hesabın var mı? giriş yap

  • hülya avşar’ın 10 yaşındaki kızı zehra çilingiroğlu’nun hülya dergisinin son sayısından itibaren köşe yazarı olması ve engin hayat deneyimlerini okurlarıyla paylaşması durumu. kendi adıma, zehra çilingiroğlu’nun bir “küçük virginia woolf ” olduğundan ya da onun yazarlık yeteneklerinden şüphem yok. ama türk medyasındaki sarsısıcı entelektüel rekabet nedeniyle zehra çilingiroğlu’nun yazarlığının daha çok hülya avşar’ın kızı olmasından kaynaklandığını düşündüğüm için – tamamen saçmalıyor da olabilirim- başlığı da bu şekilde açtım.

    şimdi konumuza dönelim ve hemen zehra çilingiroğlu’nun ilk yazısından bazı alıntılar verelim:

    -her çocuk gibi ben de hafta içleri alışveriş yapmaktan ve arkadaşlarımla buluşmaktan keyif alıyorum. tabii derslerimden arta kalan zamanlarda... hafta sonları da ormana gitmeyi, balık tutmayı ve sahilde koşmayı seviyorum.(...) annem gibi ben de ayvalık'a bayılıyorum. hafta sonları annemle fırsat buldukça antalya'ya kaçıyoruz. kışları kayağa gitmeyi ve londra seyahatlerini çok seviyorum.

    - sizin hiç tahta oyuncağınız var mı? taa ki nişantaşı'nda açılan tayga toys'a uğrayana kadar benim de yoktu. 'sihirli annem' dizisinde severek izlediğim inci türkay'ın açtığı mağazada, sadece kesilmesi uygun olan ağaçlardan yapılmış oyuncaklar satılıyor.

    -bay majör'le klasik müzik masalları dizisi bence harika. bay majör isminde bir müzik araştırmacısı, kimi zaman anlatıcı, kimi zaman maceranın içindeki biri olarak karşımıza çıkıyor. dizi çobanın mevsim yolculuğu (vivaldi), şatoda üç saat (bach), büyük sır (mozart), duygu makinesi (beethoven) isimli dört kitaptan oluşuyor. üstelik her birinde bulunan müzik cd'lerini, hem yalın olarak, hem de seslendirilmiş versiyonlarıyla dinlemek mümkün.

    ...........................

    10 yaşındaki kızını kendi ismini taşıyan, her ay kendi resmini kapak yapan dergide köşe yazarı yapmak nedir allahaşkına? hayır zehra çilingiroğlu’nun yeteneğinden tabii ki kuşkum yok. “üstelik her birinde bulunan müzik cd'lerini, hem yalın olarak, hem de seslendirilmiş versiyonlarıyla dinlemek mümkün”..müş. bu cümleyi kurmakta hala zorlanırım mesela ben. 17 yaşımda bu cümlenin dörtte birini kursaydım belki de babam bizi terk etmezdi. neyse kişisel acılarımla sizi üzmek istemem.

    aslında beni bir ertuğrul özkök okuru olarak asıl rahatsız eden; “kışları kayağa gitmeyi ve londra seyahatlerini çok seven” zehra çilingiroğlu’nun canımdan çok sevdiğim, kişisel yol göstericim, aykırı düşünür ertuğrul özkök’e rakip olma ihtimali. biliyorsunuz “haftasonu las vegas’da çok ünlü bir restorandaydım. yanımda çok ünlü bir türk iş adamı, onun güzel eşi ve al pacino vardı” yahut “dün akşam petrus bana yeni bir şarap göndermiş. tattım. ve o an dünyanın gerçekten yaşamaya değer olduğuna inandım” türünden yazıları biz ertuğrul özkök’ten öğrendik.

    peki ne olacak şimdi? aydın doğan bey, yarın bir gün, zehra çilingiroğlu'nu hürriyet genel yayın yönetmeni yaparsa? biz ertuğrul özkök'ü nereden ve nasıl takip edeceğiz? skyturk'ten mi? oh, ulu tengrim, öyle çok korkuyorum ki....buyrun bu da zehra çilingiroğlu'nun köşe yazarlığıyla ilgili bir haber linki:

    http://www.internethaber.com/…_detail.php?id=115435

    edit: kidmanist ve kibritsuyu'na düzelti için çok teşekkürler. ben korkudan, üzüntüden ne dediğimi biliyor muyum arkadaşlar?

