hesabın var mı? giriş yap

  • platon, hegel, wittgenstein, sorel, veblen, keynes, marx, lacan, lyotard, derrida, heidegger, said, feyerabend ve foucault gibilerin en sevdiği şey.

    pek çok kişi hatalı olarak türkiye'yle ve dolayısıyla kemalist modernizasyonun bilgiyi tekeline almasıyla ilişkilendirerek bilmesinlercilik olarak çevirmiş evet bu anlamı da vardır ama asıl anlamı anlamasınlarcılık'tır. anlamasınlarcılık, bilgiyi tekelinde tutan pseudo-entelektüellerin occam'ın usturasına isyan edercesine bilgiye muğlaklık ve izafiyet kazandırarak karmaşıklığı ve anlaşılmazlığı cazip hale getirme projesidir.

    neyse şöyle anlatayım:

    "dörüngesel izgölgelenmelerinin safduyu ile prekritiğinin postkritiği üzerine rakamsal ifşaatlar"

    ne anladınız şimdi bundan? itiraf edin hiç bi sikim anlamadınız. ama bunu az ünlü fransızca bilen bir filozof yaptığında başlı başına inceleme konusu olan bir düşünce okulu kurmuş oluyor işte.

    tek cümleyle özetlemek gerekirse..

    obscurantism, görelilik perdesi arkasına gizlenerek anlaşılmazlık üzerinden prim yapma sanatına verilen addır.

    (bkz: anlam diye bir şey yoktur)

  • (bkz: bilale anlatır gibi)

    dünyanın sayılı akordeon virtüözlerinden olması ve pek çok festivalde pek çok sanatçı ile veya solo sahne almış olması, çok geniş bir ses aralığını, balkan tipi ile başlayıp sonra daha farklı vokal tekniklerine taşımayı öğrenmiş, müzik bilgisi itibarı ile, alaylı olmasına rağmen bir sürü okullunun eline verebilecek olması ve daha pek çok, müzisyenliğine dair meziyetine rağmen, etnik kimliği, öldüğü gibi bir insan olması, got yalamaması ve başka bi sürü nedenle, türk müzik piyasasında hak ettiği değeri bulamamış bir müzisyendir.

    laf edenler, lütfen, önce 4/4lük bir şarkıyı, akordeonda bi çıkarsınlar, sonra 9/8 ve bol bol komalı bi balkan şarkısını, diatonik klavyeli ve körüklü bir enstrüman olan akordeonla imprevize edebilir hale geldiklerinde, cigulinin müzisyenliğine dair yorumlarını seve seve dinlerim. kimse, eleştirmek için yapmak mı gerekir argümanı ile gelmesin, eğer kuramsal veya teknik bir eğitimin veya altyapın yoksa, bazı şeyleri eleştirmek için o konuda ustalık aranır. yaptığı müzik senin kulağına uygun olmayabilir, eyvallah, başım üstüne, ama teknik bir konuda, sırf yaptığı müzik senin hoşuna gitmiyor veya müziğin içinde aslında yapılması çok zor olan şeyleri anlayamıyorsun diye ukalalık yapma hakkını kimse vermez.

    bu akordeon kısmı idi, 3 oktavin üzerinde bir ses aralığına sahipti ciguli, resmi olarak ölçüldü mü hiç bilmiyorum, bu benim en mütevazı tahminim, 4 oktavi zorlar hatta geçebilir gibi geliyor bana parça parça dinlediğim şarkılarından, canlı performanslarından. bugün piyasada tutan, iş yapan şarkıcıların, kadın erkek, bi çoğunun ses aralığı, auto-tuner olmadan, kıçlarını yırtsalar 2 oktavi geçmez. cigulinin yapabildiği vokal oyunlarına, bırak oyunları, nefes yetiştirebilmeleri için çoğuna dışarıdan kompresörle hava basmak gerekir.

    evet, ciguli, kıymeti bilinmese de, türk müzik tarihinde önemli bir şahsiyetti. müzikten biraz anlayan insanları katil edecek binnaz isimli şarkısı, müzikten birazdan daha fazla anlayan insanlarca, özellikle vokal oyunları nedeni ile özel bi yere konulur. diafram - kafa sesi arasındaki geçişleri duyar çünkü bi insanlar, overtone söylediği yerleri duyarlar, iniş ve çıkışlarda sesinin rahatça akışını fark ederler. gırtlak oyunlarını duyarlar. binnazdaki vokal oyunlarını türkiyedeki vokallerin içerisinde teknik olarak ve bu kadar rahat, zorlanmadan yapabilecek vokalist sayısı bir elin parmaklarını geçmez, bunu bilirler. bide bütün bunları 9/8 gibi aksak ve zor bir ritmde, nefes alırmışçasına doğal bi şekilde yapabilmesini duyar çünkü o insanlar.

    ciguliyi beğenmiyorsundur, müziği hoşuna gitmiyordur, ses tonu kulağını tırmalıyordur, içten içe balkan tarzı müzikten hoşlanmıyorsundur, senin için fazla esmerdir, sebebin her neyse eyvallah, başım gözüm üstüne, ama nolur, mevzu, olmayan bilgilerle teknik eleştiri, tartışma noktasına gelmesin, gerek yok.

