hesabın var mı? giriş yap

  • bir türk, bir fransız, bir de ingiliz trenle yolculuk ediyorlarmış.
    trendeki odaları sıcaklayınca fransız pencereyi açmış ve içeri bir tane sinek girmiş.
    fransız hünerini göstermek için kılıcını çektiğiyle sineğe bir tane vurmuş ve sinek ortadan ikiye ayrılmış.
    diğerleri hayretle bakarken, fransız cebinden karvizit çıkartmış ve ingilizle bizim türk'e vermiş, karvizitte "fransa'nın en iyi kılıç ustası" yazıyormuş.
    bunu gören ingiliz hemen pencereyi açmış ve içeri bir tane daha sinek girmiş.
    hemen okunu çekmiş bir fırlatmış sinek duvara yapışmış, cebinden karvizitini çıkartmış "ingiltere'nin en usta okçusu".
    tabi türk altta kalırmı. hemen pencereyi açmış içeri bir tane daha sinek girmiş, bizim türk cebinden bıçağı çıkarttığı gibi sineğe fırlatmış, sinek yere düşmüş ve sinek bir kaç dakika sonra yerden kalkmış ve geri uçmuş.
    bunu gören ingilizle fransız basmış kahkahayı bizim türk cebinden karvizitleri çıkartmış ve ingilizle fransıza vermiş.
    "fenni sünnetçi remzi"

  • gemi başı süsleridir.
    genellikle gemilerin baş* tarafında veya nadiren kıç* tarafında bulunan bir büst ya da tam boy heykellerdir. geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan bu heykeller geminin gövdesine sonradan monte edilmiş veya doğrudan oyulmuştur. başta kadın olmak üzere insan figürü, tanrı/tanrıçalar, hayvan figürleri, mitolojik canlılar gemi başı süsü olarak kullanılmıştır. peki amaçları neydi ki? erken dönemlerde denizciler ilk olarak güvenli bir yolculuk sağlamak için deniz tanrılarına kurban edilen bir hayvanın başını kullandılar. tabii insanlara illallah ettiren doymak bilmeyen tanrılara kurban yetiştiremeyen zavallı denizciler ‘sinek yapıyor’ bahanesiyle gerçeği yerine ahşaptan yaptıkları sembolik bir kafa koyarak tanrıları atlatmayı başardılar. sonra baktılar ki bu durum zaten bir ruhu olduğuna inandıkları gemilerine karakter ve zerafet kazandırdı, abarta abarta farklı malzemeler kullanarak heykel yapımına devam ettiler. aslında figürün seçimi geminin adı veya amacı ile ilgili olsa da estetik kaygı başta olmak üzere yapılan tüm heykellerde bir geminin kendi yolunu bulması gerektiği ve bunu ancak gözleri varsa yapabileceği inancı vardı. bunun yanı sıra düşmana korku salmak ve düşmanlarının koruyucu ruhlarını korkutmak, okuma- yazma bilmeyen denizciler için bir tanımlama aracı, hızlılığı, zerafeti, savaş kabiliyetini, gücü temsil eden bir sembol, fırtına ve vahşi dalgalara karşı bir tılsım olarak 19. yüzyıla kadar yapılmaya devam etse de bazı figürlerin boyutlarından dolayı yarattığı ağırlık problemleri ve gemilerin teknolojik gelişimi gemi başı süslerinin kademeli olarak sona ermesine yol açtı.
    deniz sanatları, en romantik sanatsal süslemelerin ve pratik el becerilerinin büyüleyici bir kombinasyonudur. gemi başı süslerinin birbirinden güzel örneklerini deniz müzelerinde görebilirsiniz.

    istanbul deniz müzesi komutanlığı - gemi baş figürleri
    the figurehead of the black pearl

  • hemen herkesin bilgisayarla ilk tanıştığında yaptığı, şimdi çoğu komik gelen mallıklardır.

    sene 1985-86 falan, babamın aldığı commodore 64 sayesinde hayatımda ilk kez bir bilgisayarı kanlı canlı görmüştüm.

    babam bilgisayarı televizyona bağladı, açtı. bilgisayar açılır açılmaz oyunlar başlayacak sandığım için elimde joystick ile bekliyorum.

    meşhur mavi açılış ekranı geldiğinde hayal kırıklığı yaşamıştım. babam da -anlamamıştı herhalde ki- bırakıp gitmişti.

    oyunun kasetle yüklenen birşey olduğunu da bilmiyorum daha. ready yazısı bana bakıyor ben ona bakıyorum, ne yapacağımı da bilemiyorum.

    bir komut verilip bilgisayar anlasın diye bir tuşa basıldığını ve o tuşun return olduğunu da öğrenmişim bir yerlerden, çocuk aklıyla "oyun oyna" yazıp return'e basmıştım ve hayatımın ilk syntax error'ünü almıştım.

    hala hatırladıkça gülerim.

  • laikler için:
    sahil rocks

    tezahüratları:
    sahil rocks
    bozkır sucks

    islamcılar için:
    green bursa rules

    tezahüratları:
    go green bursa rules
    gavur izmir always lose

    dtp'liler için:
    hakkari lakers

    tezahüratları:
    one two three
    let apo free*

  • 1997'ye kadar evden internete girmek pahalı bir yatırımdı çünkü 822'li beleş telefon hatları üstünden hizmet veren servis sağlayıcılar henüz yoktu. haliyle üniversitelerin gateway dialup numaralarını aramanız gerekiyordu. eskişehir'de baum böyle bir hizmet vermediğinden de odtü'nün dialup'larını arıyorduk. yapabildiklerimiz tabi irc, telnet/tn3270, ping, finger, mud (bkz: bizim mud)'dan ibaretti. 2400 baud (yani saniyede sadece 300 byte aktarabilen) modemle daha fazlasını yapmak pek mümkün değildi malum. o dönemler evden bbs'lere bağlanmak daha çok seviliyordu o yüzden.