  • an itibariyle artık tamamen beynin çalışma prensipleriyle ilgili olduğuna ikna olduğum olay, tecrübe. nöroloji kesin bir şey söyleyemese de, ellerinde fikirleri yok değil. elbet bir gün dört başı mağmur bir açıklamaya ulaşacaktır. ben bugün buna inandım. bildiğim kadarıyla, ya da en azından bana mantıklı gelen 3 ana sebep deja vu'nun olası sebeplerinden:

    1. beynin hafıza departmanının klasörler halinde çalışması. klasörler halinde çalışan beyin gelen bilgileri kategorize ederek depoluyor ve birbirine benzer bilgileri aynı yere atıyor. bazen benzerlikler o kadar fazla okuyor ki bir klasörde neredeyse aynı iki öğe bulunuyor. sonra beyin, bilgisayarlardan bildiğimiz gibi, söz konusu dosyayı "kopyala ve değiştir" yapıyor. yani, eski dosyanın üstüne yeni dosyayı yazıyor. bu esnada olayın bilinç düzeyinde yansıması da deja vu tecrübesi oluyor.

    2. beynin iki aşamalı algılama, tanımlama ve depolama sistemi. beyin bir bilgiyi tanımlarken ve depolarken iki kere algılıyor. bazen bu algı türleri arasındaki fark henüz bilmediğimiz bir sebeple ortadan kalkıyor ve olay iki kere algılanmış olduğu için, birey olayın ikinci kez yaşandığı hissine kapılıyor. bazı teorilere göre bu, beynin iki lobunun birbirinden milisaliselik farklarla çalışmasından, bazısına göre ise gözün bilgileri beyne bazen iki kez göndermesinden kaynaklanıyor. sonuç olarak bilginin iki defa algılanması, olayın ikinci kez yaşandığı hissini uyandırıyor.

    3. beynin depolama departmanının tarihleme biriminin çalışmaması. beyin depoladığı her bilgiye daima bir tarih atıyor. ancak bazen, henüz bilemediğimiz bir sebeple bu tarihlendirme işlevi gerçekleşmiyor ve otomatik olarak eski bir tarih yazılıyor. bu sebeple deja vu tecrübe ediliyor.

    bence nöroloji bu üç olası teoriden birini veya bunlardan devşirilmiş yeni bir teoriyi kesin olarak deja vu'nun sebebidir diye deklare edebilecektir. buna inanmamın sebebi ise şu, entry'nin asıl konusu:

    az önce iki arkadaş arasında geçen sohbet sırasında deja vu yaşayacağımı 5 saniye önceden bildim. sohbet devam ederken konuşulan konu, kişilerin sayısı ve konuşma şeklini bizzat yaşadığım ve neredeyse aynı olan eski bir olayla benzettim. içimden "az sonra bir deja vu yaşayabilirim" diye geçirdim. hatta, eski olayı tüm öğeleriyle hatırladığım için deja vu'nun olası süresini bile tahmin ettim. ve bundan 5 saniye sonra aynen tahmin ettiğim gibi 5 saniye süren bir deja vu yaşadım.

    işte yaşadığım bu küçük olay, en azından benim için, deja vu'nun beynin fiziksel özellikleriyle ilgili bir olay olduğunun kanıtıdır. bu sebeple bir gün, modern bilimin deja vu için itiraz edilemez kesinlikte bir açıklamaya ulaşabileceğini düşünüyorum.

