hesabın var mı? giriş yap

  • hindistan'ın en güneyin de yer alan eyalet; dalgaları, güzel sahilleri, backwaters'ı ve palmiye ağaçları ile kesinlikle yeryüzündeki cennetin en güçlü adaylarından birisi. doğası, bulundurduğu sinagog ve kiliseleri, portekiz kaleleri ve hint tapınakları, çin balıkçı ağları içinde sakladığı güzelliklerden sadece bir kaçı.

    başkenti trivandrum olan eyalette malayam dili konuşulmaktadır. hindistan'ın okur yazar oranı en yüksek bölgesi olan kerala'da iletişim konusunda pek sıkıntı çekmeyeceksiniz. eyalette kesinlikle ziyaret etmeniz gereken şehirler ise kochi, alappuzha, varkala ve kollam'dır.

    hindistan'ın kaosundan nasibini kerala'da alıyor. yine de bu kaos diğer bölgelerine göre çok daha az. hindistan'ın genelinde geçerli olan uyarılara burada da uymanız lazım. her ne kadar diğer bölgelere göre daha temiz olsa da yine de bizlere göre kirlidir.

    eyalette yapılabilecek etkinliklerden en güzeli backwaters' da tekne gezintisidir. yemyeşil doğanın içinde bu gezintiye kesinlikle bayılacaksınız. eğer çok paranız yoksa bu seyahat için devletin kendi teknelerini tercih edebilirsiniz.

  • sevgili dostlar,

    içinde bulunduğumuz dönem keyiflerin kaçık olmasının çok normal olduğu bir dönem. bir yandan parasızlık diğer yandan dünyanın her yerine yağan bombalar keyifleri ister istemez kaçırıyor. ama bunun dışında günlük yaşamımızda bazen "hiç bir şey keyif vermiyor artık bana" modunda olabiliyoruz.

    peki bunun sebepleri nelerdir azıcık değineyim ailenizin algı yönetimi uzmanı olarak.

    1. içsel engeller: fırtına bulutlarının çoğalması

    depresyon, genelde bu kategoride öne çıkan faktördür. toplumdan soyutlanma, içe kapanma ve yaşamında başlayan belirsizlikler, depresyona girmene ve daha önceden keyif aldığın şeylerden keyif alamamana neden olabilir. yani bu keyifsizlik meselesi çok sürerse depresyon işareti olabilir dostum. ama öyle de iki üç gün keyifsizim diye kendine de hemen depresyona girdim teşhisi koyma üstelik sakın sakın bu lafları öyle çok sık tekrar edip beynine gereksiz telkinler yollama.

    bu durumu en fazla pandemi döneminde yaşadık. evlere kapanmalar ve duvarlara bakmalar birçok insanın mental sağlığını olumsuz etkilendi.

    evde kalmak, sosyal izolasyon ve belirsizlik, içsel engellerin birikmesine ve dolayısıyla keyif alamamaya yol açtı. bunun aşırı durumlarında depresyon vakaları da gözlendi. baktın keyfin kaçıyor aklına hemen pandemi dönemi gelsin. o dönemde kendini içe kapattığın zaman nasıl zamanla en sevdiğin diziyi izlemekten bile sıkıldıysan şu aralarda benzer şekilde farketmeden kendi kendini karantinaya sokmuş olabilirsin. hemen titre kendine gel ve havalar da hazır güzel giderken açık havaya at kendini.

    kendi kendine koyduğun içsel engeller, gökyüzündeki fırtına bulutları gibidir. havanın güzel olduğu bir gün, aniden fırtına bulutları çıkar ve tüm ışığı engeller. bunun gibi eğer kafandaki bulutların birikmesine izin verirsen bu bulutlar parlak gün ışığını yani normalde keyif alacağın olayların duygularının sana erişmesini engel olurlar.

    2. fizyolojik faktörler: şarjı bitmiş telefon durumu

    keyfini engelleyen fizyolojik faktörlerin en babası stres faktörüdür.

    stres, kanındaki kortizol seviyelerini yükseltir ve bu da ruh halini otomatik olarak olumsuz etkiler. yani streslendiğinde kan dolaşımına karışan kortizol hormonu en keyifli durumlarda bile seni suratsız bir canavara çevirir. yani burada durum tamamen fizyolojiktir.

    stresin üstünde bir de düzensiz uyku alışkanlıklarını eklersen özelliklede teknoloji bağımlılığı yüzünden ömrün ekran karşısında geçiyorsa bu durum, melatonin ve serotonin gibi hormonlarının dengesini bozar sonra da başlarsın tüm gün oyun oynadım ama zırnık keyif almadım demeye.

    bu bahsettim fizyolojik faktörler, telefonun şarjının bitmesi gibidir.

    enerji düşüklüğü, hormonsal dengesizlikler ya da yetersiz beslenme gibi sebepler, yaşam enerjini tüketir. yüklediğin enerjiyi de stres silip süpürür ve bir türlü "şarj olamazsın."

    3. toplumsal ve çevresel faktörler: trafikte sıkışmış araba hali

    sosyal kıyaslama, bu noktada öne çıkan bir psikolojik faktördür.

    insanlar kendilerini sürekli olarak başkalarıyla karşılaştırır, bu da yetersizlik hissine ve dolayısıyla keyif alamamaya yol açar.

