hesabın var mı? giriş yap

  • psykhe, miletos kralının kızıdır, hatta kralın üç kızının en güzelidir, ki bu güzellik yüzünden tanrıça aphroditenin gazabına uğrayacaktır. psykhenin eşsiz emsalsiz güzelliği, ölümlülerin aphroditenin bir sureti sanarak* ona tapmaya başlamalarına neden olmuştur, bu da aşk ve güzellik tanrıçasının pek hoşuna gitmemiştir. hırsından deliye dönen aphrodite, psykhenin ailesine kızlarını tek başına bir dağa bırakmalarını buyurur ve oğlu erostan, kendisine saygı duymadığına inandığı bu kızı çok çirkin bir ejdere aşık etmesini ister. (bu arada, bir başka anlatımda, psykhe oldukça kendini beğenmiş ve güzelliğine mağrur, kimseleri beğenmeyen bir kızdır, hatta aphrodite'ye kendisi meydan okuyacaktır ve eros annesine jest yapmak için bu kibirli kızı çok çirkin bir deve aşık etmek isteyecek ama yanlışlıkla kendisini vuracaktır.) eros, annesinin emrettiği gibi psykheyi bulur, ama yayını gererken kızın güzelliğine vurulur ve oku hedefini şaşırarak, prensesin kalbi yerine kendininkini bulur. böylece, annesinin emrine karşı gelerek, kızı gizlice bir saraya yerleştirir ve geceleri yanına gelmeye başlar, tek şartı, bilindiği üzere, psykhenin kendisini görmek için hiçbir girişimde bulunmamasıdır. masalın burası, çeşitli kitaplarda farklılıklar gösterir, bir rivayete göre, kendisini gizlice görmeye gelen kızkardeşleri ikisinin arasına fitne sokar ve erosun aslında çok çirkin bir gulyabani olduğunu, bu yüzden kendini kimselere göstermediğini söylerler, bir diğer anlatımda ise, erosun, dokunuşuna çok güzel gelen yüz hatlarını psykhe hiçbir etki olmadan sırf kendisi merak eder. neyse, bir gece erosla birlikte olduktan sonra, psykhe usulca kalkar ve içi yağ dolu kandili alarak eşine bakar. çirkin bir adam görme korkusuyla yatağına tuttuğu ışık, erosun nurlar içinde parıldayan güzeller güzeli suretini aydınlatır... kocasının sırf yakışıklı değil, aynı zamanda bir tanrı olduğunu anlayan psykhenin eller titrer, ve bu yüzden kandilden erosun omzuna kızgın yağ damlar. sıçrayarak uyanan eros, prensesin yaptığını anlar ve kırgın bir şekilde sarayı terk eder. psykhe acıya dayanamayarak kendini bir nehre atar, ama dalgalar güzelliğine kıyamaz ve onu kıyıya geri bırakırlar. o günden sonra, psykhe, yani ruh, erosu, yani aşkı bulmak için bütün dünyayı dolaşmaya başlar. sonunda gururunu da çiğneyerek tanrıça aphroditenin kapısını çalar, aşk tanrıçası sürekli başına bela olup duran bu kızın üzerine atılarak önce bir güzel dövüp parçalar, ona "can sıkıntısı" ve "hüzün"ü arkadaş olarak verip bir sürü tatsız işe koşar. psykhe gık demeden hepsine katlanır. sonunda eros onun kendisine olan bağlılığını anlar ve zeusa giderek sevgilisini kurtarıp ölümsüz yapması için yalvarır. zeus bunları kabul eder ve bütün olymposun katıldığı, ilham perilerinin güzel kokular saçarak dans ettikleri bir düğünle ikisini evlendirir.
    masalın başka bir versiyonunda ise, eros aşk sarayını terk ettikten sonra, ikisi de bir süre korkunç bir aşk acısıyla kıvranırlar, sonunda aphroditenin ana yüreği baskın çıkar ve oğlunun sevdiği bu kıza acıyarak bazı görevleri yerine getirmesi karşısında onu affedeceğini söyler. perilerin yardımıyla bu görevlerin üstesinden gelen psykhe sonunda aşkına kavuşur.

    bu güzel öykü, aynı zamanda pek çok simgesel anlamla yüklüdür, ama azra erhatın belirttiği üzere, genel teması şudur: sevgi ile ruh birbirinden ayrılmaz, ama bu birlik br çok engeli korkusuzca aşmak ve düşmanları alt etmekle gerçekleşir.

