hesabın var mı? giriş yap

  • maaşını söylediği anda mide bulandırmaktan öteye gitmeyecek tiptir.
    vizyonsuz bir fakir olarak kimsenin aldığı maaşla ilgilenmiyorum, para para diye ölen insanlardan da uzak duruyorum.
    ülkenin yarısı mühendis zaten aq, boy da genetik bir durum. 25 yaş ise güzel bir yaş. kıymetini bilsin.

    edit: bir sözlük yazarı; "15 k maaş alıyorum, sen de dahil sözlükteki bütün kadınları düşürürüm." yazmış, on dakikadır gülüyorum. düştüm ama koltuktan. bir insanın tek meziyeti kazandığı para olmamalı. utanç vericisiniz.

  • özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, çeşitli toplumsal mekânlarda, insanlara istemleri dışında sunulan, hattâ empoze edilen müzik şeklinde de tanımlayabileceğimiz muzak, aynı zamanda tanımındaki amacı uygulamak için 1930’lu yıllarda kurulmuş olan bir firmanın da adıdır.

    kurumsal oluşumunun ötesinde muzak, bir tür olarak, insanların fiziksel ve zihinsel süreçlerini tetikleyen, metabolik yapılarına müdahale imkânı sağlayan ve bu özelliğiyle müziğin ‘eğlendirici’ kimliğinden öte ‘fonksiyonel’ yanını vurgulayan bir mantalitedir. muzak olgusunda maruz kalan kişinin karakteristik ve psikolojik yapısından ziyade, kullanılan seslerin ve müziğin sunum biçimleri ile bulunulan ortamın genel özellikleri, amaçlanan etkiler için birincil düzeyde göz önüne alınması gereken kriterlerdir.

    yakın tarih boyunca müziğin muzak bağlamında fonksiyonelliği

    1871 ilâ 1914 yılları arasında gerçekleşen 2. endüstri devrimi bilim, teknik ve sosyal yaşam gibi alanlarda köklü değişimlere sebep olurken, bir yandan da tarihî (birçok önemli olay gibi) kendisinden önce ve sonra olmak üzere ikiye bölmüştür. “müzik ve çalışma alanlarındaki kullanım şekli” benzeri bir alt başlıkla bu bölünmeyi incelersek, endüstri devrimi öncesinde iş alanlarında müziğin sıklıkla işçiler tarafından, iş stresinden arınmak ve ağır şartları daha dayanılır kılmak adına icra edildiğini görürüz; bununla birlikte bazı işverenlerin ‘altlarında’ çalıştırdıkları işçilerin her türlü ağır şarta dayanmalarını sağlamak adına çalışma alanlarına müzisyenler, hattâ küçük orkestralar getirttikleri realitesine de rastlayabiliriz. endüstri devrimiyle beraber ağır iş makinelerinin çalışma sahalarına dâhil edilmesi, müziğin artık “rahatlatıcı unsur” olarak kullanılamamasına ve böylelikle yalnızca makine sesleriyle donatılmış alanlar yaratılmasına sebep olmuştur.

    endüstri devrimiyle beraber gelişen teknoloji özellikle amerika birleşik devletleri’nde mimari açıdan binaların daha da yükselmesini sağlamış, bu gelişmeye paralel olarak da yüksek katlara ulaşmak amacıyla binalarda asansör kullanımı oldukça yaygınlaşmıştır. a.b.d.’nin coğrafi yapısı itibariyle geniş düzlüklere sahip olan bir konumda olması, asansör gibi oldukça küçük ve hareket eden odacıkların halk tarafından garipsenmesine hattâ kendisinden korkulan bir makine hâline dönüşmesine de sebep olmuştur. bu küçük ve dar odacıkların bunaltıcı etkisi halk arasında psikolojik bir rahatsızlık olan klostrofobi’nin ortaya çıkmasını tetiklemiştir. 1930’lu yıllara gelindiğinde a.b.d. ordusundan emekli general george owen squier’in ortaya attığı muzak fikri tam da bu klostrofobik etkiyi ortadan kaldırmak amacıyla düzenlenmiş bir müzik sunumu olarak karşımıza çıkmaktadır.

    muzak ve tarihsel gelişimi içerisinde dönüşen çalışma stratejileri

    general squier’in asansör kullanımındaki olumsuz etkileri indirgemek adına kurduğu muzak şirketi, başlangıç fikrini edward ballamy’nin looking backward (1888) isimli kitabında geçen musical telephone adlı objenin üzerine temellendirmiştir. kitapta bu obje sabahları insanları uyandırmak, geceleri ise rahatça uyumalarını sağlamak için dizayn edilmiş bir alet olarak tasvir edilmektedir. muzak firması da musical telephone gibi zamana ve mekâna göre belirlenmiş, belli bir fonksiyonu olan bir müzik üretimi önermesiyle audio art tarihine ekleyebileceğimiz bir konumda yer almıştır.

