hesabın var mı? giriş yap

  • amk yulmuş gibi uyandım.
    zaten 2 saat uyudum.

    annem ekmek al dedi. çıktım sokağa sessizlik var. sonra ankara belediye otobüsleri kornalar ve bayraklar ile geçti önümden, ekmek almaya yürüdüm ve başladı ağlama.

    kontrol edemedim lan ağlamamı.
    gece boyunca gördüklerimden sonra ciğerim parçalandı.

    markete gittim, gazete istedim. adam güldü, yok dedi.
    başka markete gittim orada da yoktu.

    sonra ağlayarak eve döndüm.

    ben bugün parka gidecektim, elimde pc ile çalışıp, ufaktan kahvaltı yapacaktım.
    yarın da arkadaşlar ile piknik yapacaktım.

    sahi ne oldu?

  • doktorun sahte raporuna rağmen takipsizlik kararı vermek hangi vicdana sığar? türkiye vahşileşiyor!

  • 11 yaşında ölen kardeşin mezarını uzun süre sonra ziyaret edip, mezarın üzerindeki defne ağacının* ne kadar büyüdüğünü fark etmek.. dönüş yolu boyunca babayla tek kelime konuşamamak.. yol boyunca repeate alınmış halde sadece tek bir cümleyi tekrarlayıp duran iç sesi susturamamak; " aman da aman büyümüş de kocaman defne ağacı olmuş aslan kardeşim"..
    takip eden günlerde aynanın önündeki defne yaprağını arada bir koklayıp, okşamak..
    çok daha sonra aynı yapraktan babanın cüzdanında bulmak..

  • masaya vurçak tabii napçak.

    deutsche welle foncusu nevşin yine açmış ağzını. suriyeliler suriye'ye gidecek nevşin, almanya'ya değil. bu kadar heyecan yapma.

  • hala ne kadar kişinin öldüğü bilinmemektir sovyetler 5 milyon,batı kaynaklarında 12 milyon yaza fakat beyaz terör zamanında sırf bolşevik taraftarı oldukları için perm,sibirya ve orta asya'da beyazlar kızılların ise tambov ve kronsdant'ta yaptıkları savaşı çığırından çıkarmıştır fakat burada söylememiz gereken bir şey var diyalektikin tuttuğu en büyük yerlerden birisi rusya'dır zira beyazlara karşı kızıl savaşı kültürler çatışmasıdır ve birinin zaferiyle sonuçlanır aksi takdirde ileride büyük sıkıntılar baş gösterir (bkz: türkiye) (bkz: iran) (bkz: latin amerika)

  • antik çağda adı "agrillia" olan alaçatı, bugünkü ismini osmanlı döneminde bu bölgede yaşayan "alacaat aşireti"nden almış. osmanlı kaynaklarında alaçatı; 1361'de kurulan ordu teşkilatının bir kolu olan "yaya ve müsellem" yani "piyade ve süvari" köyü olarak da anılıyor.

    fırtına sebebiyle alacaat'a gemileriyle sığınan ve buraya yerleşen cezayir kökenli mahmud ağa bölgenin ayanı olur. torunu ve daha sonra bölgenin yeni ayanı olacak hacı memiş ağa da alacaat'ın kaderini değiştirecek kişi olacaktır.

    1800'lü yılların başlarında şu an dünyaca ünlü rüzgar sörfü merkezi olan alan kocaman bir bataklıktır ve bu bataklığın neden olduğu sıtma alacaat köyünü kırıp geçirmektedir. hacı memiş ağa, kanalı kurutmak üzere sakız adasından yoksul rum gençlerini bir kanal açıp bu bataklığı kurutmak üzere alacaat'a getirir. bölgenin toprak zenginleri de bu gençlere işlemeleri için topraklarını verirler. bölgeye yerleşen rumlar açtıkları kanal ile bataklığı kuruturlar ve kendilerine bir köy kurarak tarlalarını işlemeye başlarlar. işte bu rum gençlerin kurdukları köy şu an mimari dokusu ile meşhur olan alandır. bugün meşhur olan taş evlerin hemen hemen hepsi 1850 ile 1900 yılları arasında yapılmıştır.

    bu gençler tüm bölgeye sakız ve zeytin ağaçları dikerler, bağlar kurup üzüm yetiştirirler. yaptıkları şaraplar meşhur olur, bölgede ticaret canlanır ve köy ilk kez zenginleşir. rumlar buraya dilleri dönmediklerinden "alasata" derler ve köy artık bu isimle anılmaya başlar.

