hesabın var mı? giriş yap

  • ilkokulda çok hızlı koşardım ben. ilçeler arası yarış yapılacaktı, öğretmenlerim gidip annemden rica ettiler, takım kurulacak oğlunuz da olsun diye. annem "terler bizim oğlan üşütür" dedi göndermedi beni. bakışa bak amk. işte çocukken terlemeden koşmayı becerebilseydim şimdi alkolik olmazdım belki.

  • yav he he. ne güzel de tespit yapıyorsunuz. muhalifler mi antep'de, urfa'da, konya'da suriyeli dövüyor? senin kalelerin bunlar. artistlik yapıp, algı operasyonu kasmayın. git seçmenine sor bakalım, ne düşünüyor bu suriyeli işgalciler için?

  • sanırım bu iddiayı en iyi yorumlayabilecek kişilerden biri benim.

    ölü ya da canlı olmak, maddenin hallerinden ibarettir. maddenin hali derken; katı, sıvı, gaz ve plazmayı kast etmiyorum tabii ki. bedeni oluşturan moleküler makinenin içinde bulunduğu, uyarımlara verdiği tepkileri belirleyen hal; algoritma.

    canlılıktan bahsederken, işin içine insan kadar karmaşık bir yaratık girince durum ister istemez karışıyor. canlının bilimsel tanımı tabii ki mevcut. fakat insan kibri, kendi canlılığı ile dereotunun ya da virüsün canlılığını bir tutmak istemiyor. halbuki moleküler seviyede bakınca, bu üçü arasında pek fark yok. taş ile de yok. nihayetinde, yeterince geriye gidince bunların hepsi, hepimiz hidrojendik. evrenin hala neredeyse tamamı olduğu üzere.

    fakat işte insan kibri devreye girince, canlı olmanın tanımı yalnızca canlının bilimsel tanımıyla kalmayıp amaçlar, idealler devreye giriyor. temsil ettikleriniz, düşünceleriniz biyolojik yığınınızın önüne geçtiği için artık bireyler bir fikir haline geliyor.

    eğer ki beden en alt seviyede aynı bedense ve insan canlısı için canlılık tanımını farklılaştıran şey bireyin temsil ettiği fikir ise, ölen insanlar yaşamaya devam eder. ölen insan öldükten sonra, onu en iyi tanıyan insanların zihninde, geride bıraktıklarıyla devam eder. çünkü insan için canlılık soyut bir kavramdır. "şimdi hayatta olsa şöyle söylerdi" demek ile, o kişinin hayatta olup şöyle demesi aslında pratikte aynı şeydir. fikri özümsemiş bir beyin, herhangi bir beyin, o kişinin fikrini yorumlamış ve alakalı tepkiyi hesaplamıştır.

    ayrıca, ölüm geçişini gerçekleştirmiş fakat bedeni durmamış bireyler (bkz: vampir) bu durum kelime anlamıyla zaten barizdir. beden klinik anlamda ölü olsa da, bireyin fikri bedenle birlikte varlığını sürdürdüğü sürece, o kişi, insan kibrinin tanımladığı haliyle canlı değil midir?

    öte yandan bir de şöyle bakmak lazım: neredeyse 15 milyar senedir var olan ve bedeninizde toplanmış olan madde bunca zamandır "canlı" değildi. illaki bir zamanlar başka yığınların parçası olarak, başka bir canlının parçasıydı, fakat tam olarak bu konfigürasyon canlı değildi. o zaman, 15 milyar sene boyunca cansız olan yığına, kalkıp da sırf bir 70-80 sene canlı kaldı diye (eğer vampir değilseniz) canlı demek, düpedüz işgüzarlıktır. o yüzden, süreye göre ortalamayı alırsak, aslında ölen insanlar yaşamıyor değildir, asıl yaşayanlar zaten ölüdür. bir an için dile gelmiştir ve tekrar geldikleri hale döneceklerdir.

    kaldı ki, sürekli olarak beden kendini yenilerken ve başlangıçtaki ile son andaki moleküller tekrar tekrar sil baştan değişmişken, insan gerçekten de, yalnızca bir fikirden ibarettir. madde, beden konu dışıdır.

    haliyle, ölen insanlar yaşamıyordur, eyvallah, ama yaşayanları da zaten ölüdür.

  • şimdi şöyle bir şey var ki, kediler nereye def-i hacet edeceklerini bilmiyorlar. bu alışkanlıklarını yetişkin kedileri izleyerek öğreniyorlar. "hmm bir yere giriyoruz, oraya çömeldikten sonra sabit bir yere gözümüzü kırpmadan bakıyoruz ve işimizi görüyoruz. sonra da böyle fışı fışı kollarımızı oynatıyoruz" şeklinde bir öğrenim söz konusu.

    ancak olayı yanlış anlayanlar da yok değil.
    kum kabına giriliyor, orada hacet gideriliyor. buraya kadar normal. bu noktaya kadar bir problem yok. ders iyi tatbik edilmiş, özümsenmiş. uygulama da kusursuz.
    ancak bundan sonra kritik bir hata var; pisliğin üstünü kapatma maksadıyla yapılan fışı fışı hareketinin kumun içinde yapılması gerekiyor. kum kabından çıktıktan sonra, parkelerin üzerinde değil. o yanlış. orada ezbercilik var.

