hesabın var mı? giriş yap

  • hidayet ölünce cennetin kapısında kuyruğa girer. hemen önünde bekleyen adam peder dir. kapıda bir melek beklemektedir. melek peder e sorar:
    - hiç günahın var mı peder ?
    - aziz melek ben rahiptim. tüm hayatım boyunca hep tanrıma dua ettim. karıma ve çocuklarıma sadık kaldım. insanlara ve hayvanlara hep yardım ettim.
    - melek : çok iyi bunları biliyorduk zaten al sana cennetin gümüş anahtarı der ve sonra hidayet'e döner. senin hiç günahın var mı
    hidayet?
    - hidayet : ben de her zaman hayvanlara ve insanlara iyilik yapardım. tanrıya dua etmedim açıkçası, inancım da zayıftı ve bir günahım vardı. çok sert ve hızlı otobüs kullanırdım.
    - melek hidayet'e döner ve bunu da biliyoruz. çok iyi al sana cennetin altın anahtarı...
    - peder bu olaya sinirlenir. ben hayatımı tanrıya adadım siz de gidip bu adamı cennette benden üstün tutuyorsunuz haksızlık değil mi ?
    - melek gülerek.. "sen vaaz verirken herkes uyuyordu, ama hidayet otobüs kullanırken herkes dua ediyordu...

  • geçen yıl aralık ayı. bakü'deyim. bitirdiğimiz bir fabrika projesinde sisteme elektrik verilecek. biz de kontrol amaçlı oradayız, yani şantiyede. hava o kadar soğuk ki, 3 dk dışarı çıkıyorum, 3 dk trafo binasına girip ısınıyorum.
    derken azeri şantiye şefi ''gel ofise geçelim çay içip ısınalım biraz'' dedi. çıktık şantiyede yürüyoruz, her yer toz toprak. sonuçta inşaat halinde bir yer henüz. o kadar sert bir fırtına var ki düz yürümek mümkün değil. ayrıca fırtınadan toz toprak gözlere, kulaklara giriyor.
    neyse zor da olsa yürüyoruz. azeri arkadaş geri geri yürüyor, montunu da gözlerini kapatacak şekilde yukarı çekmiş. bana da aynısını yapmamı söyledi. ben de çektim montumu kafama kadar, geri geri yürüyorum. derken biri dokundu. arkamı dönmemle 1 metrelik çukur, içinde uçları sivri inşaat demirleri dimdik vaziyette çakılı bana bakıyor.
    ama işin tuhaf kısmı arkamda kimsenin olmaması.
    o gün tek bildiğim şey şu; kesinlikle iyilik yaptığım bir şeyin karşılığını aldım. allah beni 6 yaşındaki kızıma ve doğacak oğluma bağışlamıştı. aksi halde o çukura düşseydim feci bir ölüm beni bekliyor olacaktı.
    iyilik yapın arkadaşlar, size kötülük yapanlara da iyilik yapın. ben hep yapıyorum ve hiç yanıltmadı beni. her zaman işlerim rast gitti.

    şunu da ekleyeyim; olaydan sonra çukurun etrafını kapattırdım.

    zorunlu edit: hayat çok tuhaf. bu entride allah beni doğacak oğluma bağışladı yazmıştım ama oğlumu bana bağışlamadı. maalesef dün sabah ani bir komplikasyon sonucu kaybettik. halbuki haftaya doğumumuz vardı. dr. dediğine göre kordon bebekten kopmuş. biliyorum, oğlum cennette beni ve annesini bekleyecek.

    edit 2: siz ne güzel insanlarsınız yaa. destek mesajı atan herkesten allah razı olsun.

    önemli edit: geçen ay teste girmedim ama covid olduğuma eminim. eşime de bulaştığını düşünüyorum. hamilelerde kordon kopmasına neden olabilirmiş. lütfen hamileler dikkat edin kendinize. çünkü oğlumuz anne karnında öldü ama doktorların dediğine göre çok sağlıklı bir bebek.
    inşallah cennette oğlumuzla buluşuruz..

