hesabın var mı? giriş yap

  • özeti şudur;

    https://www.youtube.com/watch?v=hykolm75h8y

    şimdi bu sığırın aldığı rebolarla hızlı hücuma çıktığını söyleyenler, pivottan sonra yarı sahayı geçmesi mi daha sağlıklı oluyor, yoksa pivot topu havada alıp ona nispeten uzun bir pas verdiğinde koşup yarı saha civarında olması mı daha doğru olurdu bunu da bir düşünüp anlatsınlar bize. adam sanki ribaundı kendi alınca direkt ışınlanıyor rakip potaya. top elindeyken pivot pasından hızlı gidiyor galiba.

    ben okc fanı değilim, durant'ı da dünya kupası finalinde bizi tek başına pestil ettiği günden beri pek sevmedim. ama durant hayatının en doğru kararını vermiştir bu malı çöplüğünde bırakıp gittiği gün. yabancıların tabiriyle bu westbrick denen herif de okc taraftarı medyasına oynayarak tüm ipleri eline almış vaziyette. kendisini sözlükte bile böyle savunan bir tayfa varken o küçük takımda franchise oyuncu olarak bol bol istatistik kasar bundan sonra. ama bu kafayla yüzük müzük takamaz.

  • en kilit oyuncum mayıs ayında grip olarak şampiyonlar ligi macini kaciriyor, cok gercekci bu oyun.

    grip tedavisi de 2 hafta ha sanki bana ebola oldu amk evladi.

  • (bkz: pilot egosu)

    türkiye'de kaç tane doktor var, kaç tane pilot var bi düşünün sonra varın adamların egosunu hesaplayın.

    veli toplantısına uçuş kıyafetiyle gelen pilot gördüm ben...

    edit: benim egom yok diye ağlayan pilotların da var olduğunu öğrenmiş olduk böylece.
    entryde bahsedilen ego gözlemi birden fazla pilota vakit geçirilerek yapılmış kişisel tespitimdir.

    hayır o değil de hiç mi üşenmedin o mesajları yazmaya genç :)

    işte böyle... hayat ne tuhaf vapurlar filan...

    edit2: debe ye girmesinde katkısı olan herkese teşekkürler.

  • zihnimizde canlandırdığımız canlı ve cansız nesnelere, soyut ve somut kavramlara bakış ve yaklaşımımızdır. yaşadığımız, okuduğumuz, gördüğümüz ve eğitildiğimiz ortak kaynaklar doğrultusunda birçok konuda ortak bakış açıları ediniriz yani istemeden ortak metaforlarla bakarız dünyaya. aşk güzeldir, ölüm kötüdür, yalnızlık çekilmez gibi metaforla besleniriz. metaforu tehlikeli ve farklı yapan şeyler bireysel farklılıklarımız dolayısıyla bu metaforları algılama ve tanımlamadaki küçük detaylardır. güncel bir konudan basit bir örnek vereyim; ülke ve uluslar arası ilişkileri insan metaforuyla açıklayayım.

    her ülkeyi bir insan gibi düşünerek ele alalım. bu insanın organları, sistemleri, varlığını devam ettirmesi için gereken besin maddeleri, zevkleri, diğer insanlardan farklılıkları, takıntıları, düşünce yapısı, atıkları gibi olguları ele alalım. en temel yapı taşı hücredir o halde ülkelerin de en temel yapı taşı insandır. aynı tip hücrelerin oluşturduğu dokulara organ diyecek olursak ülke için organlar üretim, tüketim, sanayi, adalet, sağlık, eğitim gibi yapılardır, aynı işi yapan aynı amaca hizmet eden insanlardan oluşan bu gruplar birer organdır. birileri işini düzgün yapmazsa diğer sistemler de etkilenir, dişimiz ağrıdığında bütün dikkatimizin oraya verilmesi gibi ülkelerde de sistemlerin birinde sorun varsa odak orasıdır. vücudumuzdaki kötü huylu hücreler vardır bunların çoğalmasını engellemek ve yoketmek için antikor ve yararlı salgılar ülkelerdeki güvenlik güçleri gibidir. eğer tedavi gerekirse dışardan aldığımız ilaçları imf den aldığımız borç ve kredi gibi düşünebiliriz, yan etkilerine girmeyelim bu ilaçların! demek istediğim ülkedeki her sistemi benzetebileceğimiz bir insan yapısı mevcuttur. uluslararası ilişkiler de günlük yaşamdaki insan ilişkileri ile eşlenebilir. birileri daha sağlıklı ve güçlü, daha yakışıklı ve güçlü, daha sanatçı ve sevimli, zeki ve üretken gibi sınıflandırılabiliyorsa ülkeler de aynı şekilde dünya üzerinde etkileşimdedir. başkasına muhtaç olan insanlar gibi ülkeler, üreten ve sömüren insanlar gibi uluslar görmek ve örneklemek çok hızlı yapılabilir. metafor olarak kullandığımız insanı da başka bir metaforla tanımlayabiliriz.

    her düşüncemizde metaforlarımız vardır paradigmalarımızın ötesinde. farkına varacağımız şey aslında metaforlarla örülü bir yaşamımız olduğudur.

  • galatasaray, o sezon ankaragücü'nü istanbul'da 3-0, ankara'da, ligin son maçında 8-0 yendi.
    11 gol attı, hiç gol yemedi.
    averajla şampiyon oldu...
    beşiktaşlılar'a göre, 'şaibeli şampiyon' oldu.
    * * *
    beşiktaş, o sezon ankaragücü'nü istanbul'da 4-0, ankara'da, ligin bitimine haftalar kala 6-0 yendi.
    10 gol attı, hiç gol yemedi.
    averajla ikinci oldu...
    yine beşiktaşlılar'a göre, 'şerefli ikinci' oldu.
    * * *
    o sezon, son maçlardan önceki tabloya bakalım:
    galatasaray'ın attığı 66, yediği 21, averajı 45...
    beşiktaş'ın attığı 65, yediği 22, averajı ise 43...
    galatasaray'ın hem 2 gol artı averajı, hem de gol fazlası avantajı vardı.
    son maçlarda, galatasaray ankaragücü'ne 2 fark yapsa, beşiktaş'ın gençlerbirliği'ne 5 fark yapması gerekiyordu.
    yani averaja ihtiyacı olan beşiktaş'tı.

    yazarin editi: gercekler neden kotulenir? gercekler kotulenerek saklanabilir mi?

  • eskiden, osmanlı zamanından günümüze ulaşan bir uygulama, bir çeşit gelenek.
    osmanlı'da eve gelen misafire "aç mısın?" diye sormak ayıp sayıldığından hemen bir kahve pişirilir, yannda su ile ikram edilirmiş. misafir açsa suya uzanır, sudan içermiş. o zaman derhal sofra kurulur, yemek çıkarılırmış. toksa zaten mesele yok, keyifle kahvesini içermiş.
    güzel bir gelenek ha!

    ekleme; aldığım "kaynak nedir?" mesajları üzerine yaptığım eklemedir. bu bilgi kulaktan bilgidir. islam eserleri müzesi restoranı'nda katıldığım bir iftar programında, müzenin kahve köşesinde biz misafirlere kahve yapımı ve tarihçesi anlatılmıştı. kaynak budur.

    debe editi: debeye girmiş ilk ve tek entrymi gecikmeli olsa da şöyle bir seveyim ben.

  • allah görevde yer alan askerleri korurken, bireysel çıkarları ve beceriksiz politikaları yüzünden bu gereksiz savaşa bizi sokan tüm siyasilerin de başına gökten kurşunlar yağdırsın.

    amin.