hesabın var mı? giriş yap

  • osmanlı sultanından , halifeden miras kalmıştır . eroin o yıllarda son derece yasal olduğu için son derece normaldir . eroinden geçinen de mustafa kemal atatürk değil , türk milletinin ta kendisidir . osmanlının açtığı eroin fabrikası da yasal olarak hala çalışmaktadır .
    mustafa kemal atatürkün başarılarını satarak siyasi hayatını sürdüren sülüklerin yaptığının yanında hiçtir .
    200 milyar dolarlık özelleştirme,
    yastık altındaki 4000 ton altının değerinin dolar bazında 10 katına çıkmasıyla piyasaya çıkması ,
    bankaların yabancılara satışı,
    yabancı bankaların türklere verdiği 150 milyar dolar kredi ,
    özel sektörün 500 milyar dolarlık borcu .
    saray soytarılarının türk halkına hizmetidir .
    soytarıların icraatı bu kadar değil tabi. mustafa kemal atatürk 'ün tuvaletçi başı olamayacak soytarılar sadece bunlarla geçinmedi.
    içeriye giren 1 trilyon doların üzerindeki sıcak paranın karşılığı basıldı ayrıca. 2 trilyon tl minimum
    bir başka icraat de devletin topladığı vergilerdi . enflasyon gelen parayla düşmüş ancak vergi oranları hiç değişmiyor . bir araba kendine , 3 araba avarele . 1 litre benzin kendine , 3 litre avarele.
    yargılanacaksınız . vatana ihanetten yargılanacaksınız . vatansın ölüp , sarılacak çaput bulamayacaksınız

  • 2018 yılındaki seçimlerde yüzde 53.7 oy alan cumhur ittifakını yüzde 40 olarak, aynı seçimlerde yüzde 33.9 oy alan millet ittifakı partilerinin oy toplamını ise yüzde 41.2 olarak gösteren anket. yani ankete göre, seçimlerden sonra geçen üç buçuk yıllık sürede iki ittifak arasındaki yüzde 20'lik oy farkı kapanmış ve dahası millet ittifakı öne geçmiş durumda. bu sonuçlardan yola çıkarak mevcut muhalefet partileri adına umutsuzluk yayanları anlayamıyorum.

  • bir çok insan müthiş fikirleri olduğundan ama paraları olmadığı için bu fikirleri hayata geçiremediklerinden yakınıp durur ancak l'oreal denen dev güzellik ürünleri markasının kurucusu eugène schueller'in beş parasız bir şekilde işe başlayarak azimli ve akıllı bir çalışma sonucu ortaya çıkardığı milyarlarca dolarlık dev başarı aslında "parasızlığın" sadece bir bahane olduğunu ispatlamıştır.

    1904 senesinde paristeki üniversitesinden kimyager olarak mezun olduktan sonra evine kapanan genç eugène schueller her gece evinin mutfağında türlü boyalarla deneyler yapmaktadır ve amacı tamamen doğal görünen bir saç boyası bulmaktır.

    geceleri evinde ürettiği saç boyalarını ufak şişelere doldurarak sabahın ilk ışıklarında şehirdeki bayan kuaförlerini tek tek gezmekte ve bunları türlü taktiklerle ikna ettiği yerlere satmaktadır. işleri o kadar güzel gider ki bu beş parasız kimyager genç iki sene içinde biriktirdiği paralarla kendi şirketini açar. l'oreal markası doğmuştur.

    schueller işlerini büyütmek için kadınları saçlarını güven içinde boyatabilecekleri konusunda bilinçlendirmesi gerektiğini biliyordu. aklına gelen fikirse süperdi. o dönemlerde "la coiffure de paris" isimli bir moda dergisi bayan kuaförlerinde popüler olmuş bir dergiydi ve kadınlar saçlarını yaptırmak için sıra beklerken harıl harıl bu dergiyi okurlardı.