  • sadece özür dilemek yerine konuyu uzatıp, saçmalamıyorsunuz. insanlar kendi ülkelerinde otel rezervasyonunu ucuz yapabilmek için kendilerini başka ülke vatandaşı gibi gösteriyor. yaşananlar aynı levent kırca parodisi gibi..

    kendi ülkende mülteci gibi davranılıyor, sebep olanlar utansın.

  • obradovic ve bogdanovic sayesinde bir sırp milliyetçisi oldum. avusturya-macaristan veliahti görsem sıkarım iki tane o derece.

  • amerigo bonasera - ekşi sözlüğe güveniyorum. karmamı ekşi sözlük sayesinde yaptım. ve entrylerimi de bir ekşi sözlük yazarı gibi girdim. aramaya inandım. forum yapmadım. anket başlıklara entry girmedim. gerektiğinde ayar verdim ama diğer yazarların onurunu zedeleyecek bir şey yazmadım. iki serseri iki gün önce bir entrimi kötülemişler. altına ayar bakınızları verip, mealini yazmışlar. sözlüğe girdiğimde gördüm ki entrim geçen haftanın en kötü entrileri listesinde. ben iyi bir ekşi sözlük yazarı gibi moderatörlere gittim. bana illegal hiç bir şeyin olmadığını söylediler. monitörün başında aptal gibi kalakaldım. ve o iki serseri bana smileyli mesaj gönderdi. o zaman dedim ki "adalet için don corleone'ye gitmeliyiz".

    vito corleone - neden moderatörlere gittiniz? neden daha önce bana gelmediniz?

    ab - benden ne istiyorsunuz? herşeye razıyım. ama sizden istediğim şeyi yapın.

    vc - neymiş o?

    ab - o iki serserinin sözlükten uçurulmasını istiyorum don corleone.

    vc- ben bunu yapamam.

    ab - size istediğiniz her şeyi veririm.

    vc - sen uzun zamandır badilistimdesin. ama sen ilk kez bana bir şey danışmak ya da yardım istemek için geliyorsun. başlığıma en son ne zaman entry girdiğini hatırlamıyorum bile. çaylakken sana kefil olmama rağmen. bence artık dürüst olalım. sen badiliğimi asla istemedin. ve bana borçlanmaktan korktun.

    ab - başımın derde girmesini istemiyordum.

    vc - seni anlıyorum. sen ekşi sözlük'te cenneti buldun. karman iyiydi. çok şükela alıyordun. moderatörler seni koruyordu ve sözlüğün kuralları vardı. benim gibi bir dosta ihtiyacın yoktu. ama şimdi yanıma gelip bana "corleone; adaleti sağla" diyorsun. ama bunu saygıyla yapmıyorsun. dostluğunu önermiyorsun. bana "baba" demek bile aklına gelmiyor. onun yerine bana geliyor ve benden sözlükten yazar uçurmamı istiyorsun. değil mi?

    ab - senden adalet istiyorum.

    vc - bu adalet değil ki. sen hala sözlükte yazarsın.

    ab - o halde entryleri kötülensin. benim gibi. bunun için ne ödeyeceğim?

    vc - bonasera; bonasera... bu kadar saygısızca davranman için sana ne yapmış olabilirim? eğer bana dostça gelseydin entrylerini mahveden o serserilerin entrileri kötülenmiş olurdu. eğer senin gibi dürüst bir adam tesadüfen düşman kazansa bile onlar da benim düşmanım olurdu. o zaman senden korkarlardı.

    ab - dostum olur musun? baba...

    vc - güzel... bir gün -tabi o gün hiç gelmeyebilir- senden benim için bişey yapmanı isteyeceğim. ama o güne kadar bu adalet meselesini bir armağan olarak kabul et.

    ab - grazie grazie baba!

    vc - prego

  • ön edit: burada onlarca benzer olayı yaşadığını söyleyen insanlar var, kimi entri girerek kimi mesaj atarak anlatıyor.
    belki bizim kontrol etmemiz gerekirdi, ama sürekli kaza olan bir kavşağa trafik ışığı konmaz mı yani. belliki bu sıkça olan, insanlara sıkıntı yaratan bir durum. bunu yine havaalanı yönetiminin kökten çözmesi gerektiğini düşünüyorum.
    en mantıklı ve kolay çözüm bence, eski kapıdaki monitöre bir not düşülmesi, bu uçağın biniş kapısı değişti artık şurası, şeklinde bir not, böyle bir problemi ortadan kaldıracaktır.
    -----------------