    background music

    kuruluşuyla beraber muzak, gerek banka, restoran ve fabrika gibi toplumsal alanlarda gerekse de asansör gibi bireyin tek başına bulunduğu yerlerde kişiyi sakinleştirecek, üretimini arttıracak ve tehlikeden uzakmış hissini yaratacak, mekâna göre dizayn edilmiş “müzik paketleri” sunmuştur. background music’in ürünleri şeklinde görebileceğimiz bu paketler genellikle bilindik popüler parçaların basitleştirilmiş hâlleri (sıklıkla enstrümantal versiyonları) ya da oldukça yumuşak ve düşük şiddetli sesler bütünü kullanılarak “kişiye ‘tanıdıklık’ izlenimi vermeye çalışırlar” . bu bağlamda background music, bünyesinde bulunan yapıtların dikkat çekici tüm özelliklerinden arındırıldığı (örneğin bakır üflemeliler, vokal partileri ya da perküsyon bölümlerinin dahil edilmediği / çıkarıldığı), arka planda fark edilmeden kalma özelliğine sahip; bununla birlikte tanıdık melodilerin yeniden sunumu mantalitesiyle yabancı mekânların bilindik kılınarak tehdit unsurunun yok edildiği bir biçim şeklinde tanımlanabilir. muzak’ın background music biçimiyle herhangi bir kişiyi tetikleyebilmesi için: keskin bir algı açıklığına, eğitimli bir kulağa ya da müziğin dikkatli bir biçimde dinlenilmesi edimine gerek yoktur; yalnızca farkında olunmasa bile duymak yeterlidir.

    yukarıda bahsedilen özellikleriyle muzak / background music, uygulanmaya başladıktan sonra yalnızca asansörlerde kullanılmayıp, tıpkı endüstri devrimi öncesinde olduğu gibi birtakım çalışma alanlarında da denenmiştir. özellikle 2. dünya savaşı’nda silah fabrikalarındaki ağır çalışma şartlarını nötrlemek adına müzik kullanımı sadece müziğin direkt sunumuyla kalmamış, sunum şekli ve dozajıyla ilgili de çeşitli uygulamalar denenmiştir. 15 dakikalık bir background music sunumunun ardından çalınan müziğin içindeki gerilimlere ve zirve noktalarına göre 30 saniyeden 15 dakikaya kadar değişebilen bir sessizliğin takip ettiği döngü olan stimulus progression’un, yapılan araştırmalar sonucunda hata oranını azaltıp, moral ve üretim gücünü arttırdığı tesbit edilmiştir. muzak firması da stimulus progression özelliğini anlaşmalı olduğu birçok yerde denemiş ve olumlu sonuçlar aldıklarını kendi tarihlerini anlattıkları belgelerde göstermişlerdir.

    çalışma alanlarıyla beraber üretim ve tüketim sahalarının da değişim göstermesi, günümüzde çokça görebileceğimiz alışveriş merkezlerinin kurulmasına sebep olmuştur. 1980’li yıllara kadar havaalanları, tren garları ve yeni trend olan alışveriş merkezlerinde sıkça karşılaşılabilen muzak, bu mekânların çok kimlikli / kimliksizliklerine denk düşebilecek şekilde hazırladığı programlarla müziğin mekânı güçlendiren / dönüştüren tarafını oldukça iyi bir şekilde kullanmıştır.

    foreground music

    1980’li yıllardan sonra çalışma stratejisini değiştiren firma, müziğin arka plânda kalması fikrinden vazgeçip, herkesin rahatça duyabileceği / algılayabileceği bir ses seviyesinde sunumu yolunu tercih etmiş ve ortaya background music ile aynı amaca hizmet eden; ama farklı sunum modellerine sahip olan foreground music tanımını ortaya koymuştur. gittikçe kalabalıklaşan mekânlarda daha önceki paketlerin yüksek gürültüden dolayı işe yaramamaya başlaması, firmanın yapıtların orijinal biçimlerinin, orijinal icracıları tarafından kaydedilmiş hâllerini, gerekli ses seviyesinde (sıklıkla yüksek) yeniden sunmasını gerektirmiştir. kısaca foreground music yapıtların hiç değiştirilmeden kullanılan, orjinal biçimleridir.

    yeni sunum biçimiyle muzak, özellikle alışveriş merkezlerinde, genel toplu alanlardan ziyade ticari kuruluşların kendi mağazalarında karşımıza çıkmaktadır. artık aynı alışveriş merkezinde bulunan iki ayrı mağazanın içerisinde çalan müzik, mağazanın ve hedef kitlesinin kimliğini yansıtmakta ve hatların yumuşatılarak tavırların nötrleştirilmesi fikrinden tamamen uzaklaşan bir karaktere bürünmektedir. foreground music bağlamında muzak, bu şekliyle hem mağazaları hem de insanları birbirlerinden ayıran bir ses duvarı da oluşturarak mimari öğelerden öte duysal elemanlardan kurulu bir mekân algısı da önermektedir.

