisini yinelemesi, "nasıl anlatacaksın ki müziği, getirip dinletseydin, dansını da yapardınız" şeklinde dırdırlanması, birden öğrencinin gözlerinde bir ışık belirmesi, akabinde sınıftaki ikinci urfalı öğrencinin elinden tutulup kaldırılması, sınıfın ortasında, müzik olmadan, sadece mırıldanılarak, halaya benzer bir dans yapılması, yaklaşık 3 dakika boyunca büyük bir ciddiyetle, hareketlere sonsuz özen gösterilerek dansın sürdürülmesi, sınıfın şaşkın bakışlar ve dumur ifadeyle bırakılıp, sunumun bitirilmesi.

  • debe editi: uzun zamandır debe'yi takip etmiyorum. bu entry nasıl bu kadar favorilenmis ki diye suphelenince aklıma geldi, ve bingo. kahkaha attım, yemek tariiyle debe'ye girmek de biraz komik oldu. ama herkese çok teşekkürler.

    sözlüğü tarif defteri olarak kullanıyorum bazen. çünkü, yemek yaparken asla tek bir tarife bağlı kalmam, illa tariflere kendimce bir seyler eklerim. ve sonuç güzel olduysa, o artık benim tarifimdir ve hep o şekilde yaparım. ama çok sık yapmadığım bir tarifse, yaptığım ekleme ve çıkarmalar aklımda kalmıyor. o yüzden burada entry girip tarifi de ölümsüzleştirmeyi seviyorum. tavuklu börek de öyle bir tarif.

    5 yufka

    sos: 2 su bardağı süt,
    2 yumurta
    1 yemek kaşığı yoğurt
    1/4 su bardağı sıvı yağ
    içi: 250 gr mantar
    1 kapya biber
    3 parça haşlanmış, didiklenmis tavuk göğsü
    tuz, karabiber, 1 diş sarımsak
    kaşar peyniri rendesi
    beşamel sos: 2 yemek kaşığı tereyağı
    2 yemek kaşığı un
    500 ml süt.

    bulamak için:galeta unu

    mantar ve kapya biberi minik minik doğrayıp, çok az yağda soteliyoruz. daha sonra tuz, karabiber ve sarımsak da ekleyip, suyunu salıp çekene kadar pişiriyoruz.

    bir kenarda beşamel sosu hazırlıyoruz. 2 yk tereyağını eritip, içine un koyuyoruz. un iyice kavrulup kokusu çıkınca, süt ilavesiyle, normalden biraz daha cıvık kıvamda bir beşamel sos hazirliyoruz.

    beşamel sos da pişince, içine mantarlı biberli harcı ve haşlanmış didiklenmis tavuk etini de ekleyip iç harcımızı hazırlıyoruz.

    1 yufkayı açıyoruz, sosu her tarafına gezdirip, ortadan ikiye katliyoruz. yarım daire halindeki bu yufkayı, 6 eşit parçaya bölüp, ic harcından birer kaşık koyuyoruz. çok az kaşar peyniri rendesi de ekleyip(fazla koymayın, taşmasın) büyük bir sigara böreği gibi sariyoruz. en son, böreğin dış kısmını tekrar hazırladığımız sosa bulayıp, galeta unuyla kapliyoruz.

    tüm yufkalara aynı işlemi yapınca, 190 derece önceden ısıtılmış fırında, kızarana kadar pişiriyoruz.

    afiyet olsun*