    3. havalimanı yada istanbul havalimanı dediğimiz yerdeki anons yapılmama rezaletine birde isim uydurmuşlar.

    sessiz havalimanı.

    bildiğin anons yok. bilgilendirme yok, sorduğunda da izahat yerine tehdit var.

    biz saat 4 deki uçak için saat 1 de vardık havalimanına. bileti aldık, üzerinde kapı numarası yazıyor. g2b.

    saat 3 gibi gittik ilgili kapıya, bir saat öncesinden bekliyoruz.

    zaman geçiyor buçuk oldu biniş saati geldi geçti, 45 geçti vs. hiç hareketlenme yok, eşime dedim heralde bizim uçak rotar falan yaptı, hiç hareketlenme yok.

    dedi bi bak bakıyım, uçak saatine 15 dakka var, biz kapıda bekliyoruz, 8 10 kişi de bizim gibi ne yapacağını bilmiyor.

    gittim baktım ekranların birine,
    biniş kapısı değişmiş,
    kırmızı kırmızı last call yazıyor

    lan amk, nasıl last call, biz mal gibi bekliyoruz orda, niye bize söylemediniz kapının değiştiğini?

    yeni biniş kapısı da g11 numaralı kapı, istanbul havaalanının en uzak kapısı, en dipte.
    çantaları topla koştur 10 kişi. genci var yaşlısı var turisti var.

    sonunda ulaştık biniş kapısına, oradaki görevlilere söyleniyoruz bu nasıl iş, neden bize haber vermiyorsunuz diye, diyolar ki - istanbul havaalanında anons yapılmıyor artık, siz takip edecektiniz.

    e amk ozaman bileti verirken öyle söyleyin, uyarın bizi deyin ki, anons yok, arada bakın şu zıkkıma.

    ben 3 saat önce gitmişim, biletimi almışım, biniş kapısına gitmişim daha ne diye ekranlara bakayım ki?

    madem sesli anons yok, böyle bir değişiklikte telefona mesaj at, ne bileyim mail at, bizim olduğumuz yere birini gönder duyur, bin türlü yolu var.

    bunların hiç birini yapma, milleti koştur.
    bu işte bi bokluk var demesek, 3 saat önceden gittiğimiz havaalanında uçağı kaçıracağız.

    demekki büyük güzel binalar yapınca iş burda bitmiyor,

    yaptığın binanın kullanışlı olması

    ve liyakat ile yönetilmesi gerekiyor.

    sizin de haberiniz olsun, gözünüz ekranlarda olsun. kapı değişir, uçak iptal olur, yarına ertelenir,
    kimse size bişey söylemez.

    mal gibi beklersiniz.

    edit: bir çok kişi destek verirken baya azımsanmayacak kadar kişi de kakdırıp kıçını baksaydın diyor.
    bazıları da anons kelimesine takılmış.

    ilk olarak ben bas bas bağırsınlar demiyorum, sessizliği ben de severim, ama bu uygulamadaki bir eksiklikten söz ediyorum.

    bilgilendirme

    anons bir bilgilendirme şeklidir, bunu yapmıyorsanız, yerine birşey koymanız gerekir, ben tek değildim, en az 10 kişi orada bekliyorduk, zaten garipliği de ben ve eşim farkettik, ve oradakilere söyledik. yoksa 10 kişi kaçıracaktık uçağı.

    en basiti bir ekşici yazmış. bizim orda gözümüz kulağımız, bineceğimizi sandığımız kapıda ve üstündeki monitörde. ama o monitör kapalıydı. en azından eski kapıdaki monitöre not düşülse, bu kapıdaki biniş şuradan olacaktır diye, tüm problem çözülecek.

    evet ben birçok kez havayolu kullandım ama böyle bir problemi ilk kez yaşadım.

    kaldı ki okuma yazma bilmeyen birisi de olabilirdim.

    belli bir saatten sonra kesilen biletlere yeni biniş kapısının numarasını yazmışlar, o yüzden biz orada 10 kişiydik.

  • sevgilim 'diğer erkekler gibi romantik takılmıyorsun' diye bana aşık olup yine aynı sebepten dolayı beni terk etmişti.

  • 13. yüzyılda ingiltere'de merlin'in kafasına atacak domatesi nereden bulduklarını merak ettiren dizi. domatesin suçluların kafasına atılabilmesi için önce amerikanın keşfedilmesi, ordan buraya domates gelmesi, papalığın bir süre domatese karşı çıkması falan lazım. sonra bir ara ekilmesi büyümesi vs.