hesabın var mı? giriş yap

  • ilginc bir durum.

    bugun akilli televizyon dedigimiz sey zaten aslinda kocaman bir tablet. apple'in elinde teknoloji var, zaten en alasindan ekran uretiyor (bkz: imac). uygulama altyapisi var (bkz: app store). kendilerine ait icerik var (bkz: apple tv) (bkz: apple tv+). hayatimizdaki diger urunleriyle (bkz: iphone) (bkz: apple watch) (bkz: ipad) yaratmis oldugu dijital bir ekosistem var. bu durumda hala televizyon uretmemesinin iki farkli sebebi olabilir:

    a) ustunde hummali bir sekilde calisiyorlar. daha lansman asamasindan uzaklar ama karsimiza bugunku televizyon anlayisimizdan cok daha ote birsey cikarmak icin sinirlari zorluyorlar. yani iphone'un cep telefonu tanimini degistirdigi gibi televizyon tanimini degistirecek bir urun yaratmak istiyorlar.

    b) yakin ve orta vadeli planlarinda otonom araç giyilebilir bilgisayar gibi konular daha ciddi yer tuttugu icin televizyon olayina odaklanmiyorlar.

    halihazirda koca bir pazar varken ve apple sadece ismi ile bile onbinlerce televizyon satabilecekken b sikki cok mantikli gorunmeyebilir ama televizyon piyasasinda ciddi bir rekabet oldugunu unutmamak lazim. yani cep telefonunda samsung disinda saglam bir rakip yok belki ama televizyon diyince isin icinde onlarca uretici var. ust gelir kesimine hitap eden yeni model urunleri ayri tutarsak, ortaya cikan son urun de uc asagi bes yukari birbirine yakin. fiyat savasi telefonu piyasasina gore cok daha ust seviyede. apple'in genel stratejisi bu tip bir pazara girmemek olabilir o yuzden a sikkinda belirtilen "urunu yeniden tanimlamak" gibi bir olaya giremedikce de hic girmemeyi tercih etmesi mantiksiz degil.

  • oğlum üç buçuk yaşında, otizm spektrumu içinde bir çocuk. henüz konuşmuyor. bana babacığım diyerek sarılacağı günü görebilmek en büyük hayalim. birçok babanın farkında bile olmadığı, basit, küçücük bir şey benim hayalim evet.

    geçen gece eve dönerken, evlerden birinin balkonunda küçük bir kız babasına heyecanla bir şeyler anlatıyordu. babası hiddetli bir ses tonuyla "ceren sus artık allah belanı versin" diye bağırdı. o an içimden bir şeyler kopup gitti. buz gibi oldum.

    debe editi: otizmin farkında olalım. erken fark edilen ve eğitime yönlendirilen çocuklar birçok alanda başarılı olabilirler. otizm bir hastalık değil, farklılıktır.

    (bkz: #52401653)

    https://www.youtube.com/watch?v=m31gxcg8qiw

  • http://www.cnnturk.com/…dalarda-atlarin-buyuk-drami

    atların yetersiz beslenmesi/bakımsız olması, fayton çekmeye uygun olmayan atların kullanılması, tüm gün bilhassa yaz döneminde fazla koşturulup çatlamaları, yürüyüş hızında gitmesi gereken faytoncuların, araba süratinde gitmeye çalışması sonucu mahvolan atlar, kaza yapan faytonlar ve her yıl, kaza yapan faytonlar yüzünden pisi pisine hayatını kaybeden insanlar.

    adaları gezin ama bisikletle gezin!

  • kız arkadaşı, kız kardeşi veya annesinin çantasını tutmak zorunda kalan erkektir. durumdan ne kadar rahatsız olduğunu belirtmek için çantayı tutulmaması gereken hangi şekil varsa öyle tutar. saate bakar, volta atar, erkekliğini konuşturur. belli oluyor senin olmadığı o kadar kasmaya gerek yok koca yürekli adam.

  • oğlu hasta oldu diye 3 adet narı tek tek ayıklayıp kargoyla yollayan,kesinlikle insanüstü bir şey olan,tanımlanamayan varlık.

  • şehzade mustafa ölmeseydi osmanlı şöyle süper güç olacaktı falan diye anlatmayacağım baştan söyleyeyim.

    benim dikkatimi çeken nokta şehzade cihangir ile olan ilişkileri. bildiğiniz gibi şehzade cihangir bir engelli olarak doğmuştu. ve ona amasız lakinsiz en fazla sevgiyi abisi şehzade mustafa göstermişti. ve ölümünden de en çok o etkilendi.

    peki şehzade cihangir niye mustafa abisinin ardından öldü. şehzade mustafa cihangir'e büyü mü yapmıştı.

    hayır sadece yüksek empati yaparak o engelli minik cihangiri sevmişti. hem de hiçbir çıkarı falan olmadan. bundan dolayı bence de mustafa iyi bir padişah olurdu. fakat bence de osmanlının muhtemel sonunu önleyemezdi.

    rahmetli eski türkiye cumhuriyeti başbakanlarından bülent ecevitin yazdığı şiir aşağıda. bu şiir çok şeyi anlatıyor aslında. iki kardeşin birbirine olan sevgisini anlatıyor. ve insan olmanın önemi.