    1912 balkan savaşında balkanlardan kaçan türkler bu bölgeye yerleşince rumlar arasında panik başlar ve bölgeden göç etmeye başlarlar. 1919'da izmir işgal edilince rumlar tekrar köye dönerler ve bu sefer de balkan göçmenleri köyü terk ederler. kurtuluş savaşı sonrasında türkiye ve yunanistan arasında imzalanan mübadele anlaşması ile rumlar yunanistan'a gönderilirler. yerlerine selanik, kavala, girit ve istanköy'den gelen türkler yerleşirler. arnavut ve boşnak göçmenleri de tekrar köye dönerler.

    buraya yerleşenler müslüman nüfus zeytin ve bağcılık işinden anlamadıkları için bunları söküp yerlerine kendi bildikleri iş olan tütün dikerler. bir bölümü de hayvancılığa başlar. fakat bölgenin iklimi bu işlere uygun olmadığı için köyde tekrar fakirlik başlar. ortada para olmadığı için bölgenin mimarisini değiştirecek bir maddi güç de yoktur. bu sebeple rumlardan kalan evlere fazla dokunulamaz. hayvancılık yapanlar evlerin bir bölümünü ahır olarak kullanırlar fakat dokusu yine de aynen korunur.

    90'lı yıllara gelirken alaçatı çeşme'nin henüz gelişmemiş olan köyüdür. izmir'liler yazlıklarını ılıca ve dalyan bölgesine yaparlar. alaçatı pek uğramadıkları derme çatma, bakımsız bir köydür.

    şimdi en başa dönüyoruz. rüzgar. ..

    fırtına sebebiyle buraya sığınan mahmud ağa'nın torunu hacı memiş sayesinde bu dokuyu kazanan alaçatı, bu sefer de rüzgarı keşfeden özellikle yabancı sörfçülerin dikkatini çeker. hacı memiş'in kuruttuğu bataklık artık rüzgar sörfü merkezi olmuştur. sığ olan bu deniz, rüzgar sörfü öğrenmek için de mükemmel bir yerdir.

    rüzgar sörfü sayesinde tanınmaya başlayan alaçatı'nın kaderi bir kez daha değişecektir. rüzgar sörfçüleri alaçatının denizini bilmektedirler ama köyünden pek de haberdar değildirler. alaçatı'ya gelip aşık olan izmirli çiçek düzenleme sanatçısı leyla figen buradan bir ev alır ve hemen karşısındaki yıkık dökük yem deposunu (tütün deposu diyen de var) kafeye çevirir. alaçatı'da daha hiçbir yer yokken agrilia'yı açar. alaçatı ilk kez iyi müzik ve iyi yemek ile tanışır. daha sonra arkadaşı zeynep öziş'i cesaretlendirerek onun da taş oteli açmasını sağlar. antika kavramını da bölgeye getiren kendisidir. 2002 yılında vefat edene kadar da bölgenin güzelleşmesi için çalışır.

    artık alaçatı rüzgar sörfü yapanların çadır kurarak kalmak zorunda oldukları bir yer değildir. bu güzellikle tanışan istanbullular da birer birer buraya yerleşmeye ve satın aldıkları evleri restore edip otel ve kafe açmaya başlarlar. ve sonuç olarak bugün bildiğimiz alaçatı ortaya çıkar.

  • kimsenin hayatında bir seçenek olmayın sevgili yazar arkadaşlarım. bu yüzden onu mu seçti bunu mu seçti, bana şans verecek misin? yok aramızdaki şeye şans vercek misin falan bunlar anlamsız şeyler. birinin hayatında bir seçenek olmaktansa gitmek daha mantıklıdır.

  • bütün italya'nın birbiriyle flört etmesi..

    ya da ben çok gerikafalı acayip bağnaz filan olduğum için bana öyle geldi..

    yaya geçidinden karşıya geçen kadına, otobüs şöförü yol verdi diye, teyze adama öpücük attı..
    bildiğin teyze, bildiğin otobüs şöförü ve bildiğin öpücük..

    süpermarket kasasında, kasiyer çocukla bi kadın 15 dakika gülüşe oynaşa fingirdeşe konuşurlarken, biz de arkasında 20 kişi ip gibi dizilip sıranın bize gelmesini bekledik.. kimse de sesini çıkarmadı.. ben de misafirim diye sesimi çıkarmadım..
    neden kimse sesini çıkartmadı peki?!
    çünkü sıra kime geldiyse o da kasiyer çocukla gülüştü.. fingirdeşti..

    makarna yemek için girdiğim self-servis bi lokantada, makarna tezgahının arkasındaki çocuğa "hangisini önerirsin?" dedim..
    "hiç biri senin kadar güzel değil :)" dedi..
    makarnamı aldım, okşanmış gururumla arkamı döndüm masaya gidicem, benden sonra gelen 110 kiloluk, 50 yaşlarında adama da aynısını söyledi..

    yani; otobüs şöförü teyzeye, teyze kasiyer çocuğa, kasiyer çocuk adama sonra hepsi uşağa..
    böyle bi ortam..
    aklım gitti bi haftada..

    bütün ülke ihtiraslı bi aşk yaşıyo valla..