hesabın var mı? giriş yap

  • efendim bu apartman mersin'dedir, karşı apartmanımdır. nedir, nedendir bilinmez böyle bir hareket yapmışlardır. kendi oturduğum apartmanın çatısına mgla logosu yaptırmak suretiyle misillemeyi düşünüyorum.

    görsel

    görsel

    çok kişi nerede olduğuyla alakalı yeşillendirdi. ziyaret etmek isteyenler için kuzeykent'te, servet tazegül kapalı spor salonunun karşısı.

    lan inşaatın adı da nirvana'ymış, yeni farkettim.

    görsel

  • şu haberde bahsi geçen konudur.

    --- spoiler ---

    kurban bayramı'nı istanbul'da geçiren cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan, bayramın son günü sürpriz bir şekilde tarabya'daki huber köşkü'nden çıkarak üsküdar'a geçti. istanbul'da akşam saatlerinde etkili olmaya başlayan bayram trafiği erdoğan'ı da etkiledi.
    tarabya'dan, maslak üzerinden tem otoyolu'na çıkan erdoğan'ın konvoyu, türk telekom arena önündeki üst geçitten geçerek fatih sultan mehmet köprüsü'ne yöneldi. ancak köprü yönündeki trafik konvoyun geçişini etkiledi. emniyet şeridini kullanmak zorunda kalan erdoğan'ın konvoyu, köprünün girişinde de yaklaşık 30 saniye trafiğin açılmasını beklemek zorunda kaldı.

    --- spoiler ---

    şüphesiz ki milli iradeye yapılan saygısızlıkların başında gelmektedir.

  • aşağıdaki gibidir:

    "alçı’ya göre ben abartıyorum, biz abartıyoruz. biz yalan söylüyoruz, o doğru.fakat ilginçtir. aynı hanımefendi, bundan birkaç sene öncesine kadar bizim “bunların amacı başka, bunlar tehlikeli, inanç özgürlüğü başka devlette örgütlenmek, yapılanmak başka” diyerek tehlikeye dikkat çektiğimiz zamanlarda fetullah gülen ve cemaatine övgüler düzüyor, bizi yalan söylemekle, bizi abartmakla suçluyorlardı. yani tehlikeyi öngörmekte kimin daha yetkin, kimin ise sınıfta kaldığı malum. bu yüzden yarın öbür gün herkesten çok suriyeli ve göçmen düşmanı olurlarsa hiç şaşırmayın

    ne de olsa “aldatılanların” güçlü olduğu bir ülke burası. bu arada beni yemeğe de davet etmiş nagehan hanım. böyle bir daveti geri çevirmek çok ayıba girer. odakule’nin hemen yanında, kallavi sokakta, hala felafelci olmadıysa fıccın diye şahane bir lokanta vardır. oraya gideriz. merak etmesin, boşnak lokantası değil, çerkes lokantasıdır."

    yazının tamamı:

    https://m.haberturk.com/…yli-1001/3397784-monopolit

  • taksici üç lira bozuk yok deyince, üç liralık daha sür dedim. fakiriz ama saf değiliz çok şükür.

  • orijinal serinin yaratıcıları dimartino ve konietzko'nun yaratıcı süreçlerin kendilerine söz verildiği gibi işlemediği gerekçesiyle projeden ayrılması, oyuncuların dizideki bazı detayların kaldırıldığına dair röportajları başlangıçta beni de tedirgin etmişti. çünkü lost'un vaktiyle bozduğu, game of thrones'un bile batırıp gittiği bir dünyada, avatar evreni karakter gelişimi, mizahı ve serinin ruhuna yakışan finaliyle kusursuz bir hikaye anlatımına sahipti. bu yüzden yeni dizi shyamalan'ın uyarlaması gibi kötü olmamalıydı. ben de bu kadar sevdiğim bir seriyi objektif değerlendirebilmek adına ilk sezonu beklentilerimi yükseltmeden izledim. öncelikle dizinin ilk sezonu benim için ne film uyarlaması kadar kötü, ne de çizgi dizi kadar iyi. şimdi bunun nedenlerine geçelim.

