hesabın var mı? giriş yap

  • ciddiyetsiz bir ordu. tam iki saattir bekliyoruz ankara ovasının soğuğunda. 10 bin kişi it gibi titriyoruz yeminle. sümüğümüz burnumuzda donuyor. aa bir baktık bizim düşman ordusu hiçbir şey olmamış gibi sallana sallana geliyor karşı tepenin ardından. şeytan diyor, 'sok şu mızrağı göğüslerinin ortasına'... o derece sinirlendim yaa !!

    tam iki hafta önce haberleşmişiz. elçiler göndermişiz karşılıklı. gününü, saatini, yerini belirlemişiz. arsa sahibine kapora vermişiz. her şeyi ayarlamışız. ama bu nasıl bir laubalilik, nasıl bir ciddiyetsizlik anlamıyorum. yahu 'savaşmayacağım, canım istemiyor' de anlarım. zorla çağırmadım ki buraya sizi. ama kardeş ülke işte. atsan atılmaz, satsan satılmaz. karakteri böyle bunların. savaşın başlamasına 5 dakika kala 'fazla mızrağı olan var mı' diyen adamlar bunlar. acımayacaksın böylelerine işte ama neyse... biz onurumuzla savaşımızı yapalım.

    - hücuuum !!!

  • annenin 20 sene onceki ailevi olaylari anlatip bunlara hala sinirlenip ailenin huzurunu kacirmasi.. insan kucukken sessiz kaliyor da buyuyunce bu hasta zihniyete katlanamiyor ve sinir krizi gecirebiliyor.

  • alenen aptallık yapan kadındır. kocamın ayaklarını gerekiyorsa yıkarım, sağlıktır hastalıktır.

    ancak beni böyle çekip sosyal medyada yayınlarsa dalga geçer gibi, ağzına sçarm.

  • hayatimda bazi ritueller var. mesela her sabah kahvemi alip gazetemi okudugum bank da bunlardan biri. biraz amerikanvari evet, ama olsun.

    son iki aydir, tahminimce 60 yaslarinda, dislerinin yarisini kaybetmis, agir adimlarla yuruyen, inceden beli egilmis, basindan sapkasi hic eksik olmayan, sevimli bir amca geliyor her sabah yanima. alman disiplini iste, her sabah 7:40-45'te yanimda oluyor. tanimiyorum. iki aydir hic konusmadik; ama her sabah yanima gelip oturuyor. yaptigi tek sey, oturduktan on saniye sonra basini hafifce gazeteme cevirip goz ucuyla tarihe bakiyor olusu. kisik bir sesle dienstag(sali) diyor ve gidiyor. samstag(cumartesi) diyor ve gidiyor. haftanin yedi gunu boyle. gune bakmaya geliyor. ben de arkasindan gulumsuyorum sadece.

    ne olduysa dun oldu. saat 7:55 olmustu. hala gelmemisti. iki aydir ilk defa boyle bir sey oluyordu. ne okudugum gazeteye odaklanabiliyordum, ne de kahveden tat alabiliyordum. gozum sadece o'nu ariyordu. niye gelmemisti? endise ediyordum. basina bir sey mi gelmisti? gun boyunca aklimdan cikmadi. "montag" demesi gerekiyordu o gun. o kadar kafama takmistim ki, ruyama bile girdi gece.

    bugun sabah oldu. ben yine gazetemi ve kahvemi alip banka oturdum. sadece gelmesini bekledim, adini bile bilmedigim o adamin. kahve iciyordum; ama gazete okumuyordum. saat tam 7:43'te belirdi kendisi. uzun zamandir boyle mutlu oldugumu hatirlamiyorum. oyle bi heyecanla actim ki gazeteyi. bu defa o basini cevirmeye zahmet etmesin diye epey sag tarafa dogru okuyordum. oturdu, on saniye gecti, yine basini cevirdi, bakti, "dienstag" dedi ve kalkip gitti.

    bu defa tedbirliydim. arkasindan fotografini cektim. olur ya bir gun gercekten hic gelmez. anisi kalsin bende.

    http://i.imgur.com/k3q5dyo.jpg
    - http://i.hizliresim.com/oeyeqx.jpg

    bir daha boyle yapma amca.
    gelmeyeceksen bile haber ver.

  • türk tipi işletmecilik anlayışının sonucu ortaya çıkan durum.
    çalışma saatleri uzadıkça verimlilik düşer. milletçe bunu anlamıyoruz hiç bir zaman da anlamayacağız. iş veren ''ben bu parayı bu personele veriyorsam bir şekilde bu parayı çıkartmalıyım'' zihniyetiyle saat olarak personelini fazla çalıştırmaya çalışıyor. işte vizyonsuzluk nedir en net örneği bu. bu hiç bir zaman düzelmeyecek bir sorun. herkes yaptığı işten, iş yerinden ve iş vereninden nefret ediyor. kimse uzun mesai saatlerinden dolayı kendini geliştiremiyor, dinlenemiyor, yaptığı işe saygı duymuyor ve daha bir sürü sıkıntı.

    edit: evet ben de biliyorum tek sorunun sadece uzun mesai saatleri olmadigini ama ücret, idealizm artık her ne ile motive olduğunuzun tükenmişlik sendromu içine düştüğünüzde bir anlamı kalmayacak. bu çözülmesi gereken ilk ve en temel sorun. kimse harici bir hayat yaşamasına izin vermeyen, eşiyle evlatlarının arasına giren bir işi mecburiyetten yapsa bile sevemez sahiplenemez doğal olarak başarılı ve verimli olamaz.

    edit: format geregi tanim eklendi.

  • başlığı bir arkadaşım adına açıyorum, uzun hali ve içeriği;

    "6 yaşındaki yeğenimin ve ananesinin ölümüne sebep olan katilin suçuna itirazı

    26 haziran pazar günü saat 15:00 civarında mudanya'da alkollü araç kullanan burak ulga, aracıyla teyzem ve yeğenime çarpıp ikisinin de ölümüne sebep oldu. daha önce alkollü araç kullanımı sebebiyle iki kez ehliyetini kaptırmış olan bu şahıs, kaza sonrası iki kez alkolmetreye üfleyip 0,88 promil alkollü çıkmıştır. kendisi daha sonra alkol testine itiraz edip kan testi yaptırmak istemiş ve kan testi olaydan saatler sonra yapıldığı için temiz çıkmıştır. bu kişi bursa'daki ulga avukatlığın sahibinin oğlu olduğu için kazadaki suçundan bir şekilde sıyrılmaya çalışacağından ve ne yazık ki kurtulacağından endişe duyuyoruz. lütfen sesimizi duyun ve bu caninin alabileceği en ağır cezayı alması için girdiğimiz hukuk yarışında bize destek olun. konuyla ilgili uzmanlığı olan kişilerin yorumlarına ve tavsiyelerine de ihtiyaç duyuyoruz. "

    haber linki
    haber linki
    haber linki

    tweet

    edit: arkadaşlar destekleriniz için teşekkür ederim. aldığım mesajlarda alkol için kan testi kaç saat sonra yapılırsa o saatle orantılı olarak promile ekleme yapıldığını iletti arkadaşlar. bu bilgiyi burada da paylaşmak istedim.