  • (bkz: söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil)
    ve hatta;
    (bkz: buyrun benim)

    bu basligi acildigi gunden beri takip ediyorum. neticede o onursuzlardan(!) biri oldugum icin.
    evlendigimde yaklasik 23 yasindaydim. ve evet benim de pembe hayallerim vardi. mutlu bir yuva, saglikli cocuklar, iyi ve sevgi dolu bir es. sicak bir yuva vs vs vs. uzar gider.
    ex esimle gorucu sayilabilecek bir sekilde evlendim. eli yuzu duzgun, iyi bir isi olan, insana benzeyen biriydi.
    nisanliyken bir iki davranisi tuhaf gelmisti ama, cok genc ve cok toydum. dunyayi ve insanlari tanimiyordum.
    dahasi bir isim, bir meslegim olabilecegi, hayatimi kazanabilecegim bir bilincle yetistirilmemistim.
    derken 3. gun yuzume yedigim bir tokatla sendeledim ama ayilmadim henuz.
    baslayan seylerin devam etme gibi bir hali vardi. tokatlar tekme yumruklarla yer degistirdi zamanla.
    ugradigim seyleri sindirmeye calisiyordum cunku her seyin cok guzel olabilecegine dair umudum hic degismiyordu.
    sozlu, fiziki siddet gun gectikce agirlasti. cocuklarim dogdu. buyudu ama ben yaratilan cehennemde yaniyor ama olmuyordum.
    defalarca yazdigim entrylerimde her turlu ayrinti var zaten. kafa sisirmeyeyim.

    bosanmaya karar vereli cok olmustu ama uygulamaya gectigimde 43 yasindaydim. isim, param, evim hicbir seyim yoktu.
    evimden elimde icinde 20 lira olan bir cuzdan, esofman ve bir kot ceketle ciktim.
    20 senelik evlilikten geriye kalanlar buydu.
    eski esimin ailesinden gelen ilk haber suydu;
    -evden zirnik alamazsin.
    istemedim zaten.
    dava su bu vs derken is guc sahibi adamin 3.000 lira geliri cikti.
    tabi nafaka o gelir uzerinden bicimlendigi icin, avukati ve o komik nafaka bedelleri teklif ettiler.
    ustumde kot ceketim ve esofmanimla 20 senemin bedeli etmeyecek bir nafaka ve cuzzi miktarda bir tazminat ile kurtuldum.
    nafakam ile sadece ev kirami verebiliyorum.
    evden sadece ustumu basimi ve cok sevdigim duduklu tenceremi aldim.
    simdi asgari ucretle bir arkadasimin yaninda calisiyorum. 5 gun sonra 45 yasima giricem.
    cok sukur, buna da sukur.
    yani ne yapsaydim. ne tavsiye ederdiniz ?
    onurlu olmak icin nafakayi reddedip, nerede kalsaydim ?
    20 senelik emeklerimi yok mu saysaydim ?
    yoksa onursuzca o adamla sirf rahat, konforlu bir hayat icin yasamaya devam mi etseydim ?

    baskalarinin ne dusundugu umurumda degil cennetinden;
    sevgiler, saygilar...

  • özellikle ülkemizdeki kilim motifleri , geçmişten gelen hikayeleri ve masalları yansıtırken; köy kadınlarının, ister evlilik öncesi ister evlilik hayatı boyunca, yaşamları için önemli olan konuları içerir ve bu konular kilimlere dokunurdu. bazı motifler ise, mutluluk ve çocuklar gibi arzuları temsil ederken bazıları kurt ve akrep gibi tehditlerden veya nazardan korunmak için dokunurdu. özellikle bu motifler genellikle kilimler üzerinde birleştiğinde içindeki hikayeyi bir seyir zevkiyle birleştirerek bizlere anlatırdı. tabii ki insan hayatının modernleşmesiyle birlikte aşiret veya köy kültürlerinin solması sonucu kilim desenlerinin anlamları da ve yapımı ayrıca hikayeleri de hayatımızdan hızla çıkmıştır.