    üniversiteden girmek ise daha sıradandı çünkü üniversitelerde hem güçlü makineler hem de hızlı internet olurdu. vm/cms, linux, windows nt gibi 90'ların ezoterik teknolojileriyle internet'e bağlanma tecrübesi yaşamak mümkündü. trickle gibi hizmetlerden ftp delegasyonu yapmak, irc öncesi bitnet'ten relay chat yapmak, usenet gruplarından download yapmak gibi imkanlar gırlaydı. hatta web'in ilk zamanları gopher daha çok tercih edilen bir protokoldü. web sayfasının gopher sürümü varsa download'lar için tercih edilirdi. (o dönemin tarayıcıları gopher://... şeklinde adresleri ve protokolü desteklerlerdi, artık pek kalmadı sanırım).

    bugün john carmack'i twitter'dan takip ediyorum o zamanlar "bakalım yeni güncelleme ne demiş bize" görmek için .plan'ine finger atıyorduk.

    sanırım 90'larda internet'e bağlanmanın en güzel yanı internet gibi varlığından hiç haberdar olmadığımız ve 90'larda doğanların aksine bir anda hayatımıza ortasından girmiş devasa teknolojik fenomenle tanışmaktı. her şey yeniydi, her şey ilginçti ve her şey hayranlık bırakacak kadar güzeldi. içinde varlığını kanıksamış doğmak gibi değil, zamanda yolculuk gibi. benzer bir hayranlığı 2000'ler kuşağına ne yaşatacak acaba?

  • açilin bilirkisi geldi.
    seneler sonra sozlukte gundem olan bu aileyi kesfeden olarak aciklama yapmaya hakkim var. biraz uzun olacak uyandirayim.

    bir kere bu aile uzun sureden beri video yapiyor. abone ve begenme sayisina takilanlar icin once bunu belirteyim. ılk basladiklarinda "everything you are looking for" gibisinden bir hesaplari vardi. salih konusmayi yeni ogreniyordu filan. simdi goruyorum ki hepsine hesap acmislar.

    bu abimiz yine youtubedan gordugu iste slime yapalim, dev cokomel yapalim, havuz icerisine 10bin orbeez atalim...vs tadinda videolari cocuklari ile cekerek paylasiyordu.

    o zamanlar ben de asiri amator ve sacma bulmakla beraber hem adamin cocuklari ile etkinlik yapmasini takdir ediyor(hatta bu kadar bos vakti olmasina imreniyor) diger yandan etkinlik adi altinda ziyan ettikleri sakiz, un, tutkal, biskuvi....bilumum malzeme icin kufur ediyordum.

    merak etmeyin salih o zaman da sinir bozucu idi. hatta video yorumlarinda ve sosyal medyada salih capsleri gorup hem yarilmis hem yalniz olmadigimi gorup sevinmistim.

    zira salih hep mizikcilik yapan, her etkinlikte salca olan, sabirsiz ve simarik bir cocuktu.

    anladigim kadari ile abimiz gelen bu ilgiye kayitsiz kalmamis produksiyonu buyutmus. onceden sadece takipcilerine hitap eden deneysel videolar cekerken simdi muhtemelen rus videolarindan gordugu mizansenleri oynamaya baslamis.

    butun bunlari sen nereden biliyorsun derseniz, bende taze bir baba olarak cocugumun internette gecirdigi zamana ve niteligine dikkat etmeye calisiyorum. bebeklik zamanlarinda ninni/masal acip uyutmak icin video actigimizda bu ailenin videolari hep onerilenlerde oluyordu. simdilerde ise maalesef cogu anne baba gibi tel ya da tableti oncelik bizim sectigimiz bir icerik olmak uzere veriyoruz. ancak nasil bir hikmetse 1-2 video sonra ya bu ve turevleri cikiyor, biraz daha zapping yapildiginda isin kaynagi olan piskopat rus aile ve yardakcilarina ulasiyorsunuz.

    cunku bilindigi uzere bu iste guzel para var. sadece yabanci cizgi filmlere turkce seslendirme yahut altyazi yaparak ayda binlerce lira kazananlar biliyorum. cunku hedef kesim savunmasiz, bilincsiz, caresiz ve hic tukenmiyor. ama aglayan cocugu susturmak icin, ama yemek yedirmek icin, biz veriyoruz. ya da onlar kacak gocek aliyorlar.

    ne yazik ki icerikler gunden gunde manasizlasip sacmalasiyor.

    bu sorunu gordugumden beri cocugumun telefon ve tablet ile gecirdigi zamani azami sinirladim. verdigim zamanda surekli ne izledigini kontrol ediyorum.

    buraya kadar tahammul edip okuyanlar da umarim ki oyle yapiyorlar.

  • abd'de böyle eski kafa amerikalılar vardı. biz türkçe konuştuğumuzda bizi uyarır "burada ingilizce konuşacaksınız burası amerika!" derlerdi. demeye cesaret edemeyenler de garson aracılığıyla bize uyarı yollarlardı (bkz: arby's/@ssg). normalde varlığından haberimizin bile olmadığı bu insanlar bir anda gözümüzde cahil, ayrımcı ihtiyarlara dönüşürlerdi. aklımızda öyle yer ederlerdi. ama abd'deki fark oranın cahilinin baya yaşlı olmasıydı. biz ise türkiye'de o cahil ihtiylarların gençliğine denk geldik şansımıza. neyse iki üç kuşak sonra biterler herhalde.