    foreground music, günümüzde mağaza ve markaları temsil eder hâle gelerek, tüketicinin markayı kullanırken nasıl hissedeceğini önceden empoze eden bir özelliğe de kavuşmuştur. işte bu özelliğiyle muzak, 1980’lerden itibaren müzik ya da mal satışından öte duygu pazarlaması stratejisini geliştirerek, baskın güçlerin insanlar üzerinde kontrol yaratmaları sürecinde oldukça önemli bir yere sahip olmuştur.

    kaynakça
    1. jonathan sterne, (1997), “sounds like the mall of america: programmed music and the architectonics of commercial space”, ethnomusicology, vol: 41, p. 22 – 50
    2. phil dourado, (1992), "the sound of silence" the independent
    3. henrik karlsson, (2003), “the acoustic environment as a public domain”, http://interact.uoregon.edu/…ae/journal/scape_2.pdf
    4. ned potter, “acoustical privacy”, http://www.abcnews.go.com/…e/cuttingedge010831.html
    5. david owen, (2006), “the soundtrack of your life”
    6. bill henson, (2004), “muzak: it’s not just elevator music”, fort mill times
    7. josh braun, (2001), “red tape: that kind of muzak don’t soothe the soul”
    8. http://media.hyperreal.org/…est/articles/muzak.html

  • açık ve net konuşuyorum 10 yıllık ikinci el araba almak bir tercih meselesidir ancak bunun daha iyi bir tercih olduğunu savunmak ahmaklıktır. çünkü araba birçok plastik, metal ve elektronik aksamdan oluşan bir alet olduğundan 10 sene içinde çoğu parçası hiç kullanmasanız bile deforme olmaya başlayacak, kaldı ki bu araçların 10 sene boyunca nasıl kullanıldığından bihaber olacaksınız. ayrıyeten normal bir otomobilin kullanma kılavuzunda kullanım ömrü 10 yıl yazar. üst sınıf denilen premium arabalar için üreticinin önerdiği kullanım süresi 15 yıldır. yani üreten tasarlayan adamlar diyor ki 10 sene sonra bunun neresinden ne arıza çıkaracağı belli olmaz en iyisi çöpe atıp yenisini alın. bunları bile bile şimdi gelip de yok almandı japon’du diye saçmalayanlara bakmayın.

  • engellenen insanlarin nedenini sorcak kadar umursamadiklari ancak sozluge yazacak kadar umursadiklari olaydir.

  • afgan'ın nişanlısı bile övebilecek tek şey olarak alman pasaportunu layık görüyor bizim ülkenin yarısı da bu alt ırkı din kardeşimiz diye 10 senedir besliyor, karılarının kızlarının taciz edilmesine gıkını çıkarmıyor. ben gawat olmayan eski türkiye'yi özledim.

  • bizim peder hoze takmış kafaya, evlendirecek beni, benim arkadaşları yakalamış onlarla dertleşiyor.

    -söyleyin şu arkadaşınıza da evlensin artık.
    +ya x amca bizim söylememizle evlenir mi o hiç?
    -evlenir evlenir, bizim yaşar'ın kızı var izmir'de onu alsın, yaşar çok iyi arkadaşım benim.
    +ya bakalım senin oğlan kızı beğenecek mi x amca?
    -beğenir, ne beğenmeyecekmiş.
    +ya bakalım kız senin oğlanı beğenecek mi?
    -beğenir, ne beğenmeyecekmiş.
    +bakalım babası kızı verecek mi bizimkine.
    -verir verir, adam çok iyi arkadaşım, sarhoş demez, kumarbaz demez verir kızını, kırmaz beni.

    adam malını biliyor abi.

  • bade işçil'in zengin ve güzel tiki kız rolüyle oyunculuk sınırlarını zorlamasıyla saygımı kazanmış dizi. bade, oyunculuğuyla adeta gerçek hayatta da zengin ve güzel tiki kız olduğuna inandırıyor bizi. ayrıca golf kulübünün girişinde karşılaştıkları sahnede bade'nin, kuzey'le güney'in kardeş olduğunu öğrenince "tahmin ettim" demesiyle de gregor mendel'e selam çakmış dizidir. kardeşlerden biri norveçli balıkçı, diğer pakistanlı gazeteci gibi, ben bile hala emin değilim kardeş olduklarına, ama o şak diye anladı. özetle saygımı kazanmış dizidir diyebilirim.