    iki büyük suçumuz var

    seninle benim cihangir

    biri sevmek biri sevilmek

    bunca büyük suçlarla

    padişah olunmaz

    biz insanız cihangir

    bizden tahtlara han olmaz

    sıcağına bak yüreğimizin

    aktıkça gözlerden gözlere

    nasıl eritir birbirini

    tahtların karlı doruğunda

    t: katledilmiş bir şehzade fakat gerçekten iyi bir insanmış kendisi.

    debe editi: beni bu güzel listeye layık görenlere saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

    edit2: bu vesile ile şehzade mustafa ve şehzade cihangir'e allah gani gani rahmet eylesin. mustafa kemal gelmiş ve şehzade mustafayı aratmamıştır. bu vesileyle allah başta mustafa kemal'e ve ona yardımcı olan her bir ferde rahmet eylesin.

  • mümkündür.
    senede ancak iki kere yaşadığı muhitten çıkabilen, onda da ya nicedir ağrıyan beli için doktora, ya da yeğeninin düğününe giden, kendi iradesiyle markete ya da mağazaya girip birkaç parça şey almaya dahi imkanı olmayan milyonlarca kadın yaşıyor şu ülkede.

    hatta benim teyzemdir bu. köyden neredeyse hiç çıkmamıştır, öyle başlığı açan arkadaşın annesi gibi tavuk döner yemeye dahi gidememiştir oğlunu yanına alıp. bir akşamüstü çıkıp eşiyle kahve içmemiş, bir mağazadan kendisi beğenerek etek seçememiştir hiç. hazır satın alıp yiyebileceği her şey lükstür onun için; bir poğaça versen eline, yolda yemez öyle, eve gelene kadar saklar da yanına çay demler...

    nerede doğdunuz, nerede büyüdünüz bilmiyorum ki...

  • patron taifesini geçtim, bizzat işgüzar çalışanlar tarafından da gerçekleştirilen şey. "abi ne var yaa 2 saat daha çalışsak" şeklinde o kadar normalleşir ki sanki hayatın olmazsa olmazıdır. hatta daha da fenası, tam saatinde çıkan adamlar eleştirilir. "haah 18.00 oldu hemen çıkıyo" denir. e ne olacığıdı başka ?

    yarım kalan işlerin bitirilmesi adına elbette zaman zaman az da olsa mesai yapmayı anlayabilirim. patron baskısı altında elden başka bir şey gelmiyorsa, ya da aynı durumdaki arkadaşlarım için mesaiye kalmışlığım da çoktur ama abicim bunu normalleştirmeyin.

    şunu düşünün. günde 7 saat uyusan kaldı 17 saat. işe gitmek için hazırlanmak + trafikte geçen saatler toplam 2-3 saat. kaldı 14 saat. günlük çalışma süren 9 saat ! yani sana "yaşamak" için bırakılan süre sadece 5 saat. yemek, içmek, sosyalleşmek, eğlenmek ve bir sonraki gün çalışabilmek adına zihinsel ve bedensel yenilenme yapabilmek için sadece 5 saatin var.

    birçok makalede detaylıca işlendiği üzere günlük 4-5 saat çalışmanın kişisel ve toplumsal olarak yeterli olacağını da bir not olarak ekleyelim.

    bak yazdıkça geliyor alttan alttan. şimdi mesela "deadline" diye bir kavram var. elindeki adam sayısı belli. bu adamlar günde 9 saat çalışarak o işi 10 günde bitirebiliyor. fakat gel gör ki o adamlardan 7. gün sonunda işi bitirmeleri isteniyor. sebep ? büyük resme bakılırsa eğer ister bir inşaat projesi olsun, ister finansal rapor olsun, ister fiziksel bir ürün olsun normalden erken teslim edilmesi sadece ama sadece patronun cebine daha fazla para girmesi demek. 10 günlük işi fazla mesailerle 7 günde tamamladığın zaman x tane adam 27 saat boyunca sadece ama sadece patron adına iş yapmış oluyorsun.

    oysa pekala 2 yeni adam işe alınabilir ya da işin 10. günde bitirilmesi istenebilir. ama bunların da tamamı patronun cebinden çıkacak para demektir.

    böyle bir kurguda fazla mesai için ben nasıl isyan etmeyeyim ? "abi 2 saat kalıverelim yaa" diyen adamı nasıl makul bulayım ? saat 18.00'i vurduğu anda neden çıkmakta tereddüt edeyim ? zaten beni sömüren adamlara "al hocam az daha sömür" mü diyeyim ?

    işte bu yüzden fazla mesai yapmaktan daha çok bunun "normal" görünmesi sinir bozucu benim için.

  • ryan gosling'in en dikkat cekici performansını sergiledigini dusundugum, oyuncu secimi konusunda oldukca basarılı bir bagımsız film. yonetmenin bir dergide tesadufen gordugu ve cok etkilendigi bianca ise ancelina coli'yi aratmacak kadar kusursuz yuz hatlarına sahip ve filmdeki o muhtesem performansı ile degme oyunculara tas cıkartmakta. kendisi her yonetmenin mutlaka bir kez calısmak isteyecegi türden bir oyuncu.

    (bkz: sisme bebegin yuz ifadesi)