  • sönük geçmesinin sebebi fiba olan turnuva.

    1- fiba öyle iğrenç bir takvim ayarladı ki tüm turnuvayı mahvetti. sırf futboldaki dünya kupası'nın gölgesinden kurtulmak için olimpiyat oyunlarının 1 yıl öncesine aldılar turnuvayı. ama bu sivri zekalılığı yaparken bu sporun gündemi olan abd'nin esas hedefinin olimpiyat altını olduğunu unuttular ve bu yüzden abd son 20 senenin en zayıf kadrosuyla geldi. böyle olunca da popülerlik konusunda sınıfta kaldılar. buna ek olarak ayarladıkları eleme takvimi ile son 4 senedir sağlam işler yapan avrupa şampiyonu slovenya, hırvatistan, letonya, finlandiya gibi ülkeleri saf dışı bırakıp oyuncu havuzu daha geniş olan/takımlarının oyuncularına izin verdiği ülkeler olan türkiye, karadağ gibi son dönemlerin düşüşte olan ülkeleri katıldı, bu da turnuvadaki kaliteyi etkiledi. daha fildişi sahilleri, venezuela gibi abuk ülkelerin dahil olmasını sağlayarak rezillik katsayısını artırmalarını saymıyorum.

    2- bunun üzerine koydukları format da rezalet ötesi. ikinci turda dörtlü grup neyin nesi, 1998 şampiyonlar ligi mi bu? formatın dandikliği sayesinde pek çok takım hak etmediği sıraları elde etti, her ne kadar bütün turnuva boyunca tomas satoransky ve arkadaşlarının hayranı olsam da çekya en kötü ihtimalde dünya 6.sı olmayı başardı, bu durumun en önemli örneği bu bence. sırf maç sayısını artırmak için yapılan ucuzca bir hareket, ötesi değil. ilk turda elenen takımların kendi aralarında oynadığı klasman maçları da ayrı saçmalıktı, kim ne etsin 17-32 klasman maçlarını? 5-8 klasman maçlarına bile oyuncular önem vermiyorken böyle bir saçmalık getirmek tam fiba'lık bir olay.

    3- turnuvanın tanıtımı son derece yetersizdi. google'a dünya kupası yazınca sadece başlangıç ve bitiş tarihleri çıkıyor. spor toto süper lig yazdığında bile o sırada oynan maçların skorlarını, kadrolarını görebiliyorsun ama dünya basketbol şampiyonası'na dair bilgi edinemiyorsun. bunun üzerine ek olarak adamakıllı hashtag yaratamamaları, turnuva için youtube tv gibi popüler bir yayıncı bulamamaları gibi saçmalıklarla tuz biber ektiler. zaten ana kitlesi abd olan bir turnuvayı abd'den 12 saat önde olan bir ülkede düzenliyorsun, bir de bunu beceremeyince iyice rezil oluyor turnuva.

    4- klişe olacak ama hakemler. fiba hiçbir şeyi doğru yapmamaya yemin etmiş adeta. seçtikleri hakemler o kadar yetersizler ve beceriksizler ki hem turnuvanın kaderine etki ediyorlar hem seyir zevkini mahvediyorlar. en kolayından hakemler sayesinde litvanya 2.turda elendi. gobert'in kural dışı ribaundunu geçerli saydılar ve litvanya elendi, peki muhteşem fiba buna karşılık ne yaptı? maçı tescil edip hakemleri kızağa çektiler. evet, maçın bitimine 36 saniye kala bu kadar ölümcül bir hataya imza atan hakemleri cezalandırdılar ama o hakemlerin doğrudan etkilediği sonucu da geçerli saydılar. ve bu en kör gözün parmağına diyebileceğim örnek. her maç asyalı hakemlerle avrupalı hakemler masa başında en az 3-4 defa tartışıyorlar sportmenlik dışı faul konusunda. sen daha kuralları oturtamamış durumdayken ne diye alengirli dünya kupası işlerine giriyorsun ki?

    her şeyiyle korkunç bir turnuva oldu bu. tomas satoransky, luis scola, patty mills gibi adamların liderliğini izlemek çok zevkli olsa da bütün bu eksik yanları göz ardı edemeyiz. her ne kadar olmayacağı kesin gibi bir şey olsa da umarım bir dahaki turnuvaya diğer ülkeler de abd gibi c takımlarıyla gelirler de fiba iyice boyunun ölçüsünü alır. basketbol gibi dünyanın istisnasız her yerinden kitlesi olan bir sporun uluslararası turnuvasının bu kadar kalitesiz olması yenilir yutulur gibi değil, başta basketbolseverler olmak üzere turnuvayı düzenleyenlerden yayıncısına kadar herkese hakaret. umuyorum ki fiba yanlışından dönüp bu takvim olaylarını vesaire düzenler de eski sisteme dönülür yoksa uzun vadede daha çok darbe yer basketbol.