    schueller bu dergide kimyager kimliğiyle makaleler yazmaya başladı. şirketinin ismini hiç geçirmeden yazdığı makalalerin konusu tabii ki "saç boyaları ve boyama teknikleriydi". yazıları bayanlar tarafından okundukça daha fazla ürün sattı ve kısa süre sonra tüm dergiyi devir alarak kendi ürünlerini çaktırmadan öven bir içeriğe kavuşturdu.

    girişimci kimyager schueller bu sıralarda saç boyalarının satılması için en önemli insanların kuaförler olduğunu anlamıştı. onlarla iyi geçinmek ve mutlu etmek için elinden geleni yapıyor türlü türlü kampanyalar düzenliyordu. böylece fransadaki kuaförlerin büyük bir kısmı onun ürünlerini bayanlara "şiddetle" önermeye başladılar.

    schueller'in bir başka süper akıllı fikriyse parisin en güzel semtinde süslü püslü bir "saç boyama akademisi" açması ve başına rus çarının sarayında çalışmış aristokrat bir rus kuaförünü oturtmasıydı. fransanın her yanından gelen kuaförler bu "seçkin" okulda saç boyamanın tüm inceliklerini öğreniyorlar ve tabi doğal olarak "l'oreal" markasının dünyadaki en iyi boya olduğunu kendi kuaför salonlarında bayanlara ballandıra ballandıra anlatıyorlardı.

    1920'li yıllara gelindiğinde kadınlar çalışma hayatına daha fazla girmeye ve otomatik olarak bakımlarına çok daha fazla önem vermeye başladılar. tabii bu schueller ve şirketi l'oreal için harika bir gelişmeydi. fransa sınırlarını aşıp dünyanın dört bir tarafında mal satmaya başlamışlardı.

    bu dönemlerde schueller koyu saçlı kadınların saçlarını sarıya boyatma taleplerinin arttığını farketti ve çok kısa bir zaman içinde saçların rengini açan yepyeni bir ürünü piyasaya sürdü. o dönemler schueller'in bu ürün şişesini eline alarak etrafındakilere " bu minicik şişeden servetler kazanacağız çünkü gün gelecek milyonlarca kadın saçlarını sarıya boyatmak isteyecek" dediği söylenir.

    (ufak bir not : hanımların türkiye'de "oryal" olarak kullandıkları terimin l'oreal saç açıcısının tüm dünyada tek ürün olduğu dönemlerden kalma bir benzeşim olduğunu düşünüyorum tabi sadece bir fikir)

    l'oreal firması bu tür fırsatları her zaman ilk farkeden firma olmuştur. mesela fransada ilk defa işçilere yönelik ücretli izin kanunu çıktığı zaman schueller iuzun yaz tatillerine çıkacak işçilerin plajları dolduracağını düşünmüş ve bilin bakalım hangi yeni ürünü piyasaya sürmüştür ? cevap veriyorum:güneş yağı. tabii çuvalla para kazandıklarını söylememe ayrıca gerek yok.

    l'oreal firmasının en büyük başarılarından biri de bilime ve ar-ge çalışmalarına büyük bütçeler ayırmasıdır. kendisi de bir kimyager olan schueller'in talimatıyla daha ilk yıllarında koca bir araştırma enstitüsü kurulmuş ve en modern cihazlarla donatılmıştır. burası öyle bir hale gelmiştir ki mesela 1950 senesinde sadece araştırma departmanında yüz adet uzman kimyager çalışmaktaydı. tabi o dönemlerden bugüne kadar l'oreal firmasının bir çok yeni ürün keşfedip piyasaya sürmesinin arka planında bu bilime verilen büyük önem yatmaktadır. fransa'da beş parasız yeni mezun öğrenci eugène schueller'in evinin mutfağında başlayıp bugün milyarlarca dolarlık koca bir endüstri devi haline dönüşen l'oreal ve kurucusunun başarı sebeplerini özetlersek.

