hesabın var mı? giriş yap

  • fil sürmesi, 2.000 öküzün boynuzuna dal bağlatıp, ateşe vererek sahte bir ordu gibi düşmanın üzerine salması bir yana, biyolojik savaşın ilk örneklerinden birini gerçekleştirmiş bir askeri taktik dehasıdır.

    roma ordusu ile yaptığı zama muharebesi’nde yenilse de, hannibal, halen aranan bir taktik dehası ve komutandı. bu nedenle gönüllü olarak sürgüne çıktığında hizmetlerini kiralamak için başta selevkos imparatorluğu olmak üzere ermenistan ve bitinya'da sarayda askeri danışmanlık yaptı.

    bitinya kralı prusias tarafından donanma komutanı yapıldıktan kısa bir süre sonra pergamon (bergama) kralı eumenes ii'in dev filosu ile çarpışmak zorunda kaldı.

    hannibal, kralın da teknelerden birinde olacağını biliyordu ancak hangi gemide olduğunu bilmiyordu. krala bir mesaj gönderen hannibal, elçilerinden kralın gemisinin hangisi olduğunu öğrendi. (teslim olacağını mı söylediler de gemiyi söylediler bilemiyorum... aksi pek akıllıca gözükmüyor.)

    adamlarına, bulabildikleri tüm zehirli yılanları, kil çömleklere doldurmalarını emretti. en hızlı gemilerini bu yılan dolu çömleklerle doldurtan hannibal, çömleklerin, fırlatabilecek mesafeye kadar yaklaştıktan sonra eumenes'in gemisine fırlatılmasını emretti.

    fırlatılan çömlekler ilk başta zararsız sanılsa da kısa sürede eumenes'in gemisi yılanlar tarafından istila edildi. kral eumenes, bu durum karşısında çareyi muharebe alanını terk etmekte buldu ve lidersiz kalan filosu, sayıca çok daha üstün oldukları hannibal'a yenildi.

    kaynak: 1, 2, 3

  • hatırlayanlar iyi bilir. bu dönem okuyanların bu sömestr tatilini asla unutmadıklarına eminim. o sene sömestr tatiline giren okullar 2 haftalık tatilin sonunda yoğun kar yağışı nedeniyle yanlış hatırlamıyorsam 1 hafta veya 2 hafta daha uzatılmıştı.

    bu o dönem okuyanların altın çağı gibi bir şeydi. bu kadar keyif veren ve o yoğun karın keyfini çıkarıp sömestr tatilinin kar tatiliyle birleşmesi muhteşemdi.

    zaten o günden sonra burnumuz boktan çıkmadı arkadaşlar. ne bir daha öyle kar yağdı ne de o hissi bir daha alabildim. bilseydim son olduğunu dönüp bir kez daha sarılırdım.

  • beni döversin.

    kağıthane, adım cemil, 14, 1.58, 55 kilo, deneyim yok.

    mesnetli iddia.

  • sessizce durun yanında,zaman geçirin ve bekleyin bakalım sizin hakkınızda ne düşünecek gözlemleyin.eğer senin sinsi olduğunu düşünüyorsa sinsidir.ezik olduğunu düşünürse eziktir.mütevazi olduğunu düşünüyorsa mütevazidir.iyi niyetli biri diye düşünürse iyidir zaten.

    sessizliğe,boşluğa,yumuşaklığa herkes şekil vermek ister.ve tabiki vereceği şekil kendisinden birşeyler içerir.

  • gol atan futbolcuyu elleriniz yırtılırcasına alkışlıyorsunuz. gırtlağınızı yırtarcasına bağırıyorsunuz. o da onun işi ne olacak şimdi? nasıl tiplersiniz siz kardeşim neyin tatavası bu?

    işini yapan herkes birbirini tebrik etsin, ne güzel işte. burger king'deki kızı tebrik eder, mağazadaki kızın da başarılarının devamını dilerim.

  • düzenli rakı içen biri olarak yurt dışında tutmamasının en büyük sebebinin rakının basit ve niteliksiz bir içki olmasından kaynaklandığını rahatça söyleyebilirim.

    babam, içilebilir etil alkolün satışı durdurulana dek rakıyı kendi yapıyordu: etil alkol, anason yağı, şeker, su. rakıyı yapması sanırım beş dakika falan sürüyordu ve yeni rakı'dan daha güzel bir rakı ortaya çıkıyordu. bu verdiğim örnek bile rakının ne kadar niteliksiz olduğunu kanıtlamaya yeter.

    damıtılmış başka bir içki olan viskiyle kıyaslayayım: bir iskoç viskisinin üç seneden daha az fıçılarda bekleme ihtimali yok (kanunen yasak), 50 yılın üzerinde yaşlandırılmış viskiler bile var, günümüzde ulaşılabilir ve güzel tek maltlar 12 yıl civarında seyrediyor. yapımdaki emek ve ustalığa, viskinin yapıldığı coğrafyanın önemi gibi konular da cabası.