    son olarak şunu da sorasım geldi: madem ki depolama ve hafıza ile ilgili küçük hatalardan kaynaklanıyor, o halde neden tüm öğeleriyle hatırladığım eski bir olayla, henüz yaşadığım yeni bir olay üzerine deja vu yaşadım? üstelik deja vu yaşayabileceğimi tahmin ettiğim halde. eğer soru doğru yere doğru şekilde vuruyorsa, yukarıda bahsettiğim teoriler eksik demektir. işte çözüme küçük bir katkı daha.*

  • profil fotolarına baktığında önemli kısmının ruslara ait fotolar olduğu belli oluyor. isimlerdeki tekrarlar ise ayrı bir komedi.
    sahtekarlığı da beceriksizce yapmışlar. oysa bu ülkede bunun nasıl yapılacağı konusunda danışabileceğiniz yerler var.

  • doğru mu anlamışım ? kadın hesap ödeyecek. "erkeği" mahcûb olmasın diye çaktırmadan parayı ya da kredi kartını adama veriyor ve adam hesap ödemeye gidiyor. bu da artıbir değer olarak adlandırılıyor. kaliteli kadın sıfatına uygun görülüyor.
    yemin ederim bundan daha utanç verici bir sey okumamıştım.

    demek ki bu çift "elâlem ne der ?" diye yaşayan, ataerkil zihniyeti içselleştirmiş, kendi kararlarını değil de çevrenin dayattığı kararları sorgulamadan doğru kabul edip uygulayan bir adet kadın ve bir adet erkekten oluşuyor.

    yazık olmuş gerçekten.

    tanım: saçma sapan toplum kurallarını sorgusuz sualsiz kabul etmeyen detaylardır.

  • iki yaşındayken annemle beraber yaşadığımız olaydır.
    gerçekten doğaüstüdür.
    o zamanlar babamın mesleği nedeniyle aydın'daymışız. bayram yaklaşıyormuş ama babam izin alamamış. mecburen annemle beni önceden memlekete yollayıp bayramın ikinci günü arkamızdan gelmek durumunda kalmış. hikaye tam da burada başlıyor. annemle otobüste gece yolculuğu yaparken iki yaşında bir bebek olan ben "anne çiş" demişim. dağların arasındayız. dinlenme tesisine daha çok varmış. muavin de anneme "indir şu kenara yaptırıver abla" demiş.
    annem beni indirmiş, işlem tamamlanmış.
    tam o sırada.....

    şoför otobüsü çalıştırmış. bizi almadan yanımızdan basmış gitmiş. annem arkalarından koşturmuş ama nafile...

    bavullar arabada. çanta yok. cüzdan yok. ve o zamanlar cep telefonu da yok....

    kuş uçmaz kervan geçmez bir yolda gecenin kör karalığında 27 yaşında bir kadın ve elinde bir bebek.annem ağlamaya başlamış. burada çocuğumla ölücem demiş.

    tam o sırada....

    yoldan aniden bir araba çıkagelmiş. zınk diye annemin önünde durmuş. içinde upuzun sakallı iki tane adam. annem korkudan bayılmak üzere artık kaçıcakmış. adamlar "bacım biz polisiz gel" demiş. annem telsizleri falan da görünce arabaya binmiş. saate bakmış saat tam "ikiyi dört geçiyor".

    neyse polis otobüsü çevirmiş yolda annemi geri bindirmiş. şoföre ceza kesmiş. annem sabah memlekete ulaşmış. bu olayı üzülmesinler diye kimseye anlatmamış...

    taa ki babannem "kızım gece içime bi korku girdi saat ikiyi dört geçe kalktım sana dua ettim" diyene kadar.

  • iyi de bunlar ankara'ya gece 12'den önce varamaz ki. dolayısıyla ankara'ya da alınmamaları lazım.
    ömürlerinin geri kalanını otobanda geçirirler artık.*

  • bir cipsin icinden iki tane birden mega taso cikmisti ki hayatimin en mutlu gunleri siralamasinda basa oynar.sonra universite kazandim filan ama o tadi veremedi.