    her kültürün anıları bizim kültürümüzdeki masalsı olmasa da anlatacak çeşitli hikayeleri mevcuttur. özelikle kuzey afganistan'daki türkmen dokumacılar da bizim gibi binlerce yıldır kilim dokumaktadırlar fakat savaş ve iç karışıklıklarıyla geçen hayatlarından dolayı yaşamlarının izleri bir şekilde kilimlerine yansımıştır. işte bu yansıma karşımıza afgan savaş halıları adıyla çıkmaktadır.

    temelli tam belli olmasa da bu halılar ilk olarak 1979'da sovyetlerin afganistan'ı işgalinden kısa bir süre sonra, milyonlarca afgan'ın yeniden yerleştirildiği pakistan'daki mülteci kamplarından ortaya çıkmış gibi görünüyor. silahları, helikopterleri , tankları ve savaş gemileri olan bu halılar, küçüklü büyüklü olacak şekilde kaba yünden kalitesiz bir şekilde yapılmışlardı. savaşın insan üzerindeki etkisini en çarpıcı şekilde bize aktarmaktaydı. halı satıcıları ve hediyelik eşya dükkanları ise aslında bu acıları hükumet dışı kuruluşlara ve batılı hükumet yetkilileri için çalışanlara sundu ve dünyaya yayılmaya başladı. kapitalizm ana kurallarından biri gereği her şey paraya dönüşebilir olduğundan şu sıralar bile bu halılar üretilip satılmaktadır.*

    görsel-1
    görsel-2
    görsel-3
    görsel-4
    görsel-5
    görsel-6
    görsel-7
    görsel-8
    görsel-9
    görsel-10
    görsel-11

    kaynak:12

  • olayla ilgili sağlık bakanlığı soruşturma başlattı. yazı amacına ulaştı.
    soruşturma süresince yazıyı kaldırmayı uygun buldum.
    soruşturma sonucunu size bildireceğim.
    herkese ilgi, alaka ve desteği için çok teşekkür ederim.

  • amerikalı bir fizikçi olan amos dolbear tarafından 1897 yılında "bir termometre olarak cırcır böceği" makalesinde keşfedilmiş yasa.

    yasaya göre cırcır böceğinin dakikadaki ötüş sayısıyla havanın sıcaklığı* arasında orantı bulunmakta. ve bu orantı bize havanın kaç derece olduğunu söyleyebilmekte. işte o yasa;

    sıcaklık = 10+(dakikadaki ötüş sayısı-40)/7

    yani formüle göre bir cırcır böceği dakikada 180 defa ötüyorsa havanın sıcaklığı 30 santigrat derecedir. formül için kısayol isterseniz cırcır böceğinin 8 saniyedeki ötüş miktarına 5 eklemek de aynı sonucu verecektir.

  • normal bir şirkete bu tarz bir özgeçmişle gittiğimi düşünüyorum da... (düşünemedi)

    döverek kapı dışarı ederler herhalde. hemen gidip 5/b sınıf başkanlığımı, 6/a kızılay kolu başkan yardımcılığımı özgeçmişime ekleyeyim.

  • sorusunu 7 yıllık diye cevaplayıp şok ettiğim kız.

    edit: debe'den selamlar, takip ettiğim ve yönlendireceğim bir kampanya yok üzgünüm. varsa hayırlı bir şey paylaşayım.

    edit 2: tıp okumadım, öğretmen de değilim. 4 senelik fizik bölümüyle 7 yıl mücadele ettim.

  • özellikle türklere has olduğunu düşündüğüm selam verme şekli. mana ve anlam veremesemde devamlı maruz kaldığım..