hesabın var mı? giriş yap

  • bu insana yüklü miktarda borç verebilir, ortak dükkan açabilir, tatile ve aynı eve çıkabilir, dolu cips paketiyle yalnız bırakabilirsiniz. öyle müstesna, öyle kadirşinas bir karakter.

    bu insandan kimseye zarar gelmez. etrafındaki insanlar için fedakarlığı enayilik raddesine kadar gelebilir. umarım iyi niyetini suistimal etmeyen kişilerle beraber olur. müsadenizle kendisinden makas alıyorum.

  • bir değil iki güzel kadının başrole aşık olduğu ve başrolün onlara sürekli hayat dersi verdiği bir senaryo yazmış. yetmemiş yönetmiş. o da yetmemiş başrole de kendini koymuş. adam resmen dizi adı altında kendini tatmin edecek bir şey çevirmiş. yaşlısın, çirkinsin, fakirsin, sicilin temiz değil… ama herkes sana hayran öyle mi? resmen andropoz oyalanması, ego tatminine çevirmiş diziyi.

  • harry potter evreninin en sevilen sihirli eşyalarından biri olmasına rağmen arkasında bıraktığı iki soruyla bilinen harita.

    1) snape gibi deneyimli bir büyücünün bile açmayı başaramadığı haritayı fred ve george weasley nasıl çözdü?
    2) weasley kardeşler nasıl oldu da kardeşlerinin yıllardır yanında peter pettigrew denilen bir adamla dolaştığını fark edemediler?

    ilk soru belki üstü kapalı da olsa cevaplanabilir ama ikinci sorunun net bir cevabı yok. harry potter evreni açısından rowling'in açıkça çuvalladığını kabul etmemiz gerekiyor.

    fred ve george weasley, çapulcu haritasını birinci sınıfta cezaya kaldıklarında filch'in odasından çaldılar ve sonrasında kullanmaya başladılar. bildiğiniz üzere haritanın açılması için "bütün ciddiyetimle yemin ederim ki hayırlı bir şey düşünmüyorum" denilmesi gerekir. kimin aklına eline aldığı kağıt parçasına bu sözleri söylemek gelir?

    2005 röportajında rowling bu konuyu "yemin ederim ki iyi bir şey düşünmüyorum demek tam da fred ve george'luk bir şey değil mi?" diyerek açıklıyor. birisi tam sözcükleri nasıl bulduğunu sorduğunda ise haritanın onlara yardım ettiğini, onların da giderek yaklaştığını ve en nihayetinde başardıklarını söylüyor.

    bu, bir noktaya kadar kabul edilebilir bir açıklama. harita, snape'in eline geçtiğinde onunla alay etmişti. haylaz öğrenciyle öğretmeni fark edebilecek şekilde tasarlandıysa kendini fred ve george'a açmış olabilir.

    peki, peter pettigrew? fred ve george nasıl oldu da fark edemediler? bakın şu olabilir: muhtemelen onlar okula başladıklarında ve haritayı ele geçirdiklerinde bu sirius black/peter pettigrew hikayesi çoktan geride kalmıştı. adamın kim olduğunu ya da tüm büyücü dünyası tarafından ölü sanıldığını bilmeyebilirler. burada hikayeyi imkansız kılan şey pettigrew'ün fred ve george'un kardeşleriyle takılması. yoksa harita okuldaki herkesi gösteriyor. eğer pettigrew haritanın ravenclaw ya da başka bir bölümünde adı geçen biri olsaydı muhtemelen tanımadıkları bir öğrenci olduğunu düşünüp hiç umursamayacaklardı bile. sonuçta okuldaki her öğrenciyi tanımak zorunda değiller.