    --- spoiler ---

    dizinin en başarılı olduğu (ve film uyarlamasının asla başaramadığı) şey evrene bizi ikna edebilmesi. karakterlerin kostümlerine, mekanların tasarımlarına ve bükme hareketlerine oldukça özen gösterilmiş. sanat yönetiminin bu kadar önemsenmesi bizi hızlıca avatar evrenine sokuyor. ilk defa seriyi izleyecekler veya çizgi diziye bağlılık taşımayanlar için evren tasarımı ve hikaye anlatımı yeterli ve iyi gelebilir. hatta zaman zaman zuko'nun 41. bölüğü, ateş ulusu'nun hava tapınağı baskını gibi genişletmeler çizgi diziyi sevenlere de keyif verebilir. ancak bu iyi yanlarının yanı sıra, avatar ciddi problemleri olan bir uyarlama. sorun farklı yorumlar getirmeleri değil, önemli karakterlerin ve olayların arka planlarını biçerek seriyi bize sevdiren birçok unsurun büyük ölçüde törpülenmesi. en büyük sorunla başlayalım. mizah eksikliği.

    aang, sokka ve katara hala çocuk olan karakterler. onların dünyayı kurtarmaya çalıştığı anlar kadar, savaştan kaçıp çocukça eğlendikleri zamanlar da bizi seriye bağlıyordu. oysa dizi, aang'in üstündeki çocukluğu ilk bölümden atıp sürekli ciddi gezen bir karaktere dönüştürüyor. komedi diyalogları o kadar komik değil ki karakterlerin yerli yersiz gülmeleri "ya bunlar orijinalinde aslında çok komik çocuklardı burada da böyle gülüyorlar işte ehe" hissi yaratıyor. appa ve momo'dan çıkartılmayan mizaha hiç girmiyorum, onlara gezen pokemon muamelesi yapılmış.
    sorun sadece mizahta değil tabii, belki de serideki en duygusal an olan ıroh ve oğlu lu ten ilişkisinin ele alınışı bir flashback diyaloğuyla geçiştirilmiş. oysa the tales of ba sing se bölümü karakterlerin bakış açılarına dönerek bunu incelikle sunuyordu.

    olayların ele alınış şekli kadar, genel olarak karakterlerin işlenişi de tek boyutlu. sokka'nın cinsiyetçi yapısı gizlenmiş. oysa sokka; suki, katara ve toph gibi kadınlar aracılığıyla bu tabularını yıkıyordu. sokka'yı cinsiyetçi yapmaktan kaçarken, suki'yi tacizci yapmışlar. bumi sempatik deli bir bilgeden ziyade, öfkeli bir manyak. azula kibir abidesi değil de zuko'nun kıskançlığı altında ezilen sıradan bir kötü. bu "derinlik kurmadan bir an önce her şeyi verelim" anlayışı 5. bölümde zirve yapıyor ve tüm ruhları bir arada görüyoruz. yüz hırsızı koh'u görüyoruz ama onun yanında mimik yapmamak gerektiği bilgisi yok. hei bai'ı görüyoruz ama ormanın hikayesindeki yeri düzgün işlenmemiş. baykuş wan shi tong'u görüyoruz ama serinin finaliyle ilgili çok kritik bir bilgiyi bize verecek olan kütüphanesi yok :d özellikle 5. bölüm, içinde her şeyin olduğu berbat bir çorba gibiydi. iyi fikirleri art arda koyarak iyi bir dramatik yapı kuramazsınız, çöker. burada da öyle olmuş. sozin kuyruklu yıldızı'nın kritik bilgisini buradan almadan o kadar ucuz geçiştirdiler ki cidden bu bölümü yok saymak lazım.