    1) bayanların istek ve ihtiyaçlarını, dünyadaki gelişmeleri göz önüne alacak şekilde iyi takip edip harika bir zamanlamayla en kaliteli ürünleri onlara sunmak

    2) güzellik ürünleri sektöründe büyük bir ağırlığı olan kuaförlerin ve moda dergilerinin bayanlar üzerindeki etkileme güçlerini kullanmak.

    3) bilime çok büyük önem vermek ve sürekli yeni geliştirilmiş ürünleri bayanların hizmetine sunmak. bir gün aklınıza harika bir girişimcilik fikri gelir ama birileri "senin paran yok başaramazsın" diyerek cesaretinizi kırmaya çalışırsa lütfen eugène schueller'in mutfağını ve sıfırdan kurduğu dev l'oreal imparatorluğunu düşünün.

  • her boşluğa sağına soluna bakmadan pat diye atlamalarıdır. sonra da motorcuları fark edin diye bas bas bağırmalarıdır.
    edit1:imla
    edit2: mesajla uyaran arkadaş eklememi istedi; "yol olmadığında fütursuzca kaldırıma atlamaları"
    edit3: ara sokaklarda yayaların arasından zikzak çizerek hayvan gibi gitmelerini de eklememi istedi bir arkadaş.
    edit4: ters şeritten gidip yol vermedin diye bozuk atmalarını da ekleyelim.

  • aksam rakiyi fazla kaçırınca oturup yazamadım. kısmet simdiyeymis. şimdi size tayfun uzbay ile ilgili bilmediklerinizi anlatayım. hocamız ile aktif olarak çalışan biriyim. bilirsiniz ki şizofreni konusunda çok iyi bir araştırma yaptı (bkz: agmatin) ben de kendisiyle çocuk şizofreni hastalarında beraber çalışıyorum.

    tayfun hoca nun bir lafı vardır. bilim adami kendini yanlislamalidir diye. öyle ortaya attığınız her hipotez doğru çıkacak değil. hocanın farkı bu. etik olmasi ve diğer uyduruk akademisyenler gibi her bulduğunu çözüm gibi sunmamasi; çözüm pozitif ise neden öyle olduğuna da bakması.

    başlıkta yazılara baktım ama goremedim; sizofreni denmiş ama asıl önemli bir bilgiyi aktarmak isterim madem burası kutsal bilgi kaynağı. agmatin denen molekülün anti depresan etkisi olduğunu iddia eden bir ilaç firması grubu fdaye bunu kabul ettirmeye çalışıp yeni ilaç piyasası oluşturmaya çalıştı. halbuki daha agmatinin geçerliliği bile sorgulaniyor. peki fda neden ruhsat vermedi? çünkü tayfun hoca öyle olmadığını gösterdi. fda de buna dayanarak olaya yanaşmadi.

    tayfun hoca ile tubitaka proje yazdık, sanırım 4-5 bin lira butceliydi. reddettiler. karar gerekçesini incelesen en iyi dansöz bile böyle kıvıramaz dersin. telefon açtım bu proje bitecek ben sana garantisini veriyorum, bi yolunu bulacağım dedi. o proje şimdi bitmek üzere.

    en ama en önemlisi. hocayla reyhan pastanesinde otururken anlatti. gerçekten tanıyıp etik ve naif bir insan olan bu adam neyle suçlandı biliyor musun? hayir sadece casusluk değil. kadin saticiligindan uyuşturucuya kadar herseyle. boynuna yazılı bu suçları cezaevinde ailesiyle görüşmeye giderken hep sakladı görüp de uzulmesinler diye. bu insanlar böyle işkenceler de çektiler.

    sen cezaevinde bilimsel makale yazan insan tanıyor musun? ben tanıyorum: tayfun hoca.

    bu adam bizim için çalışırken biz onu cezaevine sokup bağlama çaldırır, resim kursuna verdirdik ama şizofreni ile çalışmasına engel olduk.

    bilin istedim turkiye de neler yapıldığını. bu ülkede pezevenk olmak bilim insanı olmaktan daha kolay. bi iftiraya bakar.