    pettigrew meselesini bu kadar karmaşık hale getiren onun önce percy'nin, sonra ron'un faresi olması. ikizler okula başladıklarında percy üçüncü sınıftaydı ve yanında scabbers vardı. percy beşinci sınıfa geçince fareyi ron'a verdi. böyle bir haritayı buldukları andan itibaren her şeyi karıştıracaklarına emin olduğumuz ikizlerin percy'nin yanındaki peter isimli kişiyi hiç fark etmemelerine ya da merak etmemelerine inanmamızı mı bekliyor rowling? üstelik ikizler percy'nin peşinden gitmeyi ve ona şaka yapmayı seviyorlardı. şunu da unutmamak gerekir: pettigrew muhtemelen vaktinin çoğunu griffindor kulesi'nde geçiriyordu. büyük olsalıkla kuledeki herkesi tanıyan ikizler arada sırada haritaya girip çıkan "peter" isimli birini nasıl fark etmediler?

    sonrasında fare ron'a geçti ve işler daha da karıştı çünkü ron geceleri faresiyle uyuyordu. her türlü yaramazlığı yapan ikizler gece haritayı açtıklarında ron'un peter isimli biriyle uyuduğunu nasıl fark etmediler? burada esas ortalığı karıştıran percy ve ron'un diğer binalarda okuyan rastgele öğrenciler olmak yerine ikizlerin kardeşleri olmaları. algıda seçicilik denen bir şey var. fred ve george haritayı beşinci sınıfa geldiklerinde harry'ye verdiler. o beş yıl boyunca kardeşlerinin yanındaki peter'ı nasıl hiç fark edememiş ve merak etmemiş olabilirler?

    bu noktada fanlar şöyle bir tez sunuyorlar: "harita sadece insanları gösteriyor. hayvanları, animagusları ya da sihirli yaratıkları göstermiyor."

    azkaban tutsağı'nın onuncu bölümünde harry daha haritayı eline alır almaz mrs norris ve peeves'ı görüyor. sonrasında on yedinci bölümde ise bizzat lupin hem pettigrew'ü hem de sirius'u animagus formlarında görüyor. bunlar filmde değil, kitapta olan bölümler. bu iddia her şekilde çürüyor.

    bir diğer iddia "haritanın kurucularının sadece birbirleri tarafından görüldüğü ve diğer kullanıcıların onları göremediği" yönünde. bu iddia kazanabilir ve bütün bu çuvallamayı çözebilirdi eğer snape haritayı görmeseydi. snape, azkaban tutsağı'nın on sekizinci bölümünde bağıran baraka'ya lupin'in odasında açık bulduğu haritayı alarak gidiyor ve o harita üç çapulcu üyesi var: patiayak, aylak ve kılkuyruk. zamanında haritaya bu tür bir sınırlama getirilseydi -snape'in çapulcuların baş düşmanı olduğu gerçeği düşünülürse- onları görmesi engellenen ilk kişi snape olurdu. bu teori de battı. (bu arada filmde harry'nin pettigrew'ü gördüğü sahne kitapta yok.)

    başka bir teori: "harita tek bir sayfadan oluşmuyor, kat kat sayfaları var. fred ve george griffindor kulesi'nde kimseden korunmak zorunda olmadıkları için haritanın o kısmını açmadılar, sadece kullanacakları kısmı açtılar."

    ikizlerden beklenecek olan şey haritayı ele geçirdiklerinde her tarafını didik didik imcemeleri. sonraki yıllarda haritanın griffindor bölümüne bakma ihtiyacı duymayabilirler ama sonuçta bu haritanın tek özelliği gizli geçitleri göstermesi değil, kimin nerede olduğunu göstermesi. ayrıca haritanın hangi kısmının griffindor kulesi olduğunu anlamaları için bile incelemeleri gerekir ve pettigrew, ikizler birinci sınıftayken percy'nin faresi olarak okuldaydı. ek olarak, percy ve ron da hogwarts'ta geçirdikleri vaktin tamamını kulede geçirmediler, hiç mi denk gelmedi? hele ki ron'un faresini cebinde taşımak gibi tuhaf bir huyu varken nasıl sürekli kaçırabildiler?

    bazı fanlar tesadüf iddiasıyla geliyor: "fred ve george haritayı her kullandığında peter tesadüf eseri bahçede ya da okulun başka yerindeydi. ron ve percy'nin yanında olmadığı için ikizlerin dikkatini çekmedi."