    kritik unsurların gizlenerek yüceltilmemesi ve tüm kartların erken açılması da ciddi bir sorun bence. mesela orijinalinde ozai hep bizden gizlenirdi, arada derede görürdük. gücü merak uyandırırdı. burada ise üstümüze ozai yağıyor. doğal olarak final dövüşünde ozai'nin etkisi düşecek. bu sezonla ilgili en trajikomik şey ise "su" sezonunda su bükmeyi öğrenmesi gereken avatar bir kere bile su bükmeyi denemedi. ilk sezonu "su bükmeyi öğrenmem lazım" diyerek tamamladı. :d ve bir ara bunu bilmeden katara'ya nasıl su bükebileceğine dair tavsiye veriyordu ??? :dd

    cast seçimine gelirsek ıroh ve sokka dışında ciddi sıkıntılar var. katara'nın mimiksiz ve baygın oyunculuğu, aang'in çaylaklığı yabancılaştırabiliyor. zuko'ya alışmak cidden zor. ancak en büyük sıkıntının azula ve tayfası olduğunu düşünüyorum. azula hiç villain gibi durmuyor, cık. sonuç olarak evren tasarımının ikna edici olması ve baştan sona ana hikayeyi bir şekilde aktarabilmesi bakımıyla dizi önemli standartları karşılayan ve izlenebilirliği olan bir iş. hele ilk defa bu evreni görecekler için iyi de hissettirebilir. ancak orijinal seriyi sevenleri mizahını kaybetmesi, düz diyalog yazımı, oyuncu tercihleri ve performansları, karakterlerin ve olayların kritik arka planlarının atlanması gibi meseleler üzerinden bakıldığında hayal kırıklığına uğratabilir. 6/10

    --- spoiler ---

  • (bkz: 18 aralık 2012 odtü olayları)
    bingöl üniversitesi senatosu tarafından duyurulan basın bildirisinde geçen ifade.

    "(...) doğu ve güneydoğu üniversiteleri olmak üzere tüm üniversitelerimize çok önemli ve anlamlı destekler sağlaması takdirle karşılanması gerekirken, sayın başbakanımıza bu nevi muamelenin reva görülmesini doğru bulmadığımızı türkiye kamu oyu ile paylaşmak istiyoruz."

    bu bildirinin imzacılarından üçünün soyadı da baydaş. üniversite senatosundan;

    prof. dr. gıyasettin baydaş (rektör)
    prof. dr. burhanettin baydaş (üye)
    yrd. doç. dr. abdulvahap baydaş v. (üye)

    bu adamlar ağızlarına bilim lafı alıyorlar.

  • anonim hesaba sahip kullanıcıların gerçek yanıtı konusunda en az fikre sahip oldukları sorulardan biri. doğru cevabı: "büyük ihtimalle evet".

    "ama suç teşkil edecek bir şey yazmıyorum?"

    siz ne düşünürseniz düşünün bir içeriğin suç teşkil edip etmediğine en nihayetinde mahkeme karar veriyor. savcılar da, hakimler de yanlış hatta hukuka tamamen aykırı kararlar verebiliyorlar.

    daha da önemlisi savcılık tarafından hakkınızda soruşturma yürütülmesi için suç teşkil eden içerik yazmanız da gerekmiyor. savcı sırf sizle tanışmak, muhabbet etmek için bile kimliğinizin tespitini talep edebiliyor. dolayısıyla siz mahkemelik olmasanız bile kimliğiniz açığa çıkabiliyor.

    "ama twitter'da yazıyorum twitter ip vermiyor?"

    bildiğim kadarıyla twitter (yabancı şirket olmanın rahatlığıyla) türkiye'ye henüz ip vermedi. ip verdiği ülkeler var. türkiye'ye ip vermemek konusunda özel bir taahhüdü de yok (bkz: #30113915). türkiye'de ip yerine email verdiği en az bir vaka da var. dolayısıyla twitter'a güvenirken email sağlayıcısından ip'yi kaptırmak olası.

    bunun haricinde polisin kullanıcı yakalamak için kullandığı bir yığın teknik var. olta link, feyk hesapla iletişim gibi. haliyle mecranın türkiye'ye ip vermiyor olması da kimliği korumuyor.