    örneğin sosyal medyada sürekli olarak "mükemmel" hayatlar görmek, insanların kendi hayatlarına dair beklentilerini yükseltir ve bu da hayattan keyif almayı zorlaştırır. sosyal medyada her gün lüks mekanlarda yiyip içen, deliler gibi gezen ve her saat farklı bir mekandan resim paylaşanlara bakarsan kendi hayatın gözüne sıradan gelmeye başlar. kendi şartlarına göre güzel bir tatile bile çıksan aklında fenomenlerin yaptığı tatil görüntüleri olduğu için "pöf bizimki de tatil mi millet nereleri geziyor" dersin ve şampanya havuzunda yüzsen keyif alamazsın.

    toplumsal faktörler, yoğun trafikte sıkışmış bir araba gibi zihnini sıkıştırır.

    ne kadar hızlı gitmek istersen iste, trafik (toplumsal baskılar, finansal sorunlar vb.) seni yavaşlatır ve ilerlemen mümkün olmaz. herkesin durumu farklıdır. eğer kendi yaşamına hep kendinden daha iyi olanların gözünden bakarsan bunalmaya başlarsın. hayattan keyif almasını bilen sabah güzel bir çayın eşliğinde yediği yağlı bir pişiden müthiş tat alırken bundan keyif almasını bilmeyen en lüks otelin en lüks kahvaltısında bile bunalır. elindekilerin kıymetini bilmek ve bunu öğrenmek en büyük beceridir.

    sonuç olarak keyif alamamak gibi karmaşık duygusal durumlar genellikle birden fazla etkileşimli faktörün sonucudur ama genel olarak bahsettiğim bu üç durum keyif alamama sebebin olabilir. ama önemle belirteyim burada ciddi depresyon durumlarından bahsetmiyorum o tür durumlarda mutlaka işin uzmanlarından destek alman gerekir.

    bir de sana bonus. kanalımda bulunan "kafa nasıl rahat olur" videomu izlemeni şiddetle tavsiye ederim.

    işte kanal burada

    https://www.youtube.com/aydinserdarkuru

    sevgilerimle

  • sabah annem 8 gibi uyandırdı, anneanneni aradım ama açmadı bir gidip bak diye. daha önce de ulaşamadığımız çok olmuştu yine öyle sandım. yataktan çıkıp koşa koşa gittim. anahtarım olmasına rağmen her seferinde kapıyı çalardım ama bu sefer çalmadım, neden bilmiyorum. içeri girdim annenannem yatıyordu. seslendim yavaşça, sonra tekrar seslendim, duymadı. yanına gittim, omzuna dokundum uyansın diye, uyanmadı. o zaman farkettim bir daha uyanmayacağını.

    annemi arayıp haber verdim ve balkona çıkıp bir sigara yaktım.

    cuma günü aramıştı beni, bana ‘2 ekmek ve yoğurt alır mısın’ diye. ‘senin aldığın yoğurt çok güzel oluyor yine aynısından al’ demişti. yoğurt geldi aklıma, acaba yemiş midir diye düşündüm. bakmak istedim ama cesaret edemedim.
    4-5 sene önce bir gün aramıştı. ‘müsait olduğun bir zaman gel sana bir şey vereceğim ama annene bile söyleme’ demişti, hemen gitmiştim yine. eski bir köstekli saat çıkarmıştı, dedesinin saatiymiş. ‘o kadar torunum var ama buna en iyi sen bakarsın, sende dursun demişti’, duygulanmıştım.
    haftada 1 bazen 2 kere uğrardım ihtiyacı var mı diye. konuşurduk, mahalledeki olayları anlatırdı. ‘işlerin yolunda gitsin diye her gün dua ediyorum ben sana, derdi. belki bu sefer yolunda gider be anneanne diye geçirirdim içimden. allaha bile inanmayan ben dualardan sonra zırhımı giymiş gibi çıkardım o evden, kendimi yenilmez hissederdim. artık zırhım yok, yenilebilirim.
    şimdi o da gitti.

    edit: yüze yakın mesaj aldım, hepsini okudum ama hepsine cevap veremedim kusura bakmayın. iyi dilekleriniz için teşekkür ederim, güzel insanlarsınız.

  • 80 milyonun çalıştığı, ürettiği, kazandığı tüm değerleri ve tarihten gelen kurulu düzeni, kurumlarını; sırf seçim kazandı diye mülkiyetine geçirip kendi özel şirketi gibi yönetmek istiyor. yönetiyor da.

  • devletin içinde satılmışlar olmasa hiçbir kartel hiçbir devletle baş edemez

  • biri de çıkmış devleti eleştirmeyin diyor, ya allah aşkına o tayland olayında dünya seferber oldu, bizimkiler ancak baş sağlığı diler neyini eleştirmeyelim biz bu devletin?
    14 yıl önce 30bin liralık sistem trende yok diye babam öldü benim, dava açtık devlete kazandık gelmiş burada laga luga yok devlet değil. iktidarda kim olursa olsun böyle ciddi olaylarda her zaman devletin sorumluluğu vardır.

  • beşinci evlilik yıldönümümüzün akşamı karıma hediyesini verdikten sonra biribirimize sarıldık tam bu sırada kızım odasından gelir;
    kızım: aaaaaaaaaaaa ` :çığlık atarak`
    tathar: ne oldu kızım.
    kızım: bi daha aşık olduğunuzu görmiyim.

  • patronuyla yaşadığı şu diyalogla cool tavrını ortaya koymuştur:

    -bundan sonra haracı bana vereceksin. ben seni koruyacağım.

    -sahi beni koruyabilir misin?

    -koruyamazsam ölürsün. bu kadar basit.