    üçüncü kitapta haritayı eline alır almaz hedefi gören lupin ve snape örnekleri varken (hem de ilk bakışta), haritayı beş yıl kullanan ikizlerin bu süre boyunca hiç denk gelmediklerine mi inanalım? beş yıl!

    son olarak fanlar artık şunu ileri sürüyor: "fred ve george, pettigrew'ü gördüler, hatta peşine de düştüler ama yerine hiç kimseyi göremeyince haritada bir bozukluk olduğunu düşünüp pes ettiler."

    diğer herkes ve her şey konusunda doğruyu gösteren harita neden böyle bir hata yapsın? ayrıca azkaban tutsağı'nda peter pettigrew ismi gündemdeydi ve kim olduğunu artık biliyorlardı. ilk dört yıl bu isim ilgilerini çekmemişse bile artık o yıl kesinlikle ilgi duyacaklardı. "bu öldüğü söylenen adamın ismini biz haritada görmemiş miydik?" diyeceklerdi. kimseye söylemeseler bile kendileri hemen haritaya koşup yıllarca bozuk olduğunu sandıkları o ismin peşine düşerler ve muhtemelen harry'ye bahsedelerlerdi.

    çapulcu haritası seri boyunca harry'nin çok işine yaradı ve onu birçok kez beladan kurtardı ama rowling, harry'yi beladan kurtarırken kendisini bu hatadan kurtaramadı.

  • ne kadar karakterli siyasetçilerimiz olduğunu bir kez daha gözler önüne seren örnekli bir anlatım olmuş.
    ama iyi olmuş...



    ab'ye paralel

    brüksel’e giden tayyip erdoğan, avrupa birliği’ne “paralel devleti” anlatmış, avrupa birliği de dinleyip, ikna olmuş.

    *

    ne anlatmıştır acaba derseniz?

    *

    almanya’da mesela” demiştir...
    hani, alt tarafı 700 euroluk tatil masrafını arkadaşına ödettiği ortaya çıkan almanya cumhurbaşkanı utanıp istifa etti ya... biz öyle yapmadık, ayakkabı kutuları ortaya çıktı, para sayma makineleri ortaya çıktı, dört bakanım hakkında rüşvetten fezleke var, beşinci bakanımın bacanağını yakaladılar, bu satırlar kaleme alınırken adalet bakanım hakkında da fezleke ortaya çıktı, hiç istifimi bozmadım, üstüme bile alınmadım, koçlar gibi oturuyorum koltuğumda demiştir.

    *

    fransa’da mesela” demiştir...
    hani, isviçre’de banka hesabı olduğu ortaya çıkan bütçe bakanı, yemin billah inkâr etmek varken, anında itiraf edip, içinde bulunduğum ahlaki çöküntü nedeniyle özür diliyorum deyip, milletvekilliğinden bile istifa etti ya... biz öyle yapmadık, fezlekelere göre 63 milyon dolar avanta almakla suçlanan bakanlarım bile hâlâ meclis’te oturuyor, allah sizi inandırsın, oğulları tutuklanan bakanlarım bile hâlâ milletvekili demiştir.

    *

    italya’da mesela” demiştir...
    hani, benim canım arkadaşım silvio’nun hırsızlıkları ayyuka çıkmıştı, buna rağmen istifa etmiyordu da, milyonlarca italyan sokaklara dökülüp, benim canım arkadaşımı istifa ettirene kadar protesto eylemi yaptılar ya... biz öyle yapmadık, çünkü benim milletim, soyuyorsa beni soyuyor, sana ne diye bizi savunuyor, hırsız varrr diye protesto gösterisi yapanlarla kavga ediyor demiştir.