    "ama vpn kullanıyorum?"

    vpn sağlayıcılar da bulundukları ülkelerin kanunlarına tabi. haliyle belli koşullarda ip'nizi vermek durumunda kalabilirler.

    "ama tor kullanıyorum?"

    tor'da da gerçek ip adresinizin açığa çıkmasının yolları var. exit node'lar https olmayan bağlantılarınızı inceleyerek kimliğinize dair ipuçları çıkarabiliyor. hatalı tarayıcı konfigürasyonu yüzünden flash ya da javascript kullanılarak gerçek ip adresiniz yine tespit edilebiliyor.

    "ama bütün bu bahsettiklerini bilen ve hepsine karşı önlem alan bilinçli biriyim?"

    yine yeterli değil. eğer anonim hesaplarınızla gerçek hesaplarınızı aynı cihazlardan kullanıyorsanız hesaplarınız arasında istemsizce veri bulaşmasına yol açabiliyor, arkanızda iki hesap arasındaki bağlantıyı kurabilecek izler bırakabiliyorsunuz.

    "ama hem tüm bunları biliyor, önlemini alıyor hem de farklı cihazlar kullanıyorum?"

    eğer anonim hesabınızın size ait olduğunu başka bir kişi bile daha biliyorsa bunların pek de önemi kalmıyor. zira bu sefer zayıf noktanız o kişi ve o kişinin bilgi saklayabilme becerisi oluyor. bu sefer tüm bu olasılıkları o kişiyle baştan teyid etmeniz gerekiyor. eskaza o da çok güvendiği birine söylerse bu çap büyüyor da büyüyor. yani başka birine bu bilgiyi verdiğiniz anda anonim kimliğinizin gelecekte bir noktada açığa çıkacağını neredeyse garantilemiş oluyorsunuz. bunun için güvendiğiniz kişinin kastına ya da menfi düşüncesine de gerek yok. istemeden de olsa sizi ele verebiliyor.

    dolayısıyla bu sorunun yanıtı maalesef "büyük ihtimalle evet". anonim hesabın kesin bir gizlilik yarattığını zannetmek hata. açığa çıkabileceği yolları bilmek de bu sahte güvenle başınıza dert açmamak için önemli.

    anonimliği koruma sanatı için (bkz: opsec)

  • kullanan dişi ben değilsem sıkıntı yaratmaz.

    babam bana araba kullanmayı öğretirken boş alan diye hayvan pazarına gitmiştik.. kocaman yer, dön dön bitmiyor. belediye elektrik direği için galiba çukur açmış ama boş bırakmış. üzerini de ot kaplamış

    öyle dönüp dururken ön tekeri o çukura soktum, babamın kafayı da aynaya. dakikalar geçti araba çukurdan çıkmıyor. baba sinirli, babanın kafası kanıyor, elinin tersinde ve kemerle bağlı durumdayım.. allah acıdı da ilerde tarlada top oynayan gençler peyda oldu bi anda ve kaldırıp çıkardılar bizi.

    dönüş yolunda yine direksiyona geçirdi beni zorla, hemde trafikte.. bi tane otobüs çok yakın geçince korkup gözümü kapattım, ellerimle :) nihayetinde; araba kullanacak cesaret ve yeteneğe sahip olmadığıma babam da ikna olunca, yer değiştirdik. tekrar yola çıkacağız

    babam- bak bakalım sağdan gelen var mı
    ben- maviden sonra yok

    yok kısmını duymuş sadece. bastı bakmadan.. benim oturduğum tarafa bi tane şahin girdi, ve akordeon olarak durdu.

    babam bence o gün silmiş, o gün vazgeçmiş olabilir benden.

    edit: babanın araba kullanmayı öğretmesi