    edi: türkçe karakter

  • rating:bir dakika başına düşen ortalama izleyici sayısı
    share:belirli bir tv kanalının bir program veya zaman diliminde toplam izlenmeden elde ettiği pay
    reach: bir program veya zaman diliminin en az bir dakikasını seyretmiş izleyicilerin evrene oranı
    exclusıve reach: bir programın veya zaman diliminin en az bir dakikasını seyretmiş bu süre içinde başka hiçbir kanalı seyretmemiş izleyicilerin evrene oranı
    receptıon share:bır kanalın yayın yaptığı süre boyunca elde ettiği
    toplam izleme oranının % kaçının bir program veya zaman aralığından elde ettiğini gösterir.
    emıssıon share:bir kanalın bir programa toplam yayın süresinden ne oranda zaman ayırdığını gösterir.
    alpha coeffıcıent:programa yapılan zaman yatırımı ile programın tüm güne oranla elde ettiği izleme oranını karşılaştırıp programın kanalın o gün yaptığı programlara oranla başarısını gösterir.
    beta coeffıcıent:programın tüm gün elde edilen izlenme oranına katkısı ile
    program süresi boyunca tüm kanalların o zaman aralığında elde ettikleri ratingin tüm gün elde edilen izlenme oranına katkısı.programın diğer kanallara oranla ne kadar başarılı olduğunu belirler.
    adhesıon:program izleyicilerinin ne kadarının hedef kitleyi oluşturduğunu belirler.hedef kitledeki izleyici oranını evrendeki izleyici oranıyla karşılaştırır.
    affınıty endeksi:adhesion'ın hedef kitlenin evrendeki oranına karşılaştırılması ile elde edilir.programın hangi hedef kitleye hitap ettiği bulunur.

  • - olm senin ismini bira markası yapmışlar geçen gördüm.
    - muhittin diye bira markası mı olur lan!
    - olmaz dimi. çok içiyorum bu aralar. akşam takılalım.

  • sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen

    o kadar tembelsin ki yukarıdaki 'sen' kelimelerinin hiç birisini okumadın !

    bu yüzden aralarından birinin 'ben' olduğunu fark etmedin.

    şimdi aradaki 'ben' kelimesini arıyorsun ve hepsinin 'sen' olduğunu yeni anladın.

    sen zaten hiçbir zaman beni anlamadın :("

    bizim ev çok kalabalık ne olur uygun bi' yer söyleyin gidip kendimi dövecem.

  • nyc'ye çok yakın bir şehirde yaşayan biri olarak katılmadığım önerme. sınıflı toplumların ne kadar kusuru varsa hepsini içinde taşıyor new york.

    bir tarafta inanılmaz gökdelenler, şıkkıdı şıkkıdı yürüyen -ve yüksek ihtimalle rahatsızlık verecek derecede umursamaz- adamlar ve kadınlar, ihtişamlı gökdelenler ve onların gökyüzünü aydınlatan ışıkları, diğer tarafta sokakta/metroda yaşamak zorunda kalan, yiyecek bulmak için bin takla atanlar. ayrıca şehrin az çeperlerine gittiğinizde yerleşim yerleri de rezil bir hal alır. insanların bin bir zorlukla yaşadıklarını görürsünüz. metrosuna inersiniz, kesif bir sidik kokusuyla yüzleşmek zorunda kalırsınız. bazen de fareler gelir dibinizde dolaşır, göz göze gelirsiniz. alın size dünyanın süper gücü abd ve onun en büyük şehirlerinden biri olan new york.

    ama şehir dendiğinde bunlar nedense akla gelmiyor. şehir dediğin şey o bölgede yaşayan insanların o coğrafyayla etkileşimi sonucu ortaya çıkan bir hadise değil midir? gökdelenler, şehrin merkezi yerindeki üç beş hoş bina bazı kesimlerce hem sinir olunan ama aynı zamanda tapılan amerikan hegemonyasının zihin dünyamızda işgal ettiği alanla birleşince "new york dünyanın en güzel şehri" dedirtiyor insana rahatça.

    pek öyle değil o iş.

    edit: ayikiza tesekkur ediyorum umarsiz kelimesinin yanlis kullanimiyla alakali olarak beni uyardigi icin. umursamaz olarak duzelttim o kelimeyi.

  • inancını sonuna kadar yaşayan bir sporcuydu. pek çok örnek arasından birini vereyim: çoğumuzun malumudur, hollywood'da sanat, spor ve eğlence dünyasında iz bırakmış kişilerin isimleri altın renkli yıldızların içerisine yazdırılarak kaldırımlara konur. muhammet ali'nin ismi ise kaldırımda değil duvardadır, zira kendisi "benim ismim peygamberin ismidir ve insanların o ismin üstüne basmasını istemiyorum," demiştir. bu isteği tabi ki yerine getirilir.

    https://www.google.com/…qmwgdkaewaq&iact=mrc&uact=8