hesabın var mı? giriş yap

  • üzgünüm ama bu sesleniş için çok geç kalındı. zamanında bazı şeylerin farkına varsalardı, şimdi bu şekilde bir tepkiye gerek duymayacaklardı. kısacası yapacak bir şey yok. karadeniz diyor, rize diyor oynat devam.

  • (evde su bitmiş, misafirler gelecek, acele bakkala su için yollanıyorum)

    - abi bi büyük su alacaktım...
    - buyur yiğenim... (1 litrelik su uzatır)
    - daha büyüğü yok muydu abi?
    - onun daha büyüğü osman abi'nde eheehaha...

    (bu esnada osman adlı yaşça daha büyük olan esnaf köşede bir taburede oturup, zevkten dört köşe olmuş sırıtmakta, aynı anda da çayını karıştırmaktadır)

    nasıl bir övgü anlayışıdır hala anlam veremem...

  • "şerrefsizim benim aklıma gelmişti" dedirten fikirlere sahip her film gibi bu da hem hayran bırakıyor, hem de buruk bir tat veriyor. yazmaya, çizmeye meraklı herkesin, sanatsal yaratımla ve aslında hayatla derdi olan herkesin keyif alacağı, gerçekten zeki adamlardan çıktığı çok belli olan, inanılmaz yaratıcı fikirler içeren bir film. süper-komik oyunculuk da cabası.

    izledikten sonra makiniste gidip filmi istemek istedim, yiyesim geldi, içime sokmak istedim çünkü, abartmıyorum. 2003'ün en güzel şeylerindenmiş, gösterime girdiğinde bir kez daha izleyeceğimden eminim.

  • bu sabah, bahçeköy bilice börekteydi tek başına kahvaltıya geldi 200 kişi foto için sıraya girdi 10 dakika içinde, en son " - bari benim çayı da biri içsin" dedi tebessümle, üzüldüm adamın o durumuna vallahi, sevilmek, ünlü olmak iyi güzel de (ben de çok severim ayrıca) bi rahat bırakın adamı yahu bi pazarı var insanın....

  • avrupa'da kuduz virüsü ile mücadele edebilmek adına 1979 yılında başlayıp doksanlı yıllara kadar devam etmiş olan ilginç uygulamadır.

    ikinci dünya savaşının başladığı yıllarda avrupa'da aynı zamanda kuduz virüsü de yayılmaya başlıyor. önce polonya'da taşralarında vahşi hayvanlardan geçen ısırıklarla yayılıp yıllar içinde dalga dalga batıya doğru ilerliyor ve en son 1967 yılında isviçre'ye kadar varıyor.

    bu durumdan pek hoşnut olmayan isviçreliler önce virüsün yayılmasını önleyebilmek için virüsü en çok yayan hayvan türü olan tilkileri öldürüp virüsten kurtulmaya çalışıyorlar, ancak ne kadar hayvan öldürürlerse öldürsünler virüsün önünü alamıyorlar.

    bu yöntem işe yaramayınca hükümet "e biz isviçreliyiz, isviçreli bilim adamlarına sorsak ya" diye düşünüyor ve virüse çare bulabilmek için bilimsel çalışmalara başlanıyor.

    bunun için virüsü yayan hayvanların aşılanması üzerine düşünüyorlar. o yıllarda böyle bir konsept yeni olduğu için bilinen pek bir yöntem yok. amerikalılar bunu yapmayı 1960'lı yıllarda denemişler ama hayvanları yakalayıp tek tek aşılamak pek işlerine gelmemiş. daha sonra hayvanlara uzaktan iğne fırlatacak türden aşı tuzakları gibi şeyler denemişler sonuç olarak hiçbir yol kullanışlı olmamış.

    isviçreliler ise olaya farklı bir açıdan bakıp aşıyı iğneyle yapmak yerine yenilebilir hale getirmeye çalışmış ve 1971 yılında bunu başarmışlar. ilk başlarda yenilebilir aşı yönteminin virüsü engellemek yerine daha çok yayacağı düşünülmüş. bu sebepten 1978 yılına dek araştırmalar yapılmış ve nihayetinde franz steck isminde bir veteriner izole bir alanda yenilebilir kapsülleri kullandığında hiçbir şekilde virüsün yayılmadığını göstermiş.

    virüsün bu şekilde yayılmadığını anlayınca artık virüsle savaşabilmek için pratik bir yolla vahşi hayvanların yaşam alanlarına aşı içerikli yem bırakmaları gerekiyormuş. bunun için aşı kapsüllerini köpek maması, yumurta, sosis gibi şeylere saklamaya çalışmışlar ama bu yemler pek işe yaramamış. en sonunda deneye yanıla tavuk kafalarının tilkileri fazlasıyla cezbettiğini fark edip aşı kapsüllerini tavuk kafalarının içine saklamaya başlamışlar.

    steck ve ekibi başta cenevre'de 4050 tavuk kafası ile deneme yaparak tavuk kafası yönteminin gerçekten de virüsü azalttığını tespit etmiş. bunun üzerine tavuk kafası yöntemi dikkat çekmiş ve devlet bu yöntem için seri üretime geçmiş.

    virüsle mücadele ekipleri aşıları tavuk kafalarının içine yerleştirip tavuk kafasıyla dolu helikopterlere binmiş ve bu tavuk kafalarını taşra bölgelerde, ormanlarda ve benzeri tilki yaşam alanlarında gökten yağdırmışlar. 1984 yılına kadar toplam 52.000 tavuk kafası yağdırılmış.

    bu yöntemin işe yaradığını gören almanya, fransa gibi diğer avrupa devletleri de kendi tavuk kafası yağmurlarını başlatmış ve bu işleme 1996 yılına kadar devam etmişler.

    1996 yılına gelindiğinde artık kuduz neredeyse yok olacak düzeyde azalmış. o yıla dek ise gökten toplam 74 milyon tavuk kafası yağdırılmış.

    kaynak: theatlantic

    ileri okuma için: kuduz ve tilkilerin ilişkisi

    kuduzla mücadele yöntemini görüp merak etmemi sağlayan kurzgesagt videosu