ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
osmangazi köprüsü'nün çok pahalı olması
-
biz buna vizyon değil müteahhit zengin etme projesi diyoruz.
tanım: fahiş fiyatlı, geçenin parasını, karsta köyünde oturan mehmet amcanın ödediği vergiden karşılanan, geçiş garantili ama bu garantisi daha hiç tutmamış olan köprü.
şota arveladze
-
lig tv muhabiri: genellikle ligde bu haftalarda 3 büyükler ilk 3 sırada olurdu. bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
şota arveladze: benim zamanımda 4 büyük vardı, ne zaman 3 oldu?
yeşil çay
-
çeşitli çince markalar altında ya da açık şekilde satılan versiyonlarının hiç de tekin olmadığı bir besin maddesidir.
zira yeşil çay, yanlış saklama koşulları, yaprakları toplama ile kurutma arasında geçen sürenin uzunluğu gibi faktörlerden ötürü küflenmekte, böylece yüksek ama çok yüksek, yani belirlenmiş adi (günlük kabul edilebilir vücuda alım)'nin 20-30 katı miktarda aflatoksin bulundurabilmektedir.
çin halk cumhuriyetinde her yıl 250 bin kişi özellikle tahıl ve çay kaynaklı kronik aflatoksin zehirlenmesi yüzünden karaciğer kanseri olmakta ve ölmektedir.
aflatoksinlerin vücutta açacağı onulmaz zararları önlemek için ise bu yeşil çaylar çok sıkı bir denetimden geçirilmek zorundadır. avrupa birliği kriterlerine uygun gıda tüzükleri ve toksikolojik incelemelerin henüz tam anlamıyla hayata geçirilmediği türkiye'de bu tip egzotik besin maddelerinin terapötik etkilerine kanılarak yüksek miktarlarda ithal edilmesi ve tüketilmesi, önemli bir toksikolojik sorun ortaya çıkarmaktadır.
kısaca: bilindik bir markadan olmayan her türlü egzotik besin maddesinden uzak durun, kendimi iyi hissedeyim derken sağlıktan olmayın.
2.5 yaşındaki bebeğini vegan büyüten doktor çift
-
acilen sosyal hizmetlerin çocuğu aileden alması gerekiyor. dünya literatüründe vegan bebek/çocuk diye bir şey yok
teoman'ın cv'si
elif aslı yıldız tunaoğlu
-
bu kadına neden bu kadar tepki gösteriliyor ben söyleyeyim. çünkü bu kadın hepimizin hayatında bir x kişisi. kimimiz yakından tanıyoruz, kimimiz uzaktan gözlemleyip gıcık oluyoruz.
işte o narsist, haketmediği halde bir yerlere gelen x kişisi ilk defa elimize düştü. bu kadın üzerinden o tanıdığımız kişileri cezalandırıyoruz. bu kadını kötü durumlara düşürünce, o kişilere karşı da hırsımızı almış oluyoruz.
ama işte başkalarına olan kinimizi bu kadın üzerinde dozunu aşan şekilde tatbik etmek haksızlık değil mi?
değil lan! ibreti alem olsun diye silin ki piyasadan, tüm narsistler, üçkağıtçılar kendine pay çıkarsın.
umut sarıkaya tipi mutsuzluk tanımları
-
garsonun tam calkalamadigi ayrana pipeti saplayip onune birakmasi. hepsini izlemek bisey diyememek
bugün debe'ye giren diğer entry'lerim
-
son moda sözlük yavşaklığı.
magnum'un pahalı olduğu yıllar
-
aynı zamanda camel'in camel olduğu zamanlardı galiba,
ya ben küçüktüm ve bütçem/iz dar olduğu için bir adet magnum'un nispi fiyatı fazla geliyordu, ya da harbiden magnum eskiden çok pahalıydı ve neredeyse lükstü. zira hiçbir zaman alamazdık.
tıpkı kinder sürpriz yumurta gibi.
şimdi bok gibi param var ama o zamanlarki isteğim yok.
sıçarım böyle düzene...
ölünün arkasından konuşulmaz
-
akp'nin değiştirdiği sistem. akp'den önce ölünün arkasından konuşulmazdı, akp iktidarından sonra yaşayanın arkasından konuşulmaz, ölünün arkasından konuşulur oldu.
çünkü yaşarken herhangi biri hakkında konuşunca hapse giriyoruz. öldükten sonra söveceğiz mecbur.
çift kişilik yatakta oluşan aradaki boşluk
-
gece karanlıktan korkan çocuklar içindir.
sözlük yazarının göğüs kaslarının son hali
-
(bkz: memintolar da tombiktoymuş)
stockholm sendromu
-
samuel l. jackson ve kevin spacey basrollü film "the negotiator"da bu sendromun bahsi geçmektedir.
ekonomik kriz görmemiş ekşicinin kriz var demesi
-
önemli bir veridir.
bakın, 50 yaşında bir dayınızım. çizgili t-shirt, bol paça gri kumaş pantul ve tokyolar ile dolaşıyorum. kafamda da dyo marka bez şapka var. göğüs cebime de kimlik ve cigara koydum. polis bile kimlik sormuyor. o kadar yaşımla uyumluyum. en büyük zevkim de inşaat seyretmek, sokak röportajlarına dadanıp "akp'li dayı simülasyonu" yapmak ve ağzına kadar dolup taşan kafeleri, iki elim arkamda seyrederek dolaşmak...
50 yaşına kadar pek çok kriz gördüm.
70'leri, o tüp kuyruklarını hatırlıyorum.
1980 darbesini gördü bu gözler.
1994 yılı idi sanırım. yeni mezun olmuştuk. ekonomik kriz patladı. bom! diye. pek çok kişi işsiz kaldı, dolar fırladı, raflardaki malların fiyatı ikiye katladı...
2001 yılındaki anayasa fırlatma krizini de yaşadım. ingiltere'den yeni dönmüştüm. bir de baktım ki, memleket karışmış...
eneeee!! la noliy! dedik.
ama, hiçbirinde insanlar bu kadar rezil şartlarda yaşamadılar.
her krizde fatura emekçilere kesildi ve işsiz kalanlar oldu,
ama ne evsizlik ne de açlık tehlikesi ile karşı karşıya kaldık.
yetersiz beslenme konusu tartışılıyordu ama kıtlık yoktu memlekette.
şimdi ise...
kriz var. öyle bir kriz ki, elektrik, doğal gaz, benzin vs. devamlı zamlanırken, büyük marketler stokçuluk yapmaya başladılar.
bırakın ev araba almayı, ev kiralayamaz, kiraladığımız evde duramaz olduk.
türkiye'nin hiçbir döneminde insanlar bu kadar rezil ve çaresiz bırakılmadılar.
ve birileri halen çıkmış, "teğet geçti. bu kriz nedir ki?" diyor. lan her şeyimizi kaybediyoruz, birader! sen neyin hesabındasın? aloooo! hayırdır!?