    *

    yunanistan’da mesela” demiştir...
    hani, atina’da bir öğrenci polis kurşunuyla öldürüldü de, ülke ayağa kalktı, önce içişleri bakanı, sonra hükümet istifa etti ya... biz öyle yapmadık, kurşunla öldürdük, sopalarla döve döve öldürdük, gözlerini çıkardık, içişleri bakanımız destan yazan polislerimize ikramiye verdi, bizde böyle, biz işimize gelen polise ikramiye veririz, işimize gelmeyen polisin kellesini alırız demiştir.

    *

    ingiltere’de mesela” demiştir...
    hani, özel otomobilini kullanırken hız yaptığı için radara yakalanan enerji bakanı, ehliyetine el konmasın diye, direksiyonda ben yoktum, eşim kullanıyordu dedi de, bu yalan beyanı ortaya çıkınca bakanlıktan istifa etti ya... biz öyle yapmayız, çünkü bu örneği benim milletime izah edebilmem bile mümkün değil, nasıl yani falan derler, istifaya akıl erdiremezler, benim memleketimde benim bakanlarım kırmızı ışıkta geçip adam bile ezse, ehliyetine el konmaz, aksine, ezilen ayıplanır, böyle incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler yüzünden istifa edilir mi birader, salak mısınız siz demiştir.

    *

    lüksemburg’ta mesela” demiştir...
    hani, telekulak skandalı ortaya çıkıp, siyasilerin telefonlarının dinlendiği anlaşılınca, lüksemburg başbakanı ahaliden özür diledi ve bostan korkuluğu olmadığıma göre, bu hukuksuzluğun bir numaralı sorumlusu benim diyerek istifa etti ya... biz öyle yapmadık, benim telefonum bile dinleniyor, odama böcek yerleştirmişler dedim, çıktım işin içinden, bırak sorumlusu olmayı, mağdur bile oldum demiştir.

    *

    ispanya’da mesela” demiştir...
    hani, ispanya kralı’nın damadını yolsuzluktan sanık yapıp, malvarlığına el koydular, kralın kızını, prenses’i ifadeye çağırdılar, tıpış tıpış gidip ifade verecek ya... yok öyle! bizde monarşi yok, ileri demokrasi var. o yüzden, oğlumu ifadeye çağıranların alayını görevden aldım, savcıları vatana ihanetle suçladım, ne savcı bıraktım ne polis, darmadağın ettim, muhalefet milletvekili oğlumun mevzusunu meclis’te dile getirmeye kalktı, benimkiler saldırdı, bana dil uzatanın ağzını yüzünü patlattılar, kızımın telefon konuşmaları internete düştü, gazetede-televizyonda yayınlayan medya patronunu oyarım, burda krallık yok, milli irade var, hsyk’yı değiştirdim, gene değiştiriyorum, yarın canım isterse gene değiştiririm, ister asarım ister keserim demiştir.

    *

    e bu kadar izahattan sonra... avrupa birliği anlamıştır mutlaka “paralel devlet”in ne olduğunu, ikna olmuşlardır!

  • 'ey tokalaştıktan sonra "yanaktan da öpeyim mi acep" stresi yaşatan az samimi olduğumuz insanlar, ömrümüzü yediniz.'

  • bir ay içinde izlediğim ikinci harika izlanda filmi. (ilki fusi )

    --- spoiler ---

    o kadar filmin içine girdim ki son sahnede birisinin gelip beni kurtarmasını bekledim ama sadece credite bakakaldım. kımıldayamadım.
    --- spoiler ---

    hani film biter ve o müzikle boş boş ekrana bakıp hiçbir şey düşünemezsin ya dakikalar boyunca. işte bu da onlardan birisi. işte bu filmler sayesinde hayata tutunuyoruz azizim. yaşasın sinema ulan. (hep bağırarak söylemek isterim bunu sinemada falan da)