    alkollü içeceklerin her türlüsüne ilgi duyan, mümkün olduğunca farklı türleri ya da aynı türlerin farklı yorumlarını deneyen biriyim. rakının da tekel'den sonra çıkan her türünü denedim, denemediğim yok (en çok mest rakıyı severdim damla sakızlı) buna karşın şundan eminim ki, eğer türk olmasaydım rakıyı ikinci kez denemezdim.
    türk olmak neyi değiştiriyor? arkadaşlarla buluşulduğunda, dışarı çıkıldığına, yemek yeneceği zaman, mangala gidildiğinde insanların aklına rakı geliyor, çünkü aklımızın erdiği zamandan bu yana çevremizde-ailemizde rakı gördük. şimdi hala bu tür organizasyonlarda rakıyı keyifle içiyorum, ancak her türlü içkiyi evde içmeme karşın rakıyı evde içesim gelmiyor. nedeni "rakı muhabbet ister" tarzı iğrenç rakı edebiyatı değil, aslında rakıyı sevmiyor oluşum.

    yine niteliksiz bir içki olan votkanın ise dünya çapında tutulma nedeni tadının olmaması. her türlü kokteyle baz olabildiği ve karıştığı bileşenlerin tatlarını bastırmadığı için votka popüler olabiliyor. aromalı versiyonları da cabası. ruslar dünyanın kalanı gibi meyve suları ya da enerji içecekleriyle karıştırmayıp içiyorlar çünkü onların da alıştığı kültür bu. rakı ise bu elastikiyetten uzak, hiçbir kokteyle dahil olamadığı gibi sek ya da su ile tüketimiyle insanları etkileyecek bir lezzete de sahip değil.

    zaten hepsi bir yana, rakı pazarlanabilecek bir ürün olsaydı yunanistan bunu çoktan yapardı, onlar bile rakıya nazaran daha yumuşak içimli uzolarını kimseye içiremiyor.

  • genelleme yaparsak bayanlar futbolla ilgilenmez. ama dünya kupası, avrupa şampiyonası veya şampiyonlar ligi maçları olduğunda uzaktan da olsa muhabbete katılmaya çalışırlar. az önce şampiyonlar ligi kura çekimi ile ilgili olarak işyerimdeki bayanların konuşması:
    nazife- fenerbahçe'ye roma çıkmış
    ben - kızım hangi internet sitesine bakıyorsun sen, chelsea çıkmış.
    nazife- hangi ülkenin takımı o?
    ben - ingiltere.
    şeyda - roma da ingiliz takımı mı?
    ben - yok ebesinin örekesi ali sami
    şeyda - ne?
    ben - kızım roma italyan takımı ama fenerbahçe'ye ingiliz takımı chelsea çıkmış. italyan takımı roma çıkmamış. hem roma italya'da bir şehir.

    bu sırada bayanlardan biri olan melike telefonda birisine anlatıyor.
    melike - fenerbahçe'ye italya'dan bir takım çıkmış çelsi'miymiş neymiş adı

    baba kurtarın beni allaaaşkına ya!

    "hacım nerde sizin şirket, ben gelir anlatırım onlara ofsaytı" diye mesaj atacak suserlere peşinen edit: ablalar 40 yaş üstü, geçimsiz, bekar ve kapıdan yan geçiyorlar.

    düzeltme 2: her bitli baklanın bir kör alıcısı varmış hakikaten

  • akp’li belediyede çalışıyorum diye hayatımda 1 kez zoraki akp mitingine katıldım. kitleyi ilk kez yakından gördüm.

    arkadaşlar öyle bir kitlenin sayesinde iktidarlar ki hayatı sorgularsınız. gördüklerimi hala unutamıyorum. bizim asıl rakimiz rte falan değil bu kitle. asla yenemeyeceğin (!) çipli bir ordu gibi düşün…

    o yüzden parti marti ayırt etmeden (ki ben eski bir iyi parti üyesi ve mustakbel zafer partisi sempatizanıyım) istanbul’da bu çipli orduya rağmen erdoğan hegemonyasını yıkmış olan ekrem imamoğlu’nu destekliyorum. bu geleceğimiz için elzemdir. önce bunları yıkmalıyız. sonra aramızda rekabet ederiz. önce bu hegemonyayı en güçlümüzle tamamen yok etmeliyiz…

  • recep tayyip erdoğan'ın bugünkü konuşmasından bir kesit. şimdi oradaki 'afedersin'in görevi nedir, 'amerika'nın ayıp bir kelime olmasından mı, yoksa 'hostes' kelimesinin abdest bozmasından mı, tartışmaya açık.